2 Kasım 2019 Cumartesi

Alacahöyük






Alacahöyük 
Yeri: Çorum il merkezinin güneyinde; Alaca İlçesi'nin batı-kuzeybatısındadır.
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Günümüzde Höyük Köyü; ören yerinin rahat gezilebilmesi için taşınmıştır. Yerleşme yaklaşık 13-15 m yüksekliğinde; 310x275 m boyutlarında oval biçimli tepedir. Tepenin güney ve kuzeydoğusundaki yükseltiler ve bu tepeler arasındaki boyun kısmı ile çift höyük görünümündedir. Güneydeki tümsek üzerinde bir yatır yer almaktadır. Höyüğün yakınında Höyük Köyü'nün su ihtiyacını karşılayan Çiğdemlik adında bir pınar vardır. Karakaya Özü'ne karışan Horam Özü'nün suladığı vadide; sulak bir alanda yer alan höyüğün çevresinde verimli topraklar bulunmaktadır. Horam Özü Deresi de; Sungurlu yakınlarında; Boğazköy'den gelen Budaközü ile birleşerek Kızılırmak Nehri'ne ulaşmaktadır. Alaca kasabası ile herhangi bir ilişkisi olmadığı halde; 1930-35'li yıllarda Höyük Köyü'ne giden tek karayolu Alaca kasabasından geçtiği için höyüğe Alacahöyük ismi verilmiştir. Günümüzde de bu isim değiştirilmeden geçerliliğini korumaktadır.
Tarihçe:
Araştırma ve Kazı: 1835 yılında W.G. Hamilton tarafından sfenksleri ile ünlenen Alacahöyük; bu tarihten sonra birçok araştırmacı ve gezgin tarafından ziyaret edilmiştir. G. Perrot; 1861 yılında Sfenksli Kapının planını çıkarmış; 1894 yılında Chantré; 1907 yılında Winckler ve Makridi Bey özellikle bu kapının çevresinde küçük bir sondaj yapmıştır. 1926-27 yıllarında ise H.H. von der Osten; harita ve planlarla höyüğe bir kez daha dikkat çekmiştir. Atatürk'ün teşvikleriyle; Türk Tarih Kurumu adına; 1935 yılında R.O. Arık yönetiminde başlayan kazı; 1936 yılından itibaren H.Z. Koşay tarafından yürütülmüştür. Bu kazılar özellikle 1970'li yıllara kadar yoğun bir şekilde yapılmış; bu tarihten sonra ise daha küçük boyutlarda devam etmiştir. Özellikle Frig ve Hitit Dönemi tabakalarına ait mimariler M. Akok yönetiminde restore edilmiştir. Bilimsel kazılar 1994 yılında tekrar başladıysa da henüz Kalkolitik Çağ tabakaları hakkında yeni bir bilgi yayınlanmamıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.
Tabakalanma: Arık; Koşay ve Akok başkanlığında uzun yıllar süren kazı sonucunda höyükde 4 ana yerleşme evresinde toplanan; Kalkolitik Çağ'dan Demir Çağı'na kadar süren; yaklaşık 15 yapı evresi ortaya çıkarılmıştır. Bu esas evrelerden; III. evre İlk Tunç Çağı'na tarihlenmektedir. Höyüğün en ünlü tabakası; yerleşme içinde; olağanüstü gömüt armağanlarına sahip kral mezarlarının; olduğu bu III. tabakadır. Bu tabakaya ait 4 yapı evresi (5-8) bulunmuştur. Alacahöyük raporlarında bu tabaka çok kez Bakırçağı olarak tanımlanmaktadır. Bu çağın son yapı katının büyük bir yangınla sona erdiği anlaşılmaktadır [Akok 1979:109]. 1935'li yıllardaki kazı teknolojisinden dolayı mezarların tam tabakalanması kesinlik kazanmasa da ortaya çıkan 13 adet mezarın hangi yapı katlarına ait olabileceği bulunduğu (yükseklik) kotlara göre yorumlanmaktadır. Bilim adamları bu konuda farklı görüşler ileri sürmektedir. F; K; L; A; C mezarları 7 ve 6. yapı katlarına; A ve E mezarları ise 6 ile 5. yapı katlar arasına; B; D; H; R; T2 ve S mezarları da 5. yapı katına konmaktadır [Hout 1982:57-65]. T. Özgüç ise daha çok bulgularına dayanarak F; K; L; E mezarlarını 7. yapı katına; R.M; B.M; H ve D mezarlarını 6. yapı katına; T.M; M.A; M.C; M.A mezarlarını da 5. yapı katına tarihleme eğilimindedir [Özgüç 1948:46; dipnot 170]. A. Özyar tarafından yapılan bir başka değerlendirmede [Özyar 1999:79-85]; mezarların İlk Tunç Çağı höyüğünün yamacında meyilli bir araziye gömüldüklerine ve mezarların yükseklik kotlarına göre tarihlemelerinin yanlış sonuçlar verebileceğine dikkat çekmektedir.
Buluntular: Mimari: Alacahöyük kazılarının ilk dönemlerinde derin sondajda kral mezarlarına rastlanması; İTÇ tabakasına ait kazıların bu mezarlara odaklanmasına yol açmıştır. Bu açıdan İlk Tunç Çağı kasabasına fazla bir önem verilmemiş olduğu için konutlar hakkında bilgilerimiz kısıtlıdır. Buna rağmen eldeki verilere bakarak temelleri en az üç sıra taş; duvarları kerpiçten yapılmış yapıların genelde günümüz Anadolu kerpiç mimarisinden pek farklı bir görünüm çizmediği söylenebilir [Akok 1979:108]. Kerpiç duvarlar içten ve dıştan sıvalıdır. Damlarının da ahşap kirişlerle destekli düz damlı olduğu sanılır. Ayrık bir şekilde yerleştirilmiş; aralarında belki avlu; işlik yeri veya geçit görevini gören boşlukların olduğu bir yapı düzeni ile karşılaşılmıştır. Yapı planları muntazam değildir. Çarpık odaların yanyana inşa edilmesi ile oluşturulan birimler vardır. Yerleşmenin yine de Kalkolitik Çağ köyünden daha büyük olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönem yerleşmelerini bir sur duvarının koruyup korumadığı da bilinmemektedir. Yine kazılan alanın çok dar oluşundan dolayı; yerleşmede saray veya başkanın yapısı tipinde bir yapının var olup olmadığı da anlaşılamamıştır. 2005 yılı çalışmalarında Hitit metal atölyesinin aşağısında bir sondaj yapılmış ve İTÇ duvarları ortaya çıkarılmıştır. İyi yapılmış bu duvarların yanı sıra kapı girişinde bir de miltaşı bulunmuştur [cat.une.edu.au/page/alaca%20hoyuk 4.12.2006; 11:00]. 2005 yılında yapılan çalışmalarda; Hitit mücevher atölyesinin kuzey kısmında sürdürülen kazıda İTÇ çanak çömlekleriyle beraber mimari kalıntılara da rastlanmıştır. Bu İTÇ mimari kalıntılarının önceki dönemin mimari tekniğinden farklı olarak; daha küçük taşlar ve küçük odalardan oluştuğu anlaşılmıştır. Höyük üzerindeki Hitit yapılarının kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda olduğu ancak parçalar halinde açığa çıkarılan ve aynı yapıya ait olan İTÇ odalarının ise doğu-batı yönünde uzandığı anlaşılmıştır. Bunlar; duvar tekniği açısından; bir sonraki dönemin duvar tekniği ile benzerlik gösterir. Birer depo görünümünde olan bu odalardan üç tanesine ait kapı girişleri de bulunmuştur. Bunlardan bir tanesinin kapı mil taşı da in situ ele geçmiştir [Çınaroğlu-Çelik 2007:309-310]. 2007 yılında yapılan çalışmalarda Alaca Höyük İTÇ kültür katlarında 3 seviyeli yapı kalıntıları saptanmıştır. Açığa çıkartılan İTÇ yapı katlarında bir maden ergitme fırını bulunmuştur [http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Sayfa&No=191; 2.6.2008; 11.30]. 1. yapı katında, yapının duvar kalıntılarının çok küçük bir kısmı korunabilmiş ve herhangi bir mimari bütünlük sağlanamamıştır. 2. yapı katında ele geçirilen mimari buluntular 2 odadan oluşan bir yapı grubuna işaret eder. 3. yapı katında açığa çıkarılan fırının çapı 120 cm olup taş döşeli tabanın üzeri ise kalın bir sıvayla kaplıdır. Fırının hemen yanında yanmamış iri kalas kalıntıları bulunmuştur. Fırının tabanı kuzeyden güneye eğimlidir [Çınaroğlu-Çelik 2009:92-93]. 2009 yılında III. kültür katında II no'lu açmanın güneyinde, taş temelli kerpiç duvarlı, birbirine bağlı 3 oda açığa çıkarılmıştır. Mabed-sarayın kuzey duvarı bu odaların güney duvarlarını tahrip etmiştir. Açığa çıkarılan bu odaların kuzey duvarları üzerinde, kerpiç duvarların arasında takribi 40x50 cm ölçülerinde ikisi tam, biri tahribat görmüş 3 adet niş ortaya çıkarılmış olup nişlerin iç duvarları ve tabanı sıvalıdır. Bu nişlerin önünde yer alan İTÇ III'e tarihlendirilen depas ve tankart ele geçirilmiştir. Depaslar Truva II (a-b) katlarıyla paralellik gösterir. Bu depasların yanında adak kapları olarak yorumlanabilecek kulplu kulpsuz küçük çanakçılar, çömlekler, kaseler, emzikli maşrapalar, mühür ve idoller bu alanda ele geçirilen eser grubudur. Alanın güneybatısında yer alan odanın tabanı üzerinde kalın sıvayla kaplanmış bir ocak tabanı tespit edilmiştir. Bu alan MÖ III. binyılın ikinci yarısına tarihlendirilmektedir. Nişli yapının alt seviyesinden devam eden duvar kalıntısına bağlanan, doğu-batı yönlü birbirine paralel iki duvar daha açığa çıkarılmıştır. Bu alandaki çalışmalar sırasında yuvarlak, tabanı beyaz sıvalı, doğu bölümü taş örgülü bir silo ve yine aynı alanda yuvarlak şekilde tabanı beyaz sıvalı ikinci bir silo açığa çıkarılmıştır [Çınaroğlu-Çelik 2011:186]. 2011 ve 2012 yılı çalışmalarında H4 24 açmasının kuzeyinde oda 10 ve oda 11 ortaya çıkarılmıştır. Oda 10'nun duvarı tek sıra taştan inşa edilmiştir. Oda 11'in duvarı ise iki sıra taş dizisiyle örülmüştür. Her iki odanın doğu köşesi blokaj yığınının altında kalmış ve tahrip olmuştur. Oda 11 ile aynı seviyede yer alan bir alanda (kuyu 9 tarafından tahrip edilen kısım) bir adet Suriye şisesi, İTÇ'ye ait çanak çömlek parçaları ve idoller bulunmuştur. Aynı alanda gerçekleştirilen seviye inme çalışmalarında, doğu-batı yönünde uzanan yanmamış ahşap kalıntılarına rastlanmıştır. Bunun yanı sıra bağımsız duvar parçaları bulunmuştur. Ahşaplarla birlikte İTÇ'ye ait oldukça kaba çanak çömlek parçaları yoğun olarak bulunmuştur. Bunlar arasında Son Kalkolitik çanak çömlekleri de görülmüştür. H4 (5) açmasının güneyinde gerçekleştirilen kazılarda, birbiri üzerinde yer alan (farklı mimari evrelere ait) bağımsız duvar parçaları ve taban kalıntıları bulunmuştur. Bu alanda 3 adet yuvarlak planlı silo açığa çıkarılmıştır. Siloların tabanları beyaz sıvalıdır. Taban üzerlerinde bulunan çanak çömlek parçaları İTÇ'ye tarihlenmektedir. Aynı alanda gerçekleştirilen seviye inme çalışmalarında çok sayıda bağımsız taban ortaya çıkarılmıştır. Bu tabanlar üzerinde bulunan çanak çömlekler de İTÇ'ye aittir [Çınaroğlu et al. 2014]. 2013 yılında, J4 (2) açmasında ortaya çıkarılan ilk evre bağımsız bir oda, taban ve fırın kalıntılarından oluşmaktadır. Bu evrenin altında, İTÇ 2. mimari evrede birbiri üzerine yapılmış 12 adet silo ortaya çıkarılmıştır. Yuvarlak planlı olan siloların tabanları beyaz sıvalıdır. Siloların hiçbiri sağlam değildir. İçlerinde taş yığınları bulunmuştur. Bunların taş örgülü olması olasıdır. İTÇ 3. mimari evrede bağımsız bir duvar ve bu duvarın güneyinde yer alan yuvarlak planlı bir yapı açığa çıkarılmıştır. Yapının tabanının beyaz sıvalı olduğu görülmüştür. Yine bu evrede, dikdörtgen planlı bir yapı içinde çok yoğun ahşap kalıntısına rastlanmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda J4 (2) açmasında İTÇ'ye ait 3 farklı mimari evre tespit edilmiştir [Çınaroğlu-Çelik 2015:182-184]. Çanak Çömlek: Alacahöyük'ün bu döneminde İç Anadolu Bölgesi'ne has; el yapımı; içi dışı siyah veya kırmızı yüzey renkli; kum veya saman katkılı; arıtılmış hamurlu; açkılı maldan örnekler çoğunluktadır. Bu mallar; Doğu Anadolu'nun "Karaz malı" olarak adlandırılan mal örneklerini andırmaktadır. Bazı kaplar; kabartma ve oyuk-yiv bezeme ile süslenmişlerdir. Biçimler olarak yine İç Anadolu Bölgesi'nde görülen meyvalık ile gaga ağızlı testi; emzikli kap gibi biçimler bulunmaktadır. Özellikle mezarlarda tüm kaplar bulunmuştur. Çağın son yapı evresinde Alişar'ın I. tabakası ile çağdaş boyalı çanak çömlek parçaları ele geçmiştir [Özgüç 1947:164]. 2005 yılında yapılan çalışmalarda; Hitit mücevher atölyesinin kuzey kısmında sürdürülen kazıda; II. binyıl tabakasından yaklaşık 50 cm aşağıda MÖ III. binyılın son çeyreğine ait çanak çömlekler bulunmaya başlanmıştır. Bunlar; çoğunluğu siyah; kahverengi ve kızıl kahve renkli parlak perdahlı İTÇ çanak çömlekleridir [Çınaroğlu-Çelik 2007:309]. 2006 yılı çalışmalarında küçük bir alanda II. Bin Hitit yapısının hemen altından İTÇ'na ait amorf çanak çömlekler bulunmuştur. Bunların arkasından yangın sonucu devrilmiş ahşap çatı kalıntılarının izleri de görülmüştür. Bu ahşap yapı elemanı dendrokronolojisi yapılabilmesi için sağlam bir şekilde kaldırılmıştır. [http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Sayfa&No=191; 2.6.2008; 11.30]. 2007 yılında yapılan çalışmalarda açığa çıkartılan İTÇ yapı katlarında bir adet sepet kulplu çaydanlık; bir adet gaga ağızlı testicik; bir adet çanak; bir adet minyatür çanak; üç adet tek kulplu maşrapa; bir adet tek kuplu minik çanak; iki adet çömlek; iki adet tek kulplu çanak; bir adet pedestal kaideli çanak; bir adet küp; bir adet küçük fincan; bir adet emzikli tek kulplu testi; bir adet oyuncak idol; iki adet idol; bir adet idol mühür; iki adet boğa fıgürini; bir adet kase bulunmuştur [http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Sayfa&No=191; 2.6.2008; 11.30]. Gaga ağızlı tek kulplu testicik ve küçük fincan siyah hamurlu ve cam gibi parlak perdahlıdır [Çınaroğlu-Çelik 2009:93]. 2009 yılında III. kültür katındaki buluntular arasında adak kapları olarak yorumlanabilecek kulplu kulpsuz küçük çanakçıklar, çömlekler, kaseler, emzikli maşrapalar, mühür ve idoller yer almaktadır [Çınaroğlu-Çelik 2011: 186]. 2010 yılı çalışmalarında D2 no'lu duvarın güneyinde 1 adet İTÇ'ye tarihlendirilen üzeri tırnak baskılı, tek kulplu maşrapa ve D4 duvarı ile mabet-saray odası arasında kalan alanda iki adet el yapımı çanak ele geçirilmiştir [Çınaroğlu-Çelik 2012:287]. 2013 yılında J4 (2) açmasında ortaya çıkarılan taban kalıntısı üzerinde bir adet ip delikli minyatür çömlek bulunmuştur. Bu seviyede bulunan çanak çömlek parçaları çark yapımı parçalardan oluşmaktadır [Çınaroğlu-Çelik 2015:182-183]. Kil: Çeşitli mühürler vardır. Bu; ticaretin çok yoğun olduğunu göstermektedir. 2006 yılında pişmiş topraktan bir oyuncak idol buldunmuştur [Çınaroğlu-Çelik 2008:529]. 2013 yılında, J4 (2) açmasında üzeri bezemeli ağırşaklar ve boncuklar bulunmuştur. Bu ağırşaklar üzerindeki bezemeler, kral mezarlarında bulunan ağırşaklardaki süslemelerle benzerdir. Bu seviyede bulunan diğer buluntu grubu damga baskılı mühürlerdir. Bu mühürler geometrik motifler taşımaktadır. Bunun yanı sıra hayvan patisi (kedi) şeklinde işlenmiş olan mühürler de mevcuttur. İTÇ 2. mimari evrede bir grup hayvan figürini ve idol bulunmuştur [Çınaroğlu-Çelik 2015:182-183]. Maden: Gerek kral mezarlarında gerek sivil yapılar içinde bol miktarda maden bulgu vardır. 2007 yılı kazılarında rastlanan yapı katlarından üçüncüsünde bulunan maden ergitme fırınının yanında üç adet demir obje ele geçmiştir [Çınaroğlu-Çelik 2009:93]. İnsan Kalıntıları ve Mezarlar: Yerleşme içinde üç odalı bir yapı tabanının altında vaktinden önce doğmuş bir çocuğun iskeleti bulunmuştur. Özgüç; bunun eski bir geleneğin devamı olduğunu söylemektedir [Özgüç 1947:164]. İlk Tunç Çağı halk mezarlığının kasabanın dışında olduğu yorumlanabilirse de kesin konuşmak için tüm höyüğün açılması ve yakın çevrede araştırma yapılması gerekmektedir. Üstteki kalıntılar yüzünden bu yapılamamıştır. Kral Mezarları: Höyüğün güney-güneydoğu kesiminde yaklaşık 200 metrekarelik ay biçimli bir yamaç alanı; önce İTÇ II. evresi halkının oturduğu kısım daha sonra MÖ 3. bin yılın son çeyreğinde yerleşme içi krali mezarlık alanı olarak kullanılmıştır. Bu mezarlık alanının zamanında tiyatro/yarım ay biçimli bir çöküntü alanı olduğu yorumlanmaktadır. Bulunan 13 mezar; halk için değil yönetici veya soylu sınıf için inşa edilmiş; içlerine gömü armağanları bırakılmıştır. Mezarlığın birçok kuşağın gömü yeri olmasından; Alacahöyük'ün özellikle dinsel açıdan da önemli bir merkez vasfı taşıdığı yorumu yapılmaktadır. Mezarların birçoğu birbirinin üzerine yapılmıştır. Özgüç; gerektiğinde bazı eski kerpiç ev mekanların da mezar çukuru açılımı için tercih edildiğini söylemektedir. Bunlar; en fazla 75-100 cm derinliğinde; toprağın içine açılmış; çamur harçla örülmüş basit taş duvarlı; tek bölümlü dikdörtgen biçimli basit oda mezarlardır. Duvarları özenli yapılmamıştır. Boyutları 8.0-5.0x2.8-1.7 m arasında değişmektedir. Ortalama olarak 4.5x3.0 m'dir. Mezarların iç kısmı bir yatak odası gibi düzenlenmiştir [Akok 1979:109]. Tabanları çok kez kille (M.A; M.C gibi); bazıları çakıl-toprak karışımı toprakla sıkıştırılarak oluşturulmuştur. T.M mezarında ölünün yattığı yer; yassı ve iri taşlarla döşenmiştir. Planda; standart bir yön izlenmese de uzun duvarlarının doğu-batı istikametinde inşa edildiği görülmektedir. Mezar odalarının içi ve dışı sıvanmamıştır. Duvarların üzerine ahşap kirişler atıldıktan ve kiriş araları kamışlarla kapatıldıktan sonra tıpkı sivil mimari örneklerinde olduğu gibi tavanları killi toprakla düz dam şeklinde örtülmüştür. Orta kısmın çökmemesi için direklerle desteklendiği görülmektedir. Aynı şekilde duvarların arasının da zaman zaman kirişlerle güçlendirildiği anlaşılmıştır [Özgüç 1948:42]. Genelde erkek veya kadın erişkin bir kişinin mezarı olmasına rağmen bazı mezarlarda (T.M gibi) birden fazla ölüye ait iskelet de bulunmuştur. Bunların aynı anda gömülmediği de ileri sürülmektedir. Bazı alana; birkaç mezar arka arkaya yapılmıştır. M.C mezarının olduğu yerde üç evre halinde bu yapılışı görmek mümkündür [Özgüç 1948:43]. Rahip-kral; bey/başkan; kraliçe; prens; prenses gibi yönetici sınıfa ait ölüler mezarın orta kısmına ya da bir kenarına yakın bir yere; hocker biçiminde (dizleri karına çekik; büzülmüş durumda) sağ yanlarına doğru; başları daima batıda olacak şekilde yatırılmışlardır. Tüm mezarlarda yatış pozisyonunda bir birliğin var olduğu anlaşılmaktadır. Gömüt Armağanları: Yanlarına günlük hayatta kullandıkları kıymetli kıymetsiz her türlü nesne ile olasılıkla ölüm törenine ait nesneler düzenli bir şekilde konulmuştur. Erkek mezarlarındaki silahların bel hizasında olduğu bildirilmektedir. Kadın mezarlarına da bazen silah ve değerli eşya bırakılması da; kadınların kraliçe statüsünde olduklarının bir göstergesi olabilir. Elbiseyi tutturmak için iğnelerin ve kumaş izlerinin oluşu ölülerin mezarlara giysileri ile gömüldüklerini göstermektedir. Elbise üzerine dikilen bazı süslerin varlığı da bu kanıyı kuvvetlendirmektedir. Ölen bey veya kadınlarının ayrıca deri ve keçeye sarılarak gömüldüğü H mezarında saptanmıştır. İçinde olası içki bulunan gaga ağızlı testiler ölünün tam karşısına konmuştur. Özellikle mezarlarda ele geçen altın; gümüş; elektron; tunç gibi buluntular; MÖ 3. bin yılın son çeyreğinde olağanüstü bir maden tekniğinin varlığını göstermektedir. Mezarlarda günlük hayatın dışında; dinsel anlamlı armağanlardan neyi ifade ettiği kesin bilinmeyen tunç güneş kursları; tunç geyik ve boğa heykelcikleri; idol gibi nesneler de vardır. Güneş kurslarının bazıları kafes şeklinde bazıları ise boğa; geyik gibi hayvanların olduğu karışık tiptedir. Olasılıkla bu tip nesnelerin her ne kadar delilleri yoksa da eriyen balmumu tekniği ile döküldükleri sanılmaktadır. Yine bu dönemde; önceki dönemlere nazaran farklı bir teknikle; tunç nesneler üzerine gümüş parçalarının kakma tekniği ile kakılmış örnekleri vardır. Bir gümüş idolün göğüsleri ve kısa çizmeleri altındandır. Diğer idoller arasında elinde kap tutanların ise tanrılara kutsal içecek sunanları ya da töreni kutsayan küçük tanrıları betimlediği düşünülebilir.
 Defin Töreni:
 Bu törenin tam bir şölen şeklinde geçtiği sanılmaktadır. Ölü mezara taşınırken ölü arabasına konan ve sallandıkca ses çıkaran sistrumlar ile yine bu tören sırasında birbirine vurularak ses çıkaran çalparalar bu gömülme töreninin sessiz sedasız geçmediğini göstermektedir. Kazıda mezarların üstünde düzenli bir şekilde ele geçen boğa başları ve ayakları; gömüt töreni hakkında bir fikir vermektedir. Olasılıkla gömme işlemi bittikten sonra kurban edilen boğa; inek; koyun-keçi; domuz gibi hayvanların eti törenle yendikten sonra yenilenlerin baş ve ayakları mezarın üzerine ölünün payına düşenler olarak sırayla ve düzenli bir şekilde konmuştur. L mezarında üstünde 10 sığır bacağı; mezarın yanında ise koyun-keçi bacakları bulunmuştur.
Bir mezarda bulunan ve üzeri iri bir taşla kapatılmış olan köpek iskeletinin ne amaçla buraya konduğu; ölünün sevdiği bir köpek mi yoksa yine tören sırasında kurban edilen bir köpek mi olduğu anlaşılamamıştır.




         Not :Ben anlatırım M.F.K            

 Gömülme işlemi bittikten sonra mezarın üzerinde bir ateş yakılarak ölünün kutsandığı yorumu; hem mezarların içinde ele geçen kül tabakasından ve mezarların üstünü örten kalaslara ait yanmış kömür izlerine dayanmaktadır. Bu yorum sadece H.Z. Koşay tarafından kabul görmüştür. Gömüt Armağanları: Zengin hediyeler ve içki kapları; içinde gıda maddeleri olan kaplar; kurban kalıntıları; ölen yakınlarının ölümden sonra bir hayata inandıklarını göstermektedir. Ölünün tanrılar katında kabul görmesi için de bir takım idoller de (küçük putlar) mezarlara bırakılmıştır. 13 mezarda beş çift altın figürcükten başka ancak üç adet idol ele geçmiştir. Tüm yorumlar günümüze gelen malzemenin varlığına dayanarak ileri sürülmektedir. Ahşap kalıntılar ise bilinmemektedir. Hitit Dönemi'nde sfenksli kapının mezarlığın hemen güneydoğusunda oluşuna dayanarak; İlk Tunç Çağı'nda da yerleşmeye gelen ana yolun bu kesimde yer alan olası kapıdan gelip buradan yerleşme içine devam ettiği tahmin edilmektedir [Özyar 1999:80]. Mezarlığa gelişin de İTÇ döneminde aynı istikametten gerçekleştiği sanılmaktadır. Hitit Dönemi yapıları yüzünden bu kesimde kazı yapılmadığı için İlk Tunç Çağı kapısını bulmak mümkün olamamıştır.
Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: Alacahöyük'ün Türkiye arkeolojisindeki yeri ve Türkiye arkeolojisinin gelişmesindeki rolü tartışılmazdır. 1936-39 yılı kazılarında mezarlarda altın; gümüş gibi zengin ve görkemli buluntuların ortaya çıkışı gerçekten de tüm ilginin Anadolu'ya odaklanmasına yol açmış ve Türkiye'de arkeoloji biliminin popüler bir bilim haline gelmesine yardımcı olmuştur. Kral mezarlarının tarihlenmesi konusunda; pek çok bilim adamı kazı sırasındaki belgelemenin yetersiz olmasına rağmen; çeşitli ve farklı öneriler sunmaktadır. Alacahöyük kral mezarlarından saptanan belgelerden; MÖ 3. bin yılın sonunda Hatti Dönemi'ne damgasını vuran İndo-Avrupai toplulukların yerel halklar üzerinde hakimiyet kurduğunu ve kendi kültürlerini bu topluluklara kabul ettirdiğini anlıyoruz. İç Anadolu Bölgesi'ne olasılıkla Kafkaslar üzerinden gelen bu yeni topluluk; kendi dinsel inanışlarını da beraberlerinde getirmişlerdir. Güneş kursu; geyik ve boğa heykelcikleri İTÇ III evresi öncesi kültürlerde bulunmamaktadır. Oda mezarları da yöreye yabancıdır. Bu yerde kerpiç ve sanduka mezarların olmayışı da yabancı bir topluluğun varlığını teyit etmektedir. Kral mezarları dışındaki kalıntılardan yerli Hatti halkının kendi geleneklerini devam ettirdikleri anlaşılmaktadır. Bu kişilere ait mezarlık yakın çevrede araştırma yapılmadığından saptanamamıştır. Alacahöyük şimdilik tümüyle İTÇ III evresinin sonuna tarihlenmektedir. 2005 yılında yapılan çalışmalarda; Hitit mücevher atölyesinin kuzey kısmında sürdürülen kazıda İTÇ çanak çömlekleriyle beraber rastlanan mimari kalıntının yoğun bir yangın tabakası içinden açığa çıkarıldığı göz önüne alındığında; İTÇ yapısının şiddetli bir yangınla tahrip edildiği anlaşılmaktadır [Çınaroğlu-Çelik 2007:309]. 2007 yılı çalışmalarında açığa çıkartılan İTÇ yapı katlarında çok sayıda pişmiş toprak kaplar; pişmiş toprak idoller ve en önemlisi bu tabakada bir maden ergitme fırını ile bu fırının hemen yakınında 3 adet demir eser parçası da bulunmuştur. Bu buluntular daha önceleri İTÇ Kral mezarlarında ele geçirilen 3 adet altın kabzalı demir hançerlerin Alaca Höyük'te yapılmış olduğunu kanıtlanmıştır [http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Sayfa&No=191; 2.6.2008; 11.30]. 2007 yılında bulunan siyah hamurlu ve parlak perdahlı kaplar, Orta Anadolu ve Orta Anadolu'nun kuzeyinde, Dündartepe II. kültür katı Kavak-Kaledoruğu, Ahlatlıbel, Karaoğlan, Maşat Höyük, kastamonu-Kınık gibi önemli İTÇ yerleşimlerinden iyi bilinmektedir. Benzer örnekleri Alaca Höyük'ün geçmiş dönem kazılarında bulunmuş ve İTÇ'nin 5 yapı katına tarihlendirilmiştir [Çınaroğlu-Çelik 2009:93].


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder