Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe nasıl çözüldü ?
Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe (Hitit dilinde : nešili veya nešaumnili), Hititlerin veya tabletlerinde kendilerini adlandırdıkları gibi Neşalıların dilidir. Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe hakkında bilgi vermeden önce biraz Hititliler ve bu dilin nasıl doğduğu hakkında bilgi vermek gerekir.
Hititler veya Türkçe’de kullanılan eski adıyla Etiler, Antik Çağ’da Anadolu coğrafyasında devlet kurmuş önemli uygarlıklardan biridir. Kullandıkları Hitit dili (Hittite Language) ise Hint-Avrupa Dilleri ailesinde Anadolu’nun alt grubuna dâhildir.
Hititler’in MÖ. 2000 yıllarında Anadolu’ya göç ederek yerli Hatti beylikleri üzerinde hakimiyet kurdukları bilinmektedir. Kurdukları bu Hitit beyliklerinin merkezi yani Başkenti ise Hattuşaş’dır.
Anadolu Yarımadası’nın bu gün için bilinen en eski adı olan Hattuşaş yaklaşık 1550 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak bilindi. Hattuşaş ismi o kadar yerleşik ve bilinen bir isimdi ki Anadolu’yu istila eden Hititler bile yeni yurtlarından söz ederken Hatti Ülkesi deyimini kullanmaya devam etmişlerdir. Ancak daha sonradan Hitit tabletlerinden öğrenildiğine göre, söz konusu Hint-Avrupalı halk kendini Nesice konuşan Nesililer olarak anıyordu. Zaten Hitit biçimindeki bu adlandırma, Eskiçağ tarihi çevrelerinde oldukça fazla yaygınlaştığı için onu değiştirmek güç olurdu.
HİTİT DİLİNİ KİM ÇÖZDÜ ? HİTİTÇE NASIL ÇÖZÜLÜDÜ ?
Filologlar söz konusu Hint-Avrupalı kavim için Hatti sözcüğünü olduğu gibi almayıp, onun Ahd-i Atik’de zikredilen “Heth” ve “Hittim” şeklinden esinlenerek Almanca Die Hethiter, İngilizce The Hittites, Fransızca Les Hittites ve İtalyanca Gli Ittiti deyimlerini üretmişlerdir. Türkçede ise önceleri Eti sözcüğü kullanılırken, şimdi kullanıma Hitit deyimi yerleşmiştir.
O dönemde Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe’nin yanısıra farklı yazılar da kullanımdaydı. Resmi diplomatik yazışmaları ve saray arşivleri Asur (Akad) çivi yazısıyla yazılırken kayalardaki kabartmalar ve yazıtlar için Hiyeroglif denilen yazı kullanılırdı. Bugün, bu harflerle yazılan dilin bir Luvca lehçesi olduğu bilinmektedir. Luvca’nın dinsel konularda oldukça büyük birönemi vardı. Ayrıca o zaman Hurrice de önemli bir diplomatik yazışma diliydi ve bilhassa Mittani İmparatorluğu’yla yapılan yazışmalarda kullanılırdı. Bu dillerle beraber Hititçe, diğer Hint-Avrupa dillerinden kelime hazinesi açısından kısmen farklı olan Hint-Avrupa dillerinin Anadolu kolunu oluşturmaktaydı.
Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe, Çek bilim adamı Bedřich Hrozný’nin çalışmaları sonunda çözümlenmiş ve kendisi ilk Hitit gramerini 1917 yılında yayınlamıştır.
Hrozný, Boğazköy’de 1906 yılında ilk resmi kazıları başlatan Alman Asurolog Hugo Winckler’in ölümünün ardından, 1913 yılında Berlin’deki Alman Doğu Bilimleri Kurumu (Deutsche Orient Gesellschaft) tarafından Winckle’in kazı çalışmaları sırasında bulduğu ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan yaklaşık 10.400 adet tableti incelemesi için İstanbul’a gönderilmiştir.
Araya Birinci Dünya Savaşı’nın girmesi sebebiyle kısa süren araştırmalarına rağmen bu çalışmalarından olumlu sonuçlar elde eden Hrozný, 1915 yılında verdiği bir konferansta, Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe’nin daha önce J. A. Knudtzon adındaki bir bilim adamınında iddia ettiği gibi Hint-Avrupa Dil Ailesi’nin bir üyesi olduğunu doğrulamıştır.
Hrozný, Hititçe’nin çözümünde metinlerde geçen NINDA (ideogram) “-an ezzatteni vatar-ma ekutteni” cümlesini ipucu olarak kullandı. NINDA’nın Sümerce “ekmek” anlamına gelen bir ideogram olduğu biliniyordu. Hrozný, -an ekinin Hititçe akuzatif (ismin tekil -i hali) eki olabileceğini düşündü. Sonra ikinci sözcük olan ed-/-ezza kelimesinin ekmekle ilgili olarak “yemek yemek” fiili anlamına gelebileceğini tahmin ederek, Latince edo, İngilizce eat, Almanca essen fiilleri ile karşılaştırması sonucunda NINDA-an ezzatteni sözcüğünü “ekmeği yiyeceksiniz” şeklinde tercüme etti.
Hrozný, ikinci cümlede ilk dikkatini çeken kelime olan vatar sözcüğünü su anlamına gelen İngilizce water ve Almanca Wasser söcükleri ile karşılaştırdı. İkinci cümlenin son sözcüğü ekutteni içindeki eku- kökü ile yine Latince su anlamına gelen aqua arasında bir bağlantı kurarak cümleyi “su içeceksiniz” şeklinde çevirdi ve elde ettiği bu verileri geliştirerek 1917 yılında ilk Hitit gramer bilgilerini yayımladı.
HİTİT ALFABESİ VE HİTİT YAZISI
Hititler yukarıda da bahsettiğimiz gibi iki çeşit yazı kullanmışlardır. Bu yazıların biri tabletlerde kullandıkları çivi yazısı, diğeri ise duvar kabartmalarında kullandıkları hiyeroglif yazısıdır. Duvarlara daha çok dini yazılar veya kralların yaptıkları yazılırken, tabletlerde ise birçok farklı konu ele alınmıştır. Örneğin Hitit yasaları, Kralların yıllıkları, fetihler, savaşlar, diğer ülkelerle olan ilişkiler gibi pek çok konu tabletlere yazılmıştır.
Çivi yazısı, yumuşak kil tabletlere üçgen prizma biçiminde kesilmiş tahtalarla bastırılarak yazılırdı. Sonra bu tabletler fırınlarda ısıtılır ve sağlamlaştırılmış olurdu.
Hitit dili (Hittite Language) yani Hitit alfabesinde kullanılan harf ve heceleri aşağıdaki resimden inceleyebilirsiniz
HİTİT DİLİNDE KELİMELER – HİTİTÇE KELİMELER
Günümüzde yaşadığımız Anadolu tarihsel coğrafyası Sümerler, Hattiler, Hurriler, Hititler, Palalar, Luwiler, Asurlular, Persler, Helenler, Bizans ve Selçuklu gibi bir çok kavime yurt olmuştur. Bu süreçte Anadolu’da onlarca dil oluşmuş ve konuşulmuştur. Bu süreçte yaşayan bu dillerden Hititçe kelimeler aslında günümüzde de hala yaşamaya devam ediyor. Sayısı az da olsa bu kelimeler prehistorik dönemlerden günümüze Anadolu tarihsel coğrafyasında yaşayan dillerin ülkemiz tarihine ve diline mirasıdır. Aşağıda Hititçe kökenli olan ve halen kullandığımız kelimlerde dahil bir kısım Türkçe kelimlerden oluşturduğumuz Hititçe – Türkçe sözlüğü bulabilirsiniz. Kelimeler sırasıyla : Hitit dili Türkçe anlamı – Hititçe yazılışı ve Hititçe okunuşu olarak sıra ile verilmiştir.
Baba : at – ta – aş (aš)(attaş)
Ana, Anne : an – na – aş (aš)(annaş)
Su : va(ua) – a – tar (vatar)
Gök : ne – pi- iş (iš)(nepiş)
Ülke : ut – ne – e (utne)
Yeni : ne – wa (newa)
Gece : ne – kuz (nekuz)
Soyunmak : ne – ku – man – da – ri – ya (nekumandariya)
Toparlamak : leş – şa- i (leşşai)
Parlak : la – luk – ki – want (lalukkiwant)
İsim : la – man (laman)
Sevgili : pu – pu (pupu)
Zina : pu – pu – wa – la – tar (pupuwalatar)
Kil Tuğla : pu – rut – teş – şar (purutteşşar)
Çok : mekk (mekk)
Göz Yummak : maz – zal – la – şa (mazzallaşa)
Hilekâr : mar – şe (marşe)
Mayalanmış : mar – ha – nu – wam – man (marhanuwamman)
Süslü : baş – tant (baştant)
Mühür : par – za – ki (parzaki)
Büyükbaş Hayvan : par – za – han – naş (parzahannaş)
Karaciğer : liş – şi (lişşi)
Yemin : lin – ga – i (lingai)
HİTİT HİYEROGLİFLERİ
Anadolu’nun en eski dillerinden biri olan Luvi dilinin ve lehçelerinin çözülmesi kültürel gelişimin Mezopotamya’dan veya Yunan yarımadasından Anadolu’ya değil, Anadolu’dan daha güneye ve batıya doğru yayıldığı tezini güçlendirmiştir.
Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe Bedřich Hrozný tarafından 1915 yılında okunmuş olsa da, Hitit hiyeroglifleri uzun süre daha sırlarını korudu.
Luvi diliyle yazılan Hitit hiyeroglif yazısı 1946 yılında İstanbul Üniversitesinde Eski Ön Asya Dilleri profesörü olan Helmuth T. Bossert ve öğrencilerinin Adana’nın yüksek tepelerinde buldukları geç Hitit kenti Karatepe, bu konuda anahtar rolü oynadı.
Bossert’in öğrencilerinden Dr. Franz Steinherr Karatepe’de Fenike dilinde ve Hitit hiyeroglifleriyle yazılmış çift dilli bir anıt buldu. Steinherr, 1947 yılında hiyeroglif metinde Azitivadiya kentinin kurucusunun adını ortaya çıkardı : Azitivada. Bu isim Fenike dilinde yazılan metinde aynı kişiye denk düşüyordu. Ama iki metnin de birbirinin aynı olduğunu kanıtlamak için hiyeroglif yazıttan bir tam cümleyi çözmek gerekiyordu.
İstanbul’a döndüğünde Bossert, derslerinden birinde Fenike dilindeki metnin bir bölümünü tartışmaya açtı : “….ve attan bir at yaptım, kalkandan bir kalkan, ordudan bir ordu….” Aynı günün gecesi, Steinherr birden uyandı. Kentte gördüğü hiyeroglif yazıtın bir parçası gelmişti aklına. Orada iki at başı betimi vardı. Sezgi yoluyla başka bir işarette de “yaptım” sözcüğünü çıkartarak yazıtın iki dilli yapısına tümüyle inandı. Bu ipucundan sonra Bossert diğer işaretleri çözebildi. Bu gelişmelerle Yazılıkaya açık hava tapınağındaki hiyeroglifler de aşama aşama anlaşıldı.
DÜNYANIN EN ESKİ ŞARKISI
Çivi yazısının çözülmesi ile beraber “Hurri İlahisi” adındaki şarkı gün yüzüne çıkarıldı. Tapınaktan çıkan şarkı, Ugarit kraliçesi Nikkal için bestelenmiş.
Ugarit harabelerinde keşfedilen kil tabletler arkeolojide büyük bir öneme sahip. Ugarit, milattan önce, Suriye’nin Ras Shamra bölgesinde yer alıyordu. Depremle yerle bir olan Ugarit, zamanın en önemli ticaret merkezlerinden de biriydi.
California Üniversitesi profesörü ve Berkeley Antropoloji Müzesi’nin küratörü Anne Draffkorn Kilmer, M.Ö. 14 yüzyıla dayanan tabletleri 15 yıl boyunca çözmeye çalıştı. Kilmer’a göre, yazıtlardaki melodi tam 3 bin 400 yaşında. Tapınakta keşfedilen ilahinin arpla nasıl çalınacağına dair açıklamalar da tabletlerde mevcut. Arkeologların paha biçilemeyecek kadar değerli olarak betimlediği nota tabletlerinin hepsi bugün Ulusal Şam Müzesi’nde sergilenmekte ve keşfedilen bu 36 müzikal yazıtın sadece bir tanesi (Hymn 6) bugün çalınabilecek kadar korunmuş konumda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder