NEOLİTİK ÇAĞ
1
Taş Çağlarının sonuncusu olan Neolitik, Yeni Taş Çağı anlamına gelmektedir ve bazen Cilalı Taş Çağı
olarak da adlandırılmaktadır. Ancak Neolitik Çağ’da yaşanan kültürel gelişmeler, taş aletlerdeki
yeniliklerden çok daha fazlasıdır. Bu çağda tarım keşfedilmiş ve hayvanlar evcilleştirilmiştir. Neolitik,
aslında başlangıç ve bitişi kesin tarihlerle sınırlanan bir dönem olmaktan çok tarımın başladığı ve
hayvanların evcilleştirildiği bir kültür evresi olarak tanımlanabilir. Bu gelişmeler, dünyanın çeşitli yerlerinde
farklı tarihlerde yaşanmıştır.
Neolitik Çağ’daki diğer bir yenilikse çanak çömlek yapımının başlamasıdır. Çanak çömlek yapımının
başlaması, tarım ve hayvanların evcilleştirilmesinden sonra Neolitik Çağ’ın üçüncü önemli yeniliği olarak
kabul edilmektedir. Çanak çömlek yapımı Neolitik Çağ’ın ortalarında geliştiği için Neolitik Çağ iki evreye
ayrılır: Çanak Çömlek Öncesi Neolitik (İngilizce Pre-pottery Neolithic’in kısaltması olan PPN de bir
adlandırma olarak kullanılmaktadır.) ve Çanak Çömlekli Neolitik. Çanak-Çömlek Öncesi Neolitik de kendi
içinde ikiye ayrılmaktadır: Çanak Çömlek Öncesi Neolitik A (PPNA) ve Çanak Çömlek Öncesi Neolitik B
(PPNB).
Neolitik Çağ’ın Evreleri
Evre Alt Evre Yıl (İ.Ö.)
Çanak Çömlek Öncesi
Neolitik
Çanak Çömlek Öncesi Neolitik A (PPNA) 10.000-8.000
Çanak Çömlek Öncesi Neolitik B (PPNB) 8.000-7.000
Çanak Çömlekli Neolitik 7.000-5.500
Çanak Çömlek Öncesi Neolitik
Çanak Çömlek Öncesi Neolitik yerleşimleri, Epipaleolitik Çağ’a ait Natufyen yerleşimlerinin devamıdır. Bu
yerleşimlerin bazılarında bu evrede de kısmen yabani tahıl toplayıcılığı ve avcılık devam etmiştir. Bu
durum, bir geçiş döneminin yaşandığını göstermektedir.
Verimli Hilal:
Filistin’den başlayarak Batı ve Kuzey Suriye’yi, Kuzey Mezopotamya’yı ve Dicle Nehri’nin
doğusunda kalan Zagros Dağları’nın batı eteklerini kapsayan bölgedir
Tarım
Tarımın geliştiği ilk yer, Orta Doğu’da verimli hilal adı verilen bölgedir. Yeni araştırmalar, ilk defa tarıma
alınan buğdayın ana vatanının Urfa ve Diyarbakır arasındaki Karacadağ olduğunu ortaya koymaktadır.
Bununla beraber tarım, dünyanın başka yerlerinde, örneğin Amerika kıtasında ve Güneydoğu Asya’da
birbirinden bağımsız olarak daha sonra başlamıştır. Tarım, Ortadoğu’da yaklaşık günümüzden 10.000 yıl
önce, Güneydoğu Asya’da günümüzden 8000 yıl önce ve Orta Amerika’da ise günümüzden 5000 yıl önce
başlamıştır. Ancak bu bölgelerde tarımı yapılmaya başlanan bitki türleri farklıdır. Ortadoğu’da arpa,
buğday; Güneydoğu Asya’da pirinç ve Orta Amerika’da ise mısır tarıma alınan ilk bitkilerdir. Tarım bu
merkezlerde başladıktan sonra hızla diğer bölgelere de yayılmıştır. Böylece tarımın keşfine dek tüm insan
topluluklarının esas geçim biçimi olan avcı-toplayıcılık, giderek azalmış ve marjinal bir hale gelmiştir.
Doğu Akdeniz, Kuzey Suriye, Kuzey Mezopotamya ve Güneydoğu Anadolu’daki yoğun tahıl
toplayıcılığına dayalı Epipaleolitik yerleşimler, yavaş yavaş tarımsal üretime geçerek Neolitik yerleşimlerine
dönüşmüştür. Filistin’de Jeriko ve Jarmo, Suriye’de Mureybet, Anadolu’da Caferhöyük (Malatya), Çayönü
(Diyarbakır), Hallan Çemi (Batman), Nevali Çori (Urfa) ve Göbekli Tepe (Urfa) verimli hilal üzerinde
bulunan Neolitik köy yerleşimlerinin en önemlileridir. İç Anadolu’da ikinci bir Neolitik bölgesi daha
bulunmaktadır. Buradaki en önemli yerleşmeler arasında ise Çatalhöyük (Konya), Suberde (Konya),
Canhasan (Karaman), Hacılar (Burdur), Kuruçay (Burdur) ve Aşıklıhöyük (Aksaray) sayılabilir.
Yukarıda da söz ettiğimiz gibi yerleşik yaşam, tarımın keşfinden önce başlamıştır. Yabani tahıl
toplayıcılığına dayanan geçim biçimi, yerleşik yaşamı zorunlu kılmıştır. Yerleşik yaşamın başlamasından ve
ilk köylerin oluşmasından sonra bir nüfus artışı olmuştur. Tahıl toplayıcılığı, köylerde artan nüfusu
beslemekte yetersiz kalmış olmalıdır. Böylece insanlar, besin sorununa yeni çözüm yolları aramaya
yönelmiş ve yabani bitkileri denetim altına almayı keşfederek tahıllarını artık kendileri üretmeye
başlamışlardır. Yabani tahılların bol miktarda bulunması ve insanların bunları topluyor olmaları, tarımın
keşfinde en önemli etkendir. Bu sayede insanlar bu tahılların doğal özelliklerini gözlemlemiş ve bu tahılları
denetim altına almanın da yollarını keşfetmiş olmalıdırlar. Yukarıda da bahsedildiği gibi buğday ve arpa,
Ortadoğu’da tarımı yapılan ilk bitkilerdi. Bu bitkileri mercimek, nohut, bakla ve diğerleri izlemiştir. İnsan
müdahalesiyle daha çok ürün veren, dayanıklı ve iri taneli tahıllar ve baklagiller üretilmiştir.
Tarımla birlikte doğada bulunan besinlerin tüketilmesine dayanan geçim biçimine alternatif olarak doğanın
denetim altına alındığı yeni bir geçim biçimi doğmuştur. Neolitik Çağ, üretici ekonomiye geçişin çağıdır.
Gordon Childe, insanlık tarihindeki en önemli gelişmenin, yiyecek üretiminin başlaması olduğunu öne
sürmüştür ve bu nedenle tarımın keşfini bir devrim olarak nitelendirmiştir. Bu yüzden bu çağdaki
gelişmeler Neolitik Devrim olarak da anılır.
Hayvanların Evcilleştirilmesi
Neolitik Çağ’da tarımdan hemen sonra gerçekleşen en önemli yenilik, hayvanların evcilleştirilmesidir.
Köpek daha Mezolitik Çağ’da evcilleştirilmiştir. Bu nedenle köpek, evcilleştirilen ilk hayvan olma özelliğine
sahiptir.
Mezolitik Çağ
Orta Taş Çağı, Orta Taş Devri veya Mezolitik dönem, M.Ö. 22.000-10.000. Paleolitik ve Neolitik arası bir geçiş dönemidir. Taştan aletler daha çeşitlidir. Köpek ilk evcil hayvan olarak görülür. Gıda birikimine de başlanır. Mağara resimleriyle ilk resim sanatı ortaya çıkmıştır.
Neolitik Çağ’da ise beslenme amaçlı olarak koyun, keçi, domuz ve sığır evcilleştirilmiştir. İnsanlar,
evcilleştirdikleri hayvanların sütünden ve yününden de faydalanmışlardır. Evcilleştirme süreci, daha çok
süt, daha kaliteli yün, daha fazla et veren ve kolay evcilleşebilen uysal hayvanların seçilmesi ve üretilmesiyle
gerçekleşmiştir. İlk zamanlar evcil hayvan sayısı az olduğu için avcılık da devam etmiştir. Ancak zamanla
evcil hayvanların sayısı artmış ve avcılık giderek azalmıştır. Evcilleştirilen hayvan türü, bölgelere göre
farklılık göstermektedir. Örneğin Afrika’da sığır ve keçi, Doğu Asya’da domuz, Güney Amerika’da ise lama
evcilleştirilmiştir. At, deve ve kümes hayvanları ise daha geç dönemlerde evcilleştirilebilmiştir.
Diğer Gelişmeler
Çanak Çömlek Öncesi Neolitik’in başlarında, üstleri dallarla veya kamışlarla örtülüp çamurla sıvanan
yuvarlak kulübeler yapılmıştır. Bu dairesel planlı barınaklar, daha sonra dikdörtgen planlı, gerçek evlere
dönüşmüştür. Bu evlerde mutfak ve kiler işlevi gören ayrı odalar vardır. Bu evlerle birlikte, düzenli bir
yerleşim modeline sahip köyler ortaya çıkmıştır. Bu yerleşim yerlerinde bazı yapılar, tapınak veya kutsal
mekân özelliğine sahiptir.
Bu dönemde ölüler; evlerin tabanlarına, bebeğin ana rahmindeki pozisyonuna benzer şekilde (hoker
tarzı), dizler karına çekili olarak gömülmüşlerdir. Ölülerin yanına renkli taşlardan, deniz kabuklarından,
bakırdan, kemikten ve fil dişinden yapılma süs eşyaları ve boncuklar konmuştur. Bazı yerleşimlerde ölüler,
etleri çürüyene kadar bekletilip sonra kemikleri toplanarak gömülmüşlerdir. Diyarbakır yakınlarındaki
Çayönü yerleşiminde ise ölülerin kafatasları vücutlarından ayrılarak başka bir yere, özel bir yapının içine
konmuştur. Bu yapı, kafataslı yapı olarak adlandırılmaktadır ve bu yapının muhtemelen inançla ilgili bir
anlamı vardır.
Neolitik Çağ’da orak biçimli aletler ve tahılları işlemede kullanılan taştan öğütme taşları, havanlar ve
dibekler yapılmıştır. Ayrıca yüzeyleri ve kenarları sürtülerek düzeltilmiş ve parlatılmış taş aletler de
görülmektedir. En yaygın alet, yassı baltadır. 10-15 santimetre arasında büyüklüğe sahip üçgen ya da
dörtgen biçimli bu aletler, bir sapa geçirilerek kullanılmıştır. Obsidyen (volkanik cam)
Neolitik dönemde
alet yapımında bir ham madde olarak yoğun biçimde kullanılmıştır. Doğal kaynaklarından elde edin
obsidyenin geniş bir coğrafyada ticaretinin yapıldığı görülmektedir. Uzun mesafeli ticarete konu olan ilk
mal, obsidyendir. Özellikle İç Anadolu ile Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Toroslar ile Mezopotamya
arasında yoğun biçimde obsidyen ticareti yapılmıştır. Neolitik Çağ’da bakır da kullanılmaya başlanmıştır.
Bakır, ısıtılıp dövülerek şekillendirilmiş; takı, küçük iğne, olta gibi aletler yapılmıştır. Neolitik’te obsidyen ve
bakırın yanında deniz kabukları, kaliteli çakmak taşı ve değerli renkli taşların da ticareti yapılmıştır.
GÖBEKLİTEPE
Güneydoğu Anadolu’da, Şanlıurfa yakınlarında yer alan Göbekli Tepe’de yapılan kazılarda, yerleşik yaşama
geçişle ilgili mevcut bilgileri altüst edecek buluntular ortaya çıkarılmıştır (Resim 1). Göbekli Tepe,
Mezopotamya’daki ilk şehirlerden 5.000 yıl, milyonlarca turistin ziyaret ettiği İngiltere’deki ünlü
Stonehenge’den 7.000 yıl, Mısır Piramitleri’nden 7.500 yıl, Malta Adası’nda bulunan tapınaklardan da 6.500
yıl daha eskidir. Göbekli Tepe, MÖ. 10.000 yani günümüzden 12.000 yıl öncesine tarihlenen Çanak
Çömleksiz Neolitik Dönem’e ait bir inanç merkezidir. Yapılan arkeolojik araştırmalar göstermiştir ki;
Göbekli Tepe Neolitik Tapınak Alanı, dönem insanlarının belirli zamanlarda bir araya gelerek ibadet
ettikleri bir yerdir. Kesin olmamakla beraber tapınağın bizzat onu kullananlar tarafından gömüldüğü
öngörülmektedir.
Resim 1. Bereketli Hilal ve Göbeklitepe.
Resim 2. “T”biçimli sütunlar.
Göbekli Tepe’de yapılan kazılar sonucunda yuvarlak planlı, üstü açık taştan inşa edilmiş yapılar açığa
çıkarılmıştır. Bu yapıların ortak özelliği duvarlarının, kalınlığı 1.4 metre olan 12 metre boyutundaki “T”
biçiminde sütunlar ile çevrilmiş olması ve yapıların merkezinde de ikişer “T” biçiminde sütunun karşılıklı
olarak yer almasıdır (Resim2). Arkeologlar boyları 3 ila 6 metre arasında değişen bu “T” biçimindeki
sütunların stilize edilmiş insan tasvirleri olduğunu düşünmektedir. Bunun sebebi “T” biçimindeki
sütunlarda görülen kol ve el tasvirleridir. Ayrıca bu sütunlar üzerine işlenmiş hayvan tasvirleri ve soyut
semboller yer almaktadır. Göbeklitepe üzerinde yapılan jeomanyetik ve georadar taramalarda çapları 20 ile
30 metreye varan bu daire biçimli yapılardan 20 adet bulunduğu tespit edilmiştir. Yapılan arkeolojik kazılar,
Göbekli Tepe’nin olağan dışı buluntuları ile dinsel/kutsal bir buluşma merkezi olduğunu kanısını
uyandırmaktadır. Buluntular, Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’de yaşayan avcı- toplayıcı insanların
hayatta kalma, günlük gereksinimlerini gidermenin yanı sıra doğayı anlamaya çalışma, doğaüstü güçlerin ya
da tanrının/tanrıların varlığına inanma, dinsel törenler için düzenli aralıklarla bir araya gelme eylemlerini
gerçekleştirdiklerini göstermektedir. Bu dinsel törenlerde hep birlikte, inançlarını simgeleyen hayvan ve
insan kabartmalarıyla süslü tapınaklar, dev boyutlu dikili taşlar yapmışlar.
ÇAYÖNÜ
Diyarbakır’da yer alan Çayönü höyüğü, 4.5 m. yükseklikte, 250-300 m. doğu-batı yönünde uzanmakta,
yaklaşık 50.000 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Günümüzden on iki binyıl kadar önce Çayönü'ne,
göçebe yaşamı terk eden bir topluluk yerleşti. Burada, çanak çömlek yapmayı bilmeden, benimsedikleri
toplumsal kuralları ödünsüz uygulayarak uzun yıllar yaşadılar. Yuvarlak planlı basit kulübelerle başlayıp
giderek taş temelli, kerpiç duvarlı karmaşık yapılara kadar sürekli bir gelişme gösteren mimarileri, o dönem
için basit barınaklar olmaktan çok, iyi tasarlanmış, kullanım ve yaşam alanları iyice belirlenmiş ve
kalıplaşmış bir geleneğin temsilcisidir. Çanak çömleksiz dönemi M.Ö. 8200-6000 yıllan arasına tarihlenir ve
6 evreye ayrılır; evrelerinin her birinde farklı yapı tipleri ve buna bağlı olarak da biçim değişikliği görülür.
Bu nedenle, çanak çömleksiz dönemin her evresi, bir ev tipiyle temsil edilmekte ve buna göre
adlandırılmaktadır.
En eski seviye, yuvarlak planlı dal örgü yapıları içerir. Bazen taş temelli, bazen de taş temelsiz olarak,
dallardan örülüp, üzeri çamurla sıvanarak kulübe biçiminde oluşturulan yapılar dönemi M.Ö. 8200-7200
tarihleri arasında binyıl sürmüştür (Resim 3).
Yuvarlak planlı yapıların hemen üzerinde yeni bir dönem başlamaktadır. Çayönü yağışlı bir iklime sahipti.
Yağışın neden olduğu taban suyu ve rutubet önemli sorundu. Evlerin yaşam alanlarının taban seviyesinden
yükseltilmesi gerekiyordu. Böylece ızgara benzeri parelel duvarlardan oluşan dikdörtgen biçimli taş
platformlar yapılmasına başlandı. Platformlar dallarla örtülüyor, bunun da üstü kil ve kireç karışımı
toprakla kaplanıyordu. Platformların bir ucunda küçük bir oda ve depo bölümü vardı. Kamış ve dallarla
örülen duvarları, gene çamurla sıvanıyor, orta kesiminde ahşap direklerle destekleniyordu. Günümüzde
"ızgara planlı yapılar" diye bilinen bu evler, genellikle 1 1 x6.5 m. kadar olan boyutları ve dikdörtgen planlı
oluşlarıyla, birbirine benziyordu. Bu dönem M.Ö. 7200-7100 tarihlerine aittir (Resim 4).
Resim 3-4. Çayönü, yuvarlak ve ızgara planlı konutlar.
Izgara planlı yapıların üzerinde anıtsal nitelikli yapıların bulunduğu iki evre vardır. Bunlardan birinde, 1 2x
1 0 m. boyutlarındaki geniş avlulu bir yapıda, 295 kadar insan iskeletine rastlanmış ve yapının ölü kültüyle
ilişkili işler için kullanıldığı anlaşılmıştır.
Anıtsal yapıların üzerinde yeni bir dönem başlar. Yapıların ızgara temelleri hücrelere bölünmüştü. Bodrum
katı gibi olan bu hücreler kiler veya depo olarak kullanılıyordu. Asıl yaşam alanı bunun üzerinde ikinci bir
kat gibiydi ve bu kata dıştan bir taş merdivenle ulaşılıyordu. Avlu ise arka tarafta üstü kapalı bir sundurma
haline gelmişti. Yapılarda kerpiç duvar ilk kez bu dönemde uygulanmaya başlamıştı. Üstü düz çatı ile
örtülen yapılar, iki katlı evleri andırıyordu. Yerleşmenin doğu kesiminde, olasılıkla en erken evreden beri
özel önem taşıyan meydan yeniden düzenlenmişti. Boyu 50 m'yi bulan bu alan, dünyanın ilk büyük alanı
olarak tanımlanabilir. Meydanın içine doğu-batı yönünde, boyları 2.5 m.'yi bulan, işlevleri tam olarak
bilinemeyen, iki dizi dikilitaş yerleştirilmişti. Dikilitaşlarla süslü meydanın çevresini ise özel önemi olduğu
anlaşılan büyük yapılar kuşatıyordu. Çayönü halkının sosyal yaşamında özel bir önemi ve yeri olduğu belli
olan alanın çevresindeki yapılardan birkaçı diğerlerinden farklıydı. Bunlardan en büyüğü 1 1 x 1 0 m.
boyutlarındaydı ve terazzo (bir nevi mozaik) denen bir tabanla kaplıydı. Meydandan batıya doğru
uzaklaştıkça evler küçülmekteydi. Bu görünümü ile yerleşmenin düzenli ve önceden tasarlanan biçimde
kurulduğu ve sosyal bir farklılaşmanın bulunduğu belli olmaktadır M.Ö. 6600-6300 yıllan arasına tarihlenen
hücre planlı yapılar evresi Yeni Taş Çağı için beklenemeyecek olgular içerir.
Geniş yapıların oluşturduğu 6. ve sonuncu evrede, meydan önemini yitirip günlük kullanım alanına
dönüşmüştür. Bu dönem M.Ö. 6000-5500 (?) yıllan arasına tarihlenir.
Çayönü'nde, ölüler yapıların tabanı altına ve iç avluya gömülmekteydi. Tam büzülmüş durumda bırakılan
ölülerin yanına yassı balta, boncuk, boncuk dizileri (Resim 6), kemik ya da boynuz aletler vb. ölü armağanı
olarak konulurdu. İçinde çok sayıda ve özenle korunmuş kafatasları ele geçmesinden dolayı "Kafataslı
Yapı" olarak bilinen, ancak daha somaki yıllarda içinde her türlü kemiğin bulunduğu yapının, Çayönü
halkının inanç dünyasında kuşkusuz kutsal bir yeri olmalıydı (Resim 5). Kafataslarının konulduğu böyle bir
binaya, inanış sisteminin bir parçasını oluşturan ritüel törenlerin, daha doğrusu salt insanı hedef alan gerçek
anlamda bir kafatası kültünün, oturulan mekan dışına çıkılarak, bu amaç için öngörülen ve inşa edilen, özel
bir binada uygulanmasına ilk kez Çayönü'nde tanık olunmaktadır. 13u binada, köydeki nüfusun %70'nin
gömülü olması, her iki cinse, her yaşa ait oları kemiklerde darp ya da yaralama izi olmaması, buranın,
Yakındoğu'daki en önemli insan kültü yapısı olduğunu gösterir. Tüm bulgular, bir zamanlar Çayönü'nde,
insanların kurban edildiği adak törenlerinin yapıldığını ön plana çıkarmaktadır.
Resim 5. Kafataslı Yapı
Resim 6. Çayönü, kemik kolye.
Madenleri tanımaya, ilk olarak bakırı soğuk dövme yoluyla işlemeye, mimaride söndürülmüş kireç ve alçıyı
kullanmaya, doğal camı ısıtarak biçim vermeyi denemeye başlayan Çayönü halkı, her alanda bir çok
değişme ve geliş menin doğmasına olanak verecek bambaşka bir dünyanın kapılarım açmış; eski
zamanlardan yenilere doğru, belli bazı önemli tarihi aşamalardan geçip evrimleşerek, çevresindeki
kültürlerden farklı özellikleriyle çok ilginç, gelişkin özellikler taşıyan bir kültür ortaya koymuştur.
Bilim dünyasında "ilk Köy Toplulukları Dönemi" ya da "çanak çömlek öncesi Yeni Taş Çağı" özellikleriyle
tanınan Çayönü, en büyük değişimi evcil hayvanların girmesiyle yaşamaya başlamıştır. Evcil hayvan
sürülerinin girmesi, avcılığın beslenmedeki yerini azaltmasıyla birlikte tüm düzeni bozmuştur. Çanak
çömlek de yapılmaya başlanan bu yeni evre ile yerleşmede önceki dönemin katı kuralları ortadan kalkmış,
ölü gömme-ölü kültü değişmiş, planlı standart yerleşme düzeni bozulmuş, önceleri çok temiz tutulan
meydan bir çöplük durumuna gelmiştir. Günümüzdeki köyler gibi rastgele gelişen, isteyenin istediği yere
yapı yaptığı, gerektiğinde odalar eklediği, tam bir kargaşaya dönüşmüştür. Kült eşyaları ortadan kalkmış,
yalnızca işlevsel nesneler kullanılmaya başlanmıştır. İlginç olan, bu değişim, yerleşimin nüfusunun
azalmasına sebep olmasıdır. Bu durum, yeni beslenme türünün getirdiği salgın hastalıkların bir sonucu
mudur, yoksa hayvancılığa bağlı göçebe çobanlık mı başlamıştır veya bilinmeyen nedenlerle topluluğun
büyük bir kısmı başka bir yere mi göç etmiştir? Bunların yanıtını gelecek dönemlerdeki araştırmalar
verecektir. Çayönü halkının binlerce yıl içinde çok net olarak ve geniş bir sayfa üzerine yazdığı yaşamı,
kültür tarihimizin en önemli bir döneminin, kesin bir belgesidir.
NEVALİ ÇORİ
Şanlıurfa yöresinde, Fırat'tan yaklaşık 3 km. uzaklıkta yer alan Nevali Çori’de Atatürk baraj gölü sahasında
kalacak olmasından dolayı kurtarma kazıları yapılmış olup günümüzde baraj suları altında kalmıştır. Nevali
Çori beş evreli bir yerdir. Yerleşme terasında kerpiç tekniğiyle kireçtaşından yapılmış uzun dikdörtgen
planlı, bağımsız ve birbirine paralel duran yapılar, uzun tarafındaki girişleriyle Kantara çayı tarafına bakan
evler, iç mekanlarının düzenli olarak bölünmesiyle dikkati çeker (Resim 7). Nevali Çori'nin 4. yapı katında,
evlerden biraz uzakta, hemen hemen kare biçimli bir taş yapı vardır. Son derece özenli işçilikle yapılmış
terazzo zemini ve dikilitaşlarıyla dikkati çeker. Salonun sağ duvarı üzerinde bir niş bulunmakta, duvarların
önünde ise bir seki uzanmaktadır. Ortada, üzerinde alçak kabartma olarak şematik biçimde uzun kollu bir
insan işlenmiş olduğu, 3 m. yüksekliğindeki "T" biçimli iki dikilitaş yükselir. Aynı türün biraz daha küçük
boyutluları sekiler boyunca odayı çepeçevre sararlar. Anıtsal kabartmalar ve yontularla süslü yapının
törensel ve dinsel işlevi olduğu net olarak belirgindir. Yapı, içini dolaşan taş seki, terazzo zemin ve insan
biçimindeki monolitik payeleriyle eski doğunun anıtsal boyuttaki en eski ve gerçek kutsal yapılarından
birisidir (Resim 8-9). İlk olarak burada keşfedilen “T” biçimli sütunlar daha sonraları Göbeklitepe’de çok
daha eski devirlere giden tapınaklarda ortaya çıkarılmıştır. Nevali Çori’de ayrıcalıklı bir işlevi
bulunmasından dolayı dinsel bir yapı olarak yorumlanması Göbeklitepedeki yapıların da aynı işleve sahip
olduklarına kanıt oluşturmuştur. Teoriye göre Göbeklitepe’deki tapınaklar kullanımdan çıktıktan sonra ilk
yerleşmeleri kuran insanlar benzer geleneği yeni yerleşim yerlerinde de sürdürmeye devam etmişlerdir.
Resim 7-8. Nevali Çori’deki konutların canlandırma çizimi ve kutsal alan.
Göbeklitepe ile olan ortaklıkları sadece “T” biçimli sütunlardan ibaret olmayan Nevali Çori’de çok sayıda
heykel de elde edilmiştir. Gerçek boyutlarda kireçtaşından yapılmış, topuz biçimli ve üzerinde yılan
kabartması olan bir baş (Resim 10), kompozit figürler, akbaba heykeli ve portre özelliği gösteren bir insan
başı ilginç yapıtlardır. Hayvan biçimli tasvirler arasında aslan, panter, yaban domuzu, yaban atı, ayı ve
akbaba yer alır. Çakmaktaşından yapılma hasat aletleri ve av silahlan oldukça boldur. İşlenmiş süs
boncuklan, çok sayıda pişmiş toprak figürin ve bakır bir boncuk yüksek teknolojiye tanıklık eder. Nevali
Çori yerleşik yaşama geçen erken dönem toplulukları içinde özel öneme sahip bir yerleşmedir.
Resim 9. Tapınağın canlandırma çizimi.
Resim 10. Heykele ait baş.
AŞIKLI HÖYÜK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder