9 Ocak 2020 Perşembe

ANADOLU’DA NEOLİTİK VE KALKOLİTİK DÖNEMDEKİ MEZAR TİPLERİNİN VE ÖLÜ GÖMME GELENEKLERİ : Çatalhöyük









ANADOLU’DA NEOLİTİK VE KALKOLİTİK DÖNEMDEKİ MEZAR TİPLERİNİN VE ÖLÜ GÖMME GELENEKLERİ

                   Çatalhöyük'te ölü gömme geleneği; intra mural'dir.

Ölüler genellikle evlerdeki platformların altına; çok seyrek olarak evin başka bölümlerinde taban altına gömülürler [Mellaart 1967a:204]. Kumaş ya da deriye sarılmış; bazen hasırlar üstüne; çoğu zaman da doğrudan toprağa yatırılmış örnekler mevcuttur. Başlar genellikle odanın ortasına; vücutlar ise duvara doğru yerleştirilmiştir. Bulunan yaklaşık 400 iskeletin çoğunluğunu kadınlar oluşturur [Mellaart 1967a:207]. İskeletlerin bazılarının kırmızı (okr); bazılarının yeşil (malahit?); bazılarının da mavi (azurit) boya ile boyandığı saptanmıştır.










                         

 Çatalhöyük

Yeri: Konya'nın 52 km güneydoğusunda; Çumra İlçesi'nin 11 km kadar kuzeyinde yer alır. Biri doğuda diğeri batıda yanyana iki höyükten doğudaki Neolitik Çağ'da; batıdaki ise Kalkolitik Çağ'da iskan görmüştür [Mellaart 1962e:41].


Konumu ve Çevresel Özellikleri: Çatalhöyük; Çumra Ovası'nı sulayan Çarşamba Çayı'nın kıyısına kurulmuş; yaklaşık 450x275 m boyutlarında büyük bir höyüktür. Denizden 980 m; ova seviyesinden ise 17.5 m yükseklikte yer alır [Mellaart 1967a:30]. Höyüğün kültür toprağı dolgusu 19 m'yi aşar. Bu durum; ova seviyesinin altında kültür dolgularının devam ettiğini gösterir [Hodder 1996:44; Roberts 1991:13]. Yerleşme; eski Konya gölünün yatağında; alüvyal bir ovada kurulmuştur. Holosen başında başlayan alüvyon birikimin Neolitik yerleşme sırasında ve sonrasında da devam ettiği; alttaki kültür dolgularının bugünkü ova seviyesinin altında bulunduğu; Çatalhöyük halkının yerleşmek üzere bu bölgeye geldiği sıradaki ova düzleminin -eski görüşlere karşılık [Cohen 1970:121-137]- bugünkünden farklı olduğu; yeni jeoarkeolojik çalışmalarla saptanmıştır [Roberts et al.1996:39]. Çevre kısmen ağaçlıktır.

Tarihçe:
Araştırma ve Kazı: 1958 yılında J. Mellaart tarafından Konya Ovası yüzey araştırması sırasında bulunmuş; 1961-65 yılları arasında İngiliz Arkeoloji Enstitüsü'nün desteğiyle; yine Mellaart yönetiminde kazılmıştır. 1993 yılında ise İngiltere; Cambridge Üniversitesi'nden I. Hodder başkanlığında; İngiltere; Türkiye; Yunanistan ve ABD araştırmacılarından oluşan uluslararası bir ekip; kazı çalışmalarını 2017 yılına kadar sürdürmüştür [Hodder 1996b:1]. Çalışmalar 4040 Alanı; Güney Alanı; TP ve BACH olmak üzere dört alanda sürdürülmektedir [Farid 2004]. 2005 yılında höyüğün güneybatı kenarında (IST Alanı); en alt tabakalara ulaşma amaçlı çalışmalara başlanmıştır [catalhoyuk.com/archive_reports/, 16.02.2019; 16:54]. Höyükteki kazılar 2018 yılından beri Konya Müze Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.


Tabakalanma: Doğu Çatalhöyük Neolitik yerleşmesinde; Mellaart yönetimindeki kazılarda; yukarıdan aşağıya 0 ve XII olmak üzere 14 yapı katı/tabaka saptanmıştır. Bunlardan VI. yapı katı; VIA ve VI B diye ikiye ayrılır. X. yapı katının altında devam eden tabakalar geniş olarak kazılmadığı için birlikte ele alınır ve X öncesi olarak adlandırılır [Mellaart 1967a:52]. 1961-65 kazılarında ana toprağa inilememiştir. Yer yer görülen XIII. tabaka ve Mellaart'a göre yeni kazılarla bulunacak alt tabakalar; Çatalhöyük'ün şu an için bilinen yerleşmesinin öncüsünü ortaya çıkaracaktır [Mellaart 1989:316].
Buluntular: Mimari: Mellaart yönetimindeki 1961-65 kazılarında; Doğu Çatalhöyük Neolitik yerleşmesinin yalnızca güneybatı kesiminde çalışılmış; 1993 yılında sistematik yüzey toplaması ve yüzey sıyırması ile başlayan ikinci dönem çalışmalarında ise [Matthews 1996a:75]; höyüğün kuzey ve orta kesimlerinde de araştırmalar başlatılmıştır. Toplam 3.300 metrekarelik bir alanda gerçekleştirilen yüzey sıyırması sonucunda; kuzeydeki kesimde; 1.900 metrekarelik bir alanda; 30'dan fazla yeni yapı ortaya çıkarılmıştır [Matthews 1996b:81]. Bu alanda izlenen yapıların güneybatıdaki; Mellaart'ın kazı alanındaki yapı düzeninden farklılıklar gösterdiği gözlemlenmiştir. Bu alanda izlenen ışınsal düzen; büyük olasılıkla yerleşmenin merkezine yönelen sokaklar ya da geçitler; ya da su temini ve drenajla ilgili olduğu düşünülen kanallar ve yollar nedeniyledir [Hodder 1996a:43; 1996c:361]. Kuzey bölümdeki mekanlar; temelde evler ve açık alanlardan oluşur; saray; tapınak ya da ortak kullanıma açık büyük depolama alanları yoktur [Matthews 1996b:86]. Her iki alan ele alındığında; yerleşme genelinde; birbirine bitişik düzende yapılmış yapıların; höyüğün tepesini çevreleyen teraslar boyunca yerleştirildiği gözlemlenir. İlk dönem kazıları sırasında ortaya çıkarılan alanın dinsel ya da seçkin bir mahalle şeklinde adlandırılmasına karşılık; yeni kazılarda aynı tür yapılara höyüğün farklı bölgelerinde de rastlanması [Matthews 1995:21; Neo-Lithics 2/96:12]; yerleşmenin "büyük ve farklılaşmamış bir köy" biçiminde tanımlanmasını getirmiştir [Hodder 1996:45]. Derin bir dere yatağıyla kuzey ve güney olarak ikiye ayrılan bölgelerin ise farklı klan ya da aşiretleri barındırıyor olması muhtemeldir [Hodder 1996a:46]. Yerleşmede kazılarla saptanan 12 yapı katında süreklilik mevcuttur. Her yeni ev; bir öncekinin üstüne inşa edilmiştir. Kullanım sonunda ya da evde yaşayan önemli birinin ölümünden sonra; evin boşaltıldığı; temizlendiği ve yakıldığı; bunu izleyen aşamada içinin doldurulup yeni duvarların inşa edildiği saptanmıştır [Hodder 1996a:46; Kurtuluş 1995:22]. Evler; birbirine bitişik yapılmıştır. Aralarında; avluya açılan dar geçitler yer alır. Avlu; bir anlamda hava ve ışık sağlayan ve aynı zamanda çöplük olarak kullanılan bir mekandır [Mellaart 1967a:68]. 1993 sonrası çalışmaları; Çatalhöyük yapılarının; açık alanların stratigrafisi ve yapım teknikleriyle ilgili yeni açıklamalar getirmektedir [Matthews-Farid 1996:290-300]. Güneşte kurutulmuş; dörtgen biçimli kerpiç tuğlalardan; taş temelsiz olarak yapılmış evler; dörtgen planlıdır; depo odaları ve yan odalar; ana odaların yanlarında yer alır. Evlerin tabanları; duvarları; tavanları ve içerisindeki tüm yapı öğeleri sıvalıdır. Mikromorfolojik araştırmalar; taban sıvalarında beyaz kalkerli; milli bir kil kullanıldığını; kuruma ve kullanım sonrası meydana gelebilecek çatlamaları önlemek amacıyla içine otlar; bitki sapları ve yaprak parçalarının katıldığını göstermektedir [Matthews (W) et al.1996:304]. Duvarlar da tabanlar gibi beyaz sıvalıdır; analizi yapılan yaklaşık 3 cm kalınlığındaki bir duvar sıvasında 160 sıva katı saptanmıştır [Matthews (W) et al.1996:306]. Evlerin damları; saz ve kamış kümelerinin üstlerinin kalın bir çamur tabakasıyla sıvanmasıyla oluşturulmuştur; iki büyük ve çok sayıda küçük boyutta dikmeler taşıyıcı işlevdedir. İkinci katla ilgili herhangi bir kanıt ele geçmemiştir. Girişler; damda bırakılan bir açıklıktan; büyük olasılıkla ahşap merdivenler yardımıyla yapılmaktadır; dışa açılan kapı olmamasına karşılık; odalar arasında; kare; dörtgen ya da oval biçimli kapı aralıkları mevcuttur [Mellaart 1967a:56]. Bununla birlikte; yeni çalışmalarda; duvar sıvalarının altında ortaya çıkarılan kapı aralıkları; sonradan bu kapıların kapatılmış olması; damdan girişlerin tüm yapılar için geçerli olmayabileceğini göstermiştir [Hodder 1996c:363]. Ocak ve fırınlar; genellikle evlerin güney duvarı boyunca yer alır. Fırınlar oval biçimlidir; üstleri düz kapatılmıştır; ocaklar çok çeşitlidir; ancak tümü kenarları yükseltilmiş ince bir duvarla çevrilidir. Her evde en az bir tane platform mevcuttur; altlarına zengin armağanlarla birlikte ölüler gömülmüştür. Çoğu evde bir depo odası ve tahıl çukurları bulunmaktadır; depo odalarından bazılarında içi açkılama taşları; baltalar; taş aletlerle dolu kil kutular bulunmuştur. Çatalhöyük'teki yapıların iç düzenlemeleri ve süslemeleri ilginçtir. Duvarlar panolara ayrılmıştır. Bunlardan bazıları bezeksiz şekilde; kırmızının çeşitli tonlarıyla boyalıdır. Diğerlerinde kimi zaman geometrik bezekler; kilim desenleri; içiçe daireler; yıldızlar; çiçekler yer alır; bazıları el; ayak izleri; bazıları ise tanrıçalar; insanlar; kuşlar; hayvanlar; av sahneleri ve doğal çevreyi işleyen çok çeşitli konularla bezenmiştir. Bir başka bezeme çeşidi; kabartma halinde yapılmış tasvirler ve yapılardaki platformlara oturtulmuş şekilde yer alan boğa başları ve boynuzlarıdır. Bunların bir dizi halinde yer aldıkları yapılar Mellaart'a göre; kutsal mekanlar ya da tapınaklardır [Mellaart 1967a:65;77]. 2005 yılı çalışmalarında 4040 Alanı içindeki Bina 52'nin yanmış bir odasında bütün halde in situ bir boğa başı ve boynuzları bulunmuştur. Duvarın içine yerleştirilmiş durumdaki boğa başı alçılanmamıştır. Üst kısmında 11 adet sığır boynuzu ile bazı kafatasları vardır. Altında ve arka tarafında boya izleri görülmektedir. Boğa başının hemen yanındaki bir seki içine yerleştirilmiş bir seri boğa boynuzu da dikkat çekmektedir. 4040 alanında 7 yeni bina ortaya çıkarılmıştır. Bunların bir kısmı; bir Roma binası ya da kulesinin temel kazısı sırasında ve Bizans gömüleri tarafından bozulmuştur; diğerleri ise iç özelliklerin korunmasına yol açan dikkatli bir terk ediliş sürecinden geçmiştir. Bina 57'de alçıdan yapılmış dikili bir sütun ile üzerinde oyulmuş spiral meander motifi olan; yine alçıdan yapılmış bir şömine bulunmuştur [catalhoyuk.com/archive_reports/]. 2006 yılında Doğu Höyüğü'nde bazı alanlarda çalışmalara devam edilmiştir. Güneyde daha önceki yıllarda birbirinin üzerinde yer alan ve birbirinin neredeyse tamamen eşi olan bir dizi yapıda kazı çalışmaları yapılmıştır: yapı 10, yapı 44 (Dönem IV) ve yapı 56 (Dönem V). Bu yapıların her birinde, güneyde fırın ve ocak, doğuda merkezi bir platform ile bunun güney kenarında bir seki ve kuzey ve kuzeydoğuda merkezi platformlar yer almaktadır. Bu yıl yapı 56'daki çalışmalar tamamlanarak bunun altında bulunan yapı 65 incelenmiştir. Yine üzerinde yer alan yapının hemen hemen eşi olup, güneydoğuda küçük bir odası ve batıda bir yiyecek hazırlama ve depolama birimi vardır. Bu, tüm ardaşık konutlarda rastlanmamakla birlikte zaman zaman izlenen sürekliliğe iyi bir örnek oluşturmaktadır. Ayrıca, yaklaşık 4 m genişliğinde çok küçük bir birim olan yapı 49'da çalışmalara devam edilmiştir. Burada çok sayıda boynuz ve figürin bulunmuş ve bu yıl kazı ekibi kol, kürek kemiği ve bacağı bulunmayan bir gömü ortaya çıkarmıştır. Kuzeybatı platformunun etrafında, yakında yer alan yapı 1'in yine kuzeybatı platformunun etrafında bulunan örnekle benzerlik gösteren geometrik bir resim yer almaktadır. Yapı 49 küçük olmakla birlikte pek çok defa yeniden sıvandığı izlenmekte ve uzun bir süre kullanıldığı düşünülmektedir. 4040 alanında 2004 ve 2005 yılı kazı çalışmaları batıya doğru genişletilmiştir. Yak. 8 m genişliğinde büyük bir yapı kazılmış ancak burada yapı 49'dakinden çok daha az özel nitelikli bulguya rastlanmıştır. Yapı 59'un batısında içinde çukur ve ocaklar bulunan ayrı bir oda, kuzeydoğusunda ise yine içinde çukurlar bulunan bir depo yer almaktadır. Büyük odada kuzey ve doğuda çok büyük platformlar ve güneydoğuda diğer yapılarda da rastlanan merdiven izi bulunmaktadır. Duvarların alt kısmı kırmızı renkli bir boya şeridiyle bezenmiştir. Yapı kullanıldığı dönemde iyi bakılmış gibi görünmekle birlikte, benzerlerine göre daha az sayıda sıva tabakası bulunması ve gömüye rastlanmaması, özel işlevli diğer yapılar kadar uzun süre kullanılmadığını düşündürmektedir. Ancak, bir çöp kuyusu olarak kullanılan bitişik yapı 64'ün aksine düzgün halde terk edilmiş ve içi doldurulmuştur [http://cat.une.edu.au/page/catalhoyuk; 16.11.2009, 12:46]. 2011 yılında 4040 alanındaki 77 No'lu yapıda çalışılmıştır. Bireysel gömütlerin yanısıra, çok sayıda kafatası da içeren ana gömüt alanının içinde dokuz iskelete rastlanmıştır. Kuzey duvarı üzerinde ise sıva tabakalarını soydukça 11 tane el izinin kuzey duvarı boyunca dvam ettiği saptanmıştır. 80 No.lu yapıda, evin içinde doğu duvarının ortasında içinde obsidiyen uçların saklandığı kırmızı boyalı bir niş ortaya çıkartılmıştır. Aynı alanda 97 No.lu Yapı içinde de kazı çalışmaları sürdürülmüştür. Yapının batı bölümü bir bölme duvarı ile ayrılmıştır ve burası bölme duvarının ahşap direklerinin belirgin izlerini geride bırakarak yakılmıştır. 97 No.lu Yapının batısına doğru bir alan içinde de kazılar yapılmıştır. Burada bir pı çöplük ya da atık alanı olarak kullanılmıştır. Atıkların altında bir yapının kalıntılarına rastlanmıştır ve bu yapının kuzey duvarı daha Neolitik Dönem'de kötü bir biçimde çökmüştür [Hodder-Özdöl 2013:91-93]. 2013 yılında Kuzey Alan'da (eski adıyla 4040) yer alan 102 No.lu yapının karmaşık bir kullanım ve terk edilme süreci geçirdiği anlaşılmıştır. Kullanım süresi boyunca yapı içinde büyük miktarda atık malzeme birikmiştir. Bu Çatalhöyük'te nadir görülen bir durumdur. Depolama birimleri ya da ocaklar gibi yapı içi ögelerin defalarca modifiye edildiği görülmüştür. Aynı alanda yer alan 119 No.lu yapıda buluntular yan odada yoğunlaşmıştır. Kuzeydoğudaki platformun üzerinde oldukça tahrip olmuş, baklava motifli bir duvar resmine rastlanmıştır. 52 No.lu yapıda devam eden çalışmalarda, boğa boynuzları yerleştirilmiş seki kaldırılmış ve bu sekinin altında daha erken evreye ait başka bir seki ortaya çıkarılmıştır. Sekinin bölme duvarına benzediğini söylemek de mümkündür. Bu erken sekinin üzerine yabani koyun ve keçi boynuzları yerleştirilmiştir. Bina terk edilirken yakılmıştır. Kuzeybatıdaki platformda yer alan gömüt alanında çok sayıda insan kalıntısına rastlanmıştır. Gömütlerden birinin yanında mermer bir bilezik parçası bulunmuştur. Başka bir örnekte de ahşap bir kap bulunmuştur. Bu alanda bulunan en önemli buluntulardan biri de kumaş parçalarıdır. Bu kumaş parçalarının keten olması ilginçtir. Çünkü yerleşmede bugüne dek keten tohumuna rastlanmamıştır. Dolayısıyla bu kumaş parçaları, yerleşmeye başka bir yerden, (olasılıkla keten tohumunun yoğun olarak görüldüğü Levant bölgesinden) değiş tokuş aracılığıyla getirilmiş olmalıdır. Güney Alan'da yer alan 96 No.lu yapıda çok sayıda gömüt ortaya çıkarılmıştır. Binanın doğu duvarında geometrik betimli duvar resmi bulunmuştur. Mellaart tarafından Yapı 25 olarak adlandırılmış (yeni kazılarda 118 No.lu Yapı) binada yapılan çalışmalar sonucunda binanın XII. tabaka yerine IX. tabakaya tarihlendiği görülmüştür. Güney Alan'ın doğusunda yer alan TPC Alanı'nda yerleşmenin üst tabakalarının tanımlanması ve bu alanın Mellaart'ın I-III. tabakalarına ve TP Alanı'nda tespit edilen tabakalara bağlanması amaçlanmaktadır. TPC Alanı'nda iki ayrı açmada çalışılmıştır. Kuzeydeki açmada, 121 No.lu yapı açığa çıkarılmıştır. Alanda bulunan en eski binadır. Binadan elde edilen tek radyokarbon tarihi MÖ 6400-6250 yıllarına işaret etmektedir. Yapının doğu ve kuzey duvarlarında beyaz boya ile yapılmış geometrik betimli duvar resmine rastlanmıştır. Güneydeki açmada ise Hellenistik Dönem'e ait yapılar tarafından kısmen tahrip olmuş bir kaç bina ortaya çıkarılmıştır. Yapılardan birinin odası yangın geçirmiştir. Bu odadaki depolama biriminde yoğun bitki kalıntısına rastlanmıştır.Bu kalıntıların "striate emmeroid" olarak adlandırılan nesli tükenmiş bir buğday türüne ait olduğu anlaşılmıştır. Bu odada ev içi üretime işaret eden çok sayıda öğütme taşı ve işlenmiş geyik boynuzu bulunmuştur [Hodder-Özdöl 2015; http://www.catalhoyuk.com/sites/default/files/media/pdf/Archive_Report_2013.pdf, 17.5.2016, 17:00]. Çanak Çömlek: Çatalhöyük'te gelişkin biçimde tahta kap ve sepet yapımı ve kullanımı; çanak çömleğin; yapımının bilinmesine karşılık; ancak V. yapı katından sonra yaygınlaşmasına neden olmuştur. XII. kattaki ilkel görünümlü çanak çömlek; kalın; siyah özlü; kötü pişirimli ve bitki katkılıdır. Yüzey rengi; devetüyü; krem ve açık gridir; açkılı ve alacalıdır. Biçim olarak; derin kaseler ve daha az sayıda dar ağızlı çömlekler görülür. VIII. katta ince; koyu yüzlü; koyu gri; kahverengi siyah arası bir çanak çömlek görülür. Genellikle gri öz; iyi pişirilmemiş olduklarına işaret eder; mineral katkılı ve açkılıdırlar. Biçimlerde basit; dar ağızlı çömlekler ve açık kaseler egemendir. Daha üst katlarda; kırmızı astarlılar ve az sayıda çizi bezemeliler görülür. V. katta krem; portakal renkli; pembemsi açık renkliler ortaya çıkar; I. kata doğru artarak devam ederler. Özenli biçimler yapılmaya başlar. II. katla birlikte boya bezeme ve dik yerleştirilmiş ince uzun kulplar görülür [Mellaart 1967a: 216-217] [Last 1996: 115]. Çatalhöyük'te ele geçen parçalar içinde üç farklı çanak çömlek geleneği saptanmıştır. Bunlar kültürel sıra düzenlerine ve klasik terminolojiye uygun olarak "Erken; Orta ve Geç Gelenek" şeklinde tanımlanmıştır. Bu sıra düzeni Erbaba ve Suberde ile aynıdır [Özdöl 2008:377]. Kil: Çatalhöyük'te kil; heykelcik yapımından sapan taşlarına; duvar kabartmalarına kadar çok çeşitli amaçlara yönelik kullanılmıştır. Antropomorfik ya da yarı-antropomorfik tanrıça figürinleri; av inançlarıyla ilgili olduğu sanılan hayvan figürleri; pişmiş ya da güneşte kurutulmuş kilden yapılma buluntulardandır [Mellaart 1967a:78]. Figürinler arasında ana tanrıça ya da hayvanlar tanrıçası olarak adlandırılan; kimisi boyalı; kimisi boyasız çok çeşitli heykelcikler mevcuttur. Pişmiş kilden damga mühürler; sapan taşı olarak kullanıldığı düşünülen kil topanların yanısıra [Mellaart 1967a:209] kilin yaygın kullanımı; Mellaart tarafından tapınak olarak adlandırılan yapılardaki duvar kabartmalarında; boğa başı ve boynuz gibi bezeme elemanlarının yapımında da görülür [Mellaart 1967a:106]. 1993-95 araştırmalarında gerek yüzey toplaması; gerekse yüzey sıyırması işlemleri sırasında da kilden insan ve hayvan heykelcikleri bulunmuştur. Bunların bazılarında ayrıntılar gösterilirken; bazıları kaba şekilde biçimlendirilmiştir [Hamilton 1996:233-236]. 2005 yılı çalışmalarında ele geçen kil buluntulardan ikisi; Çatalhöyük'de "ana tanrıça" ile ilgili genel kanıyı değiştirecek niteliktedir. Bunlardan biri Güney Alanı'nda; Tabaka V'e ait bir binanın dolgusunda bulunan ustalıkla yapılmış bir damga mühürdür. Ön ve arka ayakları yukarı doğru kalkmış bir hayvanın betimlendiği mühürdeki figürün benzerleri daha önce Çatalhöyük evlerinde bulunan alçı kabartmalardan bilinmektedir. Bu alçı kabartmalar çoğu zaman "ana tanrıça" figürleri olarak yorumlanmıştır; ancak kabartmalardaki figürler baş ve elleri daima zarar görmüş durumda ele geçtiğinden insan olup olmadıkları anlaşılamamıştır. Bu mühürde ise baş ve ayaklar tam olarak korunmuştur ve betimlenen hayvanın bir ayı olduğu düşünülmektedir. Buna bağlı olarak; önceden bulunan kabartmalarda yer alan betimlemelerin de tanrıça değil ayı olabilecekleri fikri ortaya çıkmıştır. Diğer önemli buluntu ise IST Alanı'nda bir evin yanık dolgusunda bulunan kil figürindir. Figürinin ön tarafı; Çatalhöyük'de daha önce bulunmuş olan "ana tanrıça" figürinlerine benzer şekilde ufak ve bodur biçimde betimlenmiştir. Karın kısmı ortaya doğru uzanırken; eller dolgun göğüslerin üzerine dayanmaktadır. Ayrıca varolmayan baş kısmında bir delik bulunmaktadır. Figürinin arkası çevirildiğinde; kolların çok ince olduğu ve iskelete ya da çok zayıf bir insanın kemiklerine benzeyen bir betimleme yapıldığı görülür. Kaburga kemikleri ve omurga çok belirgindir; kürek ve leğen kemikleri de açıkça seçilebilir durumdadır. Bu figürinin anlamı konusunda birçok yorum ortaya çıkmıştır ve Çatalhöyük'deki toplum ve tasvirlerin doğasına ait olan görüşleri değiştirmiştir [catalhoyuk.com/archive_reports/]. Yontma Taş: Çatalhöyük yontma taş alet endüstrisi genel hatlarıyla katlar arasında farklılık göstermemektedir. VIII-II. katlarda; gelenekte; yapım tekniğinde; alet boyları ve oranlarında başkalaşma izlenmez [Mellaart 1964a:103]. Hammadde obsidiyendir; birkaç parça büyük yan kazıyıcı yapımında çert ve yakın çevrede bulunmamakla birlikte çakmaktaşının da seyrek olarak kullanıldığı görülür [Bialor 1962:67]. 1993-95 yıllarındaki sistematik yüzey toplamasında ise çok az sayıda olmakla birlikte; bazalt ve kuvarsitin de kullanılmış olduğu gözlemlenmiştir. Çakmaktaşında yongalar çoğunluktadır; obsidiyen ise dilgi üretiminde kullanılmıştır. Obsidiyen dilgiler tek vurma düzlemlidir; baskı tekniğiyle çıkartılmıştır; yongalarda ise çift vurma düzlemi görülmekle birlikte; tek vurma düzlemliler çoğunluktadır. Ürünler arasında düzeltili ve kullanım izli dilgiler; kazıyıcılar; çeşitli bıçaklar; kesiciler; deliciler; orak-bıçaklar; keskiler; kalemler; hançerler ve çok sayıda baskı yöntemiyle yapılmış okuçları mevcuttur. Yüzey toplaması sonuçları; alet tipoloji konusunda Mellaart ve Bialor'ınkinden farklı değildir [Conolly 1996:176-185]. Sürtme Taş: Kireçtaşı; alabaster; mermer; volkanik taşlar gibi çok çeşitli taşların oyulmasıyla yapılmış; kimi zaman leopar türü hayvanlarla birlikte betimlenmiş tanrıça figürinleri; şematize figürler; ikiz tanrıçalar; tanrı heykelciklerinin yanısıra; yanyana dört figürü betimleyen şistten kabartma levha; Çatalhöyük halkının taş işlemeciliğini gösteren buluntulardan bazılarıdır. İlginç olan dört örnek dışında; hayvan heykelciklerinde genelde kil kullanımının tercih edildiğidir [Hamilton 1996:222]. Yassı baltalar; topuz başları; taş kaplar; boncuklar; kolyeler; bilezikler; obsidiyen aynaların dışında; biley taşları; havanlar; öğütme taşları; sürtme taş tekniğiyle yapılmış buluntuları oluşturur [Mellaart 1967a:214]. Yeni araştırmalarda sürtme taştan yassı baltalar; topuz başı ve taş boncuk gibi buluntular; ele geçen Neolitik Çağ buluntularından bazılarıdır [Hamilton 1996:238-240]. Kemik/Boynuz: Çatalhöyük kemik endüstrisi oldukça gelişkindir; boncuk; bilezik; kemer tokaları gibi süs eşyaları ile kaşık; spatula; iğne; bız; açkılama aletleri gibi çok çeşitli işler için yapılan aletler çoğunlukla kemiktendir; boynuz ve fildişi kullanımı seyrek olmakla birlikte mevcuttur [Mellaart 1967a:204;214]. 1993-95 yılı çalışmalarında ele geçen işlenmiş kemikler arasında bızlar; yine ilk sırayı alır [Martin-Russell 1996:211]. Maden: IX. kattan itibaren kullanılmaya başlayan bakır ve kurşun hemen her katta gözlemlenmiştir. Daha çok ölü armağanı olarak iskeletlerin yanında bulunan boncukların çoğu dövülmüş bakır levhaların kıvrılmalarıyla oluşturulmuştur [Mellaart 1967a:204;218]. İnsan Kalıntıları: İnsan iskeletleri üzerindeki incelemeler; Çatalhöyük insanlarının dolikosefal ve brakisefal Akdeniz ırkı özellikleri taşıdığını göstermektedir. Ortalama boylar; kadınlarda 1.5 m; erkeklerde ise 1.62-1.75 m arasındadır. 40 yaşın üstünde yaşamış bireyler sayıca azdır [Mellaart 1967a:225].

Çatalhöyük'te ölü gömme geleneği; intra mural'dir. Ölüler genellikle evlerdeki platformların altına; çok seyrek olarak evin başka bölümlerinde taban altına gömülürler [Mellaart 1967a:204]. Kumaş ya da deriye sarılmış; bazen hasırlar üstüne; çoğu zaman da doğrudan toprağa yatırılmış örnekler mevcuttur. Başlar genellikle odanın ortasına; vücutlar ise duvara doğru yerleştirilmiştir. Bulunan yaklaşık 400 iskeletin çoğunluğunu kadınlar oluşturur [Mellaart 1967a:207]. İskeletlerin bazılarının kırmızı (okr); bazılarının yeşil (malahit?); bazılarının da mavi (azurit) boya ile boyandığı saptanmıştır.


Ölü armağanlarından bazıları obsidiyen aynalar; kemer tokası olarak bilinen kemik tokalar; çakmaktaşından hançerler ve emzikli taş kaplardır [Mellaart 1967a:208].

 Diğer zengin ölü armağanları arasında kaşık; çatal; palet; taş ve geyik dişi gibi çeşitli malzemelerden yapılma boncuklar; yüzükler; bilezikler; bıçaklar; çapalar; bızlar; iğneler olmak üzere çeşitli süs eşyaları; sepetler ve günlük kullanım aletleri vardır.

Mellaart'a göre; bırakılan armağanlar; genellikle süs eşyaları kadın; aletler ise erkek mezarlarında olmak üzere bir dağılım gösterirler [Mellaart 1967a:209]. Bununla birlikte; iskeletler; dağılımları; mezar armağanlarının cinsiyetlere göre ayrımı gibi konular yeniden incelenmeye başlanan verilerle; farklı bir boyutta tartışmaya açılmıştır [Hamilton 1996:250-252; 262]. Hayvan Kalıntıları: En alt katlardan itibaren koyun ve keçi evcilleştirilmiştir [Mellaart 1967a:223]. Köpek evcildir; domuz yabanidir; büyük başların evcilleştirilme konusu ise tartışmalıdır [Hodder 1996c:365].

Yabani eşek; yabani koyun; geyik türleri; gazel; tilki; kurt; leoparlar ve kuşlar avlanan hayvanlar arasındadır. 1993-95 yılları arasında yüzey sıyırması yapılan alanlarda koyun; keçi; en çok görülen hayvanlardır.

Bunu sırasıyla büyük başlar; at; domuz; geyik; köpek; tilki; kedi; tavşan ve kuşlar izler [Martin-Russell 1996:207]. Balıkçılıkla eski kazılarda sanıldığından daha yoğun uğraşıldığı; yeni çalışmalarda ortaya çıkarılan balık kemiklerinden bilinmektedir [Hodder 1995:20]. 

Bitki Kalıntıları: VI. yapı katıyla birlikte; tarıma alınmış 14 tür besin bitkisi arasında çeşitli tahıl türleri; bakliyat ve yumrulu bitkiler yer alır [Mellaart 1967a:211; 224]. Emmer; Einkorn; çıplak 6 sıralı arpa; bezelye; yoğun miktarda VI-II. katlarda bulunmuştur. Ekmeklik buğday (Triticum aestivum) ilk kez VI. yapı katında görülür. Bezelye; mercimek; ve burçak türlerinin (Vicia noena; Ervum ervilia) yanısıra badem; palamut; fıstık (Pistachio atlantica); elma; ardıç ve çitlenbik (Celtis australis) gibi meyva ve yemişler; ilk yapı katlarından itibaren ele geçen bitki kalıntılarıdır. Yeni analiz sonuçları; Çatalhöyük insanlarının tahıldan çok bakliyat ve yumrulu bitkilerle beslendikleri yolundaki görüşleri doğrulamıştır [Molleson-Andrews 1996:269]. Diğer: Çatalhöyük'ün zengin küçük buluntuları arasında gayet iyi korunagelmiş ahşap kaplar bulunur. Bunlardan bazıları mezarlarda; bazıları da yanmış evlerde ele geçmiştir. Dörtgen ya da oval biçimlidirler; kapakları ve kulpları vardır [Mellaart 1967a:215]. Bir diğer önemli buluntu türü; iskeletlerin üstünde bulunan kumaş parçalarıdır. Balık ağı olarak da kullanıldığı düşünülen dokuma parçalarının yanısıra kömürleşmiş kürk ve deri kalıntıları da ele geçmiştir [Mellaart 1967a:79; 210; 219]. Çakmaktaşından yapılmış bir hançer ise deriden yapılmış kınıyla birlikte korunagelmiştir.

Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: En az 13.5 hektarlık bir alanı kaplayan Doğu Çatalhöyük; 5-10 bin kişilik nüfusu ile Konya Ovası Neolitik yerleşmelerinin büyük merkezlerinden birisidir [Hodder 1996a:43; Matthews 1996b:86]. Mellaart yönetimindeki ilk kazılarda alınan 14C örneklerinin sonuçlarına göre [Mellaart 1964a:116; Esin 1981:57-58]; Çatalhöyük'te (X. ve II. yapı katları); MÖ 6.500-5.700 arasında yaklaşık 800; 900 yıllık bir süre oturulmuş; [Mellaart 1967a:52-53]. MÖ 5.600'lerden sonra yerleşme terk edilmiştir. 1993 yılında başlayan ikinci dönem çalışmalarıyla yeni tarihleme çalışmaları da başlamış; kerpiç tuğlaların luminesans yöntemiyle tarihlenmesinin yanısıra [Parish 1996:344]; 14C sonuçları; MÖ 7.020±50 ve MÖ 6.500±100 tarihlerini vermiştir [Kuniholm-Newton 1996:246].


































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder