24 Temmuz 2020 Cuma

SOĞDİ̇ANA


Fotoğraf açıklaması yok.


SOĞDİ̇ANA
MÖ 6. yüzyılda yazılı olarak belirlenen Soğdiana adı İran halklarından Soğdlar'ın yerleşik oldukları bölgeyi niteler. Behistun yazıtlarında, I. Darius MÖ 552 - 485 yılları arasında İran'ı yönetmiş olan imparator zamanında Soğd'lar Ahura mazda anlamına gelen eski İran dinine inanırlardı.
Dillerine Sauzina derler. Moğol istilası sırasında yüzbinlerce Soğd'un Orta Asya'dan batıya ve güneye doğru sürüklendikleri ve küçük bir nüfuslarının tarihi topraklarında kaldıkları bilinmektedir. Tacikistan dağlarında dili olduğu gibi koruyan tahmini 30 kişidir.[kaynak belirtilmeli]
İran ve Anadolu yaylalarına göçen Soğdlar, Farsça ve Türkçe konuşan topluluklar tarafından yutulmuş ve özümsenmişlerdir. Yine de Anadolu'nun doğusunda bir miktar Soğd'un kendi dilleriyle varlıklarını sürdürebildikleri tespit edilmiştir. [kaynak belirtilmeli]
Divân-ı Lügati't-Türk'te Soğd: "Balasagun ile Buhara ve Semerkand arasında Türkleşmiş bulunan bir ulus." diye geçer.[2]
4. yüzyıldan sonra Soğd'lar İpek yolu boyunca doğuya doğru Lop Nur bölgesine, Tarım Havzasına, Sha Chau, Liangzhou, Ling (Xiazhou'nun güneyinde) şehirlerine hatta Orta(İç) Moğolistan'na kadar kendi ticari koloni, yerleşim birimlerini ve birçok küçük prenslik'leri kurdular, böylece İpek Yolu ticaretini kontrol ettiler. Sasaniler zamanında İslâm dininin İran ve Orta Asya'da genişlemesi sonucu Soğd'lar İslâm'a çevrildiler. 10. yüzyıldan itibaren Türk Hanedanlıklarının etkisi ve baskısı altında Türk kültürünü benimsediler.
MS 4. yüzyıldan başlayarak Çin'de ve Soğdiana'da bu dil ile yazılmış pek çok dini, hukuki ve siyasi el yazması üretilmiştir. 9. yüzyıla kadar İpek Yolu üzerindeki geçer dil olmuş olan Soğdca, Soğdiana'nın Müslümanlarca ele geçirilmesinden bir süre sonra neredeyse tamamen kaybolmuştur. 21. yüzyıla ulaşmış tek Soğd lehçesi olan Yagnobice, Tacikistan'ın yüksek yaylalarında Yagnobiler tarafından konuşulmaktadır.
Soğd alfabesi, 17 sessiz harften oluşan bir ebced ile yazılmıştır, ancak bu alfabenin yanında Süryani ve Mani alfabeleri de kullanılmıştır. Soğd alfabesi, Eski Uygur, Moğol ve Mançu alfabelerinin atasını oluşturmaktadır. Soğd dili, ayrıca Türk ve Moğol dillerinde önemli etkiler bırakmıştır.
Sınıflandırma Düzenle
Soğdca, en geniş çerçevede bir Hint-Avrupa dilidir ve bu ailenin Hint-İran dilleri koluna mensuptur. Daha ayrıntılı bir şekilde İran dilleri içinde değerlendirilen Soğdca, İskitçe ve Baktriya dili gibi tarihi dillerin yanı sıra Peştuca gibi modern dilleri de kapsayan Doğu İran dilleri içerisinde sınıflandırılır. Glottolog'a göre Merkezi İran dilleri içerisinde yer alan Soğd dilleri ve Oset dilleri, Soğd-Oset dilleri adlı bir grup oluşturur. Soğd dilleri Harezmce ile Yagnobice-Soğdca olmak üzere ikiye bölünmüştür.[3]
Tarihi sınıflandırma açısından Soğdca, Baktriya dili, Hotan Sakacası, Orta Farsça ve Partça ile birlikte, MÖ 4. yüzyıl ile MS 9. yüyıl arasını kapsayan Orta İran dilleri dönemi içerisinde değerlendirilir.
Çin'in Tang Hanedanı döneminde (MS 7. yy) İpek Yolu'nun Orta Asya'dan Çangan'a kadar olan bölümünde lingua franca Soğdca idi.[4] Bu dönemde Soğdca konuşurları genellikle Soğdcanın yanında Çin ve Türki dilleri ticari amaçlar için öğrenmiş, bu durum Soğdcanın pek çok çeşitli dilden karşılıklı olarak etkilenmesi ve alıntı kelimeler alması ile sonuçlanmıştır.[4] Soğd dili ayrıca çeşitli başka halkların da yazı dili olarak kullanılmıştır. Günümüzde Moğolistan'da yer alan ve 6. yüzyılda, Göktürk Kağanlığı döneminde dikilmiş Bugut Yazıtı, Soğd alfabesi ile Soğdca yazılmıştır.
Soğdiana'nın Müslümanlar tarafından ele geçirilmesinin ardından dil, sahip olduğu ekonomik ve politik güç nedeni ile bir kaç yüzyıl daha var olmayı sürdürmüştür.[5] 10. yüzyılda, Arap hakimiyetinde Soğdiana halkı büyük oranda Farsça konuşmaya başlamıştır, ancak El-Makdisi Zerefşan'da hâlâ Soğdca konuşurlarının olduğuna değinmiştir. Ayrıca 10. ve 11. yüzyıla tarihlenen Soğd metinleri Kırgızistan'da ele geçirilmiştir. Bu eserlerin bazılarının Türk dilleri konuşan ancak Soğdcayı yazı dili olarak kullanan kişilerce yazıldığı düşünülmektedir. 12. yüzyıl sonrasında ise Soğdca neredeyse tamamen ölü bir dil haline gelmiş, yerini batıda Fars, doğuda ise Türk dillerine bırakmıştır.[6]
Soğdcanın günümüzde Tacikistan'da yer alan tarihi Üsrûşene bölgesinde 8. yüzyılda konuşulmuş bir lehçesi, 21. yüzyıla Yagnobiler tarafından konuşulan Yagnobice olarak evrilmiş ve hayatta kalmıştır.
Soğdcanın MS 4. yüzyıldan başlayan büyük bir korpusu vardır. Soğdcaya, Budist, Manihesit ve Hristiyan dini metinlerin yanı sıra, mektuplar, sikkeler ve hukukî dokümanlar da kaynak oluşturur. Soğdca metinlerin büyük çoğunluğu Soğdiana yerine Çin'deki ticaret yolları üzerinde yer alan Soğd kolonilerinde keşfedilmiştir.
19. yüzyılın sonlarında Almanlar'ın Sincan'daki Turfan Havzası'na düzenledikleri keşif gezisi sırasında Soğdca Maniheist ve Hristiyan metinler (bir Kutsal Kitap çevirisi de dahil) ele geçirilmiştir. Bu metinlerdeki dil, ilk olarak Alman oryantalist Friedrich Carl Andreas tarafından Pehlevice olarak tanımlanmış ve Partça yazıtlardan ayrılmıştır.
Metinlerin araştırılmasına olan ilgi Çin'in Sincan bölgesinde keşfedilmiş antik el yazmaları ile başlamıştır. İlk Budist-Soğdbilimci Robert Gauthiot, Fransız oryantalist Paul Pelliot'un Dunhuang'da keşfetmiş olduğu Soğdca metinleri incelemiş ve yazılar yazmıştır. Gauthiot'un I. Dünya Savaşı'nda ölmesinden sonra Émile Benveniste Soğdca üzerine çalışmalar yürütmüştür.
Bulunmuş en eski Soğut metni Aurel Stein tarafından 1920'de Dunhuang, Çin'de keşfedilmiştir ve Erken Soğd alfabesi ile yazılmıştır. Metin, MS 4. yüzyılın başına tarihlenir.[12] Sutra alfabesi ile yazılmış Budist metinler ise 6. ve 8. yüzyıl arasında oluşturulmuştur. Bu el yazmalarının büyük bir kısmı British Museum, Bibliothèque nationale de France ve Rus Bilimler Akademisi'nde yer almaktadır.
Turfan'da keşfedilmiş, 9.-11. yüzyıla tarihlenen ve Süryani alfabesi ile yazılmış Soğdca Hristiyan metin
Soğdcanın yazımı için Soğd alfabesi, Mani alfabesi ve Süryani alfabesi olmak üzere üç adet farklı sistem kullanılmıştır.[14] Soğd alfabesinin kökenleri Süryani alfabesine, ve dolayısıyla da Arami alfabesine dayanmaktadır ve bir ebced olarak değerlendirilir, ancak alfabeye benzer yönleri de vardır. Yazı 17 sessiz harften oluşmuştur ve pek çok harfin kelimenin başında, ortasına veya sonunda olmasına göre farklı formları olmuştur. Sesli harflerin gösterilmesi için sessiz alef, yud ve vav harfleri kullanılmıştır.
Soğd alfabesinin 3 farklı varyetesi bulunmaktadır. Bu çeşitleri, düz yazı benzeri ve arkaik Erken Soğd alfabesi, Budist metinlerin yazımında kullanılan Sutra yazısı ve el yazısı benzeri en son alfabedir.[16] Erken Soğd alfabesi 4. yüzyılın başında, Sutra alfabesi 5. yüzyılda, en son alfabe ise bundan yaklaşık 1 yüzyıl sonra kullanılmıştır.
Soğd alfabesi diğer diller için kullanılan yazı sistemlerini de etkilemiştir. El yazısı benzeri geç Soğd yazısı, Eski Uygurcanın yazımı için kullanılmış Eski Uygur alfabesinin atasını oluşturmaktadır ve bu alfabe daha sonra geleneksel Moğol ve Mançu alfabesi temellerini oluşturmuştur.
Diğer diller üzerindeki etkileri Düzenle
Soğdca, bir diğer Hint-Avrupa dili olan Toharca gibi Moğol dilleri ve Türki diller üzerinde önemli etkiler bırakmıştır. Eski ve Orta Türkçe dönemleri içerisinde değerlendirilen dillerdeki İrani kökenli sözcüklerin bazıları Soğdcadan bu dillere girmiştir. Bu kelimelerin çoğu dini anlamlar taşımak ile birlikte, günlük hayatta kullanılan pek çok kültürel kelime de ödünçlenmiştir.
Modern Türkiye Türkçesinde hâlâ yer alan Acun, akşam, Asena, bayram, bey, kadın, hatun, kağıt, kap, şaman, pazar, Tarkan ve Tigin gibi kelimeler Soğdca kökenlidir veya Türkçeye Soğdca vasıtasıyla girmiştir
Soğdlular ile ilgili bilgiler ve kaynaklar oldukça sınırlıdır. Geç antik çağın en önemli toplumlarından biri olan bu halk ile bilgiler, başta Çin olmak üzere diğer bölge ülkeleriyle yürütülen ticari ve diplomatik ilişkilerden elde edilen belgelerden gelmektedir. Bu yazıda, başta Soğdların hâkim olduğu bölgeden, Soğdlu tüccarların genel özelliklerinden ve altıncı ve dokuzuncu yüzyıl arasında kalan dönemde gerçekleşen Türklerle-Soğdlu tüccarlar arasındaki çarpıcı ilişkiden bahsetmek istemekteyim.
Soğdiana Orta Asya’da bulunan, Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında kalan ve İrani dillerin konuşulduğu geniş, tarihi ve coğrafi bir alandır. Bölgenin tarihsel gelişimine bakacak olursak, İsa’dan önce Darius’un fethiyle başlayan süreçte, sırasıyla Büyük İskender ve Eftalitlerin Soğdiana’da hüküm sürdüğünü görebiliriz. Beşinci ve altıncı yüzyıllarda gerçekleşen tarımsal gelişmelerle birlikte Soğdiana’nın nüfusu oldukça arttı. Nüfus artışı aynı zamanda yeni şehirlerin kurulmasında önemli bir rol oynadı. İpek yolu ticaretinin bölgedeki en önemli şehirlerinden olan Buhara başta olmak üzere Zarafsan ve Paykent gibi birçok şehir bu dönemde inşa edildi ve ipek yolu ticaretinde önemli roller oynadılar. Aynı dönemde Soğdlar, başta Çin, Bizans toprakları ve Orta Asya’ya yayılarak birçok koloni kurdu ve o dönem için küresel şekilde nitelendirebilecek bir ticaret ağı geliştirdi. Özellikle beşinci ve yedinci yüzyıllar arasında Soğdlular, uzun mesafeli İpek yolu ticaretinin baş aktörleri olmayı başardı. Başta ipek olmak üzere köle, değerli mücevherler ve misk ticaretinde hatırı sayılır bir yer edindiler. Yunanlar başta olmak üzere Anadolu ve Akdeniz’de gördüğümüz koloni ticaretinin bir örneğini Orta Asya’da gerçekleştiren Soğdlu tüccarlar, sadece ticaret alanında değil diplomasi ve kültürel alanlarda da dönemin coğrafyasında etkili oldular.
Özellikle altıncı ve sekizinci yüzyıllar arasında Soğdlu tüccarlar, Türklerin ekonomik ve politik hayatında önemli rol oynadı. Göktürk devletinin kurulmasından sonra iki halk arasındaki etkileşim arttı ve bu süreci hızlandıran bir diğer etken de Soğdiana’nın altıncı yüzyılda Türkler tarafından fethedilmesi oldu. Türklerin en erken yazılı metini olan Bugut yazıtlarında da görebileceğimiz Soğd alfabesi Türkler ve Soğdlular arasındaki ilişkinin en çarpıcı örneklerinden biridir. Aynı dönemde Türklerin, İpek Yolu ticaretinde önemli bir rol oynama isteği dolayısıyla Türk-Çin kontağı mecburi hale gelmişti. Çinlilerle yakın ilişkileri olan Soğdlu tüccarlar, bu dönemde Türklerin elçisi olarak Çinli yöneticilerle görüşmüş ve Türk-Çin diplomasisinde önemli bir role sahip olmuştu. Sasani ve Soğdlu tüccarların dominasyonu altında yürütülen uzun mesafeli karavan ticaretine Türklerinde katılması, Soğdların iştahını kabarttı ve kendileri için pay çıkarılabilecek yollar aradılar. Bu yol da ebetteki Türklerin Çin yağmalarından elde ettiği ipeklerin ticaretiydi. Daha önce olduğu gibi bu sefer de Soğdlu tüccarlar Türklerin elçisi olarak Sasani ve Bizans imparatoruyla görüştüler. Sasaniler başta Soğdlarla olan ticari anlaşmazlıklar sebebiyle Türklerin ipek satma isteğini reddetti ancak Bizans imparatoru bu isteği kabul etmesiyle birlikte Türkler mallarını satabilecekleri bir pazar elde ettiler. Aynı zamanda Soğdluların tavsiyesi ile Sasanilere karşı bir Türk-Bizans ittifaklı da kuruldu. Ekonomik ittifakların yanı sıra Soğdlar Türk diplomasisinde de önemli rol oynadı.
İpek Yolu
Ekonomik ve diplomatik etkileşimlerin yanında Soğdlar, Türklerin dini pratiklerinde de önemli rol oynadılar. Soğdlu tüccarların büyük çoğunluğu Manihaizm’e bağlıydı. Ticari etkileşimde bulunan tüccarlar aynı zamanda kendi dinlerini yaymak içinde önemli fırsatlar buldular. Bunların belki de en önemlilerinden biri de bir diğer Türk devleti olan Uygurlarda gerçekleşti. Yoğun ticari etkileşimin bir getirisi olarak Soğdlu tüccarlar Maniheizmi Uygur yönetici sınıfına tanıtma şansı buldu. Her ne kadar halk tarafından benimsenme oranı tartışılabilir olsa da Uygur yönetici sınıfının Maniheizmi kabul etmesi, Maniheist tapınaklar inşa etmesi ve geniş bir Soğd kelime haznesini dillerinde kullanması iki toplum arasındaki ilişkiyi oldukça çarpıcı bir şekilde göstermektedir.
Sonuç olarak, birçok koloni kuran, kalıcı bir yerleşim yerine sahip olmayan Soğdlu tüccarlar, dönemin coğrafyasında kültürel, ekonomik ve diplomatik etkileşimlerde önemli rol oynamışlardır. Bu etkileşim içinde Türk- Soğd ilişkisi ise incelenmeye değer ve içerisinde oldukça çarpıcı detaylar barındıran bir alt kategoridir. Hareket kabiliyetleri, diplomatik güçleri ve ticari stratejileri sayesinde dönemin en önemli güçlerinden biri olan Soğdlar hakkında maalesef ki yeteri kadar çalışma yoktur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder