Mezopotamya: İki Nehrin Arası
Bu toprakların sakinleri astronomiden matematiğe ve mimariye kadar birçok farklı alanda çok sayıda keşfe ve gelişime imza attı.
Mezopotamya, günümüzde Irak’ın tümü, Suriye’nin doğusu, Türkiye’nin güneydoğusu, Batı İran’ın ve Kuveyt’in ise bir kısmını kapsayan geniş alanı ifade ediyor. Kökeni Antik Yunanca olan Mezopotamya kelimesi “iki nehrin arasındaki toprak” anlamına geliyor; burada bahsedilen nehirler her ikisi de Türkiye’nin doğusundan çıkıp Basra Körfezi’ne dökülen Fırat ve Dicle.
En eski yazı sisteminin yanı sıra dünyanın en eski şehirlerinden bazıları da Mezopotamya’da kurulmuştu. Bu toprakların sakinleri astronomiden matematiğe ve mimariye kadar birçok farklı alanda çok sayıda keşfe ve gelişime imza attı. Sümerler, Asurlar ve Babilller de dahil birçok kültür ve imparatorluğa ev sahipliği yapan bu topraklarda kentsel savaşlara dair erken kanıtlara da rastlanıyor.
Mezopotamya kentleri
Arkeolojik çalışmalar Mezopotamya’da Uruk, Eridu ve Hamoukar gibi çok sayıda kentin doğup geliştiğini gösteriyor. Columbia Üniversitesi’nden antik yakındoğu sanatı ve arkeolojisi profesörü Zainab Bahrani’nin belirttiğine göre, bir antik Babil efsanesinde bu kentlerden biri olan Eridu’nun dünyanın en eski kenti olduğundan ve tanrılar tarafından yaratıldığından; daha hiçbir kent yokken hatta hiçbir canlı yeryüzüne ayak basmamışken Eridu’nun var olduğundan bahsediliyor.
Babiller için Eridu’du dünyadaki ilk kent iken günümüz arkeologları için durum böyle değil. 20. yüzyılın ortalarında kazılan alanda bulunan en eski eser ve yapılar yaklaşık 7.300 yıl öncesi tarihleniyor.
Mezopotamya’daki Uruk gibi diğer kentler de aşağı yukarı aynı döneme denk geliyor. Çatalhöyük ve Batı Şeria’da yer alan Eriha gibi Mezopotamya dışındaki kentler daha da eskiye, yaklaşık 9.500 yıl öncesine tarihleniyor.
Çivi yazısının doğduğu topraklar
Mezopotamya birçok araştırmacının dünyanın en eski yazı sistemi olduğuna inandığı, günümüzden 5.200’ü aşkın yıl öncesine dayanan çivi yazısının da doğduğu toprak. Kil tabletler üzerine kazınan ve çiviye benzemesinden dolayı günümüz araştırmacıları tarafından “çivi yazısı” olarak adlandırılan bu yazı sistemi Sümerce, Asurca ve Babilce gibi pek çok dilde kullanılmış.
Mezopotamya halkı bu yazı sistemini kullanarak çok çeşitli konular kaleme almış. Bu konular arasından dünyanın en eski edebi eseri sayılan Gılgamış Destanı’nın yanı sıra din, ticaret, bilim, hukuk ve hatta antik bilmeceler de dahil birçok yazı yer alıyor.
Çivi yazısının üzerinde semboller olan ve bazen resimli kil toplara sarılmış toprak jetonlardan türemiş olabileceği düşünülüyor. Kil toplar içerisindeki jetonların ne anlama geldiğini bulmaya yönelik araştırmalar devam ediyor.
Mezopotamya’da bilim ve matematik
Mezopotamya birçok bilimsel ve matematiksel keşfe de beşiklik etmiş bir yer. Trigonometriye dair en eski kanıtlara 3.700 yıllık bir Babil tabletinde rastlanıyor. Geçtiğimiz tarihlerde yapılan araştırmalar antik Babillerin kalkülüsün ilkel bir formunu keşfettiğini ve bunu Jüpiter’in hareketlerini takip etmede kullandığını gösteriyor.
Mezopotamya halkının temellerini attığı takvim ve zaman kaydetme gibi matematiksel ve astronomik keşifler bugün hala kullanılmaya devam ediyor.
Mezopotamya mimarisi
Mezopotamya halkı mimari, mühendislik ve inşada da maharetliydi. Ekinleri sulamak için inşa ettikleri durmadan değişen kompleks kanal sistemleri ve su setleri yağış almayan yerlerde bile bereketli hasatlar yapılmasını sağlıyordu. Bu sulama sistemleri, çoğu zaman tarıma elveriş sağlayacak yeterlilikte yağış almayan Güney Mezopotamya için özellikle önemliydi.
Mezopotamya mimarisinin etkileyici bir diğer başarısı da bölge kentlerinin ufkunu bezeyen piramit benzeri dini yapılar olan zigguratlardı. Mimari ve ritüelistik bir perspektiften değerlendirildiğinde, bir ziggurata tırmanma deneyimi belirli yerlerde durulup dönüldüğü, hürmetkarca yukarı tırmanıldığı törensel bir hareketti.
Yaklaşık 2.500 yıl önce Babil kralı II. Nebukadnezar tarafından Tanrı Marduk’a ithafen inşa ettirilen zigguratın Eski Ahit’teki Babil Kulesi olayına ilham vermiş olabileceği düşünülüyor.
Babil kentine giriş sağlayan sekiz kapıdan biri olan İştar Kapısı modern araştırmacılar tarafından mimari bir şaheser olduğu düşünülen bir diğer Mezopotamya yapısı. Marduk zigguratı gibi II. Nebukadnezar tarafından inşa ettirilen bu yapı üzeri sıra halinde duran boğa ve ejder imgeleriyle bezenmiş sırlı mavi tuğlalarla döşeli.
Mezopotamya’daki bir diğer mimari başarı birçok antik yazar tarafından dünya harikası olarak atfedilen Babil’in Asma Bahçeleri. Yunan filozof Strabon (MÖ 63-MS 24 dolayları) bahçelerde asılı kemer ve merdivenlerin arasında birçok bitki ve ağacın yetiştiğinden ve pompalama sistemiyle suyun yukarılara çıkartılıp bahçelerin sulandığından bahsediyor.
Arkeologlar bugüne kadar herhangi bir kalıntıya rastlamadığından, bahçelerin gerçekten var olup olmadığı tartışılmaya devam ediyor. Konuya dair ortaya atılan iddialardan biri de bahçelerin gerçekte var olduğu ancak sanıldığı gibi Babil de değil Ninova’da yer aldığı yönünde.
En etkili kültürler
Tarih boyunca Mezopotamya’da birçok farklı halk, kültür, medeniyet ve imparatorluk doğup gelişmiş. Bunlardan biri de yaptıkları keşifler ve geliştirdikleri teknolojiler geçmişten bugüne dünyamızı şekillendiren Sümerler. MÖ 4. binyılda ortaya çıkıp yayılan Sümerler her ne kadar güçlü bir devlet kurmuşlarsa da politik olarak yekparelikten uzaktı.
Çokça bilinen bir diğer Mezopotamya halkı ise Asurlardı. Antik dönemlerde Orta Doğu’nun büyük bölümü boyunca uzanan bir imparatorluk inşa eden bu halk Asur, Ninova ve Nimrud da dahil birçok kent kurmuştu. Günümüz Asurları bugün hala Irak ve Suriye’de yaşamaya devam ediyor.
Mezopotamya’da doğup gelişen halklar arasında Babiller de bulunuyor. Yaklaşık 2.500 yıl önce en güçlü dönemlerinde Basra Körfezi’nden Mısır sınırlarına kadar uzanan devasa bir imparatorluk kuran Babiller matematik ve astronomide de çığır açan keşifler yapmıştı.
Live Science. Owen Jarus. 19 Kasım 2019.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder