2 Kasım 2019 Cumartesi

Rabi kalbatim, "köpekler amiri" KÜLTEPE TABLETLERİNİN ANADOLU TARİHİ VE KÜLTÜR TARİHİ BAKIMINDAN ÖNEMİ





KÜLTEPE TABLETLERİNİN ANADOLU TARİHİ VE KÜLTÜR TARİHİ BAKIMINDAN ÖNEMİ
Dr. Hüseyin SEVER

 Asurlular, Kuzey Mezopotamya'da Eski Asur Devletini kurdukları ilk gelişme çağlarında Asur pazarlarına Babil'den ve Mezopotamya dışından gelen mâmûl maddelerle kalay v.s. mübadele etmek üzere Orta Anadolu'da bir ticaret şebekesi kurmuşlardır.

 Asurca tabletlerin binlerce yıl sonra Anadolu'da ele geçmeye başlamasından sonra, bunlara Grek-Roma coğrafî taksimatında bu sâhaya verilen isme göre, "KAPADOKYA TABLETLERİ" ve bunların kime âit oldukları ve muhtevaları anlaşılmaya başladığından beri ticari teşkilâta da "ASUR TİCARET KOLONİLERİ" adı verilmiştir.

Önce yerli halkın tarlalarında bulduğu ve gelen seyyahlarla 2500 kadarı kendi müzelerimize ve bilhassa dünya müzelerine intikal eden bu tabletler üzerinde British Museum, Luvr Müzesi, Amerikan Müze ve Üniversiteleri tarafından metin neşrine girişildiği gibi, başka ülkelerde de münferit ciltler veya makaleler neşredilmeye başlanmıştır. Böylece çivi yazısı sahasında 1910 yıllarından itibaren bir de "KAPADOKYA TABLETLERİ ARAŞTIRMA ALANI" açılmış oldu.


Büyük kısmı Kayseri'nin 20 Km. kuzey-doğusundaki Kültepe -Karahöyük'te çıkan metinlerde kaydedilen eski KANİŞ'in, yâni Ticaret Kolonisinin orta Anadolu'daki merkezinin burası olduğu anlaşılmış, 1925'de Hitit Çivi yazısı mütehassısı Çek bilgini B. Hrozny Kültepe'de höyüğün eteğinde yapmış olduğu bir mevsimlik kazı sonunda 750 kadar yeni tablet bulmuştur. Bunlar üç cilt halinde Hrozny ve Matoue tarafından yakın tarihlerde neşredilmiştir.

Amerikalılar adına von der Osten'in Alişar'da yaptığı kazılarda da 62 Kapadokya tableti bulunmuş, bunlar da GELB tarafından yayınlanmıştır. Daha sonra Boğazköy kazılarında sur dışında Almanlar tarafından da bir miktar Kapadokya tableti elde edilmiş, bunlar da H. OTTEN tarafından neşredilmiştir.


Nihayet 1948 yılında Prof. Dr. Tahsin ÖZGÜÇ başkanlığında ve Türk Tarih Kurumu'nun desteği ile Kültepe'de başlamış olan verimli kazılar sayesinde bugün Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde ve az miktarda da Kayseri Müzesinde olmak üzere 13.000 in üzerinde çivi yazılı Asurca tablet ilim âlemine kazandırılmıştır.


Şimdilik Kapodakya sahasına giren üç yerde, yâni Kültepe-Alişar ve Boğazköy'de yapılan sistemli kazılarla çok sayıda veya mahdut sayıda tablet bulunmuş, ayrıca Pınarbaşı'nda, Uzunyayla'da ve Çukurova'da da tesadüfi olarak halk tarafından birkaç tablet elde edilmiş olmalarına göre, Tuz Gölü çevresinden Urfa ve Diyarbakır'a; SİVAS çevresinden ÇUKUROVA'ya kadar yayılan geniş orta Anadolu sahasındaki tabletlerden edinilen bilgilerle ticaret merkezlerinden 11 kadarının büyük ticaret yerleri / KÂRUM'lar ve 10 kadarım da küçük ticaret merkezleri WABARTUM'lar oluşturmaktadır. Neşriyat Heyetinin 3 bin civarındaki tableti incelemeleri sayesinde bu ticaret merkezlerinin adedi bugün artık 50'yi aşmıştır. Bu yılki kazı sezonunda adı geçen bu ticaret merkezlerini araştırmak üzere tarafımızdan ekip oluşturulmuştur. İleriki yıllarda inşaallah daha güzel haberlerle huzurlarınıza çıkmayı ümidediyoruz.

Şahsî mülkiyet esasının M.Ö. 2000'lerde Güney Mezopotamya'da olduğu üzere kuzeydeki Asur'da da hâkim görüş hâlini alması ve gelişme neticesi Asur devleti ve halkı sür'atle kalkınmış, Asur'daki bu refah yüzünden de dışarıya açılma ihtiyacı duyulmuş olup, alış-veriş şartları bakımından Anadolu müsait bir pazar sayılmıştır. Bunun neticesi olarak M.Ö. 1900'lerde yukarıda bahsettiğimiz sınırlar içerisinde Asur Ticaret Kolonisi kurulmuştur. Koloninin merkezi KÜLTEPEKANİŞ olup, diğer KÂRUM ve WABARTUM daireleri KANİŞ'den talimat almışlardır. Büyük sermayedarlar Asur'da sermaye şirketleri kurmuşlar, Anadolu'ya da yayılarak, TAPPAU dedikleri ortaklar, ticarî ajanlar ve ŞAMALLU denilen yardımcılar da bu şirketler adına ve kendi hesaplarına ayna, tarak gibi süs eşyasına, zamanın modasına uygun çeşitli kumaşlara ve kalaya kadar Anadolu'da çok istenen maddeleri eşek kervanlar' ile, Dicle ve Fırat boylarından çıkıp çeşitli küçük -büyük ticaret merkezlerine uğrayıp, alış-veriş yaparak KANİŞ'e getirmişlerdir, Anadolu halkının istihsal ve imâl ettikleri kıymetli taşları, madenleri, özellikle de altın, gümüş ve bakırı Asur'a sevketmişlerdir.


 Yerli krallara bağlı şehirler tepeler üzerinde, kaleler içinde iskân edilirken, Asurlu kolonistler bu şehirlerin eteklerinde veya dışında, bir nevi serbest pazar yeri olarak kurulmuşlardır.


Asurlular'ın Anadolu'ya satış için getirdikleri mallarını yerli beylerin saraylarında, belli vergi ve menfaatlar karşılığında depoladıkları ve muhafaza altına aldıkları, ilk alım hakkına da böylece sarayın sahip olduğu görülmektedir. Fiat dalgalanmalarına rastlandığı, Asurlular'ın Anadolu'da çözülemeyen hukukî meselelerinin merkez ASUR'a havale edildiği ve orada karara bağlandığı meselesini de yeni belgelerden öğreniyoruz.

 Anadolu'da mahallî idarelerde bir değişiklik olduğu zaman yerli beyler veya beyçeler, Asurlu tüccarların ticari faaliyetlerini garanti altına almak için "YEMİN" etmekteydiler. Kârum'da bulunan özel bir mahalde de (HAMRUM), Asurlu tüccarlar Anadolu hudutları dahilinde kaçakçılık yapmayacaklarına dâir "YEMİN" ediyorlardı. Ticarî anlaşmaya göre her iki taraf karşılıklı olarak aşağıdaki maddeleri garanti ediyorlardı:

 rabi kalbatim : köpekler âmiri rabi daiialim : istihbarat şefi Her türlü sosyal ve ticâri faaliyetlerin hüküm sürdüğü bir bölgede istihbarat ve bilgi alma çalışmalarını yürüten bir sınıfın da mevcudiyeti kaçınılmazdır. 

Diğer bir meslek adı da "sikkatum"dur: Sâhamız ilim adamlarınca bu mesleğin, "mâden ticaretinin gözetiminden sorumlu bir memur veya yüksek seviyede bir memur, yahut da ordu kumandanı olabileceği iddialarına karşılık, biz yeni bir başka Kültepe tabletindeki kayıtlara dayanarak şu kanaate varıyoruz: Kt.ş / i-3, 19-20; de u i-qâ-ti Pî-it-ha-na ru-ba-im A-ni-ta GAL si-ki-ti" şeklinde bir ibâre bulunmaktadır. Bu tür "iqati" formlarında Anitta dâima: "rabi similtim" olarak geçmekte iken, yukarıdaki metnimizde ise, "rabi sikkitim" olarak görmekteyiz. Buradan şu sonuca varıyoruz: Yerli idârede (yâni Anadolu'da) kral olacak veliaht ilk önce rabi \ sikkitim', lik görevinde bulunmakta, daha sonra terfi ederek rabi simmiltim'lik görevine getirilmektedir. Veliahtlar krallığa bu şekilde hazırlanmaktadırlar. Bu durum Orta-Çağın lonca sisteminin bir başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu sistem daha sonraki devirlerde Hititlerde, Anadolu Selçuklarında ve Osmanlı imparatorluğu zamanında daha da gelişmiş olarak son zamanlara kadar devam etmiştir. Kırşehir Ahi Evran şenliklerinde adı geçen bu meslek teşkilâtları terbiye ve geleneği hâlâ yaşatılmağa çalışılmaktadır. Yerli halkın altın, gümüş, bakır istihsal etmekle, çeşitli yerli kumaşlar îmal etmekle beraber ticari hayatta aktif rol aldıkları da görülmekte, esas itibariyle saraylar ve memurlar dışında, halkın basit zirâat hayatı yaşadığı da anlaşılmaktadır. Yerli halk da kendi aralarında bazan Asurca ile mektuplaşmakta, birbirlerinden, daha çok ev, arsa, koyun, hububat, bal, yağ v.s. alış-verişi yapmaktadırlar. Asurlu ve yerlilerin ayrı takvimleri, ve ayrı mühletleri olduğu gibi ayrı ağırlık ölçüleri de bulunduğu anlaşılmaktadır, (ina aban mâtim şaqalu" = memleketin taşı ile tartmak) sözü bunun açık delilidir. Yerli Anadolu halkının hukuk anlayışına da temas edecek olursak; Onlar da küçük şehir krallarının yanında müstakil şehir kraliçelerinin


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder