30 Ağustos 2019 Cuma

II. Šarru-kin'in meşhur sekizinci seferi ve Mušašir Haldi tapınağının yağmalanması




II. Šarru-kin'in meşhur sekizinci seferi ve Mušašir Haldi tapınağının yağmalanması;
"...Memurlarımı ve subaylarımı Haldi tapınağına gönderdim, tanrısı Haldi ve tanrıçası Bagbartu, büyük zenginlikleri ile birlikte tapınaktaki, X+4 talent 3 mina altın, 162 talent 20 mina 6/36'dan az gümüş, 3600 talent ham bakır, evinin içinde sağda ve solda asılı alan ve merkezlerinden (kalplerinden) ileri doğru çıkıntı yaparak fırlayan köpek başlarıyla göz kamaştırırcasına patlayan 5 talent ve 11 mina parlayan kırmızı altın içeren 6 altın kalkan, ben (...) boynuzları (...) 2 talent iyi cins altından dökülmüş kapılarının aştartisini, insan parmağı şeklinde, tepesinde çömelmiş kanatlı (uçan) bir ejder olan kapı kanatlarını bağlayan bir altın sürgü, yığılı hazine malını korumak için kapının kol demirini kuvvetlendiren ve kilidi emniyet altına alan altından bir çubuk, ayakları hırlayan bir köpek üzerine basan tiara giymiş, topuz ve yüzük taşıyan tanrıçalar gibi biçimlendirilmiş altından iki anahtar, bunlardan 4 adedi kapının kilidini oluşturuyordu. 2 adet ve 12 mina ağırlığında, tapınağın süsleri olan ve kapı kanatlarını emniyet altına alan altın anahtar, kişisel kılıcı olan 26 3/36 ağırlığında büyük altın bir kama, 96 gümüş mızrak, gümüş gurpusi oyma ve süslemeleri altından olan gümüş yay ve mızraklar, etrafları yabani öküz, aslan ve ejder başı ile süslenen 12 gümüş kazan, 67 gümüş vazolar, gümüş fırınlar, oyma ve süslemeleri altından olan gümüş meyve sepetleri, 62 gümüş musarirte, gümüş lukulte, oyma ve süslemeleri altından türlü gümüş eşya; 33 gümüş araba, gümüş yaylar, gümüş okdanlıklar, gümüş topuzlar, sirpat, purdi ve gümüş standartlar, Assur, Urartu ve Kirhi işçiliğinde 393 gümüş tava ve nikkasusu, altın olan ve kakmaların etrafını tamamen çeviren altın bantlara sahip 2 büyük yabani öküz boynuzu, Haldi'nin zevcesi Bagbartu'nun emrinin geçerliliğini göstermek için kullanılan tamamıyla kıymetli taşlarla kaplı altın bir yüzük mühür, yüksek majestelerinin giysisi olan kenarları ve iar'ı altında, şibtuşu murdu ile tutturulan 9ayin giysisi, üzeri yıldızlarla kaplı niqsud ağacından 7 susuda kiblu ve kakması altından gümüş kamçı, 1 fildişi kanepe, ilahi majestelerinin dinlenmesi için gümüşten, altın ve mücevherler ile kaplı bir yatak, 139 fildişi çubuk, fildişi masalar, fildişi sebze sepetleri, fildişi kamalar, kakmaları altından fildişi ve akça ağaçtan kamalar ve hançerler, 10 şimşir masa, şimşir mahlisi kakmaları altın ve gümüşten şimşir ve akça ağaçtan ev sandalyeleri, 2 sunak, 14 kıymetli taş, ilahi majestelerinin süsleri Haldi ve zevcesi Bagbartu'nun mücevherleri, 25212 küçük ve büyük tunç kalkan, tunç siprat tunç gurpisi ve tunç gulgulat, büyük ve küçük 1514 tunç mızrak, büyük tunç mızrak uçları, tunç purdi, tunç kaideleri ile birlikte tunç kutahi, 305412 ağır ve hafif tunç kama, tunç yaylar, tunç yıkanma leğeni, tunç asallate, tunç kavanozlar, tunç tavalar, tunç kapakları ile birlikte içi 50 ölçek su alabilen büyük kazan, Urartu krallarına ait olan, Haldi'nin önünde kurban sunmak için (kullanılan) ve kurban törenine ait şarap ile dolu olan, içi 80 ölçek su alabilen büyük kapağı ile birlikte tunçtan kazan, kutsal yerleri gibi kaideleri de tunçtan dökme olan ve kapılarını koruyan 4 büyük heykel, kutsal alanı tunç dökme olan Urartu kralı İšpueni'nin oğlu İštarduri'nin yüceliğini simgeleyen 1 adet dua eden heykeli, üzerinde İšpueni'nin oğlu İštarduri'nin dönüp ve (...) için döktüğü buzağısıyla birlikte bir inek ve bir boğa, Haldi tapınağının tuncu, sol eli kutsama pozisyonunda olan tanrı (...) diademi giyen kutsal alanı ile birlikte 60 talent tunç ağırlıktaki Urartu kralı Argişti'nin heykeli, üzerinde mağrur yazıtı "iki atım ve bir arabacım ile ellerim Urartu krallığını kazandı" kazınmış olan, kutsal çevresi ile birlikte tunçtan dökme Rusa ve iki süvarisi ve arabacının heykeli, sayısız zenginlikleri ile birlikte bunların tümünü alıp götürdüm.
...Mušašir kentinden aldığım Urzana'nın ve tanrı Haldi'nin sarayına ait eşyaları ve diğer zenginlikleri kalabalık ordumun sırtına yükledim ve Assur'a taşıttım. Mušašir eyaletinin halkını Assur halkı ile bir tuttum. Assurlular gibi onlara da görev ve vergi yükledim. Ursa (bunları) duydu ve yere çöktü, elbiselerini yırttı, kollarını açtı, baş bandını çekip çıkardı, saçlarını yoldu, iki eliyle göğsünü (kalbini) dövdü, kendini arka üstü yere attı, kalbi durdu, ciğerleri yandı, ağzı acı çığlıklarla doldu, Urartu'yu en uzak sınırlara kadar yasa boğdum, Nairi üzerine sonsuza dek ağıt saldım..."
(ARAB II; 173, 175)

28 Ağustos 2019 Çarşamba

İran’da İlk Defa Doğrudan Neandertal Varlığı Kanıtlandı



Yeni bir bulgu, Neandertallerin İran’ın Zagros Dağları’nda yaklaşık 70.000 ila 40.000 yıl önce dolaştığını gösteriyor.


1999 yılında İran’ın batısındaki Kirmanşah yakınlarındaki Wezmeh adlı bir mağarada keşfedilen bir insan dişi üzerinde yapılan yeni çalışma, daha önce modern insana ait olduğu düşünülen dişin bir Neandertal çocuğuna ait olduğunu gösterdi.
Yapılan çalışmanın sonuçları, Neandertallerin İran’daki varlığını kanıtladı.
İran Ulusal Müzesi yöneticisi Jebrael Nokandeh, yayınlanan bu yeni çalışmanın sonuçlarının Neandertallerin Zagros bölgesinde yaşadığını kesinlikle kanıtladığını söylüyor. Ayrıca, bu keşif sonuçlarının önemi göz önüne alındığında, dişin yakında İran Ulusal Müzesi Paleolitik Galerisi’nde sergileneceğini söylüyor.
Müze Paleolitik Bölümü başkanı ve makalenin yazarlarından Fereidoun Biglari’ye göre, bu küçük azı dişi, ölüm anında altı ila on yaşları arasında olan Neandertal bir çocuğa ait.
Diş 1990’ların sonunda Kamyar Abdi’nin önderlik ettiği İslamabad Arkeolojik Araştırma Projesi sırasında keşfedildi. Bu insan dişi o zamandan beri çeşitli yöntemler kullanılarak birkaç kez incelendi.
Yeni çalışmada, özellikle dişin iç yapısı Neandertaller ile ilişkilendirilmesinde önemli bir rol oynadı ve modern insanlardan farklı olduğunu gösterdi. Bu nedenle, bu diş İran Zagros bölgesinde Neandertal varlığının ilk doğrudan kanıtı olma özelliğini kazandı.
Araştırmacılara göre, Neandertallerin 40.000 yıl önce soyları tükendiğinden ve Wezmeh Mağarası’ndaki en eski hayvanların yaklaşık 70.000 yıl önceye ait olması nedeniyle, bu birey o dönemde bölgede yaşadı.
Şu ana kadar yapılan araştırmalara göre, İran’da bugüne kadar sadece bir Orta Paleolitik döneme ait insan kemiği bulunmuştu. Söz konusu kemik, 1940’ların sonlarında Kirmanşah yakınlarındaki Bisotun Mağarası’ndaki kazılardan çıkmıştı. Bisotun’da bulunan insan kemik parçası, Mousterian taş aletler ve hayvan fosil kalıntıları ile birlikte bulunan bir önkol parçasıydı.
Mağarada Neandertal dişine ek olarak, mağara aslanı, benekli sırtlanlar, gergedanlar ve yabani sığırların yanı sıra leoparlar, kurtlar, tilkiler, vahşi atlar, yaban domuzu ve geyik gibi diğer türler de dahil olmak üzere çok sayıda soyu tükenmiş hayvan fosili bulundu.
Mağara, Buz Devri sırasında, yırtıcı hayvanların, otobur cesetlerini buraya taşıdığı bir yerdi.

Tasnim News Agency. 17 Ağustos 2019.
Makale: Zanolli, C., Biglari, F., Mashkour, M., Abdi, K., Monchot, H., Debue, K., … & Trinkaus, E. (2019). A Neanderthal from the Central Western Zagros, Iran. Structural reassessment of the Wezmeh 1 maxillary premolar. Journal of Human Evolution, 135, 102643.

24 Ağustos 2019 Cumartesi

Çinvat Köprüsü, Verge Kures ve Dersim'de Ölümle İlgili Kimi İnançlar Üzerine



Çinvat Köprüsü, Verge Kures ve Dersim'de Ölümle İlgili Kimi İnançlar Üzerine Duzgı ile Mithra'yı birbirlerine yaklaştıran bir başka ortak motif de, bir Kureşan söylencesinde geçen ölüler dünyasıyla ilgili kuı ·tlardır. Bu kurtların Kureşan ile ilişkilindirilmesi dikkate değerdir; çünkü, bu inancın tarihsel kökleri Duzgı'nın (Düzgün) Mithra'nın bir devamı, Duzgı dağının ise Mithra kültünün merkezlerinden biri olduğuna ilişkin açık kanıtlardan birini oluştuııııaktadır. Zira, bu iki kurt Zerdüştilikte Çin vat köprüsünü bekleyen iki köpeğin transf orıııasyonundan başka birşey değildit16>. Bu kurtların bazı seyitlere eşlik edip onları koruduğuna inanılmaktadır. Aynca, Kureşan'ın belli bir zamana dek mezarlarının olmadığı ve bunun Veı·ge Kuı·es (Kureş'in kurtları) ile ilişkili olduğuna dair söylenceler de anlatılır. Bir anlatıma göre;

------------------------------------------------------------------
Bu tanrıya ait uygulamaların Dersim'deki ateşle ilgili ritüelleri etkilemiş olup olmadığı konusuııclaki tereddüdümü belirtmek isterim. Kimi kaynaklarda belirtildiği- •• ne göre, MO. 4. yy'da Kappadokia Pers egemenliğine girdiğinde, aıeş küllü tüm Kapadokya'ya ve bu arada Sivas'a da nüt"uz etmiştir (bkz. 'Sivas', YA. C. 9, İstanbul, 1 982-3, s. 692 1 ). 1·'61 Comercl bu kurll<ırııı bey;ız, b(ıyunların;ı bağlı şeritlerin ise kırmızı olduğunu be lirtirken, Çakmak ise kurıl;ırın kırmızı ve beyaz olduğunu yıızar (Comerd 1996: 35; Çııkm;ık 200 1: 55; Çakınak 2003: 23).
--------------------------------------------------------------------


''Şeyh Mahmude Heyranu'dan (Mahmud Hayrani) önce Kures'in hiç mezarları kazılmamış. Bir Kuresli öldügünde, ölüsü götürülüp bir kavak ağacının dibinde indirilirdi. Ardından Verge Kuresi (Kures'in Kurtları) çıkar gelir ve Kures'in ölüsünü alıp giderlerdi. Şu kutsal yeryüzünde Kures'in hiçbir mezarı yokmuş. Verge Kuresi (Kures'in Kurtları), böyle Kuresli ölüleri götürmesine zamanla Kuresli 'ler taraftar olmamaya başlamışlar. Bunlar da, kazmayla Kures'in gömütünü kazmanın özlemini çekmişler, mezarlarının olmasını istemişler. Kuresliler, sorunlarına bir çözüm bulmak için dönüp dolaşırlar, sorup soruştururlar. Kendilerine şu öneride bulunulur. 'Bir Loliç kadınla evlenin, ondan sonra ölüleriniz yerinde kalır, Verge Kuresi (Kures'in Kurtlan) ölülerinizi götüııııezler!' Yani, halktan bir kadın olsun. Şeyh Mahmude Heyranu, Loliç bir kadınla evlenir. O, öldüğünde ölüsünü götürüp kavak ağacının dibine indirirler. Verge Kuresi (Kures'in Kurtları) gelip bunun ölüsünü koklar ve bırakır giderler. Yani, ölüyü birlikte götüııııüyorlar. Ondan sonra başlayarak Kures'in mezarı kazılmış. Verge Kuresi (Kures'in Kurtları) bundan sonra ölüleri hiç götüııııüyorlar." (bkz. Comerd 1 996: 36-7) ''''


 Burada ölülerin defnedilmeyip kurtlar tarafından götürüldüğü
inancı Zerdüştilerde, özellikle Magiler arasında ölülerini defnetmeme
geleneğini hatırlatmaktadır. Gerek Herodot, gerekse Strabo Magilerin
ölülerini köpeklere ya da kuşlara terkettiklerini yazmışlardır. Moulton 'un dikkat çektiği üzere, her iki yazar da Magiler ile Persler arasındaki radikal ayrımı gözetmişlerdir; çünkü, Herodot ve Strabo Perslerin ölülerini mumyaladıktan sonra gömdüklerini aktarmışlardır.
Sözgelimi, Herodot'un yazdıklarından anlaşıldığı kadarıyla ölen
Ahameniş kralları gömülmekteydi (Moulton 1913: 202-3 )<

Jsı. Cesedin gerek mumyalanması  gerekse köpeklere ve kuşlarıı teı·k edilmesi geleneği, belirtildiğine göre Sasani dönemine  kıadar bir arada sürdürülmüştür. Fakat, İran' da Mani dininin Zerdüştiliği değiştirmeye bıışladığı yeni dönemde şiddetli tedbirler alındı. Bu tedbirlerden·biri ölülerin gömülmesinin yasaklanmasıydı. Bu yasak o kadar sıkı bir • • şekilde uygulanıyordu ki, ölüsünü gömmeye kalkan Sasani ordusunu11 komutanı Seoses (Si)·a11•uş) ölüme mahkum edilınişti. Böylece Zerdüştilikte ölünün kesin olarak açıkta bırakılması sürecine girilmişti. Öyle ki, 5. yy'da Sasani hanedanı Kawad başarısız olsa da, İberya 'nin Hıristiyan yöneticisi Gurgenes 'ten ölülerini gömmek yerine, onları köpeklere ve kuşlara terketmeleri şeklindeki geleneklerini benimsemeye zorlamıştı. Bu geleneğe bağlı Sasanilerin cenazeyle ilgili uygulamaları (juneı·aı·y aı·t) hakkında pek az bilgiye sahibiz; çünkü, sıklıkla yüksek yerlere -bugün Parsilerce 'sessizlik kuleleri' denilen yerler- bırakılan cesetlerden yalnızca geriye kalabilen kemikler elbiseye sarılarak, ya dağ yamaçlarındaki mağaralara ya da özel ölüm odalarına (astodan) konuluyordu. Bunlardan birine ait pişirilmiş tuğla parçalarına Türkistan' da rastlanmıştır ki, Sasani döneminin sonlarıyla tarihlenmektedir (Gray 191 1: 505; De Jong 1 997: 442-3; Bilgin 1996: 93; Ghirshman 1954: 332)
--------------------------------------------------------------------------------------
1
371 Loliı·, Kırmançca'da Lolanlı demektir . •
 1 381 Magilerin açıkta bırakılan ölüleri köpek ya da kuşlar tarafından saldırıya uğrayıp parçalandıkltın sonra gömdükleri belirtilmektedir (bkz. Howey 1 972: 253;
---------------------------------------------------------------------

-----------------------
Huart 1972: 84). Agaıhias ise, Perslerin ölülerini defnettikleri bir mekana ya da cesetleri11 küllerinin koı1ulduğu herhangi bir kaba sahip olmadıklarıı11 belirtir (Gray
1 9 11: 505).
1""1 Hultgard'ın belirttiğine giire, 'Zerdüştilik, eski İr;ııı cliniııin diğer biçin1lerin-
••
clı: <llLltığu gibi kuts;ıl111 ;111ik<ı11ik k;ıvr;ınıl;tşlırn1asıyla kar;ıktı:rize cclilıı1iştir.' Or11cğiıı Hı:rııLl<ıt, Persleri11 l1eykcl, tap111;ık y;ı da suııak yapm;t adeıi11i11 ıılnı;ıdığıııı kaydetmiştir. Bunun yeriııe cl;ığ zirveleriııe ıırnı;ııııp orada tanrıya kurban suı1makı;ıyclıl;ır. Zerclüştil iği11 bu ııiıcliği Art;ıxerxes il (4!14- 359) döııenıiylc birlikte dcğişnıeye b;ışl;ınııştır. An;ılıiı;ı 'ııın heykelleriııin yaııı sır;ı ;ıteş t;ıpııı;ıkl;ırı ela bu clcineme
elek giılcr. Fak;ıl, Ecldy'ııiıı clikk;ıt çektiği üzere, An;ılıita'ııııı kült inıgcleri ilk ol;ır;ık

-------------------------------

Dersim 'de ise bir uygulama olarak değil de, bir söylence olarak varlığını koruyan bu Zerdüşti geleneğindeki köpeklerin yerini Kureşan söylencesindeki kurtlar almıştır. Seyitlerin Muhammedi kökleri olduğuna atıf. ta bulunmakla 'sembolik' de olsa İslam dünyasıyla kimi köprüler kurıııuş oldukları bilinmektedir. Dolayısıyla söz konusu dönüşümde Müslümanlar arasında köpeği pis ve uğursuz sayan inançların aracılık etmiş olabileceği akla gelebilir140ı . Yörede bu ihtimali tümüyle dışlamayan, ancak onu bir ölçüde zayıflatan hiç değilse bildiğim kadarıyla bir örneğe rastlanmıştır'411 • Fakat, bunun da ötesinde bir seyidin köpeklere sahip olmasından ziyade -ki hemen her evin bir köpeğinin olduğu yerde- gizemli ve ürpertici hayvanlar olan kurtlarla bir biçimde ilişkilendirilmesi, son tahlilde efsanevi bir kim- • liğe sahip olsa da seyidin karizması bakımından daha önemli olmalıdır. Böyle bir dönüşümün dinsel alanda hesaplanabilir kimi yararları olmuştur. Baraklıların kurdu Hz. Ali 'nin köpeği sayması ile İskandinav mitolojisinde Geri ve Freki adlı kurtların tanrı Odin 'in köpekleri olarak adlandırılması, aslında bu. dönüşümün ne denli kolay


----------------------------------------------------------
Susa, Babil, Hemedan (Ekbaıana), Şam ve Sardeis'te yapılmıştır; yani, bu listeye Ahamenişlerin asil meskenleri olan Pasargadai ve Persepolis dahil değildir. Ayrıca, Pers dinsel mimarisinin alışılageldik biçimi basil ateş tapınaklarıydı ki, onlar da kült imgesinden mahrumdu. Boyce da erken Zerdüştiliğin kutsal yapılara ya da sabit sunaklara ihtiyaç duymadığını, dolayısıyla arkeologlara herhangi bir iz kalmadığ1111 yazmaktadır. Belirtildiğine göre 4. yy'dan önce aıeş tapınakları bile yoklu (Hultgil.rcl 1 979: 1 1 2-3; Eddy 1 961: 38; Boyce 1 984: 46; ayrıca bkz. Gı1oli 1 987: 477). Dol;ıyısıyla mezarl ıkların olm;ıyışı anikonizmle il işkilendirilebil ir. ı.ıcıı Köpeğin Müslümanlar arasındaki negat\f beıimlen1eleri hakkıı1da bkı .. Joel, ıy; Vire, ıy. Küçük Asya yarımadasının kurt rahipleri (ıı•rı/f�ııı·ie.rı.r) için bkz. Ran1- say, 1 928. 1411 Dcrsin1'de Nazımiye ile Mazgirt ar;ısıı1da büyük bir kayanı11 üzerincle insan başı ve sırtı ile köpek izine benzeyen izler vardır. Yöre h;ılkı bu izlerin Hz. Ali ve •• köpeğine ;ıiı olduğunu söylerler (bkz. Ozdal-Erdenı 1 938: 52).
----------------------------------------------------



 ol(iuğunu göstermektedir (ÇoruhlLt 1 995: l 09; Lurker 1987: 396). Eski Türk topluluklarında kurdun sal1ip oldtığu özel önemi, Moğollarda ve Çinlilerde köpeğin haiz olması da dikkat çekicidir. Kurt ve köpeğin mitolojide birbirlerinin yerine kolayca ikame edilebilirliği bir yana, burada bir transfoııı1asyon olmasaydı, söz konusu köpeklerin neden birer çoban olarak Munzur ve Duzgı ile değil de, bir biçimde seyit Kureş ile ilişkilendirildiği sorulabilirdi. İnancın köklerine gelince; bu Zerdüşt ile başlayan bir inanç olmamakla birlikte -ki kökeni Russell 'in belirttiğine göre ' İndoİranlılar' dönemine dek gider-, Zerdüştilikte ölen herkesin öte dünyaya gitmek için üzerinden geçmek zorunda olduğu Çinvat köprüsünü bekleyen köpeklerle ilgilidir (bu inanç hakkında bkz. Russell 1987: 344). Benzer bir biçimde Zerdüştilerin ölüm merasimlerinde köpeklerin önemli bir yeri vardı. Kahverengi dört gözlü bir köpek ya da sarı kulaklı beyaz bir köpek ceseqe üç kez bakar ve yine üç kez ona yolu geçmesi için yardım ederdi142'. Vendidad'da sarı kulaklı beyaz köpeğin cinlere karşı özel bir gücü olduğu yazılıdır. Eski Parsi inançlarına göre, ölen kimsenin ruhu köprüden geçerken, tanrılarla cinler ruhu kazanmak için kavgaya tutuşurlar. Eğer ruh iyi bir kimsenin ruhu ise, köpekler oni.ın için kavga eder, onu korurlar; ancak, ruh kötü birinin ruhu ise, onun cehenneme düşmesini seyrederler. Vendidad'da köpek öldüııııenin yasak oluşu buna dayandırılır;


----------------------------------------------------
1421 'Dörı gözlü' (l·atlıı·ııl·aslınıa) köpeğin aslında iki gözünün üzerinde göz benzeri iki nokta olduğu. bu nedenle dört giizlü olarak bil indiği belirtilmektedir (Sö­
(lerblom 191 1: 503; Kreijeııbroek 1 982: 1 33; Howey 1972: 27 1 ). Bloomı·ield'in
olası gördüğü yoruml<tr(ian birine göre, dört gözlülük keskin bakışlılık anlamında
olmalıdır. Nitekim, Rigveda'da ateş taıırısı Agni "dört gözl ü' olarak nitelenirken,
Bloomt'ilcd'e giire bu y:ılnızca keskiıı bak ışlıl ığı il"ade edebilir (Bloonıt'ield 1910:
317-8). Howey köpeğin s;ırı ve beyaz reııktc oluşunu ise, olasılıkla güneş ışınlarıyla ilişkisiııdeıı kayııaklandığıııı öııe sürerek astrolojiye göndermede bulunur.
-------------------------------------------------------


çünkü oıılt\r, kendilerini öl(iüreııleı·iıı ruhltıı·ııııı Çiııvııt köprüsüııü geçerlerken yardım etmez, korumazlardı. Yima yeryüzündeki ilk kral ve ilk ölümlü olduğundan, köprüyü bekleyeıı bu dört gözlü iki köpeğe Yima 'nın (Cen1) sahip olduğu belirtilir. Köpeğin kutsallığı yalnızca ölüler dünyasındaki ı·olünden değil, aynı zamanda Ahura Mazda tarafından yaratılmış olınasındandı. Bu nedenle onlar aslında tanrı Ahura Mazda'ya aittiler (bkz. Thomas 1908: 5 1 2; Leach 1 961: 1 38; Boyce 1 984: 12-3; Sax 2001: 86; Söderblom 1911: 503)<�)1 • Maria Leach öte dünyaya geçişin koruyucu köpeğinin eski bir inanç olduğunu ve Hint, Pers, Elen, Roma, İzlanda, Kelt, Finno-Ugrik, Mordvin, Eskimo ve Kuzey Amerika yerli mitolojilerinde ve daha pek çok yerde görüldüğünü belirtir. Köpek ulumasının ölüm kehaneti anlamına gelmesi de aynı ölçüde yaygıııdır. Sözgelimi, eski Britanya inançlarında buna rastlanmaktadır (bkz. Whitlock 1 979: 70). Kısacası, köpek genel olarak ölümle ve ölüler dünyasıyla ilgili bir hayvan olarak düşünülmüştür. Onlar 'öte dünya'ya giden yolu •• beklemektedirler. üte dünyaya geçiş yeri kimi kültürlerde bir köprü olarak tasavvur edilmiştir. Köprü ise, mitolojide samanyolunu ya da gökkuşağını simgelemektedir. Zerdüştilerin Çinvat köprüsü de böyle bir yoruma konu olmuştur (Jobes 1962: il, 248; Dhalla 2003) . • Ikonografilerde Romalıların Mithras 'ı ile görülen ve ona yardım eden köpeğin de astrolojik kökenli oluşu, konu üzerinde durmayı •• zorunlu kılıyor. Oyle ki, Elen mitolojisinde Canis Majoı· (Büyük Köpek) ile Cani,ç Miııoı· (Küçük Köpek) yıldız kümeleri Orion 'un


-------------------------------
1431 Tat·azzol i, Vendidad'da Çiı1vat köprüsünü bekleyen iki köpekten söz edildi- / ği halde, Bundahişn'de yal11ızca bir köpeğin geçtiğini belirtmektedir (Tafazzoli 1 992: 595). Çit"t köpek ;ısl111(la pekçok mitolojide cel1ennem bekçileri olarak görülür. Seyit Kures'in çift kurdundan stiz edil iyor ı1ln1:1sı, Vc11di,J;1,ı'daki çiı·ı köpeği haıırl:ııır. Köpek Zertlüştilikıe Sr:ıoşa' nı11 dıı y;ırdımcısı olarıık geçı11cktedir (bkz. Kreijeı1broek 1 982: 1 02, 1 1 9).
----------------------------


 iki köpeği olarak biliı1n1ekteydi . Ayrıca , kimi Amerikalı yeı·li toplulukl<ırda Canis Major 'un en parlak yıldızı olan köpek yıldızının (Siı·iıı.�) görünüp kayboluşu, kurdun ruhlar aleminden gelip gittiğinin bir işareti sayılırdı ki, ruhlar alemi ise samanyolunun beyaz ışıltılı yoluyla bir tutulur ve buna Kurt yolu da denirdi. Fries- • land'da samanyolu ruhların yolu sanılan Inekyolu 'ydu (Kaupat). Ojibwalılar ise, ölenlerin üzerinden geçeceği bu köprüyü Baykuş köprüsü olarak adlandırmışlardı (Knight 1 909: 853; Dunnigan 1987 : 145). Rus köylüleri göksel köprü samanyolunu ruhların ebedi istirahatgahı olarak görmekteydiler. Benzer bir inanca Litvanya'da rastlan- •• maktadır. Litvanya'da samanyolu Kuş yolu olarak bilinirdi. Olenlerin rul1ları ebedi istirahatgfilılarına buradan gitmekteydiler (DixonKennedy 1998: 1 9 1). İskandinavlarda da Gjallar köprüsü öte dünyaya geçisin yeridir ve benzer biçimde tanrıların gözcüsü Heimdall korkunç köpeğiyle Himinsbjorg dağının üzerinde beklemektedir. Heimdall da Mithra gibi bir kuştan daha az uykuya gereksinim duyardı (Knight 1 909: 853). Bu benzerlik önemli ölçüde astrolojiye ve kozmik simgeciliğe • dayanmaktadır. Dersim ' de Verge Kures' in ölülerle ilişkilendirilmesinin temelinde bu inançlar yatar. Fakat, bu özel olarak bir kültüre bağlanacaksa, bunun Zerdüştilik olacağı açıktır. Çünkü, Duzgı dağı Mithra kültüniin mekanlarından biri olarak aslında Zerdüştiliğin kutsal dağı sayılan Hara'nın bir temsiliydi ve Mithra da inanışa göre Hara'daki ( Hlı/'(t B('ı·ezlıiti) meskeninden aşağıdaki ölüler dünyasına giden Çinvııt köprüsünü gözetlemekteydi. O aynı zaınanda yardııncıları Sı·aoşa ve R<ış11u ile birlikte y<ırgılam<ı işiı1i de üstlenmişti. Belirtildiği11e göre, Mithra 'nın yardımcılaı·ı Sraoşa ve Raşnu ile birlikte köpı·üde ölüleriıı ruhlarını yargıladığı ina11cı Zerdüştiliğe sonradan ekle111niştir (Gershevitscl1 1959: 205, dn. 501; Zael1ner 1961: 56)'��'. Kısacası, Kureşan söylencesindeki kurtların ölüleri alıp gitmesi inancının kökleri burada gizlidir. Tekrar vurgularsam, Duzgı (Düzgün) dağı Zerdüştilerdeki kutsal Hara 'nın bir temsili olmalıdır. Çinvat köprüsünün bir ucunun bu dağin üzerinde olması ve Mithra'nın da bir yargıç olarak ölenlerin ruhlarını yargılaması, bize Duzgı'nın babası varsayılan mitolojik seyidin (Kureş) seleflerinin (Kureşan) neden bu kurtlarla ilişkilendirildiğini açıklamaktadır. Kaldı ki, Çinvat köprüsünün hemen aşağısında bir nevi cehennem demek olan Duzakh bulunurdu ki, yörede Tuzık ya da Tujik olarak adlandırılan dağın başlangıçta bu adla biliniyor olup olmadığı üzerinde önemle durmak gerekir. Zerdüşti Eı·ıııenilerde Dıokhk olarak bilinen bu yer, ' kötü ruhların ve ölülerin yeriydi ve Sandaı·amet olarak da adlandırılırdı (Ananikian l 908: 800)145,,



-----------------------------------
< ��ı Zaehner rul1ları yargılayan paı· e;ı.·l·e//eııL'e yargıcın Raşnu olduğunu, tanrı Mithra ile Sraoşa'nın ise ona yardım ettiğini belirtir. Bir başka geleneğe göre ise, yargıçlar Raşn, Aşıad ve Zamyazd'dır. M ithra ise, Pehlevi metinlerinde yardımcıları olan Sraoşa ve Raşnu ile birlikte Çinvat köprüsünden geçen ruhların yargıcı olarak görülürken, Gathalarda buna rastlanmamaktadır (Zaehner 1961: 56; Ta fazzoli 1 992: 5959; El iade 1 978: 330- 1 ). 14 5 1 Duzgı (Duzgun) adının Tuzık{fujik sözcüğünün metamorfozu olduğunu göstermeye çalışmıştım. Sözcüğün Alevi Kürt aşiretlerinin Duzakh'ı kendi dillerine uyumlaştırma çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmış olabileceğini yadsımamak gerekir. Nitekim, Dersim'de kimi yeradları böyle bir dönüşüme konu olmuştur. Sıpikor dağları ad1111 Eııııenilerin Surb Grigoru'ntlan alırken, Sıpil us'un ise belki de Eı ıııenilerin Surb Loysu 'nun bir dönüşümü olduğu düşünülmüştür (Adontz 1970: 40). Garo Sasuni Dersim Kürtlerine Dıı:iki (Duzikyan) adının verildiğini belirtirken, " bu sözcüğün h:ıydut anlam111a geldiğini belirtir. ünceleri Sasuni'nin Kürtçe 'deki dı: (hırsız) sözcüğünüıı etkisiyle böyle bir anlamlandırm<ıyı tercih etliğini düşünüyortlum. Fakat, k<ıyn<ıklarda Ermenice dıı: (barbar) ve d:ak (b;ırbarca) sözcüklerinin varlığı ilk elde11 akla gelen bu düşünceyi gözden geçirmeyi zorunlu kıl ıyor (bkz. Hübschm;111n 1 962: 1 42). Türkçe 'deki tuzak sözcüğü de /Jıı:ıık/ı 'la ilgili olm;ıl ıdır. Tuzağa düşmek tleyinıi buna göııderme y<ıpar. Bu bağlamcl;ı, tanrı Miıhra'nın bir clev;ımı olduğu ııetleşeıı Duzgı 'nın, neden bu adla (Dıı:.�ıJ aıııldığı dikkate alııınıalıdır.
---------------------------------



 Peki. Ktıreş<ın 'ııı ölüleı·iııi ı.ıl
ıp gittiğiııe i
ıı<ıııı lı.ııı kuı
·t
l <tı· lı;ıkkıııd<:ıki söyleııceııiıı doğrud;ın eski Erıııeııi iııııı1çlı.ırınııı bir kı.ılıntısı ol ­
ctuğu söylenebilir ıııi? Bu lıiç değilse kiıııi <ıçılardan kuşkulu gibidir.
Ana11ikian Avesta' da köpeğe duyulan ekstrem hürıııeti11 Ermeııiler
arasınd<t buluı1madığını, Ermenice köpek anlamı11<1 gelen şıııı sözcügüııün de aynı zamanda 'zina yapıın (erkek)' ( aclıılteı·eı·) içiıı kulla111ldığını belirtmektedir. N. W. Thomas ise, kurtltıı·ın Erıııe11istan 'da
yılanlardaıı da kötü (eı•il) kabul edildiğini yazmaktadır ki, bu da
kaynağını Zerdüşti inançlardan almaktadır. Zira kurtlar, Zerdüştiler
ar<:ısında öldürülmesi gereken kötü hayvanlardan sayılırdı (Ananikian l 908: 800, dn; Thomas l 908: 532).
Eıı11eni mitolo_jisinde Masis dağındaki bir mağarada hala zincirlere vuı·ulmuş efsanevi kral Artavazd 'dan söz edilir. İki köpek zincirleri kemirerek 011u serbest bırakmaya çalışırlar ki, serbest kalırsa bu
dünyanın sonu demektir (Aksoy l 998a: 62). Anlaşıldığı kadarıyla
bu söylencede de köpeklerin rolü olumsuzdur. Bunlara itibar edilecek olursa, söz konusu inancın Ermenilerle heı·hangi bir bağı olmadığı savunulabilir. Fakat, burada bir sorun var. O da Mithra (Mehr)
kültüne bağlı eski Zerdüşti Ermeniler arasında köpek ya da kurt figi.irlerinin gerçekten de negatif bir değer taşıyıp taşımadıkları ve nasıl bir rol üstlendikleridir'�hı. Yine Zerdüştilerde olduğu gibi ölen insanın ruhuna kılavuzluk yapan köpeklerin mevcut olup olmadığı ve


--------------------
Bu, mul1ıemelen yöreye so11rada11 katıl;ınların yeni bir yorumuna işarettir. Aksi haltle, ay111 ( Mil1r/Mehr) ya da benzer bir isimle karşılaşınan1ız gerekirtti. Ayrıca, Ernıeııice"dc kiiprü a11lan1111a gelen siiı.cüğü11 ganıar ıll uşu. Keı11ere Duzg111i'ı1in muhıen1clc11 Ermenilcriıı bir nevi g;ımar Duzokl1u'nuı1 Kırn1aı1çca'y;1 uyarl�ı11mış biçinıi olup olm;ıtlığını düşüııtlürtür. Uğur Üngiir'ün baı1;1 ilctıiği11e göre, Batı Ders iın · tlc K ırn1a 11çca kıı11u ş;111tarı11 g ol;ır;ık ıel;ıl"l'uz eıı i k le ri l1;1rf, Doğu ' tl<ı yeri 11 i k' ye bır;ıkı11;1kt;ıdır. Dol;ıyısıyla bu ıll<ısılığı yatlsımamak gerekir. '� 6 ' Duııııigaı1, · ir;ııı ' ve İskitya 'tl;ı kıırı t;ııırıl;ıra t<ıpıltlığıııı yaznı;ıktatlır (Du11- 11ig;111 1987;1: 43 l J. Ayrıca, Zertlüşt'üıı \'e Al1;1111e11iş kr;ılı Kur;ı�' ııı tlişi bir kurt/köpek ı;ır;ıfı ııLl;ııı bli)'litülıııliş ııltlukl;ırı şckliııLleki siiyl eııccleri uııııtnı;ım;ık gerek.
-----------------------


 benzer ı·oller iistlenip iistle11medikleri de sorunun bir paı·ç�1sıdır. Bu bağlamda yukarıdakileı·in aksine, kimi kaynaklarda Erıneni mitolojisinde biri yaşam, diğeri ise ölüm köpeği olan iki köpekten söz edilmektedir ki, bunlardan Spitak beyaz, ölüm köpeği olan Sia�· i.ve siyahtır'�11. Aslında Ermenilerin Spitak ve Siaw'i, Hintlilerde Yama'nın iki köpeği olan Sabala ile Syarna'yı hatırlatmaktadır. Sabala günü, Syama ise geceyi temsil eder ki, zaten syartıa da siyah demektir (Bloomfield .1 9 10: 3 17-8); Russell eski Ermenistan ve Kafkasya'da inkar yeminlerinin.köpeğe bağlandığını belirtmektedir; çünkü köpek, 'öte dünya'nın güçlerini temsil eder ve eğer yemin edenin ruhu yalan söylemişse, onu alıp gider. Daha da önemlisi, Bizanslılar ile Ermeni papazların Ermenileri Sarkis adlı bir rahibin yol arkadaşı ve habercisi olan bir köpeğe taptıkları için azarlamış olmalarıdır. Yine modem bir Ermeni söylencesinde -ki Vahagn'ın doğuş öyküsünde de geçer- ateş saçlı bir adama iki köpek eşlik etmektedir (Russell 1 987: 344-5)l411> , Dolayısıyla ilk bakışta oluşan bu kuşkuyu zayıflatan bulgulara da rastlandığından, soruna şimdilik açık bir yanıt vermekten kaçınmayı tercih ediyorum. Burada yalnızca bu olası sorunun varlığına dikkat çekmekle yetineceğim. Kureşan söylencesindeki kurt motifinin tarihsel kökeninin Zerdüştiliğe dayanıyor olması, yani bu dindeki öte dünyaya yolculuğun yeri olan Çin vat köprüsünün bekçileri olan köpeklerin Kureş 'in


------------------
1 47Bkz. ı.ıııı Eski Enneni taı1rılarından Hayk'ın Orion takımyıldızının Erme11ilerdeki kıırşıl ığı olduğu şeklintle bir sav öne sürülmüş olması önemlidir. Zira, Caııi.r Majoı· ve Cııııi.r Miııoı· nıit<1lojide kutsııl avcı Orion 'a ait sayılırlar. Fakat, Ana11ikian böyle bir pıırıılcllik kurmııya kalkışıp, kimi benzer 11oktalar bularak bir hükme vaı ıııayı doğru bulmamııktııdır. Ona gi)re, Hayk asl ıı1da Zodyak'ın Libra işaretinin ve Mars gezegeninin Erme11ilerdeki adıdır ki, Sirius çemberi Ern1eniler ıırasında Hayk çen1bcri olıırıık bil inmekteymiş (Ananikian 1 962: 65). Ana11iki;111' iı1 aksine, hala bu kıınıda olaı1lar bulunur (siizgel iı11i bkz. Seropyan 2003: 1 05).
---------------- 

kuı·t l<ıı·ı ol;;ıı·ak dö11üşü111e koı1u ol111tıları, Dersi111 'deki ceııaze töre11- lerinde bir başk<ı Zerdüşti uygulaıııanın izlerini açığa vuruyor. Bu ise, ölüleriıı ayak başparmakltırının kırmızı ve beyaz bir iple bağlanıyor olmasıdır. Belirtildiğine göre ölülerin boy ölçüsü de kırmızı ve beyaz bir iple alınır ve cenaze bu iple birlikte defnedilirdi (Çakmak 2003: 23). Benzeı· bir uygulaınaya Tahtacılarda rastlanmaktadır. Onlarda da ölünün ayak başparmakları birleştirilerek bağlanmaktadır. Yine kefenin ölçüsü bir iple alınmakta ve ipin artan kısmı kesilmeden düğümlenmektedir (Asan 2001: 137, 142). Zerdüştilerde, inanışa göre cenaze iblisi ölen insanı Çinvat köprüsüne götürmeden önce onu iple bağlamaktaydı (Eliade 1992: 1 12)'4'1 1 • Bunun dünyevi pratiğini ölen kimsenin ailesinden biri yapmaktadır. Nitekim, Hindistan' daki Parsilerde cesedi kutsal bir iple (kuşti) bağlayan kişi ölenin ailesinden biridir. Bu kimse Taraporewala'nın aktardığına göre ölenin en yakın erkek akrabası, genellikle en büyük oğuldur (Habenstein-Lamers 1960: 179; Taraporewala 2002: 83). Hattilerde de kültürel arka planında bu tür inançların olup olmadığından emin olmamakla birlikte, bazı cesetlerirı defnedilmeden önce sımsıkı bağlandıklarını ve öylece gömüldüklerini gösteren emarelere rastlandığını belirtmek isterim (Günaltay 1987: 261 ) '' 01 • Aynı kuşkuyla Babil kralı Nabunid'in annesinin de saf yün elbiseler ve parlak beyaz şeritlere (lineıı) sarmalanmış olarak defnedildiğini kaydetmel iyim (Cooper 1992: 19).

--------------------
 ı.ıoı Ölüleri 'tilüm bağları 'ylıı bağlamııktadır (deı·e:d ıtıaı·aiılı.voo.rlı, Yasnıı, 53, 8). Vendidııd'dıı ise �u yazılı,lır: ·uıılıırı bağlayaıı Astuvi,lhutush ve onları bağlı olarıık götüren Vayu'llur' (Eliııde 1 992: 1 37, dn. 38). Bundahişıı'de yazdığııııı gtire, iyi insanın rulıu Çiııv:ıı ktiprüsüııe geldiğiııde iyi Vııyu oııun clindeıı tular ve oııu yerine gtitürür (B()yı,;e 1 996: 1 8!1). 1581 '8111111, ii/iiııiiıı lıı>ı·ılcı/.: ıı/ıııcııııcı.çı /.:cıııcıcııi.ı·le il .�ili .�iiı·ı•ıı/eı· ııldıı.�ıı .�ilıi, ii/iiı·­ /.:ı•ıı r·<·.ı·ec/iıı alclı,�ı dııı·ııııııı ıı . ı·ııeıı 11111/ıcıjiı:cı <'/nı<•k ,çııı·eıi.ı·le ij/iiııiiıı İ .çfiı·cılıcıııııı /c'­ ıııiııc' ıııaıııj· hıı lııııdıı .�ıı .ı·ıı/ııııc/ıı i :cılııı �·cıl ı şcıııl<ıı· dcı ı·<ıı·llı ı·. · ( G ünııl ıay 1 987: 26 1 ).
-------------------


Cesediıı <ıy<ık başpar111<1klaı·ıı1<1 ip b<ığlaınanııı ark<ısında öleııiıı ruhunun Çinvat köprüsünden yürüyeı·ek geçeceği şeklindeki Zerdüşti inaııcı bulunuyor olmalıdır. Amaç ölen kimsenin ruhuna yar- • dııııcı olmaktır. [pin özellikle ayak b<ışparmaklarına bağlanması hem kişiyi tanrılar nezdinde işaretlemek, hem de onun yürürken bir zorluk çekmeyip bu zorlu sınavdan başarıyla çıkmasını sağlamak içindir. Kutsal ipin mitolojideki karşılıklarından birinin, kahramanı labirentten çıkarmaya yarayan ışın olarak görülmesi bundandır (Jobes 1 962: il, 1 358). Nitekim, kimi topluluklarda cesedin ayakları belli bir yöne çevrilerek defnedilmektedir; çünkü, ölenin ruhu o doğrultuda yürüyecektir. Dahası, bazı topluluklarda ölenle beraber bir de cenaze merdiveni gömülürdü ki, amaç ölünün göksel aleme tıııııanmasına yardımcı olmaktır. Ancak, cenaze iblisinin ölen kişiyi Çinvat köprüsüne götürmeden önce bağladığı şeklindeki inanç, ru- •• hun bu sınamadan kaçışını engellemek için de olabilir. Oyle ki, kimi yerlerde yaşayanların ruhunun hayaletler, cinler ya da büyücüler tarafından kaçırılmaması için benzer uygulamalara başvurulmuştur. Sözgelimi Buııııa'lı Karenler evin önünden bir cenaze alayı geçerken, çocukların ruhları bedenlerini terkedip geçmekte olan cesede girmesin diye onları özel bir iple evin belli bir yerine bağlarlardı. Cenaze gözden kayboluncaya dek çocuklar bağlı olarak tutulurdu. Moğollarda ise, uyanık olduğu halde ruhu bedeninden çıktığına inanılan hasta kimsenin ruhunu tekrar geri getirebilmek amacıyla hastanın başından kulübenin kapısına kadar renkli bir ip gerilirdi (Frazer 1 991: 1 27). İpin mitolojide göğe yükselmenin bir aracı ya da yol olarak görülmesi - İslam' da Allah ' ın ipi- yukarıdaki inançlarla bir biçimde ilişkili olduğunu göstermektedir. Zerdüştiler arasında ip, inancın, Ahuı·a Mazda 'ya bağlılığın bir nişanesi sayılmaktaydı. Avesta 'da geçtiğine göı·e, öleııin ruhunu Çinvat köprüsünde karşılayan ve aslında yalııızca ölen kimsenin kendisi ya da yaptıklarının bir kişileştirilmesi
 olduğu kı\btıl eclilen genç kızın da bir iple sı11ana11 kimseye kılavuzluk etınesi bundan kay11aklanır (Jobes 1 962: il, 1 359; Herzfeld
1947: il, 801; Vahman 1985).
İp bılğlaına ya da iple bağlamanın gerek büyüde, gerekse dinde
önemli bir yeri vardır. Dumezil'in çok kapsamlı olarak, Eliade'nin
ise bir karşılaştırma bağlamında ele aldığı konu Dersim özelinde
şimdiye dek irdelenmediğinden daha da caziptir. Bu yaygın geleneğin Dersim' deki izdüşümüne ilişkin yazılı kaynaklarda kapsamlı
bilgi verenine rastlamadığım ve ayrıca kollektif hafızaya başvuııııanın olanaklarından da önemli ölçüde yoksun olduğumdan, Dersim' deki bu uygulamanın yalnızca tarihsel boyutuna dikkat çekmek
istedim. Ancak bir şeyi eklemek gerekir ki, o da ip bağlamanın diğer bazı yerlerde olduğu gibi Dersim'de de yalnızca ölülerle ilgili
olmadığıdır.
İp bağlama gelecekte olabilecek olumsuzlukları önlemenin yanı sıra, geçmiş ve geleceği okuma ya da bazı olayların gerçekleşmesini sağlama amaçlı da yapılmaktadır. Belirtildiğine göre
bu 20-30 cm boyunda kıırı1ızı ve beyaz iplerle yapılmaktadır (Comerd l 996: 42, dn. 9)15

İrani' kökleri olan bir başka Dersim inancı ise, güneş batarken
yapılan dualardır. Bu dualar sabah güneşi için yapılan ve günlük yaşamla ilgili duaların aksine, daha çok ölümle ve ölülerle ilgili dualardır. Güneş batarken dağların doruklarında kalan günün son ışınlarına
Kırmançca tija meı-du, yani ölü güneşi ya da ölülerin güneşi denir.
İnanışa göre bu güneş ölüler içindir ve onları ısıtır. Onlar bu güneşle
birlikte biraraya gelirler ve bu esnada ölü ailelerinin yaptıkları onları etkiler. Sözgelimi, tija merdu dağların doruklarındayken su içilmez; çünkü, ölüler susar ve su aramaya çıkarlar (Ç<lkmı1k 200 1a: 27).

-----------------
ı;ıı ·Bağl;ıyıcı t;ııırı' ve tlüğüm simgeciliği h;ıkkıııda ayrıntılı bilgi içiıı bkz. Eli­ ;ıcle, 1 992: 95- 141; ;ıyrıc;ı bkz. Dill ing, 1914: Piccaluga, 1 987.
--------------------

Bu i11<1ı1ç kay11ağ1111 'P;1g<111 fr<ınlılaı·ın' bir uygulamasından alıyoı· ol<ıbilir: cj.inkü, onlar günü ibadete göre üçe ayırmışlardı: Sabah Mithra'nın korum<ısı altındayken, öğleyin Apam Napat'ın, gece ise ölü ruhları t'ravaşilere tahsis edilmişti. Zerdüştilerde yılın son günü kutlanan bütün ruhlar şenliğinde, ruhların eski evlerine akşam güneşi vaktinde ( sıı11set) dönüp, Yeni Yıl gününün gün doğumuyla da terk ettiğine inanılması bu ilişkinin bir parçasıdır (Boyce 1 984: 13, 32). Sonuç olarak, Dersim Aleviliğinin özellikle Zerdüştilikle yadsınamayacak önemli bağları vardır ve bunlar zamanla günışığına çıkarılacaktır<>?>. Bu nedenle Alevilik araştırmalarında Kürt araştıııııacıların temel referans olarak özellikle Zerdüştiliğe göndeııııe yapmaları her koşulda etnosentrik koşullanmalara bağlanmamalıdır. Aksi halde bu eleştirinin kendisi de bir klişeye dönüşmekten kurtulamayacaktır. Burada temel konu bağlamında kısaca şunu söyleyebilirim ki, hem Duzgı, hem babası varsayılan mitolojik seyidin Zerdüştilikteki ölüm ve ölüm sonrasına ait inançlardan izler taşıdığını açıkça saptamış olmamız, Mithra-Duzgı dönüşümü şeklindeki temel tespitimizi daha da güçlendiııııektedir

22 Ağustos 2019 Perşembe

Mühür sahne yükselen etana gösteriyor ve altında ona bakıyor iki köpek.


Vam - etana efsane:
İki mil onu yukarı taşıdı ve
Kartal ona dedi ki, Etana ' a:
" arkadaşıma bak, toprak elde edilmiş gibi!"
" toprak sadece bir tepe!"
Mühür sahne yükselen etana gösteriyor ve altında ona bakıyor iki köpek.
© Berlin-Cephe Asya Müzesi ' ne devlet müzeler, fotoğraf: Olaf M. Teßmer

16 Ağustos 2019 Cuma

Meteor Kraterinde 8.000 Yıllık Çizimler Bulundu



              Meteor kraterindeki oymalardan birisi. C: Free State Üniversitesi.

Güney Afrika’daki bilim insanları, dünyanın en büyük meteor kraterinde bir grup insan tarafından yapılmış 8.000 yıllık oyma figürler buldu.
Oyma hayvan figürleri Vredefort’taki “Rain Snake (Yağmur Yılanı)” bentinde keşfedildi ve figürlerin yağmurla ilişkilendirilen manevi bir öneme sahip olduklarına inanılıyor.
300 km çapındaki Vredefort krateri, Dünyadaki bilinen en büyük meteor krateri. İki milyar yılı aşkın bir süre önce saatte yaklaşık 70 km hızla gelen, 10-15 kilometre çapında bir asteroitin çarpması sonucu oluştu.
Krater alanının keşfinden bu yana geçen yüzyılda, yapısını inceleyen pek çok çalışma yürütüldü fakat 10 km uzunluğunda ve 5 metre genişliğinde olan uzun, dar yapılar olan “Granofir (ince taneli granit) Bentleri” dahil olmak üzere, kraterin alışılmadık özellikleri üzerine çok az araştırma yapıldı. Bu bentlerin çarpma sırasında oluştuğu biliniyor fakat erimiş malzemeden oluşmuş bu kayaların yüzeye nasıl çıktığı hala belirsiz.

Vredefort kraterinde bulunan bir oyma. C: Free State Üniversitesi

Araştırmacılar, bu garip kaya oluşumlarını araştırırken, arkeolojik alandaki arkeologların bilmediği bir dizi eski oyma figür keşfetti.
Güney Afrika Free State Üniversitesi’nden Matthew Huber, bu arkeolojik alanda çalışan gezegen bilimcilerin ve jeologların, krater üzerindeki sanatı uzun yıllardır bildiklerini söyledi. “Arkeoloji ve antropoloji topluluklarının bu arkeolojik alanı bilmediğini öğrendiğimizde, bu özellikleri daha fazla incelemek için hemen yardım aramaya başladık.” dedi.

Khoi-San halkı tarafından 8.000 yıl önce oyulmuş bir su aygırı figürü. C: Free State Üniversitesi

Su aygırı, at ve gergedan figürlerine benzeyen oymalar, 8.000 yıl önce Güney Afrika’nın “İlk İnsanları” olarak bilinen Khoi-San halkı tarafından yapıldı. Huber, “Bilim insanları olarak, kraterin sıradışı doğasının farkındayız, anlaşılan o ki bölgenin eski yaşayanları tarafından da fark edilmiş.” dedi.
“Bu bentlerin etrafındaki alan, Khoi-San halkının eserleri ve oymalarıyla dolu. Belli ki, onlar da bu arkeolojik alanın öneminin farkındaydılar. Şaşırtıcı olan şey, jeolojik olarak en önemli bulduğumuz bentlerle, eski yaşayanların manevi olarak en çok değer verdiği bentler aynı. Antropolojik çalışmalarımız bu alanlarda tam olarak ne yapıldığını ve oradaki insanları nasıl etkilediğini bulmaya odaklandı.”

At olduğu düşünülen figür. C: Free State Üniversitesi

Araştırmacılar, bentlerden birinin o dönemde önemli bir tanrı olan “Rain Snake”(Yağmur Yılanı) şeklini andırdığını fark ettiler. Bölgede çalışan arkeolog Shiona Moodley ve Jens Kriek, San mitolojisinin üç aşamadan oluşan bir evreni olduğunu belirtti. İlk katman ölülerin ruhlarının ve tanrının yer aldığı üst katmandı, orta katman maddi hayatla, alt katman ise ölüler ve şamanist geleneklerle ilişkilendirilirdi. Yılanlar, her üç kademede de bulunurdu ve “yağmur” yağdırdıkları düşünülüyordu.
Arkeolojik alan hakkındaki raporda: “IXam toplumunun en yüce tanrısı Kaggen, kendisini bir yılana dönüştürebiliyordu. Bu bedende bile kırsal bölgeye su bastırma gücüne sahipti. Eğer bir erkek, şaman olmak istiyorsa derin bir göle atlamak ve büyük bir yılan yakalamak zorundaydı. Yılan ortaya çıktığında debelenmezse, o kişi şaman olacak demekti. Daha sonra yılanı öldürmek ve alnının çevresine bağladığı derisiyle, yılanın vücudunun geri kalanı arkasından sarkarken halka açık bir şekilde dans etmek zorundaydı.” dedi.

Oyma figürlerin bulunduğu bentin ana hatlarını gösteren bir resim. C: Free State Üniversitesi

Huber, Khoi-San halkının yılan şeklindeki bu benti “yağmur yağdırma alanı” olarak kullandıklarını düşünüyor. Bazı sanat stilleri ve oymalar zamanla değişse de, sürekli yağmurla ilgili bir bağlantı olduğunu belirtti. “Bent, Vaal nehrinin yakınında ve bir tepeninin üzerinde yer alıyor. Yüksek bir noktada bulunduğundan, yıldırım düşebilecekti. Bentlere oyulmuş hayvanların hepsi Khoi-San halkının yağmur yağdırma mitolojisi ile ilişkilendiriliyor. Bu özelliklerin tümü, bu alanın yağmur yağdırmak için kullanıldığına işaret ediyor.”

Yerdeki bentleri gösteren bir fotoğraf. C: Free State Üniversitesi

Huber, alandaki çalışmaların sürdüğünü ve ekibin bir başka krater yolculuğuna çıkacağını söyledi. “Oyukların yanı sıra bentler hakkında da çok fazla veri oluşturacağız. 3 boyutlu bir model yapacağız ve bulacağımız oymalardaki tüm yerler için referans noktaları oluşturacağız… Ayrıca daha önce hiç gitmediğimiz bazı yeni arkeolojik alanları da ziyaret edeceğiz, bizi nelerin beklediğini biz de bilmiyoruz.”

Newsweek. Hannah Osborne. 13 Haziran 2019

14 Ağustos 2019 Çarşamba

Sümerlerde Atasözleri ve Özdeyişler

sümerlerde atasözleri ile sosyal yaşam

Toplumlar ve yaratılan uygarlıklar varolduğu çağı değiştirdiği gibi geleceği de değiştiriyor. Medeniyetler doğar, büyür, ölür gibi değişim süreçleri adeta bu toplumlar için bir istisna oluşturuyor. İnsanlar, içinde yaşadığı toplumun ayak izlerini bir noktaya kadar geriye götürebiliyor fakat daha sonrasıyla pek ilgilenmiyor. Meraklıları için bu izleri biraz daha geriye götürmekte fayda var.

Sümerler şu andaki bilgilerimizle bu izleri geriye kadar götürebileceğimiz en son nokta olarak görünüyor. Sümerlerin medeniyetlere ilham verdiği ve etkilediği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Bugün bizim kullandığımız dilin, sadece bir araya gelmiş harfler bütününden fazlası olmasını sağlayan, insanlar üzerinde doğrudan kullanımından çok daha fazla etki bırakan, duygularımızı, geçmişimizi daha iyi ifade eden atasözleri ve özdeyişler de Sümerler’in etkilediği diğer alanlardan sadece birisi.
Geçmişten bugüne insan, yaşadığı çağın getirdiği farklılıkların dışında, hala aynı insan. Doğal olarak da olaylara yönelik tepkileri benzer oluyor. Benzerliklere biraz daha yakından bakalım.

En Eski Metinler

Arkeoloji bilimi oldukça dinamik. Her gün yeni buluşlara, değişmeye açık. Museviliğin kutsal kitabı olan Tanah’ın (Tevrat+Zebur),Ketuvim bölümünde bulunan “Süleyman Meselleri/Özdeyişleri” şimdiye kadar bilinen en eski atasözleri ve özdeyişleri barındıran derlemeler olarak biliniyordu. Bu derlemeler yerini Mısır hiyerogliflerine kaptırdı. Şu an ise 1934 yılında İtalyan Arkeolog Edward Chierra tarafından yayınlanan ve tarih olarak MÖ. 17 yy’ı gösteren, Sümerlere ait çeşitli atasözleri bilinen en eski derlemeler olarak literatürde yerini aldı. Bugün Pennsylvania Üniversitesi’nin müzesinde Nippur koleksiyonunda ziyaretçilerine açık.
sümerlerde atasözleri ile sosyal yaşam

Tabletlerde Neler Yazıyor?

Tabletlerde yazılanlara bakınca günümüzdeki atasözlerinin özelliklerine, kendi davranış biçimlerimize oldukça yakın olduğunu görürüz. Kelimelerimiz farklıdır ama anlatmak istediğimiz, yakındığımız konular aynıdır. Mesela günümüzde olduğu gibi Sümerler’de de yoksulluk içinde olanlar vardı. Onlar şöyle bir dörtlükle özetlenir:
Yoksul için, ölmek yaşamaya yeğdir;
Ekmeği varsa tuzu yoktur,
Tuzu varsa, ekmeği yoktur,
Eti varsa, kuzusu yoktur,
Kuzusu varsa, eti yoktur.
O dönemde borçlular,borçlarından “Borç alan yoksul dert alır” şeklinde bir özdeyişle yakınıyordu. Bu özdeyiş günümüzde söylenen “Aç kalmak borçlu olmaktan iyidir” veya “ Borçsuz çoban yoksul beyden yeğdir” özdeyişleriyle de oldukça benzer.
İnsanların dış görünüşleri o zaman da belli konuların halledilmesinde, saygınlıkta oldukça önem arz ediyordu. Sümerler bu durumu “İyi giyimli insana bütün kapılar açılır” şeklinde ifade ediyordu. Bu da bugün halk arasında daha çok giyim-kuşam anlamında kullanılan “Dost başa düşman ayağa bakar” lafıyla karşılanıyor.
Evlilik konusuyla ilgili de Sümerli yazmanlar çeşitli yazılar kaleme almıştır. Sümerler de “zengin koca avcıları” gibi bir tanımlama kadınlar için yoktu fakat bunların yerine pratik zekalı hiç evlenmemiş kadınlar vardı. Evlenme çağı gelmiş, koca adayı beklenmekten usanmış genç kız artık ince eleyip sık dokumaktan vazgeçer. Duygularını şu şekilde ifade eder:
Oturaklı biri için mi,uçarı biri için mi,
Kime saklamalıyım aşkımı?
Anlaşılan o dönemde “evlenilecek/eğlenilecek eş” ayrımı toplumun bir kesiminde kendini gösteriyordu.
Kadının ve erkeğin toplumsal rolleri ile ilgili de ipuçları veren yazılar mevcut. Tabletlerden anlaşıldığı kadarıyla erkekler o dönem de ev işlerine pek sıcak bakmayan taraf:
Karım tapınakta,
Anam ırmak kenarında,
Ben de burada açlıktan ölüyorum.
Gelin-kaynana ilişkisi o zamanlarda da oldukça problemli bir mesele gibi görünüyor. Bir erkek için neyin iyi neyin kötü olduğunu anlatan bu dizelerden rahatlıkla çıkarabiliriz:
Çöl matarası insanın hayatıdır,
Pabuç insanın gözüdür,
Karısı insanın geleceğidir,
Oğul insanın sığınağıdır,
Kız insanın kurtuluşudur,
Gelin insanın baş belasıdır.
Dostluk ve arkadaşlık kavramları da belirli çağrışımlara sahipti. Fakat dostluktan çok akrabalığın önemli olduğunu “kan sudan daha koyudur” sözünden ve de şu dizelerden anlıyoruz:
Dostluk bir gün sürer,
Akrabalık hep devam eder.
Toplumdaki aceleci, hazırlıksız bir işe kalkışan insanlar için söylenen şöyle iki dize var:
Daha tilkiyi yakalamadan
Boynuna takacağı laleyi hazırlıyor.
Bu dizeler günümüzde kullanılan “Dereyi görmeden paçayı sıvamak” atasözünü hatırlatıyor.
Sümerler belirli medeniyete sahip olduğu gibi bu medeniyeti koruyacak askeri birikime de sahip olmanın önemli olduğuna inanıyorlardı ve şu sözlerle özetliyorlardı:
Donanımca güçsüz devlet,
Kapılarındaki düşmanı kovamaz.
Halk da bu durumdan nasibini almıştı. Onlar da her türlü tehlikeye karşı gözü açık olmanın gerekliliğini şu dizelerle dile getiriyorlardı:
Bir efendin olabilir bir kralın olabilir,
Ama asıl korkulacak adam vergi memurudur!
İnsanlık gelişim gösterse de bazı şeyler aynı kalıyor ve her medeniyet, her insan aidiyet duygusuyla beraber bazı şeyleri kendi içinde sınırlı tutuyor ve geçmişe uzanan bir halkanın zinciri olmaktansa zinciri yapan olmayı tercih ediyor.
Tabletlerin orijinallerinden bazı bölümler:
Sümerlerde Atasözleri ve ÖzdeyişlerSümerlerde Atasözleri ve ÖzdeyişlerSümerlerde Atasözleri ve ÖzdeyişlerSümerlerde Atasözleri ve Özdeyişler




1-Kramer,Samuel Noah, Tarih Sümer’de Başlar s.150
2-https://oi.uchicago.edu/sites/oi.uchicago.edu/files/uploads/shared/docs/oip16.pdf

Sümerlerin Dünyayı Değiştiren 9 İcadı


                                Fırat nehrinin doğusuna kurulmuş antik Sümer kenti Uruk


Binlerce yıl önce Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında büyüyüp gelişen Sümerler, Silikon Vadisi’nin antik dünyadaki karşılığı sayılabilecek bir medeniyet inşa etmişti. Tarihçi Noah Kramer’in yazdığı gibi Sümer halkının teknolojik icatlara karşı olağan dışı bir becerisi vardı.
Sümerler, Yunanların daha sonra Mezopotamya olarak adlandıracakları yerde, yeni teknolojiler geliştirmiş mevcut olanları ise mükemmelleştirmişti. Bu süreçte, insanların besin üretimini dönüşüme uğratmış, evler inşa etmiş bilginin ve zamanın kaydını tutmuşlardı.
Philadephia, Penn Müzesi’nden Babil Bölümü sorumlusu ve küratör Philip Jones’a göre Sümerlerdeki yaratıcılığın kaynağı kısmen, yaşadıkları toprakların doğal kaynaklar açısından yetersiz olmasıydı. Bölgede ağaçlıklı alan çok azdı, taş ve metalse neredeyse hiç yoktu. Bu durum, onları antik dünyanın plastiği sayılan kil gibi materyalleri ustalıkla kullanmaya zorladı. Tuğladan çömleğe, kaplardan yazı tabletlerine kadar her şeyde kil kullanıyorlardı.
Ancak, Sümerlerin asıl dehası örgütlenmiş olmalarıydı. Başka yerde yapılmış icatları alıp çok daha büyük boyutlarda uygulayabiliyorlardı. Böylelikle kumaş, çömlek gibi ürünleri toplu olarak üretip ticaretini yapıyorlardı.  Kramer’e göre Sümer kimliğinde onları büyük düşünmeye ve becerikliliğe yönelten bir şeyler vardı. “Ruhsal ve psikolojik olarak hırs ve başarıya, üstünlük ve prestije, şerefe ve bilinirliğe büyük bir önem veriyorlardı.”
Sümerlerin getirdiği yenilikle yavaş yavaş yayıldı ve bugün içinde yaşadığımız gelişmiş dünyadaki modern teknolojini gelişimine yol açtı. İşte Sümerlerin izlerini bıraktığı alanlardan bazıları!
1- Seri üretim çömlek

Antik Mezopotamya medeniyetlerine ait çömlek kase

Diğer antik halklar çömleği elleriyle yaparken Sümerler seri üretime geçmelerini sağlayan çömlek tekerini icat etmişti. Pennsylvania Üniversitesi Akdeniz Sanatı ve Arkeolojisi Bölümü’nden doktora adayı ReedGoodman’a göre bu icat Sümerlerin işçilerin yiyecek payının konulması için yapılan ve bugünkü Tupperware’lerin öncüsü sayılan kaplar gibi çok sayıda ürünün çoklu biçimde üretilmesini sağlamıştı.
2- Yazı
Jones, yüzde yüz olmasa da çok üyük bir olasılıkla ilk yazı sistemini geliştirenlerin Sümerler olduğunu söylüyor. Bu Sümerlerin MÖ 2800’den beri yazılı iletişim kullandıklarını açıklıkla ortaya koyuyor.

Besin kaynaklarının kaydını tutmak için piktogramlar kullanılarak oluşturulmuş erken yazı örneği.

Sümerler geliştirdikleri bu sistemi derin bir edebiyat oluşturmak veya tarihlerini yazmak için değil daha ziyade alım ve satımını yaptıkları malların kaydını tutmak için kullanıyordu. İlke metinlerin yalnızca sayı ve mal bilgilerinden oluştuğunu belirten Jones, Sümerlerin bunu temelde çeşitli nesnelerin çizimi olan bir piktograf (resimyazı) sistemiyle yaptığını söylüyor. Sümerler zaman içerisinde fikir ve eylemleri ifade etmek için piktografları  birleştirmiş daha sonraysa bu piktograflar sesleri ve kelimeleri oluşturacak şekilde evrilmişti.
Kâtipler, daha sonra kurutulup tablet haline gelecek ıslak kil üzerine sembolleri kazımak için ucu sivrileştirilmiş kamışlar kullanıyordu. Bu yazı sistemi sonraki dönemlerde çizi yazısı olarak bilinmeye başlandı ve Kramer’in belirtiğine göre ilerleyen medeniyetler tarafından benimsenip 2000 yıl boyunca tüm Orta Doğu’da kullanılmaya devam etti.
3- Hidrolik mühendisliği
Sümerler, taşan Fırat ve Dicle nehirlerinin suyunu nasıl toplayıp yönlendireceklerini öğrenmişti. Taşan suları içerdiği zengin alüvyonla birlikte topluyor daha sonra bunu ekili tarlaları sulamak ve gübrelemek için kullanıyordu.

Nehirlerin zirai önemini gösteren rölyef

Kamış, palmiye gövdesi ve çamurla inşa edilen ve kapıları su akışını kontrol edebilmek için açılıp kapanabilen barajlarıyla karmaşık kanal sistemleri tasarlamışlardı.
4- Araba
Sümerler tekerlekli araçlar icat etmedi, ancak Richard W. Bulliet’in Tekerlek: İcatlar ve Yeniden İcatlar kitabında yazdığına göre sürücünün bir dizi hayvanı yönlendirdiği ilk iki tekerlekli arabayı bulan Sümerlerdi.

Sümerler tarafından Mezopotamya’da icat edilen basit iki tekelerli arabanın maketi

Goodman Sümerlerin MÖ 3000’lerde bu tür ulaşım araçlarına sahip olduğunu söylüyor. Ancak, Sümerler bu araçları sert toprağın tekerlekle yolculuğu güç kılacağı kentdışında dolaşmaktan ziyade törenlerde veya ordu için kullanıyordu.
5- Saban

Sümer sabanı imitasyonu

Kramer’e göre tarımda hayati bir teknoloji olan sabanı Sümerler icat etmişti. Çiftçilere çeşitli saban türlerini nasıl kullanacaklarını açıklayan detaylı kılavuzlar hazırlamışlardı. Kılavuzun yanı sıra, ekinlerin yenmesini önlemek için sıçan tanrıça Ninkilim’e saygı sunmak için okunacak bir dua bile vardı.
6- Dokuma atölyeleri
Orta Doğu’daki diğer kültürler topladıkları yünü giyecek için kumaş dokumakta kullanırken bu işlemi ilk kez endüstriyel boyuta ulaştıran Sümerlerdi.

Dokuma yapan Mezopotamya kadını

Sümerlerin yaptığı yenilik tapınaklarını dev fabrikalara çevirmekti. Kumaş yapmak için, modern üretim şirketlerinin öncülü olan büyük iş örgütlenmeleri geliştirmişlerdi.
7- Seri üretim tuğlalar

Fırat nehrinin batı kıyısında bir antik Sümer kenti olan Mari’deki arkeolojik alan.

Sümerler ev ve tapınak inşa etmede yaşanan taş ve odun kıtlığını telafi etmek adına kilden tuğla yapmak için özel kalıplar dökmüştü. Kili inşa malzemesi olarak kullanan ilk onlar olmasa da büyük miktarda tuğla üretip bunları yine büyük boyutlarda bir araya getirmek beceriyle geliştirilmiş bir yenilikti. İnşa ettikleri yapılar taştan olanlar kadar sağlam olmasa da çok sayıda yapı inşa edip büyük şehirler kurmayı başarmışlardı.
8- Metalurji

Sümerler tarafından bakır, altın ve lapis lazuliden yapılmış aslan başlı kartal

Bakır Geliştirme Birliği’ne göre Sümerler bakırı mızrak ucu, keski, bıçak gibi faydalı ürünler üretmek için kullanan ilk halklardan biriydi. Sümerler aslan başlı kartal gibi fantastik hayvanların betimlendiği tablolarda da dahil çeşitli sanat eserlerinde de bakırı kullanmıştı.
9- Matematik

Sümerler tarafından geliştirilen çivi yazısı

İlkel insanlar sayı saymak için kemiğe çentik atmak gibi basit yöntemler kullanıyordu, Sümerlerse bunun yerine 60’lı birliklere dayanan bir sayı sistemi geliştirmişti. Başta, bu birliklerin kaydını tutmak için kamış kullanmışlardı, ancak nihayetinde çivi yazısının gelişimiyle kil tabletlere dikey izler kondurmaya başladılar. Geliştirdikleri sistem ilerleyen medeniyetlerin matematiksel hesaplamaları için uygun yolu açtı.

History.com. Patrick J. Kiger.