14 Ocak 2020 Salı

MEZOPOTAMYA VE ESKİ YAKINDOĞU





                                               Mezopotamya Haritası


MEZOPOTAMYA VE ESKİ YAKINDOĞU



Yakın Doğu’nun Coğrafi Durumu

İnsan yerleşmelerinin temel koşulu olan besin kaynakları, çevreye ve yerel coğrafya bağımlıdır. Akdeniz, Karadeniz, Hazar Denizi, Basra Körfezi ve Kızıl Deniz’le çevrili olan Yakındoğu’ya “Beş Denizler Ülkesi”denmiştir. Ama bölgedeki insan yerleşmelerinde denizlerin etkisi karadan daha az olmuştur. Yakındoğu’da ,Güney Irak’ın bataklıklarından,Ürdün ve Suriye’nin bazalt çöllerine ve İran’ın kar kaplı dağlarına kadar çok çeşitli görüntüler bulunabilir. Bölgede az sayıdaki ortak coğrafi özellik arasında tek önemlisi, yaz aylarında yağmur olmamasıdır.

Jeoloji

Bundan iki yüz milyon yıl önce okyanus havzalarıyla birlikte dünya kabuğunu oluşturan iki eski kıtasal kara kütlesi, Gondova ve Lavrasya dağılmaya ve birbirlerine yaklaşmaya başladılar. Aralarında ise Tethis denizi vardı. Bu iki kıta çarpışırken parçalanarak birkaç küçük kıyı “platosu” oluşturdular; bunların birbirlerine göre hareketleride Çağdaş Yakındoğu’nun temel coğrafi özelliklerini yarattı. Arap Platosu, İran Platosu’nun altına doğru kayarken aşağı bastırıldı ve Basra Körfezi ile Dicle , Fırat ırmaklarının aktığı Mezopotamya’nın alçak düzlükleri meydana geldi. Aynı hareket, Mezopotamya’nın kuzeydoğusunda dik ve paralel Zagros Sıradağları’nı yukarı doğru itti. Türkiye’nin güneyindeki Toros Dağları da benzer bir biçimde , Afrika Platosu’nunTürkiye Platosu’nun altına girmesiyle oluştu. Kızıl Deniz,Arap ve Afrika Platoları’nın ayrılarak ,Antik Gondvana Kıtası’nın bir parçasını oluşturan Arap-Nubya Masifi’ni parçalamasıyla ortaya çıktı. Arap Platosu’nun kuzeye doğru bu hareketi , Akabe Körfezi’nden başlayıp Arap Vadisi boyunca uzanan yarık vadiyi ,Lût Gölü’nü ve Ürdün vadisi’ni meydana getirdi.

Platoların tam sınırları şimdiye dek kesinliğe kavuşmuş değildir, ama bunların karmaşık etkileşimini sayısız yapısal zayıf nokta oluşturmuştur.


YAKINDOĞU’DA İLK YERLEŞMELER

Yakındoğu’da avcı-toplayıcılıktan çiftçiliğe geçişin en açık görüldüğü yer Levant ve Filistin’dir. Tarımın gelişmesinde bu bölgenin belirleyici önem taşıdığı görülmektedir.

Yakındoğu’da ilk yerleşme sahaları , mağralar ve geçici açık hava kampları ya da atölyelerdi. MÖ. 18000’den 11000’e kadar süren Kebara dönemine ait kalıntıların gösterdiği
gibi son buzul çağının ardından daha kalıcı yerleşim yerleri yaygınlaştı. Teberite Gölü’nün doğu kıyısında , MÖ. 15000’tarihlenen Ayn Gev I kazı yerinde , muhtemelen konut olarak kullanılan yuvarlak bir külübenin temellerinde tahıl öğütme taşları ve taş bir havanla birlikte , tahıl ya da saz biçilen bıçaklara özgün bir parıltıya sahip oraklar da bulunuyordu. Kebara insanları ayrıca hayvan avlıyor ve çoğu kez de belirli bir türün peşinden gidiyorlardı. Bulunan kemiklerin bir çoğu ceylan ve yaban keçisine aittir.

Burada öğütme taşlarının varlığı , bitki ve tahılların bu insanalrın beslenmesinde vazgeçilmez bir yere sahip odluğunu göstermektir.


Natuf Dönemi

Yaklaşık MÖ.11.000 ile 9.300 yılları arasında yaşayan Natuf kültürü Kebara’ya göre daha yaygındı. Tüm Filistin ve Levant boyunca yayılan bu kültürler bağlantılı merkezler Suriye’de Fırat’ta ve daha doğuda da bulunmuştur. Natuf Döneminde tahılların insan beslenmesinin temel öğelerinden biridir.
Birçok Natuf merkezinde insanlar belli yabanıl hayvan türlerini avlarlardı. El-vad ve Oren’de bulunan hayvan kemiklerinin %80’i ,Fırat’ın kıyısındaki Ebu Hureya’da bulunanların ise %65’i ceylan kemiğiydi Güney Ürdün’de Petra yakınlarındaki Beidha’da ise başlıca av hayvanı keçiydi. Ayn Mahalla’da bulunan kemikler arsında ceylanla birlikte,karaca , alageyik, yaban domuzu ve bir miktarda yaban sığırı , keçi, tilki, sırtlan ve yaban tavşanı vardı.

Natuf Yerleşme Biçimi

Tahıl stoklarının taşınmasındaki güçlükler ve öğütme taşları gibi ağır donanıma gerek duyulması , Natuf döneminde sürekli yerleşimi teşvik etmiş olmalıdır. Yerleşmelerde ya yıl boyunca , ya da yalnızca yılın belirli dönemlerinde oturulurdu. Köy ve Kamplar yabanıl tahılların yetiştiği yerlerde bulunur, diğer yerlerde av amacıyla daha geçici kamplar kurulurdu.

Natuf Kültürünün Çağdaşları

Zagros kazılarında bulunan , Levant’takiler benzer çakmaktaşı aletler çok çeşitli bitki ve heyvandan yararlanan avcı ve toplayıcı topluluklara aittir. Kuzeydoğu Irak’ta MÖ.10 bin dolayından kalma birçok hava merkezi olan Zavi Çemi’den bulunan buluntular , burada yaşayanların öğütme taşları kullandığı ve yuvarlak kulübelerde yaşadığı izlenimi vermektedir. Ayrıca burada ölen insanla kişisel takılarla birlikte gömülmektedir.

Proto-Neolitik dönemindeki (Levant’ta Natuf’u izleyen dönem ) , en etkileyici kalıntılar Ürdün Vadi’sinde Eriha’da bulunmuştur. MÖ:9000 dolaylarında burada bol sulu bir kaynağın kıyısında bir yerleşme gelişmişti.

Proto-neolitik Eriha’da kültüre ekime alınmış bitki kalıntıları bulunmuştur. Bunların arasında kabuklu arpa tanesi, emmer taneleri , baklagiller ve incir çekirdekleri vardır.

Ölü Gömme ve Ayin

Çanak Çömlek öncesi Neolitik dönemde bölgede farklı ölü gömme yöntemleri görülmektedir. Çoğu kez başsız cesetler , evlerin tabanı altına gömülür, kafatasları da gruplar halinde başka yere konulurdu. Bu kafatasları bazen süslenirdi. Kimisi keskin bir bıçakla temizlenmiş, kimi kırmızı aşı boyası ya da ziftle boyanmış , birkaçında ise yüz hatları kireçle kabartıldıktan sonra göz çukurlarına deniz kabukları konmuştur. Bu kültürün bir tapınma biçimi olduğu ve ölü atanın kendi soyundan gelenler üstünde güçlü bir etkiye sahip olduğu dua ve kurbanla yatıştırılması gerektiği inancına dayanmış olabileceği öne sürülmüştür.


Ticari ilişkiler

Ticaret ya da en azından mal ithalatı , Neolitik dönemden çok önce başlamıştı. El Ahsa’da bulunan deniz kabukları 100 km yi aşan bir uzaklıktan taşınarak Kızıldeniz’e getirilmiştir.

Teknolojik İlerlemeler

1983 yılında Nahal Hemar mağarasının keşfi ve kazılmasından önce , bu dönemdeki sepetçilik , dokuma ve ahşap eşyalara ilişkin bilgilerin tümü , zift ya da kil üstünde kalmış birkaç hasır ve dokuma baskısından ve bunların kazıldığı zaman kaybolan topraktaki izlerinden oluşuyordu.

Nehal Hemar’da korunabilmiş buluntular arasında tahta saplı oraklar ,iple tutturulmuş saz ya da ot demetlerinden yapılmış kalın hasır parçaları, zift kaplı bükülmüş kaytan kangallarından oluşan sepetler ve ince ipliklerden 10 mm kalınlığında iplere kadar değişen yüzlerce kaytan parçası da vardı.

Hayvanlar

Yalnızca belirli türdeki yaban hayvanları başarılı bir biçimde evcilleştirilebilmişti. Bunlardan, tümü Yakındoğu’da bulunan kurt, bezoar keçi, Asya muflonu, yaban domuzu, yaban sığırı, yaban kedisi ve yaban eşeğinin sırasıyla köpek , keçi , koyun, domuz , inek , kedi ve eşeğin ataları oldukları sanılmaktadır.


UYGARLIĞA DOĞRU (MÖ.7000-4000)

İlk Tarımsal Yerleşmeler

Yakındoğu’nun ilk tarımsal yerleşmeleri yüksek bölgelerde ve vahalarda konumlanmış ve ırmak boyları , göl ya da deniz kıyıları yeğlenmişti. Burada tarım yağışa bağlıydı. Kanallar yapılarak sulamanın geliştirilmesi yerleşme görüntüsünü değiştirdi. Verimli , ama kurak

alüvyal düzlüklerden yararlanılıp ürünün arttırılmasına , böylece daha büyük yerleşme merkezlerinin ve giderek kentlerin oluşmasına yol açtı.


MEZOPOTAMYA’DA İLK YERLEŞMELER

Çanak çömlek öncesi Neolitik dönemde yerleşik topluluklar Mezopotamya düzlüklerinin kenerına tünemişlerdi. Yağmurla beslenen tarımın olanaklı olduğu bölgenin dışında yalnızca birkaç alanın kaynaklarından yararlanabiliyorlardı. Erken Neolitik Dönemde yağmurla beslenen tarım kuşağında yerleşmeler yaygınlaştı. Bügünkü Irak’ta bulunan ve MÖ 7000 yılının ilk yarısına tarihlenen bu merkezlerden en erkenleri Çatalhöyük’le çağdaştırlar. Alanlarının çoğu kez bir hektarın altında olmasına ve ilk bakışta Çatalhöyük’deki gelişmişlikten hiçbir iz göstermemelerine karşın belkide bunlar çok daha çeşitli etkinliklerin sürdürüldüğü daha karmaşık bir durumu yansıtırlar.

Kültürleri gelişerek daha sonraki Hassuna Kültürünü yarattığı için bazen bu ilk erken Neolitik merkezlere Proto Hassuna da denir.Bu dönemin insanları sıkıştırılmış balçıktan yapılmış dikdörtgen evlerde yaşarlardı. Yarım tepe I’ de kimi kez ölüler özel yuvarlak ya da dikdörtgen yapılara konularak saklanmıştır. Bu cesetlerde parçalanma izleri görülmektedir. Küçük çocuklar genelde evlerin duvar ya da tabanlarının altına ,keramik bir kabın içine konarak gömülürdü.

Bu dönemdeki merkezlerin çoğu yağmurla beslenen tarım alanları içinde kalmaktadır. Bitki ve hayvan kalıntıları tipik bir tarım ekonomisinin varlığına işaret etmektedir. Bu dönemim insanları ,einkorn ,kızıl buğday, emmer , ekmeklik buğday, klüp dağüalrı, kaplıca buğday,altı sıralı çıplak arpa, mercimek ve bezelye yetişir, sığır , koyun, keçi, domuz ve köpek beslerlerdi. Yaban hayvanları bulunan hayvan kemiklerinin beşte birinden azını oluşturmaktadır. Koyun ve keçiye göre daha büyük ve daha vahşi olan sığırın beslenmesi güçlük yaratmış olmalıdır. Belki de bunlar et ve postların yanı sıra süt ve taşıma için besleniyor, hatta Kuzey Mezopotamya’nın geniş düzlüklerini sürmek için o zaman bile kullanılmakta olması mümkün sabanı çekmek için kullanıyorlardı.

Umm Dabagiyeh

Umm Dabagiyeh’deki küçük merkez bugünkü kuru tarım bölgesinin dışında kalmaktadır. Bunu dört ana yerleşme tabakası Erken Neolitik döneme aittir. İyi korunmuş iki alt tabaka benzer bir plan izler. Yaklaşık 1.5 *1.75 metre boyutlarında küçük odalardan oluşan üç dizi birbirinre bitişik yapı, alanın odak noktasını oluşturur.

En şaşırtıcı durum burada bir tarım toplumundan çok avcı topluluklarına ait taş aletler çıkmasıdır . İnsanlar kültüre alınmış bitkiler yiyorlardı, ama bunlar daha kuzeyden getirilmiş olabilir. Tüketilen etin çoğu yaban hayvanları avlanarak elde ediyorlardı. Büyük bir olasılıkla diğer merkezlerde tuz ,zift ya da obsidyen gibi diğer ürünlerde uzmanlaşmaktaydı. Bu toplulukların ürünlerine nasıl pazar buluyor olmalarından artık yiyecek fazlalarının düzenli olarak biriktirip başka mallarla değiştirildiği anlaşılmaktadır.Böylesi depolanan varlıklar gelecekteki Mezopotamya kent toplumlarının temelini oluşturdu.

Hassuna ve Samarra Kültürleri

MÖ 6100 dolayına tarihlenen bir üst tabakadaki yerleşmenin büyük bölümü kazılmıştır. Burada evler daha küçüktür.
Samarra merkezlerindeki bitki kalıntıları arasında gene iyi bildiğimiz arpa, emmer kızıl ve ekmeklik buğday bulunuyordu. Samarra döneminde insanlar oldukça uzun kanalların yapım ve bakımı için gerekli teknolojiye sahiptiler. Sulama kuru tarım alanlarında verimi arttırarak burada daha büyük nüfusun barınmasını ve ilk kez yetersiz yağış alan yerlerde tarım yapılamasını olanaklı kıldı.

Halaf Kültürü

MÖ 6000 dolayında Kuzey Mezopotamya’da Hassana Kültürü’nün yerini Halaf Kültürü aldı. Bu kültür 600 yıl kadar yaşadı. Yetiştirdikleri bitkiler Hassuna ve Samara dönemleriyle aynıydı.
Halaf döneminde insanlar dikdörtden ve çok odalı evleri terk ederek , tholos adı verilen yuvarlak kulübelerde yaşamaya başladılar. Tholos’lar balçık , kerpiç ya da taştan yapılır ve sivri kubbeli bir çatıyla örtülürdü.
Halaf döneminde ölü gömme adetlerine ilişkin bilgiler azdır. Burada ölüler ya basit biçimde gömülüyor , ya da yakılıyordu
Halaf kültürünün en göze çarpan özelliği , iki gözlü fırınlarda pişirilmiş zarif desenli keramikleridir.

Obeyt Kültürü

MÖ 5900 dolayına tarihlenir. Burada kanal yapımı ve sulu tarım , yerleşme örüntüsünü tümüyle değiştirdi.

Eridu

Eridu şimdi Fırat ırmağı!nın güneyindeki çölde bulunur. Eridu’nun çok eskiye dayandığına ilişkin Babil inancı sağlam temellere dayanır. Eridu’da Ziggurat ya da kule tapınaklar bulunur.

Obeyt Tapınakları

Eridu’daki Obeyt 4 dönemi tapınakları yaklaşık bir metre yüksekliğinde kurulmuştu. Yüzyıllar boyunca bu platformlar büyüyerek ,en ünlü örneği Babil Kule’si olan zigguratlara dönüştü. Obeyt tapınalkarı topluluğun ileri gelenleri için törensel şölenlerde kullanıldığı öne sürülmüştür. XIII: tabakada özenle planlanmış bir tapınak kompleksi inşa edilmiştir. Burada tanrılar panteonuna tapıldığı sanılmaktadır. Kuzey Tapınağı’nda bir kuyuda bulunan çok sayıda mühür baskılı kil parçası, muhtemelen mülkiyet ya da ticaret işlemlerini , daha genel olarak da bürokrasinin geliştiğini simgelemektedir.

Obeyt Evleri

Eridu, Urug ve Gavra’daki tüm obeyt tapınakalrı benzer bir plan izler. Bu düzenleme uzun bir merkez salon , yan odalar ve payandalı ve girintili cepheler içerir. Ortada bir hal ve yanlarda iki dizi odadan oluşan düzenlemeye üç bölümlü plan denir.Kuzey Mezopotamya’da


konutlar çoğunlukla bu üç bölümlü plana uyarlar. En önemli örnekleri;Tell Madjur ‘da Obeyt 4 dönemine ait yapıdır ,Tel Abade ve Kheit Kasım’da ortaya çıkarılan Obeyt 3 döneminden kalan evlerdir.

Mezarlar ve Heykelcikler

Mezarlar toprağa kazılan çukurun kerpiçlerle örülmesi ve üzerinin de yine kerpiç bloklarla kapatılmasıyla oluşturulmuştur. Bazı durumlarda tek mezarda , karı koca oldukları sanılan iki iskelet bulunuyordu. Mezara kişisel takılarla birlikte çoğu kez ayak ucuna gelecek şekilde bir çömlek , bir çanak ve tabak bırakılıyordu.

Obeyt’in Sonu

Obeyt Kültürü yaklaşık 15000 yıl kadar sürmüş , etkileri Akdeniz’den Basra Körfezi’ne , hatta İran Platosu’na kadar uzanmıştı. Bu kadar uzun süren ve böylesine yaygınlaşan bir kültürün tekdüze olması , gerek bölgesel olarak gerekse zaman içinde değişik tarzlar göstermesi kaçınılmazdı.

KENTLER

Güney Mezopotamya’daki Yerleşmeler

Kent yaşamının gelişmesinde Güney Mezopotamya’nın önemi büyüktür. Köyden kente geçişin dönüm noktası (MÖ 4300-3450)Erken ve Orta Urug Dönemine rastlar.

Urug Dönemi

Urug kentinde ,Obeyt döneminin başlarından MS 3.yüzyıla kadar yerleşmeler olmuştur. MÖ 4.biyılda Mezopotamya’nın en önemli kenti olan Uruk’ta iki büyük kutsal merkez vardı: Gök tanrısı An tapınağının bulunduğu Kullaba ile tanrıça İnanna’ya tapılan Eanne .
Geç Urug döneminde Güney Mezopotamya’nın etkinliği Akdeniz’e ve İran yaylasına kadar uzanıyordu. Güney Mezopotamya’ya özgü tarzlarda çanak çömlek ve diğer buluntuların, kaynaklarından çok uzak bölgelerde ortaya çıkarılması bunların buraya nasıl geldiği konusunda çeşitli görüşlere yol açmıştır . Güneybatı İran’daki kimi yerleşmelerle Kuzey Mezopotamya’da Fırat ve Dicle boyundaki merkezlerden bazılarının çok sayıda ortak kültürel özellik göstermesi, bunların Mezopotamya’nın alçak bölgeleriyle doğrudan bağlantılı , hatta koloni olmalarını akla getirmektedir. Diğer durumlarda ilişkiler ticaret yoluyla ya da yerel nüfusun varlıklı komşularının tarzlarını taklit etmesiyle kurulmuş olabilir. Urug yöneticilerinin siyasi egemenliklerinin boyutları bilinmemektedir, ama Urug kültürünün böylesi uzak karakollarını oluşturmalarının nedeni , kereste , maden ve değerli taşlar gibi kaynaklarının denetimiyle ilişkili olabilir.

Susa ve İran
Obeyt döneminin sonunda kurulan Susa bir dizi krallığın başkenti olmuştu; MÖ 4. yüzyılda ,Büyük İskender döneminde de Persler’in idari başkentiydi. Susa büyük olasılıkla dinsel bir merkez olarak kurulmuştu. Burada büyük kerpiç bir platformun kalıntıları ortaya


çıkarılmıştır. Burada muhtemelen etkileyici bir tapınak ile aşar vergilerinin depolandığı ambarlarların kaidesini oluşturuyordu.
Susa II. döneminin geç tabakalrında mühürlü içi boş kil yuvarlar ile baskılı tabletler de bulunmuştur.

Tepe Gavra ve Kuzey Mezopotamya

Obeyt döneminin sonunda Kuzey Mezopotamya kendi kültürünü geliştirdi. Büyük bir yangın sonucunda yok olan XIII. Tabakadan sonra yeniden inşa edilen yerleşmeye , kabile reisinin tahkim edilmiş konutu olduğu sanılan büyük yuvarlak ev egemendir. Daha yukardaki tabakalrda üç parçalı planlı ve asma sundurmalı yeni bir tapınak yapı tarzı sürmektedir.

Yukarı Fırat
Dinsel Tel Kannas akropolünün bulunduğu Habuba Kebira alanı Fırat’ın batı yakasında bir kilometreden fazla uzanıyor ve surla kornuyordu. Bu döneme ait baskılı ve silindir mühürlerle damgalanmış tabletler , ayrıca içlerinde etiket bulunan içi boş kil toplar bulunmuştur.

YAZILI DİLİN BAŞLANGICI

Bilinen ilk yazılı belgeler Urug’da keşfedilmiştir. Bu metinler hala okunamamıştır. Yazının ilk gelişimi üç aşamaya ayrılır. Urug 4 adı verilen ilk aşamada , işaretler sivri uçlu bir kalemle kil üstüne çizilirdi. İkinci aşamaya gelindiğinde daha gelişkin ve daha soyut, çizgilerin düzgünleştiği ve kıvrımların azaldığı işaretler görülmektedir. Metinlerin çoğu iktisadi kayıtlardır. Bu metinlerin dilinin Urug’da MÖ üçüncü bin yılda konuşulan Sümerce olduğu sanılmaktadır.
Er Hanedanlar döneminde (MÖ 2900-2334) yazı daha çizgisel bir biçim almıştır. Bu dönemin erken evresinden az sayıda metin bulunmuştur, ama MÖ 3. Bin yılın ortalarında çivi yazısı yayagınlaşmıştı ve iktisadi ve idari belgeler , mektuplar , öyküler, yapı yazıtları gibi her türden yazılı malzemenin kaydında kullanılıyordu.

SANAT VE PROPAGANDA

Urug döneminden önce de naturalist ya da temsili sanatın birkaç örneği bulunur. Örneğin, güneybatı Fransa’da da Geç Paleolitik mağara resimleri, Çatalhöyük duvar resimleri ya da Umm Dabagiyeh’deki daha basit yaban eşeği resimleri gibi. Obeyt döneminde kuzeyde baskı mühürler üstüne oyulmuş insan ve hayvan sahneleri gömülmüştür.
Urug’ta IV. ve V. tabakalarda mühür baskıları gerek kil testi tapalarında , gerekse tabletlerde yaygındı. Bunların arasında Urug kentinin en büyük tanrıçası olan İnanna’nın bir betimlemesi bulunmaktadır.
Urug’ta bu dönemden en ilgi çekici buluntu Varka vazosudur. Urug’da sanat ilk kez yöneticinin rolünü vurgulamak ve konumunu güçlendirmek için kullanılıyordu. Sanat ve mimari , yerel halkı etkilemek ve yönetici grubun konumunu sağlamlaştırmak için bir güç ve zenginlik izlenimi yaratmak amacıyla biraraya getirildi. Sanat yapıtlarında ifadesini bulan


siyasal ve dinsel propaganda , yöneticilerin karakterini çok iyi yansıtmakta ve antik Yakındoğu’ya ilişkin yaralı bilgi kaynakları oluşturmaktadır.

TEKNOLOJİ VE ULAŞIM

4. Bin yılda metalurjide ciddi gelişmeler oldu. Nahal Mişmar definesindeki bulutular ergitilmiş bakırdan yapılmıştır. Bu dönem insanları bakır ve alaşımlarını, altın , gümüş takıların yanısıra, gümüş ve kurşun kullanılmış kaplarda bulunmuştur. Ayrıca Urug’da demir parçalrına rastlanmıştır.
Yakındoğu’da ilk saban kullanımı da Urug dönemine rastlar. Kışın nemli ve çamurlu olan ve sayısız su kanallarıyla kesilen Güney Mezopotamya’da sandal daha kullanışlı bir ulaşım aracıydı. Kara ulaşımı, bu yüzyıla kadar Yakındoğu’nun büyük bir kesiminde olağan yöntem olmayı sürdüren hayvan kervanlarıyla yapılırdı. Saban, tekerlek , sandal ve eşeğin Urug döneminden öncede kullanıldığı hemen hemen kesindir.

DİN VE AYİN

Bölge yöneticilerinin tümü kendilerini tanrıların temsilcisi sayarlar, kötülüklerin uzaklaştırılmasını ve tanrıların iyi niyetini kazanmayı amaçlayan törenler düzenlenmesi görevlerinin önemli bir parçasını oluştururdu. Dinsel etkinlikler esas olarak tapınakalrda yürütülürdü, ama kimi kültürlerde törenler kutsal korularda ya da dağ tepelerinde de yapılabilirdi. Tanrılar kutsal heykelleri aracılığıyla tapınaklarda varlıklarını gösterirler, bunların bakımında da rahipler sorumlu olurlardı. İdare, büyü, cinleri duayla uzaklaştırma , kehanet, fal gibi değişik işlevleri olan farklı rahip tipleri vardı. Elimizdeki bilgilerin çoğu saray ya da tapınaklara ilişkin metinlerden kaynaklandığından , sıradan insanların dini hakkında çok az şey bilinmektedir.
Eski Yakındoğu’da yüzlerce tanrıya tapılır, her etnik grubun , hatta her kentin kendi tanrıları bulunurdu. Genel olarak büyük dinsel hoşgörü vardı, bir yörenin tanrıları çoğu kez diğer bölgenin tanrılarıyla özdeşleştirilirdi. Sümer ve Akad panteonları erken bir tarihte birleştiğinden tanrılarını birbirinden ayırmak olanaksızdır.
Tanrılar normal olarak insan biçimi alır ve olağanüstü güçlere sahip olmakla birlikte insanlar gibi, aynı duygular ve gereksinimlerle davrandıklarına inanılırdı.

ÇATIŞAN DEVLETLER

Geç Urug ticaret imparatorluğunun çöküşünden doğan kültürel boşluk yerel olarak dolduruldu: doğuda Proto-Elam kültürü, güney Mezopotamya’da Cemdet Nasr ve I. Er Hanedan , Diyala ve Hamrin’de Geç Proto-Okuryazar ve I. Er Hanedan kültürleri.Uygarlığın odak noktası olmayı sürdüren Güney Mezopotamya’da birçok kent üstünlük yarışındaydı.

Proto-Elam Kültürü
Bilinen en büyük Proto-Elam merkezi , Fars bölgesinde Tall-i Malyan’dır. Burada yapılan kazılarda duvarlarında kırmızı , beyaz , sarıgri ve siyah resimler bulunan onyedi ya da daha çok odalı iyi yapılmış bir bina ortaya çıkarılmıştır. Ambar ve işlik gibi diğer bazı yapılarda Proto-Elam tabletleri bulunuyordu.

I.Er Hanedanlar Dönemi

Er Hanedanlar döneminde Güney Mezopotamya küçük kent devletlerine bölünmüştü. Çoğu tek bir büyük yerleşme ve çevresindeki kırsal landan oluşuyordu. I. Er Handanı’nın en belirgin özelliği Hamrin’de de bulunan ve Menekşe Kırmızısı Kaplar diye adlandırılan boyalı çanak çömleklerdir. Bu dönemde tapınan insanların yerini alması amacıyla tapınaklara taş heykeller konulmuştur.

Erken Transkafkasya Kültürü

Daha kuzeyde , Türkiye’nin doğusunda gelişen Transkafkasya kültürü ,muhtemelen Ermenistan’daAras vadisi’nde doğmuş , ama dördüncü binyılın sonunda yaygınlaşmıştır.Bu kültüdeki en belirgin özellik ise, yuvarlak evleri ve kalıpla yapılmış kabartmalarla bezeli at nalı biçiminde ocakları kullanmalarıdır.

Levant

İlk Tunç 2. Döneminde kent merkezlerinin düzenli olarak tahkim edildiğine ve kapı ve kule kullanıldığına ilişkin kanıtlar bulunmuştur. Burada yapıların dinsel nitelikte olduğu belirlenmiştir, ama rahiplerin yönetimde etkin bir rol alıp almadıkları bilinmemektedir.

Sümer ve Akkad

Güney Mezopotamya , güneyde Eridu’da Nippur’a kadar Sümer , kuzeyde ise Ebu Salabih’den alüvyal düzlüklerin kuzey kıyısına dek Akkada olarak iki bölgeye ayrıldı. Sümer ve Akad çağdaş anlamda ülke değillerdi, her biri bütünsel bir siyasi birim oluşturan ve kendi yöneticisi bulunan birkaç kent devletinden meydana geliyorlardı. Gerk Sümer gerkse Akkad yaklaşık bir düzine kent devletine bölünmüşlerdi. Devletlerin çoğu Fırat’ın kolları boyuna konumlanmıştı.

Tapınaklar

Mezopotamya’da ilk Krallık Mezarları III. Er Hanedan döneminin ilk evresine aittir. Er Hanedanlar döneminde tapınaklara saraylardan daha çok rastlanır. Gerek alanların kutsallığı , gerekse halkın tutuculuğundan , binlerce yıl boyunca tapınaklar birbiri üstüne inşa edilmiştir.

Er Hanedanlar Döneminin Sonu

Er hanedanlar döneminin son yıllarında Sümer için için kaynıyordu. Ur, Urug , kendine Kiş kralı adını veren ve Lagaş yöneticisiyle bir anlaşma imzalayan Lugalkiginedudu yönetiminde birleşmişti. Lagaş ve Umma , Mesalim zamanından beri gelen anlaşmazlığı sürdürerek , ülkeleri arsındaki topraklar için savaşıyorlardı. Belki de Lagaş’ın başarıları sonucu Umma’da birkaç kez yönetici değiştikten sonra , Lugalzege’si Umma kralı olarak babasının yerini aldı ve Lagaş’ı yağmaldı.

SÜMER HEYKELLERİ

Er Hanedanlar Mezopotamya’sında (yaklaşık MÖ. 2900-2334) yöneticilerin ve diğer yurttaşların tapınaklara kendi heykellerini dikmesi yaygın bir uygulamaydı. Heykeller onları tanrıların karşısında sürekli dua eder durumda temsil ederdi.

UR KRAL MEZARLIĞI

MÖ 2600-2400 dönemine ait olağanüstü zengin onyedi mezara Kral Mezarı adı verilmiştir. Kral Mezarlarının kiminde insan kurban edildiğine ilişkin kanıtlar vardır. Kral Mezarlığın’daki gömütlerin zenginliği ve buradaki buluntuların işçilik kalitesi dikkat çekicidir. Özelliklede maden işçiliği ,takı yapımının başlıca tekniklerinde tam bir ustalık sergilenmektedir. Deniz kabuğu ve alaca taş kakmalara , gerek geometrik motiflerle gerekse insan ve hayvan sahnelerinde sık sık rastlanır.

ZİGGURATLAR

Ziggurat, eski Mezopotamya’nın en belirgin özelliklerinden biridir. Birçok kentte kent tanrısının tapınağı , üstüste bir dizi platformdan oluşan ve en tepede tapınağın bulunduğu bir ziggurat içerirdi. Tam olarak zigggurat diye adlandırılabilecek ilk yapılar, Üçüncü Ur Haneda’nın ilk kralı Ur-Nammu tarafından Ur, Eridu, Urug ve Nippur’da yaptırılmıştı. Zigguratların en ünlüsü olan ve Babil Kulesi hikayesine yol açan Babil’deki tanrı Marduk zigguratına , MÖ 18. Yüzyılda başlanan yapıya “gök ve yerin kuruluşu tapınağı” anlamına gelen Etamanaki adı verimişti

ULAŞIM

Mezopotamya’nın çoğu yöresinde ırmak ve kanallarla ulaşmak mümkün olduğundan, su ulaşımı mal taşımak için en elverişli yoldu. Su ulaşımının olanaklı olmadığı yerlerde yol hayvanı olarak genelde eşek ve katır kullanılır , bazen de hamallardan yararlanılırdı.
Yakındoğu’da tekerlekli araçlar MÖ 3500 dolayından başlayarak biliniyordu. Sümerlerin ise, eşek koşulu dört tekerlekli savaş arbaları vardı.

BİLİM

MÖ 4. Bin yılda yazını icadı antik Yakındoğu insanlarına çevrelerindeki dünyaya ilişkin bilgilerini kaydederek gelecek kuşaklara bırakma olanağı sağladı. İlk metinlerden bazıları, kuşlar , kent adları ya da meslekler gibi belli kategorilerdeki sözcüklerden oluşan listelerdi. Bunların başlıca amacı yazman çıraklarının eğitimiydi, ama içerdikleri bilgilerin sistematik düzenlemesinde ilk bilimsel yaklaşımın izleri görülür.
En erken metinlerde kullanılan sayı sistemleri altmış tabanlı sistemin öğelerini içerirler. MÖ 2. Bin yıl başlarından bize kalan iki tür matematik metni vardır: cetvel metinler ve problem metinler.
Birincilerin arasında çarpım cetvellerinin yanısıra , evrik değer , kare , karekökü, küp ve hatta 2 ve 16 tabanlarında bazı logaritma cetvelleri de bulunur. Problem metinleri birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümleri ve değişik geometrik şekillerin alan ve hacim hesapları gibi çok çeşitli konuları kapsarlar. Babil matematilçileri çarpıcı başarılar sağlamışlardır. Genellikle Pi sayısını 3 olarak hesaplamalarına karşın , bunun değerini 3 1 / 8 olarak da biliyorlardı.

İkinci bin yılda göksel olaylara dayanan kehanetler kaydedilir, arasıra göksel cisim gözlemleri yapılırdı. Birinci bin yılda astroloji bilimi büyük önen kazandı. MÖ 700’e gelindiğinde burç işaretleri artık belirlenmişti. Sistemli kayıtlar tutulurdu: MÖ 500’de Babil’liler ayın hareketlerini ve tutulmaların ne zaman olacağını biliyorlardı
Hakkında çok sayıda kanıt bulunan bir Mezopotamya bilim dalı da tıptır. Hastalıkla iki tür uzman uğraşırdı: aşipu büyü yapardı, asu ise pratik tedaviler öneren bir doktordu. Yüzlerce farklı hastalık bilinirdi.

TEKNOLOJİ

Çakmak taşı ve Obsidyen işlemsinde büyük ustalık gösteriliyordu. Yakındoğu’da mimarlık, ulaşım , maden , işleme, marangozluk, çömlekçilik , camcılık , dokuma imalatı ve deri işlemenin yanısıra , çiftçilik ve yiyeceklerin hazırlanmasına ilişikin yöntemlerin gelişmiştir.
Sulama ve sel kontrolü belirleyici önemdedir. Bu buluşlar hem güney Mezopotamya’nın gelişmesini sağlamış , hem de kanal yapımı , su depolaması , kanalizasyon gibi su idaresinin kimi alt teknolojilerine yol açmıştır.
Çömlekçilik ve maden işleme gibi bazı el sanatlarında kullanılan yöntemleri korunabilen yapıtlardan belirlemek olasıdır. Birkaç metinde cam, koku, bira yapımı ve tabaklamada kullanılan yöntemlere ilişkin ayrıntılı bilgi verilmekte , bazı metinler de sanayilerin ekonomisi hakkında yoğun ayrıntı içermektedir.

GÜNLÜK YAŞAM

Arkeolojik kazılardaki buluntuların çoğu kırık çanak çömlek parçaları , hayvan kemikleri gibi o dönem insanlarının attığı şeylerdir. Bu çöpler genellikle ev işlerinden kaynaklanmıştır. Geçmişin kalıntıları çoğu kez bunları çağdaş uygulamalarla karşılaştırılak yorumlanabilir , ama burada dikkat edilmesi gereken nokta Yakındoğu halklarının günlük davranışlarının binlerce yıl içinde yavaş ama gözle görülür bir değişme gösterdiği ve bugün geçerli olanın her zaman öyle olmadığıdır.
Bu araştırmalar daha çok , bize kalan metinlerin öznesi olan krallar , soylular , rahipler ve generaller gibi antik dünyanın seçkinlerinin yaşamlarını incelemekte yoğunlaşmış , sıradan insanların hayatı ise genellikle gözardı edilmiştir. Tapınaklar ve saraylar hakkında , sıradan insanların evlerine oranla çok daha fazla şey bilinmektedir. Antik Yakındoğu toplumlarının çoğunda erkekler egemendi , birey olarak ortaya çıkabilen kadınların sayısı çok azdı.

YAZI

Çivi yazısı MÖ 4. Bin yılda güney Mezopotamya’da icat edilmişti. Hece ve sözcükleri gösteren yüzlerce değişik işaretler içerdiğinden , uzmanların bu yazıyı öğrenmesi yıllar sürerdi. Otuzun altında harften oluşan fonetik alfabe MÖ 1600 öncesinde Kenanlılar tarafından icat edilmiş ve daha sonraki bin yıl içinde çivi yazısını yerini hemen tümüyle bu yazı almıştır.
__________________________________________
Kaynakça:

Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedesi, Mezopotamya ve Eski Yakındoğu, İstanbul, Tuğ cilt, ISBN 975-470-516-X

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder