25 Temmuz 2020 Cumartesi

Koruyucu kanatlı, kartal başlı ruh Koruyucu kanatlı, kartal başlı ruh kutsal bir ağaçtan önce bir ayin gerçekleştirir. Ağaca doğru tutulan koni, arıtma işleminde sepete daldırılır. Kaymaktaşı Nimrud, Asur. 875-860





Koruyucu kanatlı, kartal başlı ruh
Koruyucu kanatlı, kartal başlı ruh kutsal bir ağaçtan önce bir ayin gerçekleştirir. Ağaca doğru tutulan koni, arıtma işleminde sepete daldırılır.
Kaymaktaşı
Nimrud, Asur. 875-860

Urartu Demir Çağı’ndan (MÖ 8. yüzyılın ilk çeyreği) günümüze ulaşmış olan silindir formlu,



Fotoğraf açıklaması yok.

Demir Çağı’ndan (MÖ 8. yüzyılın ilk çeyreği) günümüze ulaşmış olan silindir formlu, bronz sadağın dış yüzeyinde üstte, ortada ve altta ikişer olmak üzere toplam altı adet yatay friz vardır. Her birinde kazıma ve dövme tekniğinde işlenmiş figürlü sahneler yer alır. Frizler lotus tomurcuk dizili ve içi boş olmak üzere iki sıra bantla sınırlanmaktadır. Birinci frizde kült töreni, diğer frizlerde ise birbirine benzeyen savaş sahneleri görülür. Birinci frizin üzerinde yer alan bandın içerisinde çivi yazısıyla “Haldi Sarduri'nin oğlu İşpuini” yazılıdır. Van çevresinde benzerleri bulunmuş olan sadaklar, Urartu kralları tarafından kurulan kalelerin atölyelerinde, dövme tekniği ile tek parça bronz levhadan üretilmiştir.

Sümerler döneminde yazılmış bir tablet. M.Ö. 2350


Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Dünya da Bazen Bir Öküz 4 Erkeğe Bedeldir. (M.O.2350) 2350'


Sümerler döneminde yazılmış bir tablet.
M.Ö. 2350

24 Temmuz 2020 Cuma

BACTRİA


Fotoğraf açıklaması yok.

Fotoğraf açıklaması yok.

Fotoğraf açıklaması yok.
Fotoğraf açıklaması yok.

Fotoğraf açıklaması yok.

Görüntünün olası içeriği: yazı



Görüntünün olası içeriği: yazı

Fotoğraf açıklaması yok.

BACTRİA
Bakhlo Orta Asya’nın antik çağlardaki adıdır kuzeyde Hindi Kuş Güney’de Amu Derya dolaylarında geniş bir alana yayılır modern Afganistan Tacikistan ve Özbekistan’ı içine alarak. M.Ö 2500 lere dayanan geçmişi ve Avesta kitabında eski İrani halkların yaşadığı Ahura Mazda’nın yarattığı 16 mükemmel İrani kabilelerin yaşadığı ülkeler arasındadır .
Zerdüştiliğin en eski merkezi olmakla birlikte İranlıların yarı mitolojik hikayelerinde geçen Kayan krallığının merkezidir. Behistun Yazıtları’nda Ahamenişlerin satraplığı olarak geçer. Her daim tacı olan kendi halkını yöneten özerk bir prensliktir.
Bronz çağında modern Türkmenistan kuzey Afganistan güney Özbekistan batı Tacikistan bölgeleri M.Ö 2200-1700 lerde merkezinden Amu Derya nehrinin geçtiği Bactri-Margiana arkeolojik kompleksidir (BMAC) eski persçe baxtriş yerli dilinde baxçis Yunanca Bactria modern balkh denen bölge kuzey afganistanda perslerin bir satraplığına dönüşüyor Margiana (Margu ) başkent Merv ise modern Türkmenistan oluyor günümüzde.
M.Ö 2140 ta Asur kralı Ninus’un Bactria kralı Oxyartes’i bozguna uğrattığını yazar M.Ö 400 de Yunan tarihçi Ctesias . İndo Aryanların ana vatanı olan Bactrialılar M.Ö 2500-2000 yıllarında Hindistan’ın kuzeyine kadar yayıldılar. Daha sonra Ahemeniş döneminde bir kuzey satraplığı olan bölgede Zerdüşt peygamber ve konuştuğu Avesta diline beşiklik etmiştir. Büyük Cyrus bölgeyi ele geçirmeden önce bölge Medlere bağlıydı. M.ö 6. Yy da Margiana ve Bactria Perslerin 20 Satraplığından biriydi. Darius II İskender’e yenilince Bactria satrabı Bessus İsyan etsede yakalanıp öldürüldü. Darius döneminde Libya kuzey kıyısında Yunan kolonisi Cyrenica ve Barca dan yunanlılar buraya getirildi Xerxes döneminde Branchidae ler Didyma (Didim) den buraya yerleştirildi ve direniş gösteren İyonyalıların tüm kızları Köleleştirilip bölgeye gönderilince bölge aşırı Yunan nüfusu ile çift dilli bir bölge haline geldi. İskender Soğdianayı 2 yıllık bir direnişten sonra kısmen hakimiyeti altına alsa da ölünce bölge Selecuid lerin eline geçti. Bu dönemde bir çok Yunan şehri inşa edilip bölge helenleştirildi bactria diline Yunanca baskın gelmeye başladı .
M.Ö 245 te Diodotus I bağımsızlık ilan edip Soğdiayı ele geçirip Greko/Bactrian krallığını kurdu Hindistana kadar genişleyen bu krallık indus vadisinde indo-greek krallığı kurarak ikiye bölünüyor resmi dil Yunanca yerliler bactria dilini konuşuyor. Bu dönemde Yunan alfabesine geçiliyor Peştu diline bir çok Yunanca kelime bu dönemde aktarılıyor Budizm’e geçiyorlar. Çinliler ile ipek yolu ticaretine başladıklarında çince Daxia M.Ö 3 yy da Tokharistan bölgesine verilen isimdir. Greko-Bactria krallığı M.Ö 2. Yy da kuzeydeki yine bir diğer indo aryan kavim olan sakaların işgaline uğruyor Saka bölgesini de Xiongnu krallığından sınır dışı edilen bir başka indo aryan kavim Yuezhiler işgal ediyor M.Ö 127 de.
M.Ö 1 yy da Strabo greko-bactria krallığını
Asii, Pasiani, Tokhari, Sakarauli kabilelerinin yıktığını yazar. Tokharlar bir indo aryan dili olan Bactria dilini konuşur ancak Turfanda 3. Ve 9. Yy da yaşayan Tocharianlar başka bir İrani dil konuşurlardı birbirleri ile karıştırılmamalıdır. Yuezhi prensi Kujula Kadphises Kushan imparatorluğunu kısa süreli olarak 1. Yy da kurar. 3. Yy da ise tokharda indo-sasani kushanshas idaresi görülmektedir. 5. Yy da bölgeyi Xionite ve Hepthalite’ler ele geçirir; Sasaniler tekrar bölgeyi ele geçirene kadar.
Xionite ler 2 ye ayrılır kırmızı hiyonlar Kidarite ve Alchon aşiretlerini beyaz hiyonlar Hepthalite leri tanımlamaktadır. Hiyonlar bildiğimiz hunlar oluyor hepsine ak hunlar denmiştir ve tamamı 4. Yy da Bactria dilini konuşuyorlardı. Bazı tarihçiler kırmızı hunların en azından bir kısmının Türk ve moğol toplulukları ile melezleştiği için kırmızı Hunlar ismini aldığını dile getirmektedir.
7. Yy da Halife Rashidun islamı tüm Ortadoğu ve batı asyaya yaymıştı 663 te Emeviler Tokharistandaki Budist Shahi hanedanlığına saldırıp Balkh’ı ele geçirdi Nava Vihara Budist manastırı dahil. 8. Yy da Balkh da yaşayan Persli Saman Khuda zerdüştiliği bırakıp islama geçiyor Emevi hakimiyetinde oğlu 875 de Samanileri kurdu resmî dil persçe oldu Bactria dili ; Pashto, Yidgha, Munji, İshkashmi dillerine evrildi.
Bactria ülkesinin yarısı Pashto ve Yigha Munji dilleri diğer yarısı ise Soğdca, Harezmice, Partça konuşurken tüm bu gruplar Taciklerin atalarını oluşturdular. Harezmi dili Soğdcaya benzer 13. Yya kadar konuşulurdu. Al-Bruni ve Zamakhshans bu dilde yazmıştır sonra Persçe ve Türkçe konuşmaya başladı bu halk ve asimile oldular.Bakhlo Orta Asya’nın antik çağlardaki adıdır kuzeyde Hindi Kuş Güney’de Amu Derya dolaylarında geniş bir alana yayılır modern Afganistan Tacikistan ve Özbekistan’ı içine alarak. M.Ö 2500 lere dayanan geçmişi ve Avesta kitabında eski İrani halkların yaşadığı Ahura Mazda’nın yarattığı 16 mükemmel İrani kabilelerin yaşadığı ülkeler arasındadır .
Zerdüştiliğin en eski merkezi olmakla birlikte İranlıların yarı mitolojik hikayelerinde geçen Kayan krallığının merkezidir. Behistun Yazıtları’nda Ahamenişlerin satraplığı olarak geçer. Her daim tacı olan kendi halkını yöneten özerk bir prensliktir.
Bronz çağında modern Türkmenistan kuzey Afganistan güney Özbekistan batı Tacikistan bölgeleri M.Ö 2200-1700 lerde merkezinden Amu Derya nehrinin geçtiği Bactri-Margiana arkeolojik kompleksidir (BMAC) eski persçe baxtriş yerli dilinde baxçis Yunanca Bactria modern balkh denen bölge kuzey afganistanda perslerin bir satraplığına dönüşüyor Margiana (Margu ) başkent Merv ise modern Türkmenistan oluyor günümüzde.
M.Ö 2140 ta Asur kralı Ninus’un Bactria kralı Oxyartes’i bozguna uğrattığını yazar M.Ö 400 de Yunan tarihçi Ctesias . İndo Aryanların ana vatanı olan Bactrialılar M.Ö 2500-2000 yıllarında Hindistan’ın kuzeyine kadar yayıldılar. Daha sonra Ahemeniş döneminde bir kuzey satraplığı olan bölgede Zerdüşt peygamber ve konuştuğu Avesta diline beşiklik etmiştir. Büyük Cyrus bölgeyi ele geçirmeden önce bölge Medlere bağlıydı. M.ö 6. Yy da Margiana ve Bactria Perslerin 20 Satraplığından biriydi. Darius II İskender’e yenilince Bactria satrabı Bessus İsyan etsede yakalanıp öldürüldü. Darius döneminde Libya kuzey kıyısında Yunan kolonisi Cyrenica ve Barca dan yunanlılar buraya getirildi Xerxes döneminde Branchidae ler Didyma (Didim) den buraya yerleştirildi ve direniş gösteren İyonyalıların tüm kızları Köleleştirilip bölgeye gönderilince bölge aşırı Yunan nüfusu ile çift dilli bir bölge haline geldi. İskender Soğdianayı 2 yıllık bir direnişten sonra kısmen hakimiyeti altına alsa da ölünce bölge Selecuid lerin eline geçti. Bu dönemde bir çok Yunan şehri inşa edilip bölge helenleştirildi bactria diline Yunanca baskın gelmeye başladı .
M.Ö 245 te Diodotus I bağımsızlık ilan edip Soğdiayı ele geçirip Greko/Bactrian krallığını kurdu Hindistana kadar genişleyen bu krallık indus vadisinde indo-greek krallığı kurarak ikiye bölünüyor resmi dil Yunanca yerliler bactria dilini konuşuyor. Bu dönemde Yunan alfabesine geçiliyor Peştu diline bir çok Yunanca kelime bu dönemde aktarılıyor Budizm’e geçiyorlar. Çinliler ile ipek yolu ticaretine başladıklarında çince Daxia M.Ö 3 yy da Tokharistan bölgesine verilen isimdir. Greko-Bactria krallığı M.Ö 2. Yy da kuzeydeki yine bir diğer indo aryan kavim olan sakaların işgaline uğruyor Saka bölgesini de Xiongnu krallığından sınır dışı edilen bir başka indo aryan kavim Yuezhiler işgal ediyor M.Ö 127 de.
M.Ö 1 yy da Strabo greko-bactria krallığını
Asii, Pasiani, Tokhari, Sakarauli kabilelerinin yıktığını yazar. Tokharlar bir indo aryan dili olan Bactria dilini konuşur ancak Turfanda 3. Ve 9. Yy da yaşayan Tocharianlar başka bir İrani dil konuşurlardı birbirleri ile karıştırılmamalıdır. Yuezhi prensi Kujula Kadphises Kushan imparatorluğunu kısa süreli olarak 1. Yy da kurar. 3. Yy da ise tokharda indo-sasani kushanshas idaresi görülmektedir. 5. Yy da bölgeyi Xionite ve Hepthalite’ler ele geçirir; Sasaniler tekrar bölgeyi ele geçirene kadar.
Xionite ler 2 ye ayrılır kırmızı hiyonlar Kidarite ve Alchon aşiretlerini beyaz hiyonlar Hepthalite leri tanımlamaktadır. Hiyonlar bildiğimiz hunlar oluyor hepsine ak hunlar denmiştir ve tamamı 4. Yy da Bactria dilini konuşuyorlardı. Bazı tarihçiler kırmızı hunların en azından bir kısmının Türk ve moğol toplulukları ile melezleştiği için kırmızı Hunlar ismini aldığını dile getirmektedir.
7. Yy da Halife Rashidun islamı tüm Ortadoğu ve batı asyaya yaymıştı 663 te Emeviler Tokharistandaki Budist Shahi hanedanlığına saldırıp Balkh’ı ele geçirdi Nava Vihara Budist manastırı dahil. 8. Yy da Balkh da yaşayan Persli Saman Khuda zerdüştiliği bırakıp islama geçiyor Emevi hakimiyetinde oğlu 875 de Samanileri kurdu resmî dil persçe oldu Bactria dili ; Pashto, Yidgha, Munji, İshkashmi dillerine evrildi.
Bactria ülkesinin yarısı Pashto ve Yigha Munji dilleri diğer yarısı ise Soğdca, Harezmice, Partça konuşurken tüm bu gruplar Taciklerin atalarını oluşturdular. Harezmi dili Soğdcaya benzer 13. Yya kadar konuşulurdu. Al-Bruni ve Zamakhshans bu dilde yazmıştır sonra Persçe ve Türkçe konuşmaya başladı bu halk ve asimile oldular.


SOĞDİ̇ANA


Fotoğraf açıklaması yok.


SOĞDİ̇ANA
MÖ 6. yüzyılda yazılı olarak belirlenen Soğdiana adı İran halklarından Soğdlar'ın yerleşik oldukları bölgeyi niteler. Behistun yazıtlarında, I. Darius MÖ 552 - 485 yılları arasında İran'ı yönetmiş olan imparator zamanında Soğd'lar Ahura mazda anlamına gelen eski İran dinine inanırlardı.
Dillerine Sauzina derler. Moğol istilası sırasında yüzbinlerce Soğd'un Orta Asya'dan batıya ve güneye doğru sürüklendikleri ve küçük bir nüfuslarının tarihi topraklarında kaldıkları bilinmektedir. Tacikistan dağlarında dili olduğu gibi koruyan tahmini 30 kişidir.[kaynak belirtilmeli]
İran ve Anadolu yaylalarına göçen Soğdlar, Farsça ve Türkçe konuşan topluluklar tarafından yutulmuş ve özümsenmişlerdir. Yine de Anadolu'nun doğusunda bir miktar Soğd'un kendi dilleriyle varlıklarını sürdürebildikleri tespit edilmiştir. [kaynak belirtilmeli]
Divân-ı Lügati't-Türk'te Soğd: "Balasagun ile Buhara ve Semerkand arasında Türkleşmiş bulunan bir ulus." diye geçer.[2]
4. yüzyıldan sonra Soğd'lar İpek yolu boyunca doğuya doğru Lop Nur bölgesine, Tarım Havzasına, Sha Chau, Liangzhou, Ling (Xiazhou'nun güneyinde) şehirlerine hatta Orta(İç) Moğolistan'na kadar kendi ticari koloni, yerleşim birimlerini ve birçok küçük prenslik'leri kurdular, böylece İpek Yolu ticaretini kontrol ettiler. Sasaniler zamanında İslâm dininin İran ve Orta Asya'da genişlemesi sonucu Soğd'lar İslâm'a çevrildiler. 10. yüzyıldan itibaren Türk Hanedanlıklarının etkisi ve baskısı altında Türk kültürünü benimsediler.
MS 4. yüzyıldan başlayarak Çin'de ve Soğdiana'da bu dil ile yazılmış pek çok dini, hukuki ve siyasi el yazması üretilmiştir. 9. yüzyıla kadar İpek Yolu üzerindeki geçer dil olmuş olan Soğdca, Soğdiana'nın Müslümanlarca ele geçirilmesinden bir süre sonra neredeyse tamamen kaybolmuştur. 21. yüzyıla ulaşmış tek Soğd lehçesi olan Yagnobice, Tacikistan'ın yüksek yaylalarında Yagnobiler tarafından konuşulmaktadır.
Soğd alfabesi, 17 sessiz harften oluşan bir ebced ile yazılmıştır, ancak bu alfabenin yanında Süryani ve Mani alfabeleri de kullanılmıştır. Soğd alfabesi, Eski Uygur, Moğol ve Mançu alfabelerinin atasını oluşturmaktadır. Soğd dili, ayrıca Türk ve Moğol dillerinde önemli etkiler bırakmıştır.
Sınıflandırma Düzenle
Soğdca, en geniş çerçevede bir Hint-Avrupa dilidir ve bu ailenin Hint-İran dilleri koluna mensuptur. Daha ayrıntılı bir şekilde İran dilleri içinde değerlendirilen Soğdca, İskitçe ve Baktriya dili gibi tarihi dillerin yanı sıra Peştuca gibi modern dilleri de kapsayan Doğu İran dilleri içerisinde sınıflandırılır. Glottolog'a göre Merkezi İran dilleri içerisinde yer alan Soğd dilleri ve Oset dilleri, Soğd-Oset dilleri adlı bir grup oluşturur. Soğd dilleri Harezmce ile Yagnobice-Soğdca olmak üzere ikiye bölünmüştür.[3]
Tarihi sınıflandırma açısından Soğdca, Baktriya dili, Hotan Sakacası, Orta Farsça ve Partça ile birlikte, MÖ 4. yüzyıl ile MS 9. yüyıl arasını kapsayan Orta İran dilleri dönemi içerisinde değerlendirilir.
Çin'in Tang Hanedanı döneminde (MS 7. yy) İpek Yolu'nun Orta Asya'dan Çangan'a kadar olan bölümünde lingua franca Soğdca idi.[4] Bu dönemde Soğdca konuşurları genellikle Soğdcanın yanında Çin ve Türki dilleri ticari amaçlar için öğrenmiş, bu durum Soğdcanın pek çok çeşitli dilden karşılıklı olarak etkilenmesi ve alıntı kelimeler alması ile sonuçlanmıştır.[4] Soğd dili ayrıca çeşitli başka halkların da yazı dili olarak kullanılmıştır. Günümüzde Moğolistan'da yer alan ve 6. yüzyılda, Göktürk Kağanlığı döneminde dikilmiş Bugut Yazıtı, Soğd alfabesi ile Soğdca yazılmıştır.
Soğdiana'nın Müslümanlar tarafından ele geçirilmesinin ardından dil, sahip olduğu ekonomik ve politik güç nedeni ile bir kaç yüzyıl daha var olmayı sürdürmüştür.[5] 10. yüzyılda, Arap hakimiyetinde Soğdiana halkı büyük oranda Farsça konuşmaya başlamıştır, ancak El-Makdisi Zerefşan'da hâlâ Soğdca konuşurlarının olduğuna değinmiştir. Ayrıca 10. ve 11. yüzyıla tarihlenen Soğd metinleri Kırgızistan'da ele geçirilmiştir. Bu eserlerin bazılarının Türk dilleri konuşan ancak Soğdcayı yazı dili olarak kullanan kişilerce yazıldığı düşünülmektedir. 12. yüzyıl sonrasında ise Soğdca neredeyse tamamen ölü bir dil haline gelmiş, yerini batıda Fars, doğuda ise Türk dillerine bırakmıştır.[6]
Soğdcanın günümüzde Tacikistan'da yer alan tarihi Üsrûşene bölgesinde 8. yüzyılda konuşulmuş bir lehçesi, 21. yüzyıla Yagnobiler tarafından konuşulan Yagnobice olarak evrilmiş ve hayatta kalmıştır.
Soğdcanın MS 4. yüzyıldan başlayan büyük bir korpusu vardır. Soğdcaya, Budist, Manihesit ve Hristiyan dini metinlerin yanı sıra, mektuplar, sikkeler ve hukukî dokümanlar da kaynak oluşturur. Soğdca metinlerin büyük çoğunluğu Soğdiana yerine Çin'deki ticaret yolları üzerinde yer alan Soğd kolonilerinde keşfedilmiştir.
19. yüzyılın sonlarında Almanlar'ın Sincan'daki Turfan Havzası'na düzenledikleri keşif gezisi sırasında Soğdca Maniheist ve Hristiyan metinler (bir Kutsal Kitap çevirisi de dahil) ele geçirilmiştir. Bu metinlerdeki dil, ilk olarak Alman oryantalist Friedrich Carl Andreas tarafından Pehlevice olarak tanımlanmış ve Partça yazıtlardan ayrılmıştır.
Metinlerin araştırılmasına olan ilgi Çin'in Sincan bölgesinde keşfedilmiş antik el yazmaları ile başlamıştır. İlk Budist-Soğdbilimci Robert Gauthiot, Fransız oryantalist Paul Pelliot'un Dunhuang'da keşfetmiş olduğu Soğdca metinleri incelemiş ve yazılar yazmıştır. Gauthiot'un I. Dünya Savaşı'nda ölmesinden sonra Émile Benveniste Soğdca üzerine çalışmalar yürütmüştür.
Bulunmuş en eski Soğut metni Aurel Stein tarafından 1920'de Dunhuang, Çin'de keşfedilmiştir ve Erken Soğd alfabesi ile yazılmıştır. Metin, MS 4. yüzyılın başına tarihlenir.[12] Sutra alfabesi ile yazılmış Budist metinler ise 6. ve 8. yüzyıl arasında oluşturulmuştur. Bu el yazmalarının büyük bir kısmı British Museum, Bibliothèque nationale de France ve Rus Bilimler Akademisi'nde yer almaktadır.
Turfan'da keşfedilmiş, 9.-11. yüzyıla tarihlenen ve Süryani alfabesi ile yazılmış Soğdca Hristiyan metin
Soğdcanın yazımı için Soğd alfabesi, Mani alfabesi ve Süryani alfabesi olmak üzere üç adet farklı sistem kullanılmıştır.[14] Soğd alfabesinin kökenleri Süryani alfabesine, ve dolayısıyla da Arami alfabesine dayanmaktadır ve bir ebced olarak değerlendirilir, ancak alfabeye benzer yönleri de vardır. Yazı 17 sessiz harften oluşmuştur ve pek çok harfin kelimenin başında, ortasına veya sonunda olmasına göre farklı formları olmuştur. Sesli harflerin gösterilmesi için sessiz alef, yud ve vav harfleri kullanılmıştır.
Soğd alfabesinin 3 farklı varyetesi bulunmaktadır. Bu çeşitleri, düz yazı benzeri ve arkaik Erken Soğd alfabesi, Budist metinlerin yazımında kullanılan Sutra yazısı ve el yazısı benzeri en son alfabedir.[16] Erken Soğd alfabesi 4. yüzyılın başında, Sutra alfabesi 5. yüzyılda, en son alfabe ise bundan yaklaşık 1 yüzyıl sonra kullanılmıştır.
Soğd alfabesi diğer diller için kullanılan yazı sistemlerini de etkilemiştir. El yazısı benzeri geç Soğd yazısı, Eski Uygurcanın yazımı için kullanılmış Eski Uygur alfabesinin atasını oluşturmaktadır ve bu alfabe daha sonra geleneksel Moğol ve Mançu alfabesi temellerini oluşturmuştur.
Diğer diller üzerindeki etkileri Düzenle
Soğdca, bir diğer Hint-Avrupa dili olan Toharca gibi Moğol dilleri ve Türki diller üzerinde önemli etkiler bırakmıştır. Eski ve Orta Türkçe dönemleri içerisinde değerlendirilen dillerdeki İrani kökenli sözcüklerin bazıları Soğdcadan bu dillere girmiştir. Bu kelimelerin çoğu dini anlamlar taşımak ile birlikte, günlük hayatta kullanılan pek çok kültürel kelime de ödünçlenmiştir.
Modern Türkiye Türkçesinde hâlâ yer alan Acun, akşam, Asena, bayram, bey, kadın, hatun, kağıt, kap, şaman, pazar, Tarkan ve Tigin gibi kelimeler Soğdca kökenlidir veya Türkçeye Soğdca vasıtasıyla girmiştir
Soğdlular ile ilgili bilgiler ve kaynaklar oldukça sınırlıdır. Geç antik çağın en önemli toplumlarından biri olan bu halk ile bilgiler, başta Çin olmak üzere diğer bölge ülkeleriyle yürütülen ticari ve diplomatik ilişkilerden elde edilen belgelerden gelmektedir. Bu yazıda, başta Soğdların hâkim olduğu bölgeden, Soğdlu tüccarların genel özelliklerinden ve altıncı ve dokuzuncu yüzyıl arasında kalan dönemde gerçekleşen Türklerle-Soğdlu tüccarlar arasındaki çarpıcı ilişkiden bahsetmek istemekteyim.
Soğdiana Orta Asya’da bulunan, Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında kalan ve İrani dillerin konuşulduğu geniş, tarihi ve coğrafi bir alandır. Bölgenin tarihsel gelişimine bakacak olursak, İsa’dan önce Darius’un fethiyle başlayan süreçte, sırasıyla Büyük İskender ve Eftalitlerin Soğdiana’da hüküm sürdüğünü görebiliriz. Beşinci ve altıncı yüzyıllarda gerçekleşen tarımsal gelişmelerle birlikte Soğdiana’nın nüfusu oldukça arttı. Nüfus artışı aynı zamanda yeni şehirlerin kurulmasında önemli bir rol oynadı. İpek yolu ticaretinin bölgedeki en önemli şehirlerinden olan Buhara başta olmak üzere Zarafsan ve Paykent gibi birçok şehir bu dönemde inşa edildi ve ipek yolu ticaretinde önemli roller oynadılar. Aynı dönemde Soğdlar, başta Çin, Bizans toprakları ve Orta Asya’ya yayılarak birçok koloni kurdu ve o dönem için küresel şekilde nitelendirebilecek bir ticaret ağı geliştirdi. Özellikle beşinci ve yedinci yüzyıllar arasında Soğdlular, uzun mesafeli İpek yolu ticaretinin baş aktörleri olmayı başardı. Başta ipek olmak üzere köle, değerli mücevherler ve misk ticaretinde hatırı sayılır bir yer edindiler. Yunanlar başta olmak üzere Anadolu ve Akdeniz’de gördüğümüz koloni ticaretinin bir örneğini Orta Asya’da gerçekleştiren Soğdlu tüccarlar, sadece ticaret alanında değil diplomasi ve kültürel alanlarda da dönemin coğrafyasında etkili oldular.
Özellikle altıncı ve sekizinci yüzyıllar arasında Soğdlu tüccarlar, Türklerin ekonomik ve politik hayatında önemli rol oynadı. Göktürk devletinin kurulmasından sonra iki halk arasındaki etkileşim arttı ve bu süreci hızlandıran bir diğer etken de Soğdiana’nın altıncı yüzyılda Türkler tarafından fethedilmesi oldu. Türklerin en erken yazılı metini olan Bugut yazıtlarında da görebileceğimiz Soğd alfabesi Türkler ve Soğdlular arasındaki ilişkinin en çarpıcı örneklerinden biridir. Aynı dönemde Türklerin, İpek Yolu ticaretinde önemli bir rol oynama isteği dolayısıyla Türk-Çin kontağı mecburi hale gelmişti. Çinlilerle yakın ilişkileri olan Soğdlu tüccarlar, bu dönemde Türklerin elçisi olarak Çinli yöneticilerle görüşmüş ve Türk-Çin diplomasisinde önemli bir role sahip olmuştu. Sasani ve Soğdlu tüccarların dominasyonu altında yürütülen uzun mesafeli karavan ticaretine Türklerinde katılması, Soğdların iştahını kabarttı ve kendileri için pay çıkarılabilecek yollar aradılar. Bu yol da ebetteki Türklerin Çin yağmalarından elde ettiği ipeklerin ticaretiydi. Daha önce olduğu gibi bu sefer de Soğdlu tüccarlar Türklerin elçisi olarak Sasani ve Bizans imparatoruyla görüştüler. Sasaniler başta Soğdlarla olan ticari anlaşmazlıklar sebebiyle Türklerin ipek satma isteğini reddetti ancak Bizans imparatoru bu isteği kabul etmesiyle birlikte Türkler mallarını satabilecekleri bir pazar elde ettiler. Aynı zamanda Soğdluların tavsiyesi ile Sasanilere karşı bir Türk-Bizans ittifaklı da kuruldu. Ekonomik ittifakların yanı sıra Soğdlar Türk diplomasisinde de önemli rol oynadı.
İpek Yolu
Ekonomik ve diplomatik etkileşimlerin yanında Soğdlar, Türklerin dini pratiklerinde de önemli rol oynadılar. Soğdlu tüccarların büyük çoğunluğu Manihaizm’e bağlıydı. Ticari etkileşimde bulunan tüccarlar aynı zamanda kendi dinlerini yaymak içinde önemli fırsatlar buldular. Bunların belki de en önemlilerinden biri de bir diğer Türk devleti olan Uygurlarda gerçekleşti. Yoğun ticari etkileşimin bir getirisi olarak Soğdlu tüccarlar Maniheizmi Uygur yönetici sınıfına tanıtma şansı buldu. Her ne kadar halk tarafından benimsenme oranı tartışılabilir olsa da Uygur yönetici sınıfının Maniheizmi kabul etmesi, Maniheist tapınaklar inşa etmesi ve geniş bir Soğd kelime haznesini dillerinde kullanması iki toplum arasındaki ilişkiyi oldukça çarpıcı bir şekilde göstermektedir.
Sonuç olarak, birçok koloni kuran, kalıcı bir yerleşim yerine sahip olmayan Soğdlu tüccarlar, dönemin coğrafyasında kültürel, ekonomik ve diplomatik etkileşimlerde önemli rol oynamışlardır. Bu etkileşim içinde Türk- Soğd ilişkisi ise incelenmeye değer ve içerisinde oldukça çarpıcı detaylar barındıran bir alt kategoridir. Hareket kabiliyetleri, diplomatik güçleri ve ticari stratejileri sayesinde dönemin en önemli güçlerinden biri olan Soğdlar hakkında maalesef ki yeteri kadar çalışma yoktur.


20 Temmuz 2020 Pazartesi

Mezopotamya / ziggurat / # sumerians Ziggurat Akkadian: ziqqurrat Mezopotamya dinlerinde kullanılan tapınak kulesi, en önemli dini yapıdır. Zigguratlar MÖ 2200'den MÖ 500'e kadar inşa edilmiş ve kullanılmıştır.



Görüntünün olası içeriği: gökyüzü, bulut, köprü, açık hava ve doğa

Fotoğraf açıklaması yok.



Mezopotamya / ziggurat / sumerians
Ziggurat
Akkadian: ziqqurrat
Mezopotamya dinlerinde kullanılan tapınak kulesi, en önemli dini yapıdır.
Zigguratlar MÖ 2200'den MÖ 500'e kadar inşa edilmiş ve kullanılmıştır. Bugün Güney Babilya'dan kuzeyde Asur'a kadar bir alanda bulunan yaklaşık 25 kişi kaldı. En iyi korunmuş olan Ur (bugün Irak) Nanna ziggurat iken, en büyük Elam (bugün İran) Chogha Zanbil bulunur. Bunlardan ikincisinin yaklaşık 50 metre yüksekliğe sahip olduğuna inanılmaktadır , ancak bu yüksekliğin sadece yarısı kalır. ■ Sembolizm. Zigguratların ardındaki sembolik anlam hakkında birkaç fikir var.


teorisi zigguratın, yaradılış mitlerinden kozmik dağın yeniden inşası olduğunu söyler.
Başka bir teori bize zigguratın cennet ve dünya arasında bir köprü olarak inşa edildiğini söylüyor.
Resim: Nanna ziggurat, Ur şehir devleti. Irak.
http://looklex.com/eo/ziggurat.htm
بلاد ما بين النهرين / المعتقدات / الزقورات / السومريين
Akkadian: Maburj
tapınağının zikzakları , ilk dini yapı olan Mezopotamya inançlarında kullanılmıştır.
Zigguratlar MÖ 2200 ila MÖ 500 arasında inşa edilmiş ve kullanılmıştır. Bugün, Babil'in güneyinden Asur'a kadar kuzeyde bir bölgede bulunan yaklaşık 25 kişi kalıyor. En iyi korunmuş olan Ur (bugün Irak) Nana ziggurat, en büyükleri ise Elam'daki Chuga Znabil'de (bugün İran) bulunur. İkincisinin yüksekliğinin yaklaşık 50 metre olduğuna inanılmaktadır, ancak bu yüksekliğin sadece yarısı kalmaktadır.
Ziggurat'ın Sembolizmi Zigguratın
arkasındaki sembolik anlam hakkında birçok görüş vardır.
Teori, zigguratın bir yaratılış mitinden kozmik dağın inşası olduğunu söylüyor.
Başka bir teori bize zigguratın cennet ve dünya arasında bir köprü olarak inşa edildiğini söylüyor.

11 Temmuz 2020 Cumartesi

Rivayete göre 1400 yıl önce Hint Imparatoru, Pers Imparatoru Nevşiyan'a hediye olarak satranç oyunu gönderir ve yanına bir mektup iliştirir. Mektubunda oyunla ilgili hiçbir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır: " Kim daha çok düşünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim ileriyi daha iyi görüyorsa, O kazanır. İşte Hayat Budur..."


Fotoğraf açıklaması yok.


Rivayete göre 1400 yıl önce Hint Imparatoru, Pers Imparatoru Nevşiyan'a hediye olarak satranç oyunu gönderir ve yanına bir mektup iliştirir.
Mektubunda oyunla ilgili hiçbir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır:
" Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim ileriyi daha iyi görüyorsa,
O kazanır.
İşte Hayat Budur..."
Pers Imparatoru hediyeye çok sevinir fakat bir o kadar da şaşkındır.
Dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesini ve kendisinin de karşılık olarak Hint Imparatoru'na hediye edilmek üzere bir oyun icat etmesini ister.
Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer. Daha sonra on günde tavlayı icat eder ve imparatora sunar.
4 köşesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı, pulların toplamı ayın 30 gününü, siyah - beyaz pullar gece ve gündüzü, karşılıklı 12'şer hane günün 24 saatini simgeler...
Hint Imparatoru'na satranca karşılık olmak üzere tasarlanan tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere bir de mesaj yollar:
" Evet, kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi iyi görüyorsa o kazanır.
Ama biraz da ŞANS gerekir.
İşte Hayat Budur..."
Tavlada, 4500 den fazla hamle ihtimali bulunduğundan oyunda ustalaşmak zamanla ve oyunun çok oynanmasiyla kazanılan deneyimle sağlanmaktadır.
Ancak zarın şansı simgelenmesinden dolayı şans faktörü de kendini hissettirir.

5 Temmuz 2020 Pazar

Bu Yüzen Sepet Evleri aynı zamanda Güney Irak ' ta Ma ' dan veya ' bataklığın Arapları ' olarak bilinen bir halkın Mezopotamya



Bu Yüzen Sepet Evleri aynı zamanda Güney Irak ' ta Ma ' dan veya ' bataklığın Arapları ' olarak bilinen bir halkın Mezopotamya Venedik ' te yaşadığı eşsiz sulaklar olarak adlandırılıyor, tamamen ayrıntılı yüzen evler tarafından karakterize edilmiş bir Mezopotamya Bahçesi ' nde yaşıyor. Açık sudan toplanan kamışlar.

4 Temmuz 2020 Cumartesi

Asur







Asur, Mezopotamya'nın kuzey kısmında, günümüzde Musul yöresinde, Dicle Nehri’ne bakan bir plato üzerinde kurulmuş bir antik kenttir. Bölgedeki arkeolojik kazılar, MÖ 3. bin başlarında burada bir yerleşim olduğunu göstermektedir. Ancak yayılma alanı ve diğer nitelikleri hakkında kesin bilgilere ulaşılamamıştır. Bugüne kadar tespit edilen yapı kalıntıları, antik Mezopotamya’da yapıldığı gibi, eski yapıların üstüne aynı tarzda inşa edilmiş olan bir İştar tapınağı altında kalmış temellerdir. Asur, Kalah ve Ninova kentleri Asur'un başlıca kentleriydi.

Tarih
Bir hükümdarlık olarak Asur tarihi üç ayrı dönemde, imparatorluk olarak var olmuştur. Bu imparatorluklar, MÖ 2. binyılın ilk yarısı Eski Asur İmparatorluğu, MÖ 2. binyılın ikinci yarısı Orta Asur İmparatorluğu ve MÖ 1000 – 612 Yeni Asur İmparatorluğu. Eski Asur İmparatorluğu Akadlı Iluşuma tarafından kurulmuş, daha sonra Babil hükümdarı Hammurabi’nin çağdaşı olan Amurru I. Şamşi-Adad ile devam etmiştir. Eski Asur, I. Şamşi-Adad’ın hükümranlık döneminde Bereketli Hilal’de hakimiyet alanı en geniş ve en güçlü devlet haline gelmiştir. Anadolu’ya yönelen ticari girişimlerin canlandırdığı ekonomik durum, bu gelişmede belirleyici olmuştur.

Asur’un yükselişinde, kral İluşuma ve oğlu Erişum (MÖ 1939 – 1900) zamanlarında, bu iki kralın ticaret konusundaki politikaları büyük rol oynamıştır. İluşuma Güney Mezopotamya’dan gelen tüccara bir takım imtiyazlar tanımış, onları bu şekilde Asur’a çekmeyi başarmıştır. Aynı zamanda doğu ile yapılan kalay ticaretini de kontrol altına almayı başarmıştır. Böylece Güney Mezopotamyalı tüccar Asur’a gelip daha ucuz fiyattan kalay alabilmekte, çoğunluğu Basra Körzesi üzerinden gelen bakırı satabilmekteydi. Güneyden gelen üç kervan yolu olduğu anlaşılmaktadır, Ur – Nippur – Asur, Dicle üzerinden ve Elam – Dicle doğusundaki Der – Asur yolları. İluşuma’nın oğlu Erişum ise gümüş, altın, bakır, kalay, arpa ve yün ticaretini vergiden muaf tutarak bu ticareti büyük ölçüde Asur üzerine çekmiştir. Asur’un ticari yönden sağladığı bu gelişme, söz konusu iki kralın hükümdarlık döneminin sahip olduğu avantaj önemlidir. Dönem bir yandan III. Ur Hanedanlığı’nın yıkıldığı dönemdir. Diğer yandan ise MÖ 2. binyıl başlarından itibaren Anadolu’da yaşanan gelişmeler bakımından önem taşır. Anadolu’da bu dönemde küçük köy toplulukları yerine yerel hükümdarların idaresindeki kentlerin gelişmeye başladığı görülmektedir. Bu kentler gelişen işbölümü ve artan nüfuslarıyla önemli birer pazar haline gelmiştir. Kısa sürede Asur, konumunun da sağladığı avantajla diğer kentlerden çok daha önemli ve zengin bir kent haline geldi. Bu denli hızlı gelişmede, başta Kaneş olmak üzere Anadolu’da yerel hükümdarların izniyle ve onlara vergi ödeyerek yapılan ticaretin payı büyüktür. Kaneş’deki Asurlu tüccarlar birkaç kuşak içinde antik çağların milyonerleri sayılabilecek kadar zenginleştiler. Üstelik Anadolu’yla olan ticaret bu tüccarlarla sınırlı kalmadığı, Anadolu’da yapılan kazılarda bulunan kil tabletlerden anlaşılmaktadır. Asur iş çevreleri, son derece gelişkin, bir o kadar da karmaşık, özgün bir finans düzeni oluşturmuşlardı. Anadolu ile ticarette kullanılan sermayenin bir kısmı, bu ticaretin dışındaki bazı yatırımcılar tarafından, karın sözleşmeyle belirlenmiş bir bölümü karşılığında sağlanan uzun vadeli yatırımlarla finanse etmekteydi. Ticaretle Asur’a akan kazanç, kentin imarı yanında büyümesini ve zenginleşmesini sağlamıştır.

Asur krallığın merkezi oldu ve Asurlular MÖ 19. yüzyılda kurdukları devleti giderek genişlettiler. MÖ 1300'de Asur kralı I. Salamanasar, Kalde ve Asur ülkelerini birleştirdi. Sonra bir ara Hititler'in egemenliğine giren Asurlular MÖ 14. yüzyıl ortalarına doğru yeniden egemenlik elde ettiler. Kral I. Tiglat-Pileser zamanında (MÖ 1100) Karadeniz ve Akdeniz'e kadar sınırlarını genişlettiler.

Kral 2. Sargon iki kez Babil'i ele geçirdi. Suriye ve Mısır'ı yendi. Asur devleti, Asurbanipal (MÖ 668-626) en parlak dönemini yaşadı. Nil Nehri ile Basra Körfezi arasındaki tüm ülkeleri egemenlik altına aldı. Fakat bu dönem uzun sürmedi. Asur devleti, Medler'in saldırısı sonunda yenilerek ortadan kalktı (MÖ 612).

Uygarlık
Asurlular, Aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur/Asur (Qalat Şarqat) şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle MÖ 2000 sonrası doğu-batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı. Başkentleri Ninova'dır. Mutlak monarşi ile yönetilmişlerdir.

İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından birinin merkezi olmuştur. MÖ 2. binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da koloniler kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, MÖ 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da MÖ 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır

Yıkılış
I. Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (MÖ 1208) sonra gerileme dönemine girdi. MÖ 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. MÖ 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar; MÖ 8. yüzyılın ortasından MÖ 7. yüzyılın sonuna değin III. Tukultī-Apil-Ešarra (III. Tiglath-Pileser), II. Šarru-Kinu (II. Şarrum-Ken, II. Sargon) ve Sin-Ahhe-Eriba (Sinahherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra Körfezinden Mısır'a kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular.

Son büyük Asur kralı, Aššur-Bāni-Apli (Aššurbanipal)'di. Aššur-Bāni-Apli (Aššurbanipal) (Aššurbanapal, Ailein Halefi - Son Büyük Asur Kralı), Elam'ı ele geçerek buranın halkını yok etmiştir.

Bu dönemde sanatta büyük bir gelişme olduğu bilinmekteyse de, hükümdarlığın son yılları ve MÖ 627'deki ölümünü izleyen dönemin olayları karanlıkta kalmıştır. Asur Krallığı MÖ 612-609'da Keldaniler'in ve Medler'in ortak saldırılarıyla yıkıldı.

İmparatorluğun çökmesiyle birlikte Asur halkı da tarihi kayıtlardan silinir. Son olarak Harran ve çevresinde yaşadıkları bilinmekle birlikte kayıtlarda yeralmasa da eski imparatorluk topraklarında daha sonraki yüzyıllarda da yaşamlarını sürdürdükleri ve zamanla bölgenin diğer halkları içinde eriyip gittikleri aşikardır.

Zalimlikleri ve savaştaki atılganlıklarıyla tanınan Asurlular, anıtsal yapılar da bıraktılar. Ninive, Asur, Kalah (Nimrud), Dur Şarrukin (Horsâbad) ve başka yerlerde bulunan kalıntılar, Asurların mimarîdeki ustalığını göstermektedir. MÖ 612'de Med Babil kuvvetleri tarafından Asur Devleti'ne son verilmiştir.

Günümüzde bazı Süryani toplulukları Asurluların soyundan geldiklerini iddia etmektedirler.

Kaynakça
^ Joshua J. Mark,
^ Arzu Ötümlü, sh.: 38
^ Amelie Kuhrt, sh.: 112, 113
^ Sırrı Tiryaki, sh.: 126
Yararlanılan kaynaklar
Sırrı Tiryaki, “Asur-Urartu İlişkilerinde Yerel Beylikler ve Onların Rolü”
Amelie Kuhrt, “Eski Çağ’da Yakındoğu” Cilt 1 Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – Şubat 2017
Hakan Erol, “Eski Asur Şehir Devletlerinde Ticari Tekelleşme Politikası”
Arzu Ötümlü, “Tarihten Günümüze Kadar Bereketli Hilal’de Sosyo-Ekonomik Yapı”
Joshua J. Mark, “Ashur”