Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’dan birçok insan, imparatorluk döneminde ünlü Foruma ev sahipliği yapan Roma kentine yerleşti. C: IStock
İmparatorluk Dönemi Romalıların Çoğu Ortadoğu Kökenli Çıktı
DNA analizi, Roma İmparatorluğu’nun Akdeniz etrafında genişledikçe, Ortadoğu, Avrupa ve Kuzey Afrika’dan gelen göçmenlerin Roma’ya taşındığını ortaya koydu.
Roma ve çevresinde gömülmüş insanların Antik DNA’sı, imparatorluk döneminde bu insanların çoğunun Ortadoğu kökenli olduğunu gösterdi.
2.000 yıl önce, Roma sokakları antik dünyanın her yerinden insanlarla doluydu. İmparatorluğun ticaret yolları Kuzey Afrika’dan Asya’ya uzanıyordu ve her gün bazen isteyerek bazen de zorla yeni göçmenler geliyordu. Şimdi ise Antik DNA çalışması, bu çok uzak bağlantıların Romalıların genomlarına yazıldığını gösterdi.
Şehrin erken dönemlerinden ve Batı imparatorluğunun 4. yüzyıldaki düşüşünden sonraki insanlar, genetik olarak diğer Batı Avrupalılara benziyordu. Ancak imparatorluk döneminde örneklenen sakinlerin çoğunda Doğu Akdeniz veya Orta Doğu soyları vardı.
Popülasyon genetikçisi Guido Barbujani, “O zamanlar, Roma New York şehri gibiydi… Farklı kökenlerden insanların bir araya geldiği bir konsantrasyon.” diyor.
Antik Roma tarihçisi Kyle Harper, “Bu, tarihin ayrıntılarını doldurmaya başlayan son teknoloji bir çalışma.” diyor.
Yapılan çalışma, Roma kentinde ve çevresindeki 29 arkeolojik alana gömülü 127 kişiden genomları kullanarak 12.000 yıllık bir geçmişi takip ediyor.
Fiziksel antropolog Alfredo Coppa, daha önce onlarca kazı yapılan bölgeden yüzlerce örnek aldı. Viyana Üniversitesi’nden Ron Pinhasi, iskeletlerin kulak kemiklerinden DNA elde etti ve Stanford Üniversitesi’ndeki popülasyon genetikçisi Jonathan Pritchard, bu insanların DNA’larını diziledi ve analiz etti.
En eski genomlar, 9.000 ila 12.000 yıl önce yaşayan ve genetik olarak Avrupa’daki diğer avcı-toplayıcılara benzeyen üç avcı-toplayıcı insandan geldi. Daha sonraki dönemlerde genomlar, Romalıların Avrupa’nın geri kalandan adım adım değiştiğini gösterdi, tıpkı Anadolu’dan gelen ilk çiftçilerin (günümüzde Türkiye) 9.000 yıl önce tüm bölgenin genetiğini yeniden şekillendirdiği gibi.
Biyoarkeolog Kristina Killgrove, “Ancak Roma, MÖ 900’den MÖ 200’e kadar kendi yoluna gitti. İşte o zaman küçük bir kasabadan önemli bir şehre doğru büyüdü. Bu büyüme sırasında, bu dönemden 11 kişinin genomunun da gösterdiği gibi, muhtemelen çok fazla göç yaşandı.” diyor.
Bazı insanlar modern İtalyanlarınkine benzeyen genetik işaretlere sahipken, diğerleri Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki ataları yansıtan işaretlere sahipti.
Roma bir imparatorluk haline geldikçe bu çeşitlilik daha da arttı. MÖ 27 ve MS 300 yılları arasında şehir, Kuzey Afrika’dan Britanya’ya ve Orta Doğu’ya kadar uzanan 50 milyon ila 90 milyon kişilik bir imparatorluğun başkentiydi. Şehrin nüfusu 1 milyondan fazla kişiye ulaştı. Pinhasi, genetik çeşitliliğin çok fazla olduğunu söylüyor.
Ancak imparatorluğun belirli bölgelerinden gelen insanların başkente taşınmaları çok daha muhtemeldi. Çalışma, Roma’ya gelen göçmenlerin büyük çoğunluğunun Doğu’dan geldiğini öne sürüyor. Bu dönemden örneklenen 48 kişiden sadece ikisi Avrupa ile güçlü genetik bağlar gösterdi. Diğer ikisinin de güçlü Kuzey Afrika ataları vardı. Geri kalanlar, onları Yunanistan, Suriye, Lübnan ve Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’daki diğer yerlere bağlayan atalara sahipti.
Bu mantıklı, diyor Harper, çünkü o sırada, İtalya’nın doğusundaki bölgeler Avrupa’dan daha kalabalıktı; Atina ve İskenderiye gibi büyük şehirlerde birçok insan yaşıyordu. Roma, Akdeniz’den Yunanistan’a ve Orta Doğu’ya bağlıydı ve ulaşmak çok daha kolaydı.
Killgrove, “Genetik bilgi, tarihsel ve arkeolojik kayıtlardan bildiklerimizle paralellik gösteriyor.” diyor. Kendisi ve meslektaşları, araştırmalar kesin kökenlerini gösteremese de, Roma’da yetişmemiş imparatorluk Roma mezarlıklarındaki bireyleri, dişlerinde gençken içtikleri suyu yansıtan izotoplarına dayanarak belirlediler.
Harper, mezar taşları üzerine oyulmuş antik metinler ve sözlerin de kentteki büyük göçmen nüfusuna işaret ettiğini belirtiyor.
Ancak imparatorluk ikiye bölündüğünde ve doğu başkenti 4. yüzyılda Konstantinopolis’e (şimdi İstanbul) taşındığında, Roma’nın genetik çeşitliliği azaldı. Ticaret yolları insanları ve malları yeni başkente yolladı ve salgınlar ve istilalar Roma nüfusunu yaklaşık 100.000 kişiye düşürdü. İstilacı barbarlar daha fazla Avrupa soyuna neden oldu. Roma yavaş yavaş Doğu Akdeniz ve Orta Doğu ile olan güçlü genetik bağlantısını kaybetti. Ortaçağdan itibaren şehir sakinleri genetik olarak Avrupa nüfusuna benzemeye başladı.
Pritchard, “İnsanlar belki de bugünlerde gördüğümüz göç miktarının yeni bir şey olduğunu hayal ediyor. Ancak, Antik DNA’lar, popülasyonların uzun süredir çok yüksek oranlarda karıştığını gösteriyor.” diyor.
Makale: Margaret L. Antonio, Ziyue Gao, Hannah M. Moots, Michaela Lucci, Francesca Candilio et al. 2019. Ancient Rome: A genetic crossroads of Europe and the Mediterranean. Science.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder