Asurbanipal Kimdi?
Savaşçı. Bilgin. İmparatorluk kuran. Kral öldüren. Aslan avcısı. Kütüphaneci. Büyük Asur kralı Asurbanipali yakından inceleyelim.
Kasım 2018’de açılacak büyük çaplı yeni bir sergi tarihin unutulmuş en büyük krallarından birinin, Asurbanipal’in hikâyesini gözler önüne seriyor. Bu adı daha önce duymadıysanız, endişelenmeyin. Yalnız değilsiniz. İşte size bu güçlü ve büyüleyici antik hükümdarı tanıma fırsatı.
Dünyadaki en büyük imparatorluğun hâkimi
Asurbanipal Neo-Asur imparatorluğunun kralıydı. Asurbanipal’in hükümdarlığı süresince (MÖ 668-631 dolayları), dünyadaki en büyük imparatorluk olan Neo-Asur imparatorluğu batıda Kıbrıs’tan doğuda İran’a kadar uzanıyordu, hatta bir dönem boyunca Mısır’da imparatorluk toprakları içindeydi. Günümüz Irak’ında yer alan başkent Ninova dünyanın en büyük şehriydi. Tüm bunlar olurken Atina ve Sparta gibi Yunan şehir devletleri hala çocukluk dönemlerini yaşamaktaydı, Roma ise yalnızca küçük bir yerleşimdi.
Böylesine büyük bir imparatorluğun hâkimi olan Asurbanipal alçakgönüllülük etmiyor, kendini “dünyanın kralı” olarak adlandırıyordu. İmparatorluğun büyüklüğü düşünülünce, bu unvan pek de gerçek dışı değildi.
Aslında kral olmayacaktı
Asur’un en büyük krallarından biri olmasına rağmen, Asurbanipal tahtın ilk varisi değildi, kendinden büyük bir erkek kardeşi vardı.
Tahtın asıl varisi olan erkek kardeşi ölünce, babası Esarhaddon diğer büyük kardeş Shamash-Shum-ukin’i es geçerek Asurbanipal’i veliaht prens yaptı. Bu cüretkar, hatta belki de aptalca bir hareketti. Esarhaddon’un kendi babası, Esarhaddon’u yani en küçük oğlunu veliaht ilan edince diğer oğulları tarafından vahşice katledilmişti!
Shamash-shum-ukin bu karar üzerine oldukça sinirlenmişti. Esarhaddon ise teselli olarak onu Babil kralı ilan etti. Babil kralı olmak kulağa hoş gelse de Babil o dönemde Asur imparatorluğunun bir parçasıydı dolayısıyla Shamash-shum-ukin küçük kardeşine hesap vermek zorundaydı. Bunun yarattığı gerilim sonucunda topyekun bir savaş patlak verdi.
“Haşmetli babam, yüce tanrıların emriyle, beni kardeşlerime tercih etti.”
İstihbaratçı olarak çalıştı
Asurbanipal veliaht prens ilan edildiğinde, kral olmak için eğitimine başladı. Görgü kurallarını öğrendi, önemli askeri beceriler edindi ve âlimlerden ders aldı. Sarayda nasıl kral olunacağına dair çok şey öğrenerek babasını gölgede bıraktı.
Ayrıca, babası için istihbaratçı olarak da çalıştı, imparatorluktaki gizmenlerden bilgiler alarak istihbarat raporları topladı. Bu iş, Asurbanipal’in imparatorluk hakkında bildiklerini geliştirmesine ve olası düşmanlarını öğrenmesine olanak tanıdı.
Aslan Avcısıydı
Genç prense askeri taliminin bir parçası olarak savaş arabası sürmek, süvari atlara binmek ve okçuluk gibi beceriler kazandırıldı. Bu amaçla, aslan avlamayı da öğrendi.
Asur’da, aslan avlama bir kraliyet sporuydu. Modern dünya için acımasızca olsa da, aslan öldürmek bir kralın halkını dünyadaki tehlikelere karşı koruma becerisini temsil ediyordu.
“Kızgın aslanların boğazlarını deldim, her birini tek bir okla.”
Asurbanipal sarayının duvarlarını kaplamak için kendisini avlanırken ve hatta çıplak elleriyle aslanları boğarken gösteren bir dizi rölyef—kabartma—sipariş etti. Bu rölyefler Asur sanatının en meşhur örnekleri arasında.
Düşmanlarını alt etti
Asurbanipal halkına karşı sevecen düşmanlarına karşı ise acımasızdı. Bir keresinde alt ettiği bir kralın çenesine köpek zincirleri bağlattığı ve onu bir köpek kulübesinde yaşamaya zorladığı söylenir. Bu, antik dünya standartlarında bile oldukça gaddar bir tavır.
Asurbanipal tahta geçtiğinde Mısır’la ve diğer çevre yerlerle savaş sürmekteydi, düşmanlarını yendi ve imparatorluğu daha da genişletti.
Elam devleti Asur’a karşı ayaklanmaya çalıştığında, Asurbanipal onları da ezdi. Elam kralını ve oğlunu kendi kılıcıyla öldürdüğü söylenir. Elam kralının kesik başı bahçedeki bir ağaca süs diye asıldığı Ninova’daki saraya getirildi. Bu hareket birçokları için Asurbanipal’e bulaşılmayacağına dair verilmiş çok açık bir uyarıydı.
“Aşur’un (Asur tanrılarının başı) ve İştar’ın yardımıyla onları öldürdüm. Birbirlerinin gözü önünde başlarını kestim.”
Asurbanipal, Elam’ın Asur’a karşı komplolar düzenleyen baş belası hükümdarlarıyla uğraşırken çok çaba harcamıştı. Bu komplolardan bıkıp usanmış Asurbanipal Elam’ı kesin olarak ortadan kaldırmaya karar verdi. Saray ve tapınakları soydurdu, kraliyet mezarlarının açılmasını ve kral kemiklerinin alınmasını emretti. Hayatta kalanlarsa zincirlere bağlı şekilde, köle olarak Asur’a getirildi.
“Elam diyarının tapınaklarını yıktım ve tanrılarını ve tanrıçalarını yok saydım… Önceki ve sonraki krallarının mezarlarını yıkıp mahvettim… Kemiklerini Asur’a götürdüm. Ruhlarının uyumasını engelledim ve onları cenaze sunularından ve şereflerine toprağa dökülen şaraplardan mahrum bıraktım… Bir ayın seyrinde ve yirmi beş günde, Elam diyarının bucaklarını yakıp yıktım, üzerlerine tuz ve tere saçtım.”
Kardeşinin ölümünden o sorumluydu
Düşmanları yalnızca dış tehditlerden ibaret değildi, kendi kardeşini de öldürmüştü. Yukarıda bahsedildiği gibi, Asurbanipal’in kardeşi Shamash-shum-ukin Babil kralı olmuştu. Asurbanipal’e hesap vermekten bıkan Shamash-shum-ukin imparatorluğun ücralarında bulunan diğerleriyle bir işbirliği yaparak ve Babil adına bazı kentleri ele geçirerek kardeşine karşı bir komplo hazırladı.
Oynanan oyunun farkına varan Asurbanipal, Babil’i iki yıl sürecek bir kuşatma altına aldı. Bu kuşatma sırasında insanların açlıktan kendi çocuklarını yiyecek duruma düştükleri anlatılır. Nihayetinde, Shamash-shum-ukin yanan sarayında esir düşmekten kaçarken öldü, onunla birlikte bu komploya karışanlarsa öldürüldü.
“İnsanların geri kalanına, hala hayatta olanlara gelince… Bizzat ben bu insanları bir cenaze sunusu olarak yere seriyorum… Parçalanmış etlerini köpeklere, domuzlara, akbabalara, kartallara, gökyüzünün kuşlarına ve apsunun (su) balıklarına yediriyorum.”
Büyük bir kütüphane inşa etti
Düşmanlarını alt etmediği ve aslan öldürmediği zamanlarda, Asurbanipal belki de genel tavrıyla uyuşmaz bir şekilde ilmi uğraşlar peşindeydi. Okuyabiliyor ve yazabiliyordu, bu bir kral için alışılmışın dışındaydı. İlmi becerilerini geliştirmeyi seviyordu öyle ki sarayındaki rölyeflerde kendini kılıcının yanı sıra belinde bir stilusla (tablet üzerinde yazı yazmakta kullanılan kalem) tasvir ettirmişti. Kalem kılıçtan keskin olabilirdi, ancak Asurbanipal ikisini de ustaca kullanıyordu.
Dünyada sistematik olarak toplanmış ve listelenmiş ilk kütüphaneyi Asurbanipal kurmuştur. Sahip olmaya diğer her kitabın bir kopyasını istemiş ve emri altındakileri dünyanın tüm bilgilerini toplamak üzere imparatorluğun çeşitli yerlerine göndermişti. Asur kitapları kağıt üzerine değil, çoğunlukla kil tabletlere, semboller oluşturmak için ufak bir kamanın kullanıldığı çivi yazısıyla yazılmıştı. Toplamda yüz binlerce tablet Asurbanipal’in kütüphanesinde toplanmıştı, bunlardan 30.000’i günümüzde British Museum’da bulunmakta.
“Ben, Asurbanipal, Nabu’nun (yazı ve bilgelik tanrısı) bilgeliğini öğrendim, ne kadar varsa bütün müstensihlerin usullerini elde ettim, izahatlarını irdeledim.”
Asurbanipal’in kütüphanesi sarayının yanan duvarları altına gömülmüştü ve 2.000 yıl boyunca saklı kaldı. Kütüphanenin kırık ve dağılmış kalıntıları ilk kez 1849’da bulundu, günümüzde ise bu kalıntılar British Museum’da yer almakta. Ele geçirilen parçalar tüm dünyadan araştırmacılar tarafından incelendi, Asur kültürü hakkında bildiklerimizin birçoğu bu metinlerden geliyor.
Kütüphanedeki eserler arasında, bugün dünyanın en eski edebi eserlerinden biri olduğu düşünülen Gılgamış Destanı da yer alıyordu. Destanın bir kısmı günümüzde “Tufan Tableti” olarak adlandırdığımız tablet üzerine yazılmıştı, bu tablette Büyük Tufan anlatısı yer alıyor ki bu anlatıdan daha önce yalnızca Kutsal Kitap’ta bahsedildiği biliniyordu.
Lüks içinde yaşadı
Asurbanipal, imparatorluğu başkent Ninova’dan yönetiyordu. Asur kralları savurgandı. Ninova, Asurbanipal’in büyükbabası Sanherib tarafından büyüklüğü ve ihtişamı antik dünyayı hayrete düşüren koca bir şehre dönüştürülmüştü.
Asurbanipal imparatorluğu saltanatının büyük bir bölümünde “tüm insanlarda hayret uyandırmak için” inşa edilen “Rakipsiz Saray”dan yönetti. Ziyaretçiler saraya yanlarında kralı tehlikeli doğaüstü güçlerden koruyan kocaman insan başlı kanatlı boğalar (lamassu) bulunan devasa kapılardan geçerek giriyordu.
Ninova’daki kraliyet bahçeleri olağanüstü güzellikteydi. Bu bahçeler dağlardan aşağıya doğru 50km boyunca uzanan kanallarla sulanıyor, böylelikle bahçeler tüm yıl boyunca üzerlerinde envai çeşit çiçeğin açtığı bir vahaya dönüştürülüyordu. Geçtiğimiz tarihlerde Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olan Babil’in Asma Bahçeleri’nin aslında Ninova’da olduğu, yazarların daha sonraki zamanlarda Ninova’yı Babil’le karıştırdığı iddiası ortaya atıldı. Gerçekte böyle olmasa bile, imparatorluk boyunca farklı bitkiler toplatıp başkente getirten Asurbanipal’in bahçelerinin de son derece etkileyici ve egzotik olduğu kesin.
Ölümü bir sır olarak kaldı
Asurbanipal’in hayatı iyi belgelenmişse de ölümü bir sır olarak kalmaya devam ediyor. 19. yüzyılda arkeolojik keşiflerin yapılmasından önce, Asurbanipal sonraki yazarlarca Sardanapalus olarak biliniyordu ve Asur’un son kralı olarak romantikleştirilmişti. Pers anlatımlarından birinde, düşmanları Ninova’yı ele geçirince, kendisini sarayında cariyeleri, gümüşleri ve altınları ile birlikte yaktığı söylenir. Bu çarpıcı sahne Delacroix’nın meşhur Oryantalist resmi Sardanapalus’un Ölümü’nde hayat bulmuştur.
Arkeolojik deliller Asurbanipal’in Asur’un son kralı olmadığını ve Ninova’nın ele geçirilişi sırasında ölmediğini kanıtladı. Yine de ölümünden kısa bir süre sonra, MÖ yaklaşık 612’de, imparatorluk zayıflamış, çeşitli gruplar Asur şehirlerini yağmalamış bu da imparatorluğun çöküşüne yol açmıştı. Asurbanipal’den sonra gelen krallar hakkında çok az şey bilindiği için Asurbanipal’in Asur’un son kralı olduğu efsanesinde biraz doğruluk payı bulunuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder