29 Eylül 2020 Salı

Türkiye'nin 1932 yılına kadar Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ne sınırı yoktu. Ancak Atatürk'ün 4 yıllık uğraşı sonucunda çıkıntı şeklinde görünen alan İran'la yapılan toprak takası ile ülkemize dahil oldu.

 



Türkiye'nin 1932 yılına kadar Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ne sınırı yoktu. Ancak Atatürk'ün 4 yıllık uğraşı sonucunda çıkıntı şeklinde görünen alan İran'la yapılan toprak takası ile ülkemize dahil oldu. *rmenistan Karabağ’la eş zamanlı Nahçıvan'ada saldırdı. Ancak saldırı bu bölgeden yapılan engelleme ile sonuçsuz kaldı. Yapılan işin ne derece değerli olduğu yıllar sonra bu şekilde ortaya çıktı.

26 Eylül 2020 Cumartesi

DEMONLARIN (İBLİS- RUH vb.) MEZOPOTAMYA TIBBINA KATKISI

 



DEMONLARIN (İBLİS- RUH vb.) MEZOPOTAMYA TIBBINA KATKISI
Mezopotamya bakışına göre hastalıklar demonların eseridir. Akad uygarlığına ait Atrahasis Destanı'na göre tanrılar ade­ta insan nüfusunun kontrolü için hastalıkları yaratmışlardır. Ya­pılan kötülüklerin cezalandırılmasında demonlar kullanılarak, tanrılar insanlara hastalık gönderiyordu. Antik dünyanın nere­deyse her yerinde hastalıklar demonların saldırısı olarak algıla­nırdı. İşlenen günahlar, yerine getirilmeyen ya da eksik yapılan ritüellerin karşılığında tanrılar hastalık göndererek, ahlak ve sosyal yapı arasında teolojik bir ilişki kurmuş oluyorlardı. Akadca Erra şiiri günah işleyen halkın Marduk tarafından nasıl felakete uğratıldığını anlatır. Tanrıların işlenen günah­lar karşılığında hastalıklar göndermesi "tanrının eli" (kt ili) ya da "tanrıçanın eli" (kt iştar) ifadesiyle belirtilir. Sebtu, Marduk, Şamaş, Sin, Lugalgirra gibi pek çok tanrı hastalık gönderebilirdi.
Her hastalığın ayrı bir cini vardı. Tüberküloz cini Asakku, ciğerle ilgili diğer hastalıkların cini Akhkhazu, cinsel hastalık cini Labartu, başağrı­sı cini ti'u, diş çürüklerine sebep olansa demonik bir kurtçuktur.
Benzeri bir fenomen ise, Zagros Dağları'ndaki vahşi Guti halkının kişileştirilmiş hali olan Asakku'ların, hiçbir sebep yok­ken insanlara bela ve hastalık getirebileceğine dair yaygın ina­nıştı. Asakkular ; tanrıların iradesinin dışında tamamen kendi başlarına avlanabilirlerdi.
Eski Mezopotamya Dinlerine Giriş
Kürşat Demirci

24 Eylül 2020 Perşembe

Bir tanrıyı betimleyen Hitit ortostat kabartması. MÖ 1450-1200. Hattusa Boğazkale. Çorum Archaeological Museum, Corum, Turkey.

 








Bir tanrıyı betimleyen Hitit ortostat kabartması. MÖ 1450-1200.
Hattusa Boğazkale. Çorum Archaeological Museum,
Corum, Turkey.
Kireçtaşı stel yaklaşık 90 cm yüksekliğinde ve 80 cm genişliğindedir. 1985 yılında Hattuşa Antik Kenti Yukarı Kasabasında bulunan 5. Tapınak kalıntıları içinde kazılmıştır.

Hitit Imparatorluk Cağına tarihlenen Alaca Höyük Sfenksli Kapı. (Çorum ili Alaca ilçesi,Alaca Höyük beldesi)

 









Hitit Imparatorluk Cağına tarihlenen Alaca Höyük Sfenksli Kapı.
(Çorum ili Alaca ilçesi,Alaca Höyük beldesi)
Genisligi 10 mt .olan bu kapı Hitit çekirdek bölgesinde ;dışa bakan yüzü ,girişin sağında ve solunda kabartmalı ortostatlarla suslenmis tek Hitit Imparatorluk Çağı kapı yapısıdır. Bu özelliği ile Hattuşa'daki Kral kapı ve Aslanlı kapıdan farklıdır.
Sol kulede kaide uzerinde ayakta duran boğa Fırtına tanrısını sembollestirir. Izleyen blokta sunak önünde dua jestinde ilerleyen kral ve kraliçe,arkadaki bloklarda kült objeleri taşıyıcılarının önünde kurbanlık hayvanların getirilisini, merdiven ve hançerle gösteri yapan figürler izlemektedir.
Sağ kule ortostatlarinda da aynı şekilde bir dini tören sahnesi tasvir edilmiştir. Frizin başında tahtında oturan tanrıçaya doğru dua jestinde görevliler ilerlemektedir. Bu tanrıca Fırtına tanrısının eşi -Arinna Şehri'nin Güneş tanrıçası-olarak yorumlanmaktadır.
Tüm bu tasvirler gerçekte kült,libasyon, av ve eğlencelerden oluşan bir bütünü,yani Fırtına tanrısı onuruna kutlanan bir dini töreni temsil etmektedirler.
Sol kulenin köşe ortostatinin içine bakan yüzünde sembol asalarini taşıyan dört kişinin oluşturduğu ritüel tasvir edilmiştir




19 Eylül 2020 Cumartesi

Lamashtu şeklinde bir çizim ile muska Mezopotamya'dan MÖ 800 civarında. Anneleri ve çocukları besleyen şeytani bir idol

 








Lamashtu şeklinde bir çizim ile muska
Mezopotamya'dan MÖ 800 civarında.
Anneleri ve çocukları besleyen şeytani bir idol ...

Lashto ' nun şerrinden korunmuş bir maskot, eski çağlarda yeraltı dünyasının vahşi bir idolü. Modern edebiyat genellikle Lamashto ' yu şeytani tanrılar olarak tanımlasa da, çivi yazılarındaki ismi Babil ve Asher ülkelerinin merhametli tanrıları arasında olduğunu gösteriyor. Sadece tanrıların talimatıyla hareket eden şeytanların çoğunun aksine, Lamshto onun isteği ve girişimiyle kötülük uygulayarak, sadece zarar ve zarar vermek için. Bu ürkütücü şeytanı kovduğu için cuneform dilinde büyünün arkasına bir marş kazındı.
Lamshto ' nun asıl kurbanları embriyolar ve yeni doğanlardı, hamile kadının evine geçip doğmadan önce fetüsü öldürmek için yedi kez midesine dokunmaya çalıştığı veya ışığı gördükten sonra yeni doğanı kaçırdığı bildiriliyor. Lamachtu 'nun kötülüğünü önlemek için çeşitli sihirli tedbirler insanlar arasında yayıldı, pazuzu' nun yüzünü temsil eden bronz bir kafa takmak da dahil. Bu tahtalardan bazıları hamile kadının yerine yatağının resmini gösteriyor, belki de hastalığın sebebi Lamshto.
Mashto ' nun eski metinlerinde aslan başı, eşek dişleri, çıplak emzirme, kıllı vücut, boyalı örtülü eller, uzun parmaklar ve tırnaklar ve kuş pençeleri olduğunu açıklıyor. Bazı tahtalarda göründüğü gibi bir domuz ve yavru köpek emziriyor, elinde yılanları tutuyor, kutsal hayvanı bazen yeraltı dünyasında yelken açan eşeğin arkasında duruyor.
Lamashtu figürü ile muska
Mezopotamya ' dan, MÖ 800 civarı
Anne ve çocukları avlayan şeytani bir ilahi
Bu Lamashtu ' nun koruyucu bir görüntüsü, yeraltı dünyasının korkunç bir kadın ilahisi, kötülüğü uzak tutmak amaçlı. Modern eserlerde genellikle şeytan olarak tanımlanmasına rağmen, Cuneform 'daki isminin yazılması Babil ve Asur' da bir tür tanrıça olarak görüldüğünü gösteriyor. Sadece tanrıların emriyle hareket eden şeytanların çoğunluğunun aksine Lamashtu, görünüşe göre kendi iyiliği ve kendi inisiyatifi için şeytani uyguladı. Tersinde onu korkutmak için bir çivi büyüsü var.
Lamashtu ' nun ana kurbanları doğmamış ve yeni doğmuş bebeklerdi. Hamile bir kadının evine girerek, doğmamış bebeği öldürmek için kadının karnına yedi kez dokunmaya çalışıyor, ya da çocuğu kaçırıyor. Lamashtu 'ya karşı sihirli önlemler Pazuzu' nun bronz başını giymek dahil. Bu plakaların bazıları hamile bir kadından ziyade yatağan bir erkeği gösteriyor, bu yüzden hastalık getiren biri olarak Lamashtu ile ilişkilendiriyor gibi görünüyorlar.
Lamashtu, metinlerde aslanın başını, eşeğin dişleri, çıplak göğüsleri, kıllı bir vücudu, lekeli elleri, uzun parmakları ve parmak tırnakları ve kuşun pençeleri olarak tanımlanır. Plaques ayrıca elinde yılanları tutarken bir domuz emzirdiğini ve bir domuz yavrusu da gösteriyor. Kutsal hayvanının üzerinde duruyor, bazen bir teknede gösterilen eşek, yeraltı dünyasından geçiyor.
HWF Sagggs, Babilliler (Londra, British Museum Press, 1995)
J. J. Siyah ve A. Yeşiller, Tanrılar, şeytanlar ve semboller-1 (Londra, British Museum Press, 1992)

WESTERN ASIATIC Minyatür Sunağı, "kanatlı koruyucu iblis Pazuzu'yu" tasvir eden (yaklaşık M.Ö.800 - M.Ö.700)

 



Yeni Asur Obsidiyeni Lamaštu İblis Büyülü Muska, MÖ 8.-7. Yüzyılda

360 °

Görmek İblis Lamashtu'nun bir kuşun başı sağa dönük, sağa doğru uzun adımlarla ilerleyen, uzun bir gövdeyle, kollarını bir tehdit edici duruş, yukarıda tarakla profilde sağa aşağıya oturan bir köpek; üstte mil ile sol altta profilde bir domuz yavrusu; sol üst köşede belirsiz bir 'yana doğru-T' sembolü ve eşeğin bileği sağ üst köşede; "Büyü" anlamına gelen bir satır çivi yazısı metni. Tersi, şu şekilde çevrilen yedi satır çivi yazısı metnine sahiptir: "Incantation, Ey Lamashtu, Anu'nun kızı, tanrılar arasında harikasın. Gökler tarafından çağrıl ve yeryüzü tarafından çağrıl. "

Mezopotamya mitolojisinde Lamashtu, kadınları doğum sırasında tehdit eden ve mümkünse çocuklarını emzirirken kaçıran dişi bir iblis, canavar, kötü niyetli tanrıça veya yarı tanrıça idi. Kemiklerini kemirir, kanlarını emer ve bir dizi başka kötülükle suçlanırdı. Lamashtu, kıllı bir gövdeli, eşek dişleri ve kulakları olan bir dişi aslan başı, uzun parmakları ve tırnakları ve keskin pençeli bir kuşun ayaklarıyla mitolojik bir melez olarak tasvir edilmiştir. Sıklıkla bir eşeğin üzerinde dururken ya da diz çökmüş, bir domuz ve köpeği emzirirken ve yılanları tutarken gösterilir. Böylelikle Mezopotamya iblisi Lilith'e bazı işlevler ve benzerlik taşıyor.

Lamashtu'nun babası Gökyüzü Tanrısı Anu idi. Mezopotamya bilgisindeki diğer birçok olağan şeytani figür ve tasvirden farklı olarak, Lamashtu'nun tanrıların talimatları yerine kendi isteğiyle kötü niyetle hareket ettiği söyleniyordu. Bununla birlikte, onun adı, tanrıya işaret eden belirleyici çivi yazısı ile birlikte yazılmıştır. Bu onun kendi başına bir tanrıça ya da yarı tanrı olduğu anlamına gelir. Yedi isim taşıyordu ve büyülü sözlerde yedi cadı olarak tanımlandı. Kötülükleri şunları içeriyordu: çocukları öldürmek; annelere ve hamile annelere zarar vermek; erkekleri yemek ve kanlarını içmek; rahatsız edici uyku; kabuslar getirmek; mahsulleri yok etmek; nehirleri ve gölleri istila eden; ve hastalık, hastalık ve ölüm getiricisi olmak.

Bir tanrı veya iblis olan Pazuzu, doğum yapan anneleri ve bebekleri Lamashtu'nun kötü niyetine karşı korumak için çağrıldı, genellikle bunun gibi muskalar ve heykeller. Pazuzu'nun kıtlık ve kuraklık getirdiği söylense de, kötülüğe karşı korunma ve vebaya karşı çağrıldı, ancak öncelikle şiddetli, kötü niyetli rakibi Lamashtu'ya karşı çağrıldı.

18 Eylül 2020 Cuma

Bir Ezidi atasözü der ki; " Bizim Topraklarda Önce Kadınlar uyanır, Sonra Güneş doğar : çünkü Güneşi Kadınlar doğurur". Kitab el Celve Meshaf Reş'e göre çok daha geniş bir zaman diliminde yazılmış, Yezidiler'i tanrısal konularda bilgilendiren bir kitaptır.

 














Bir Ezidi atasözü der ki;
" Bizim Topraklarda Önce Kadınlar uyanır, Sonra Güneş doğar : çünkü Güneşi Kadınlar doğurur".
Kitab el Celve Meshaf Reş'e göre çok daha geniş bir zaman diliminde yazılmış, Yezidiler'i tanrısal konularda bilgilendiren bir kitaptır.
Bu kitabın içinde, kitabın sadece Yezidiler tarafından okunması gerektiği ve yabancıların eline geçmemesi gerektiği bildirilmiştir. Beş bölümden oluşur.
1. Birinci Bölüm:
Melek Tavus'un ezeli ve ebedi oluşu, ve sıfatları. Diğer dinlerin artık hükümsüz oluşu ve kitaplarının geçerlililiğini yitirmiş olduğu.
2. İkinci Bölüm: Ödül ve Ceza, reenkarnasyon.
3. Üçüncü Bölüm:
Herşeyin Melek Tavus'un denetiminde olduğunu anlatan bölüm.
4. Dördüncü Bölüm: Mevsimler, yasalar ile ilgili bilgiler ve yabancı inançlara kapılmamak gerektiğine dair uyarılar.
5. Beşinci Bölüm: Kendisini simgeleyen kavramlara saygılı olmayı buyuran bölüm.
AZDA:
(“Ezidi” kelimesinin bu dinin tanrısı olan Azda kelimesinden türetildiği iddia edilmektedir).
Yezidilik inancında baş melek ve insanlığın yaratıcısı olduğuna inanılan Melek Tavus'u yaratan tanrı.İnanışa göre Tanrı Azda Melek Tavus'a kendi yarattığı insanların önünde secde etmesini buyurmuş, ancak ''Melek Tavus'' bunun şirk (monoteizmde bir olan Tanrı'ya ortak koşma) olacağını düşünerek insanlara secde etmeyi reddetmiş bunun karşılığında da yaptığı kibir olarak yorumlanmıştır.
Melek Tavus, bütün bu işlerin denetleyicisi ve Tanrının bu Dünya’daki gölgesidir.
Ayrıca Yezidilikteki Melek Tavus inancı, eski Zerdüştlük ve Mitraizm’den etkilenmiştir. Günümüzde Yezidiler oldukça kapalı ve geleneklerine bağlı olarak kültürlerini devam ettirmektedirler. Kuşlara ve yılanlara olan hürmetin 6000 sene öncesine dayanan kuşa tapan inançlardan gelmiş olması muhtemeldir.
EZİDİ MUSHAFI REŞ
(KARA KİTAP)
Başlangıçta Tanrı, kendi yüce özünden Beyaz İnci'yi yarattı ve Angar adlı bir kuş yarattı.
( Midye türü canlıların hızlı üremesinden dolayı inci eski kültürlerde üreme ve doğurganlık sembolü olarak kabul ediliyor. Beyaz ise saflığın ve temizliğin ifadesidir. Angar, Zümrüd-ü Anka olarak bilinen ve hayallerin ötesine uçtuğu kabul edilen akıldır. Antik Mısırda Ankha olarak bilinir. )
Ve Beyaz İnci'yi kuşun sırtına koydu ve Beyaz İnci orada kırk bin yıl oturdu. ( Beyaz İncinin insanı Angar'ın aklı sembolize ettiği kabul edilirse, aklın üzerinde yükselen insanlıktan söz edildiği düşünülebilir. )
İlk gün, yani pazar günü, Tanrı Melek Anzazil’i yarattı. Ve o, hepsinin başkanı olan Tavus Melek 'tir. ( İbranice'de El tanrı, Azeez desteklenmiş demek. Azazil “tanrı tarafından desteklenen” anlamı taşıyor.
Kabala araştırmacılarına göre şeytanın kovulmadan önceki ismidir, Kuran’da İblis olarak geçer. Bu kavramın çevresinde, günah keçileri, nefilimler, anunnakiler, devler gibi çeşitli yorumlar yapılmakta. )
Pazartesi günü Tanrı, Melek Dardael’i yarattı. Ki o, Şeyh Hasan'dır.
Salı günü, Melek İsrafel'i yarattı. Ki o, Şeyh Şams ad Din dir.
Çarşamba günü, Melek Mihael’i yarattı, o da Abu Bekr'dir.
Perşembe günü, Melek Azrael’i yarattı ki, o Sacad ad Din'dir.
Cuma günü, Melek Semnael’i yarattı; o da Nasir ad Din’dir.
Cumartesi günü, Melek Nurâel’i yarattı ki, o Yadin, yani Fahr ad Din’dir.
( Yukarıdaki satırlarda Ezidilerin Arapça isimlerle kişileştirdiği 7 melek ismi okuduk. Şimdi, en eski yazılı örneği MÖ 300 yıllarına ait olan ama inanç kökleri Mezopotamya'ya kadar uzanan Enok'un kitabından bazı satırlar okuyacağız. Enok'un Kitabı, Kuran'ın Müddessir 74/30 ayetinde söz ettiği 19 meleği şöyle sayıyor; " Liderlerinin isimleri şöyleydi:
1.Semyaza,
2.Araklba,
3.Rameel
4.Kokablel
5.Tamlel
6.Ramlel
7.Danel
8.Ezeqeel
9.Baraqiyal
10.Asael
11.Armarel
12.Batarel
13.Ananel
14.Zaqiel
15.Samsapeel
16.Satarel
17.Turel
18.Yomyael
19.Sariel Ve İki yüz meleğin liderleri bunlardı.
Enokun 1. Kitabı 7: 9
“Ezidi melekleri ile Yahudi melekleri arasındaki isim benzerlikleri, tek tanrılı İbrahimi dinler ile çok tanrılı Mezopotamya dinlerinin ortak inanç köklerine sahip olduklarını gösteriyor. )
Ve Melek Tavus'u her şeyin yöneticisi yaptı. Ondan sonra Tanrı, yedi Göğe, Dünya’ya, Güneşe ve aya şekil verdi, onları biçimlendirdi.
( Yedi göğün, insanlığın gelişme süreci içinde oluşan yedi sosyal yapı olduğunu biliyoruz. Bu yedi yapı; Askerler, Din adamları, Hekimler, Yapı ustaları, Hazinedarlar, Çiftçiler ve Çobanlardır. Katı kurallarla ayrılmış bu sınıflama Hindistan'da "kast sistemi" olarak bilinmekte ve hala yaşamaktadır.
Bu yedi sosyal sınıf günümüzde, Savunma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Tarım Hayvancılık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı olarak tanıdığımız devlet yapılanması ile korunmaktadır. )
Buna karşılık Fahr ad Din ise İnsanı, Kuşları ve tüm hayvanları yarattı ve bunların hepsini örtülerin arasına yerleştirdi ve meleklerle birlikte İnci’den dışarı çıktı.
( Örtü, insanların yaratılış konusundaki bilgisizliğini sembolize ediyor. )
Sonra İnci'ye yüksek sesle bağırdı. Beyaz İnci dört parçaya ayrıldı, ortasından su fışkırdı ve Okyanus oldu. Dünya yuvarlaktı ve bölünmemişti. Sonra Cebrail'i ve kuşun görüntüsünü yarattı. Sonra Cebrail'i dört bucağı belirlemeye gönderdi. Sonra bir gemi yaptı ve otuz bin yıl kalmak üzere içine indi. Ondan sonra kalmak üzere Laleş Dağına geldi. Ve sonra Dünya’ya haykırdı, Deniz kuruyup çekildi ve toprak görünmeye başladı, Fakat o titremeye başladı. Bu esnada Cebrail'e, Beyaz İnci'nin iki parçasını getirmesini buyurdu. Parçalardan birini Yerin altına yerleştirdi, diğer yarısı Göğün kapısında kaldı. Sonra Güneşi ve Ayı onların içine yerleştirdi ve Beyaz İnci’nin kırıntılarından da yıldızları yaratıp bunlarla gökyüzünü süsledi. Ayrıca yeri süslemek için ağaçları, meyve bitkilerini ve dağları yarattı. O, Halı'nın üzerine Taht'ı yarattı. Sonra, Ulu Tanrı şöyle dedi: " Ey Melekler, ben Adem ile Havva'yı yaratacağım, onları insan yapacağım, ve ikisinden, Adem'in belinden gelmek üzere Sehar ibni Cebr doğacak ve ondan türeyecek bir halk yeryüzünü dolduracak; işte o Azazil'in, yani Tavus Melek’in Ezidi cemaatidir.
Sonra Şeyh Adiy bin Müsafir'i Suriye topraklarından gönderdi ve o da gelip Laleş'te kaldı. Sonra Tanrı Kara Dağ’a indi. Bağırdı, üç bölük halinde 30 bin Melek yarattı. 40 bin yıl boyunca hepsi Tanrının önünde eğildiler. Sonra Melek Tavus’la birlikte Gökyüzüne gittiler.
Bu sırada Tanrı, kutsal topraklara indi ve Cebrail'e, dünyanın dört bir köşesinden toprak getirmesini buyurdu: Toprak, hava, ateş ve su. Onlardan bir varlık yarattı ve içine kendi özgücünden bir ruh koydu ve ona ‘Adem’ dedi. Sonra Cebrail'e, Adem'i Cennet'e götürmesini ve buğday hariç, oradaki bütün ağaçlardan yiyebileceğini söylemesini buyurdu. Böylece Adem Yüzyıl geçirdi.
Sonra Tavus Melek, Tanrıya, buğday yemesi yasak oldukça Adem’in nasıl çoğalıp da nesil sahibi olacağını sordu. Tanrı ona; " Bütün bu işleri sana bırakıyorum" dedi.
Bunun üzerine Melek Tavus, gidip Adem’e sordu: " Hiç buğday yedin mi?" O da yanıtladı: " Hayır, çünkü Tanrı bunu bana yasakladı." Melek Tavus Adem’e dedi ki: " Buğday yemen, senin için çok daha iyi olur." Bunun üzerine Adem buğday yedi ve yeyince de karnı şişti ve Tavus Melek onu Cennet'ten kovdu, tek başına bıraktı ve göğe çıktı. O zaman Adem, karnının şişkinliği yüzünden acıyla kıvrandı, çünkü bedeninde çıkış deliği yoktu. Bu esnada Tanrı ona bir kuş gönderdi, o da gagasıyla Adem’in kıçını ibikleyip bir çıkış açtı, böylece Adem rahatladı. Ve sonra Cebrail Adem’den yüz yıl kadar uzak durdu ve Adem üzülüp ağladı. O zaman Tanrı Cebrail'e Adem'in sol omuz koltuk altından Havva'yı yaratmasını buyurdu. Havva ve bütün hayvanların yaratılmasından sonra, Adem ile Havva, İnsan soyunun kime bağlanacağı konusunda anlaşmazlığa düştüler; her biri soylarının tek sahibi olmak istiyordu. Onlar, erkek ve dişi hayvanların üreme düzenlerine bakıp aralarında tartışmaya girmişlerdi. En sonunda şöyle bir anlaşmaya vardılar: her birisi kendi tohumlarını alıp bir küpe koyacak, küpün ağzını kapatıp mühürleyecek ve dokuz ay bekleyecekti.
Bu süre geçip de küpler açılınca, Adem’in küpünde bir erkek bir dişi iki çocuk buldular; bunlar Adem soyunun erkekleri ve kadınları oldular. İşte Ezidiler onlardan çoğalıp gelmiştir. Havva’nın küpünde ise, çürüyüp kötü kokular yayan solucanlar dışında hiçbir şey bulunamadı. Ve Tanrı çocuklarını küpünde emzirip büyütebilsin diye Adem’e memeler yaptı. İşte erkeğin memesinin olmasının sebebi budur. Adem ve Havva’nın birleşmesinden sonra, Havva iki çocuk verdi; erkek ve dişi. Yahudiler, Hristiyanlar, Müslümanlar ve diğer ulus ve mezhepler işte onlardan gelmiştir. Fakat sadece Adem soyundan türeyip gelen ve salih olan bizim ilk babalarımız Seth (Şit), Nuh ve Enoş (Enok/Hanok)’dur.
Kadının kocasını reddetmesine bağlı olarak erkek ile kadın arasındaki anlaşmazlık sürüp gitti. Sonuçta iki taraf arasındaki bu konu, Ezidi mezhebinin salihlerinden birisi tarafından ilan edilen bir kural yoluyla çözümlendi. Buna göre, her evlilik esnasında bir davul ve bir zurna çalınması artık zorunlu kılınmıştı, böylece hangi kadın ile hangi erkeğin yasal olarak evlendiğine şahitlik edilmiş olacaktı.
( Sümerlerin Gılgamış ve İnanna metinlerinde Yeraltına (cehenneme) düşen bir çember ve bir değnekten söz edilir. Sümerologlar çemberin Davul, değneğin Tokmak olduğunu düşünüyorlar.
Bu satırlar Ezidi kültürünün Sümerlere kadar uzanan derin kökleri olduğunu gösteriyor. )
Sonra Melek Tavus, yarattığı Ezidiler için Yere indi ve eski Asur krallarının yanı sıra, bizim başımıza da krallar dikti. Bu krallar Nesrukh, ki o Nasir ud Din'dir ve Kamush, ki o Melek Fahr ad Din’dir ve Artemis, ki o Melek Şams ad Din'dir. ( Artemis, çok tanrılı Roma döneminin Avcılık ve Ay tanrısıdır. Sembolü bir geyik veya karacadır.)
Bundan sonra iki kral tarafından daha yönetildik; I. Sabur ve II. Sabur adlı bu kralların yönetimi yüz elli yıl sürdü ve günümüze kadar gelen Emir'lerimiz onların soylarıdır. ( I. Sapur MS 224 - MS 272 yılları arasında, II. Sapur MS 309 - MS 379 yılları arasında hüküm sürmüş Pers Sasani krallarıdır. I. Sapur Zerdüşt dinine mensup olmakla birlikte Yahudilik Hristiyanlık ve diğer dinlere karşı hoşgörülü olmuştur. )
Fakat biz dört kraldan nefret ettik. İsa bu dünyaya gelmeden önce dinimiz paganizm idi. Kral Ahab aramızdan biri idi. ( Kral Ahav, sahte peygamberlerle işbirliği yapan ve kötü işleriyle tanınan bir İsrail kralıdır. Tevrat’ın 1. Krallar/16-22 bölümlerinde ayrıntılı anlatılır. Aramızdan biri idi derken, şeytanı tanıyanlardan, daha doğrusu yeterince tanımayanlardan biri olduğu anlatılıyor. )
Ve Ahab’ın tanrısının adı Beelzebub idi. Günümüzde ona Pir Bub diyoruz. ( Beelzebub, Araplar, İbraniler, Aramiler ve Süryaniler gibi Sami ırkların inandığı bir tanrıdır. Kült merkezi eski bir Filistin şehri olan Ekron'dur. Katolik Hırıstiyanlıkta Cehennem meleklerinden biri ve şeytani bir figür olarak tasvir edilmiştir. )
Bir de adı Bahtnasar olan Babil'de bir kralımız vardı; adı Ahsuras olan biri Pers’de idi; ve yine ismi Agrikalus olan bir başkası Konstantinopolis’de idi. Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve hatta Persler, bize karşı savaştılar ama bize boyun eğdirmeyi başaramadılar.
( Yukarıda okuduğumuz satırlar Mushafı Reş'in farklı dinlerden oluşturulmuş yapay bir derleme olduğunu ve Ezidilerin bunu gerçek inançlarını gizlemek maksadıyla bilinçli olarak yaptıklarını gösteriyor. ) Tanrının gücü sayesinde, onlara galip geldik. O bize ilk ve son ilmi öğretir.
Ve onun öğretilerinin biri şöyledir: " Gök ve Yer var olmadan önce Tanrı denizin üzerinde idi." Kendisine bir gemi yaptı ve denizlerin kunsiniyat’ına doğru yola çıktı.
Daha sonra Beyaz İnci'yi var etti Ve kırk yıl boyunca üzerinde kaldı. Daha sonra, Beyaz İnci’ye karşı kızgınlığı giderek arttı ve onu kaldırıp fırlattı. Ve haykırışıyla dağların biçimlendiğini; güzel tepelerin şekillendiğini ve dumanlardan gökyüzü oluştuğunu gördü. Sonra Tanrı göğe yükseldi, onu sertleştirip, sütunlar olmadan gökyüzünü kurdu. Daha sonra toprağa tükürdü ve eline bir tüykalem alarak, bütün yaratılışın bir anlatımını yazmaya başladı. Başlangıçta kendi özünden ve nurundan 6 tanrı yarattı. Ve onları yaratılışı, bir lambanın ışığının başka bir yanan lambadan yakılması gibiydi.
Ve Tanrı dedi ki, "Artık ben Gökleri yarattım; sizler de gidip bir şeyler yaratın." Bunun üzerine ikinci tanrı yükseldi ve Güneşi yarattı. Üçüncüsü Ay’ı;
Dördüncüsü Göğü, Beşincisi Farg, yani Sabah Yıldızını,
Altıncısı Cenneti,
Yedincisi de Cehennem’i. Zaten bundan sonra Adem ve Havva'yı yarattığımızı anlatmıştık. Ve biliniz ki, Nuh Tufanının yanı sıra bu dünyada başka bir sel daha olmuştu. Ezidiler, bir barış kralı, şerefli bir kişi olan Naumi’nin soyundan gelmişlerdir. Bizler ona Melek Miran deriz. Diğer mezhepler babasını hor görüp kötü davranan Ham'dan türemiştir. Gemi, Ain Sifni adında, Musul'dan beş parasangs kadar uzak bir köyde duruyordu. İlk defa olan selin (Tufan’ın) nedeni daha Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ortada yokken, alay etme ile ilgili idi. ( Kuran bu alayın Tanrı inancı ile olduğunu şöyle anlatıyor; "Nuh dedi; Rabbim beni yalanladılar, bana yardım et. Müminun 23/26" ) Zaten belirtildiği gibi, sadece bizler Adem soyundanız. İşte bu ikinci sel (Tufan) bizim mezhebe, Ezidilerin üzerine geldi. Sular yükseliyor ve gemi de süzülüyordu. Gemi geldi ve Sincar Dağının üzerinde karaya oturdu ve bir kaya tarafından gövdesi delindi. Yılan kıvrıldı ve bir pasta gibi gelip o deliği tıkadı. Sonra gemi yeniden yola çıktı ve gelip Cudi Dağında dinlendi. Şimdi artık yılan türleri çoğalmıştır ve İnsanı ve hayvanı sokmaya başladılar. Fakat sonunda yakalandılar ve yakıldılar ve onun küllerinden de pireler yaratıldı. Tufan’dan günümüze kadar yedi bin yıl bir zaman geçmiştir, Her bin yılda bir yedi tanrıdan biri Yere iner ve kanunları, kuralları yeniden düzenleyip yerine gider. Fakat aşağıda, bizim her türden Kutsal mekânlarımızda o hep aramızdadır. Sonuncu defasında Tanrı aramızda öylesine uzun yaşadı ki, bütün öteki Tanrılar ondan önce gelmişlerdi. O kutsalları onaylamıştı.
Kitab-ı Reş burada bitiyor. Bir çok hikayeler anlatıldı, bazıları gizlice, bazıları açıkça..

13 Eylül 2020 Pazar

Basatta bir aslan ve bir aslanı oyunda tasvir eden Kenan kabartması, MÖ 14. yüzyıl, Beit She'an, İsrail Müzesi, Kudüs

 


Anadolu Türk Beylikleri Ramazanoğulları Beyliği’nin kuruluşu YRD. DOÇ. DR. FATMA AKKUŞ YİĞİT

 

2.Dönem Anadolu BeylikleriLord Leatherface at tr.wikipedia, CC BY-SA 3.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=3882070


Ramazanoğulları Beyliği’nin kuruluşu

6 Eylül 2020 Pazar

Nuwa adında bir kahramanı sunan bir Çin Tufanı da var.

 


Önce Sümer sel oldu


Nuwa adında bir kahramanı sunan bir Çin Tufanı da var.
Antik Çin efsaneleri, küresel bir felaket selini o kadar geniş tanımlıyor ki, sular güneşe ulaştı ve dağları kapladı, insanlık da dahil olmak üzere tüm kara canlılarını boğdu. Bu küresel felaketin ortasında, selleri geri çeviren ve dünyanın yeniden nüfusuna yardım eden Nüwa (女媧) adında efsanevi bir kahraman vardı. Sel (洪) ve tekne (舟) ile ilişkilendirilen eski Çin Bronzeware, Oracle Bone ve Seal karakterlerinin analizi, Nüwa'nın gemisinin Çince karakterlerinde bugünkü kanıtlarının keşfedilmesine yol açtı. Nüwa'nın gemisinde sekiz ibadet eden ve "dünyanın kalıntıları" vardı ve sonunda bir dağda dinlenmeye geldi. Sel geriledikten sonra, Dünya, Gemideki sekiz kişiden yeniden nüfuslandırılmaya başlandı.Önemli bir şekilde, Tufan'ın Çin hesabının MÖ 1000 yılına tarihlendiği,