16 Aralık 2019 Pazartesi
Lilith
Lilith
İbranilerin ya da Sina’dan Mezopotamya’ya dek uzanan geniş bir yaysal alanın Ana Tanrıçası olduğu olası Lilith’e ilişkin söz eden en eski bilgiyi bir Sümer metni vermektedir.
Bu metne göre gökle yerin birbirinden ayrıldığı ve Gök Tanrısı An gökleri uzaklara taşıdığı, Hava Tanrısı Enlil de toprağı taşıyıp götürdüğü o ilk günlerde insan yaratılır, ilk tarım üretimine geçilir ve yaşamak için gerekli olan her şey oluşmaya başlar. Bu arada Ereşkigal’e yeraltının (Aşağı Diyar) yönetimi verilir. O zaman, Bilgelik Tanrısı Enki yeraltına teknesiyle bir yolculuğa çıkar. Zorlu sulardan oluşan yolunda atılan küçük rüzgar taşları ile büyük dolu parçaları Enki’nin üzerine kaplumbağalar gibi düşer. Bunlarla dolan teknenin sancağını ve alınacını denizlerin suları yutar, kıçını aslanlar gibi kamçılar. İşte bu zamanlarda Huluppu-ağacı denilen bir tek ağaç Fırat’ın kıyılarında kök salar ve ırmağın sularıyla beslenmeye başlar. Ancak güney rüzgarları tek başına büyüyen bu ağacın köklerini ve dallarını savurarak uzaklara götürür. Enlil’e saygıda kusur etmeyen ve baş tanrı An’ın karşısında da saygıyla eğilen İnanna (Göklerin Tanrıçası) bu ağacı ırmaktan çıkararak Uruk’a götürür. Özenle diker, bakımını yapar. Ağacın büyümesini, üzerinde oturacağı bir taht ve yatacağı bir karyola yapabileceği keresteler vermesini beklemeye başlar:
“…
Yıllar gitti; beş yıl, on yıl
Ağaç kalınlaştı,
Fakat kabuğu çatlamadı.
O zaman evcilleşmeyen bir yılan,
Yuvasını Huluppu-ağacıının köklerine kurdu
Ağacın dallarında Anzu-Kuş kuluçkaya yattı
Ve gövdesinde karanlık bakire Lilith evini inşa etti.
Aslında gülmeyi seven genç kadın ağladı.
Ve İnanna nasıl da ağladı!
(Fakat hiçbiri ağacı terk etmek istemiyordu.)
…”
Umarsız kalan tanrıça erkek kardeşi Güneş Tanrı Utu’ya başvurur, olanları anlatır, yardım etmesini ister.
“…
Utu, cesur savaşçı Utu
Kız kardeşine yardım etmedi.
…”
Daha da umarsız kalan İnanna, kuşların şarkılar söylediği bir şafak vakti kardeşi Gılgamış’ı çağırır. Ağacı, ağaca musallat olan kuşu, yılanı ve Lilith’i anlatır ona ve isteğini ilettiği erkek kardeşi Utu’nun yardım etmediğini, ama kendisinin yardımcı olmasını diler. Tanrıçanın dileğini kabul eden Gılgamış zırhını giyer, baltasını alır ve “İnanna’nın kutsal bahçesine” girer. Baltasını savuran kahraman, yılanı öldürür, Anzu-Kuşu’nu yavrularıyla dağlara uçurtur. Durumunu sıkıntıyla izleyen Lilith de evini yıkar, vahşi ve ıssız yerlere doğru kaçar. Ardından ağacı kesen Gılgamış da tanrıçanın dileğini yerine getirir[1]. Adı üstünde göksel olan İnanna da, anaerkilliğin aşkın gökselliğini simgeleyen ağacına kavuşur ve böylece hem anaerkilliğin hem babaerkilliğin göksel dişili oluverir.
Bilindiği gibi Lil Sümerce’de fırtına ve rüzgar anlamına gelirdi. Babil-Asur kökenli Lilitu sözcüğü de buna uygun düşer ve dişi şeytan ya da rüzgar hayaleti anlamına gelir. İbrani kökenli Lailas özcüğü ise gece anlamında kullanılır ve gece hayaleti olarak ilişkin çevirisi yapılır. Başka bir yaklaşıma göre Lilith sözcüğü, Lotus anlamına gelen Sümer-Babil kökenli Lilu sözcüğünden türemedir. Kali de, Lilith’in sıfatlarındandır. Buradan çıkışla Lilith, Mısır ve Hindistan’ın Lotus tanrıçaları ile ilişkilendirilir. Hindistan’da Lotus verimliliğin ve yeniden doğuşun olduğu kadar saflığın da simgesidir[2].
M.Ö. 2000 dolaylarına tarihli bir Sümer kil kabartmasında betimlenen; gururlu, soylu başına boynuzlu bir başlık (taç) giymiş, yakarma ya da kutsama biçimli kollarını kaldırmış ve ellerinde yaşam simgesi iki halka tutan; başları bacaklarının sağına ve soluna gelen iki aslandan birinin sırtında, kuş biçimli ayaklarıyla çırılçıplak dikelen; sağına ve soluna iki baykuş konmuş “kanatlı kadının” Lilith olabileceği[3] savlanmaktadır. Ortadoğu’nun tüm İnanna bezekleri, ayak parmakları hariç, aşağı yukarı bu kabartmada olduğu biçimde anlatılır, özellikle iki aslanla birlikte. Eğer, İnanna iminin Sümer öncesi anaerkil Ubeydlilerin Ana Tanrıçası üzerine geliştirilmiş bir biçim olacağı çıkarsaması doğruysa, söz konusu kabartmanın işlendiği dönemde asıl Ana Tanrıça olan Lilith’in çoktan kışkışlandığını varsayabiliriz. Çünkü “söylence çözümlemelerinde, iki kavram arasındaki asıl ilişki bozulduğu zaman, bu ilişkinin tam karşıtına yatkın olabileceği ilkesine”[4], özgür kalmakla birlikte babaerkilliğe birçok bağla sarılan İnanna imi oldukça uyar. Buradan, sevecen ve korumacı Ana Tanrıça Lilith’in yeni dizge uğruna altüst edildiği, içinin boşaltılarak yalnızca aşkı ve cinselliği simgeleyen İnanna’ya dönüştürüldüğü sonucuna varılabilir. Böylece, ağacının -toprakla ilişkisinin- bu yeni tanrıça tarafından kullanılmak amacıyla kesilmek ya da yok edilmek istenmesinin nedeni de anlaşılır duruma gelir.
Kudüs İncili’nde açıkça adı geçtiği[5] halde pek de açık olmayan İbrani kutsal kitabının yaban keçisinin arkadaşı[6]ve bir gece canavarı olarak andığı ya da nitelendirdiği Lilith, hiçbir krallığın bulunmadığı ve nesillerin yaşamadığı; anka kuşu, kirpi, baykuş, karga ve çakalın yurdu, devekuşlarının avlusu, çölün vahşi hayvanlarıyla kurtların ve çaylakların buluştuğu, ok yılanının yuvasını yaptığı ve çoğaldığı; üzerinde boşluğun ölçüm ipiyle ıssızlığın çekülünün asılı olduğu saraylarında kara dikenlerin, korunağında ısırganların bittiği Edom Koyağı’nın kükürtlü ve ziftli toprağında yaşamaktadır[7]. Kutsal kitapta sık sık gönderme yapılan Kidron Koyağı[8] da Lilith’in olası öteki yaşam alanıdır. Kitapta, kendisinden olmayanların çadırının üstüne kükürtler döken Lilith’in ya da adının ve saygınlığının kalmayacağı bağlananların ışıklı dünyadan karanlığa kovulacağı, boyu ve ailesi ile ilişkisinin kesileceği[9] bildirilmektedir.
Yahudi inançlarına göre, ilk yaratılan Adem’in Havva’dan sonra birleştiği, balçıktan yaratılan ve birçok cin doğuran Lilith adlı bu dişilin Asur-Babil inançlarından alındığı[10] savlanmaktadır. İbranilerin, kutsal kitabı, Babil sürgünü sırasında kaleme aldıklarına ilişkin yaygın görüş ve bu kutsal metinlerinde geçen, sık sık vurguladığımız Sümer biçimleri Ugarit söylenceleriyle, Asurlu kızların adına ilk kez cinsel ilişkiye girdikleri tanrıça Mylitta biçimi bu savı destekler gibidir. Tüm bunların gösterdiğine göre Lilith’in kim olduğuna değgin bilgiye ancak çıkarsama yöntemiyle varılabileceği anlaşılmaktadır. Halaf Kültürü’nün üstüne gelen Ubeyd Kültürü’nün, Sümerler diyara daha gelmeden ya da yeni yeni gelmeye başladıkları dönemlerde oluştuğunu; öte yandan İnanna’nın Sümer öncesi bir ana tanrıça geleneği izleri de taşıdığını anımsayalım. Babil’de, Sümer söylenceleri yanında olasılıkla Sümer öncesi Sami söylenceleriyle de karşılaşan İbraniler, babaerkillik uğruna unutmaya çabaladıkları bir ana tanrıça imiyle de yüz yüze geldiler. Üstüne geldikleri yerli halkın olası anaerkil kültürü üzerine üstün uygarlıklarını kuran Sümerlerin babaerkillik anlayışına göre kurguladıkları İnanna iminde işlenen doğurganlık, bereket ve savaşçılık biçimi, tamı tamamına bilinen ana tanrıçanın işlevselliğiydi ve böyle olduğu Amazonlar örneğinde de görülür. Anaerkillikte göksel olmanın simgesi olan ağacı İnanna’ya vermemekle direnen Lilith imi, olsa olsa böylesi eski bir baş dişile yapılan göndermeydi aslında. Sümer metninde adından ve karanlık kişiliğinden söz edilmesi ve Sümer öncesi bir im olması olasılığı Lilith’i Doğu Samilere götürür; ancak ilişkin ve en iyi bilinen söylencesinin İbranilere değgin oluşu, Lilith’in Batı Sami inanç öbeği içinde incelenmesini gerekli kılmaktadır.
Haham geleneğinde dişi şeytan olarak kabul gören Lilith, Talmut’ta tüm dişil şeytanların adıdır. Mistik İbrani kaynaklarında İblis Samael’den sonra gelen şeytanlar kraliçesi olarak geçen Lilith, söylencenin ilk değişkesinde Adem’in ilk karısıdır ve doğrudan doğruya topraktan çıkarılmış olduğundan onunla eşitti. Havva, ancak onun gidişinden sonra yaratıldı. Başka bir değişkeye göre ise, Lilith’in Adem’i baştan çıkarışı üstünlüğünün düşüşünden sonraya rastlar ve bu birleşmeden söz konusu cinler ortaya çıkar[11]. Lilith’in, başlardaki erdişiliğin ya da Mısır’da Atum, Babil-Sümer’de Apsu, Gereklerde Gaia diye adlandırılan ilksel tözün bozulumundan sonra ortaya çıkmış olması da olasıdır. Çünkü İbranilerin bu üç kültürle de bir biçimde etkileşim içinde olduklarını biliyoruz. Kaldı ki İbrani dinsel biçimlenmeleriyle aynı döneme rastlayan Grek söylencelerinde de Lilith ile oldukça benzeşen bir Pandora imi vardır.
Lilith’in, Adem’in çocuklarını baştan çıkaran dişi şeytan olma ve önüne çıkan her erkekten “tohum hırsızlığı” yapma niteliği sürekli korundu[12]. Başka bir halk söylencesinde ise Lilith, yeni doğan çocukları öldürmeye çalışırdı. Zamanlarda hiç unutulmayan Lilith, dünyanın ikinci uydusu olabilecek varsayımla ve yıldız bilişinde (astroloji) hem düşünsel hem de cinsel bir değer olarak yaşatıla geldi[13].
İşte, kendini Adem’e eşit gören, onun sözünü dinlemeyen, sataşarak yakaladığı her erkeği bırakmayan; özellikle ayın yedinci günü erkekler için büyük tehlike haline gelen bu cin[14], Sümerli olduğu belirtilse ve İbranilerin her ne kadar komşuları Batı Samili boyların dinleriyle ilişkinlikleri bulunsa da Lilith’in ya da adı bu biçimde dillendirilen bir dişilin, özellikle erkeklere askıntı olduğu gün göz önüne alınınca, onun çok eskilerde yaşatılmış bir Kenan ya da İbrani Ana Tanrıça’sı olabileceği, akla gelmektedir.
Olasılıkla Lilith ilksel dişildi ya da başka söyleyişle “ilk yaratılan insan kadın”dı ve İbranilerin olduğu kadar, Sina ile Mezopotamya arasındaki eski yaysal bölge boylarının olası tapındığı güçlü bir Ana Tanrıça’ydı. Lilith’in, Sümer ya da Babilonya’da bilinmesi ille de oralı olacağını göstermez; pek ala Batı Samilerden diyara taşınmış olabilir; bunun tersi de düşünülebilir. Bu çıkarsamaya göre geniş bir coğrafyada ilk ana olarak tapım bulan Lilith, gide gide erilliğin harmanında eritilmiş ve sevecenliği yok edilerek bir dişi şeytan haline getirilmiş olmalı.
Artık, ilişkin İbrani söylencesine geçebiliriz:
İbrani söylencesel yazıtlarına göre, yaratılış sürecinin altıncı gününde yarattığı ilk eril insanın yalnız kalmasını istemeyen tanrı, ona benzeyen, toprak ya da kir ve çamurdan yarattığı dişil Lilith’i daha Chawah’ın (Havva) olmadığı o sıralarda Adem’e eş olarak verir ya da bu evrede tanrıdan asıl eş isteyen Adem’dir. Ancak kadın ile erkek asında kısa süre sonra kavgalar başlar. Kendisinin üstün olduğunu ve üste yatmanın hakkı olduğunu ileri süren Adem’e karşın alta yatmayı yadsıyan Lilith, “İkimiz de eşitiz; çünkü ikimiz de topraktan yaratıldık” der ve onun kaba güçle üstünlük sağlama çabasını görünce çeker gider[15]. Egemenliği bir biçimde tehlikeye giren Lilith’in erilliğin aşkın gök tanrısına hışımla direndiği anlaşılmaktadır. Üstünlüğün üstte, düşüklüğün altta yatmakla anlatım bulduğu biçim, edimsellikle ilişkin bir simge ya da düzge olmalı ve Lilith’in çekip gitmesi de bozulan bu dengeye bir tür başkaldırıdır.
Mısır’da da görülen ve İbranilerde çokça baskın olan inanca göre, özel ya da gizil adını bilenin eş düzeyde kabul edildiği ve açıklanması aşağılama sayılacağından ya da saldırı niteliği taşıyacağından[16] adının Lilith tarafından söylenmesiyle göğe çekilen tanrı, eşinden dolayı sızlanan Adem’in dileğini kabul eder ve ardından Lilith’in peşine üç meleğini gönderir. Fıkırdak şeytancıkların çevrede cirit attığı Kızıldeniz yakınlarında her gün yüz tane Lilim doğururken Lilith’e rastlayan melekler, ona gözdağı vererek Adem’e geri dönmesini isterler. Kızıldeniz’de kaldığı bunca süreden ve aralarında geçenlerden sonra dönüp de Adem’e saygın bir eş olamayacağını; bütün yeni doğan erkek çocukları sekizinci ve kızları da yirminci günlerine dek -tanrı tarafından- korumakla görevlendirdiği için ölüm gözdağının geçersiz kalacağını söyleyen Lilith, ancak üçünün adıyla bezeğini ya da onların taktığı koruyucu bir kolyeyi yeni doğmuş bir çocukta görürse ona zarar vermeyeceğine ilişkin meleklere söz verir. Melekler bu öneriyi kabul ederler; ama hoşnut kalmayan tanrı her gün şeytan çocuklarından yüzünü öldürerek Lilith’i cezalandırır[17]. Böylece tanrı, İbrani dışındaki tüm çocukların kurban alıcısı oluverir. Lilith’in başlarda üstlendiği çocuk koruyuculuğunu belli süre sonra bıraktığı görülmektedir. Biçim, sekiz günlük oğlan çocuklarının tanrıya kurban edildiği İbrani kazıbilim bulgularıyla örtüşür ve bu da Lilith’i bir Ana Tanrıça yapar. Diğer taraftan bu görüşten gidilerek, yirmi günlük kız çocuklarının da tanrıya kurban edileceği sonucuna varılır.
Uygun bir eş yaratamadığı için yeni bir denemeye giren tanrı, Adem’i seyrederken bir kadının kalıbını biçimlendirir. Bu amaçla kemik, bağ dokusu, kas, kan ve bağırsaklar kullanarak, deriyle kaplayarak, kıl ve saçlar ekerek oluşturduğu ve güzelliğiyle karşısına diktiği ilk Chawah’ı Adem’in çok itici bulduğunu görünce yaptığının yanlış olduğunu anlayan tanrı, kadını bilinmeyen bir yere göndererek uzaklaştırır. Üçüncü denemesine çok temkinli başlayan tanrı, bu kez Adem uyurken onun yan tarafından aldığı kaburga kemiği ile bir kadın yaratır; saçlarını örer ve dişili bir gelin gibi yirmi dört takıyla süsler. Başka bir inanışa göre ise, tanrı, bu denemesinde Lilth’in çekiciliğinin çok daha basitleştirilmiş biçimini ikinci Chawah’a yükler. Uyandığında karşısındaki dilberi gören Adem çok hoşnut kalır[18]. Başka bir sava göre ise tanrı en başta biri dişi, öteki erkek iki insanımsı yaratmayı amaçlar; ancak bunun yerine öne bakan yüzü erkek ve arkaya bakan yüzü bir kadın olan bir yaratık yaratmıştır. Daha sonra bu fikrini de değiştiren tanrı Adem’in arkaya bakan yüzünü alır ve bu yüze uygun bir kadın yaratır[19]. Tanrının bu yaratma denemeleri bezeğinin ne denli Enki’yle Ninhursag’ın yaratış yarışmasıyla benzeştiği hemen görülecektir.
Öteki bir değişkeye göre ise Adem, ilk başta hem erkek hem kadın bedeni taşıyan çift cinsiyetliydi (erdişil) ve bunlar sırtlarından birbirine bağlanmıştı. Yürüme ve konuşmayı olanaksız kılan bu konumdan hoşnut kalmayan tanrı erdişil bedeni ikiye böler, her yarıya birer kalça ekler. İşte, cennete götürülen ve çiftleşmeleri yasaklanan bu iki yaratıktı[20]. Bu bezekle tanrı, Sümerli ilksel Apsu ya da Grekli ilksel Gaia ile özdeşiverir.
Tüm hayvanlara ad koyana kadar dişi tarafı Adem’e bitişikti. Daha sonra uykudayken Adem’den dişil yanını ayıran tanrı, bu dişili gelin gibi süsleyerek ona sundu[21]. İşte bu kadın Lilith’ti ve Adem’den çocuk doğurmuştur. Büyük uçurumların derinliklerinde ateşli sıcak bir dişi töz olarak nitelendirilen ve erkeğin ilk eşi kabul edilen Lilith ya da bu töz (ruh) erkekle içi içedir, yapışıktır ve onu tamamlar. Daha sonra tanrı erkeği keserek ikiye ayırır; dişiyi biçimlendirir, onu bir gelin gibi erkeğin gerdek yatağına sokar. Bunu gören Lilith, kızgınlıkla kaçar ve deniz kıyısındaki şehirlerde erkekleri kandırmak için dolaşır[22] durur.
Lilith’in zümrüt ve daha sonra Saba ülkesinde kraliçe olarak egemenlik sürdüğü ve Hibob’un oğullarını öldüren dişi şeytan olduğunu da savlanmaktadır. Lilith, ilk günahtan çok önce cenneti terk ettiği için Adem’e verilen ölümlülükten kurtulur. Yalnız küçük çocukları boğan Lilith ve kızı Naama, diğer yandan uyurken hayal kurarak onlara kolayca kurban olabilecek tüm erkekleri de kandırırlar[23].
Saba kraliçesi de aslında, Süleyman’ı baştan çıkarmayı amaçlayan öteki bir Lilith’tir; çünkü güzelliği bir kadını, kıllı bacakları da erkeği niteler. İki kadının bir çocuğun anası olduğu ve bu bebeği paylaşamadıkları Süleyman’a ilişkin öyküdeki kadınlar da aslında Lilith ve kızı Naamah’tan[24] başkası değildir.
Cennetten kovuluşuyla başlayan kargışlı yıllarda hayaletler, erkek şeytanlar ve ilk eşiyle cinsel ilişkisine uzun süre ara veren Adem’in istenci dışında saçtığı döllerle Lilim döllenmiştir[25]. Bu biçimiyle Lilith, genel bir “döl alıcı” ya da “döl hırsızıdır” ya da bir ana tanrıçanın tüm işlevleriyle donatılmıştır.
Kabala’nın kutsal kitabı olan ve Işığın Kitabı diye adlandırılan Sahor’da, Lilith, tanrısal benliğin bir parçası olarak gösterilir. Buna göre Lilith, tanrının acımasız yargılama ve yaptırım yönünü simgeler. Tinsel olarak dünyanın üst taraflarında yer alan Lilith, tanrı ile içten ve çok yakından bağlantılıdır. Ondan dolayı tanrının gizil adını bilendir o. Lilith’in yüksek dünya ile bağlantı kurması, yaratıcı tanrı tarafından zorbalıkla engellenir[26] ve tahtı, tıpkı ödünçlenilen Arinna ya da Ti’amat denli elinden alınır.
Ateş, Lilith’in ana elementidir ve kafasından göbek deliğine dek güzel bir kadın, göbek deliğinden aşağısı ise bir alev direği olarak betimlenir[27]. Burada, İbrani tanrısının da belinden aşağısının ateş, belinden yukarısının maden parıltısı gibi ışıltılı, eli kolu olan bir insan[28] biçiminde betimlendiğini belirtelim. Sümer ve sonrası bütün kadınsı tanımlar sürekli olarak “erkek görünüşü içinde bulunan özelliklerden” ortaya çıkmaktadır. Apsu’nun içinden çıkan Ti’amat, toprağın içinden çıkan Gaia, Yahweh’in içinden çıkan Adonai, Adem’in içinden çıkan Havva, şeytan Samael’in içinden çıkan Lilith hep birer dişil olarak tanımlanmaktadır. Dişilik burada kendi başına bir ilk örnek değil, erkekliğin küçük bir parçası olarak gösterilir. Şeytan Samael’in içinde bulunan Lilth bir yılandır, şeytandır[29]. Erkeğin içinde bir dişilin var olduğudüşüncesi ya da “küçük evren doğum” (microcosmogoni), babaerkilliğin vazgeçemediği bir bezektir. Enuma Eliş’in evren doğumunda ilksel töz erdişildir ve aynı çağdaş evrede buluşan Greklerle İbraniler de bu biçimi, salt eril olanla özdeşmek kaygısıyla buradan ödünçlemiş olmalılar.
Lilith ve Samael, ışığın altında her iki cinste de bulunan (androjen) çift yüzlü, Adem ile Hava’nın tinsel alandaki çift cinsli (hemafrodit) doğumuna benzer biçimde dünyaya gelmiş birer benliğidir. Bu ikiz çiftler yalnız birbirlerine benzemekle kalmazlar, “yukarda üstün olanın görünüşüne” de benzerler[30] ve böylece erdişil tanrının biçiminde gözle görülür bir benliğe bürünürler. Bu bile babaerkilliğe hoş gelmemiş olmalı ki eril nitelikli tanrı, bir biçimde yaratıcılığa ya da doğurmaya yönelmeyi de gerekli görür.
Kızıldeniz kıyılarında İbranilere kurtuluşu sağlayan Yahweh, bunu, kendisinin babaerkil yönüne aykırı olan sürgün Lilith’in gücü üzerinde sağlamıştır[31]. Bir biçimde Edom koyakları ve Kızıldeniz’le ilişkilendirilen Lilith, şeytansı deniz canavarı Leviathan ile bileşmiş olarak da gösterilir. Kitabı Mukaddes’in tez kaçan yılan ve Leviathan olarak tanımladığı, tanrının iri ve zorlu kılıcı ile öldürdüğü[32] bu deniz canavarlarından yılan, Lilith olduğu da varsayılan dişil Levathan’ın eşidir. Su Lilith’i besler, güney rüzgarı etkisini arttırır ve kırlardaki bütün hayvanlar üzerinde güç kazanmasını sağlar; tıpkı Sümerli Labbu denli. Burada Lilith gene bir tanrıça olarak belirir; çünkü birçok tanrıça hayvanların da efendisidir[33] ve Lilith’in hem yılanların ve aslanların, hem de baykuşların efendisi olduğunu belirtelim.
Ayın küçük olduğu geceler boyunca insanoğlunun arasında dolaşan Lilith, onları kirletecek denli rahatsız eder. Yalnız uyuyan insanların üzerinde uçar, elleriyle tutunur, onların arzu ile uyanmalarını sağlayarak döllenir ya da döllerini çalar. Lilith’in gücü öylesine artar ki, kadın-erkek arasındaki bütün cinsel birleşmelerde etkisi görülür. Aşağılık bir fahişe gibi süslenen Lilith, kendisine yaklaşan erkeği öper, yılan ağısından oluşan bir şarap sunarak çekiciliğine alır. Böylece insan cinselliği kötülüğün ve yasa dışılığın sınırında gezinir durur. Lilith’in baştan çıkardığı erkek bir kayıptır ve o, onun ölüm meleği olacaktır[34] artık. Bundan dolayı Lilith’in imgesi olan kadının dokunduğu ya da önünden geçtiği arınmış her erkek ya da şey kirlenir ve tapınçlar bozulur.
Bir gül gibi kızıl ve uzun saçları, kırmızı ve beyaz yanakları, altışar takı bulunan kulakları, kapı denli dar ağzı, kılıç denli keskin dili, yağ denli sözleri, kızıl gül denli tatlılar tatlısı dudakları; Mısır ve Doğu’ya ilişkin boyunluğu, kırmız renkli kırktan bir eksik takıları, alev almış giysileri; ucundan acı damlaların damladığı kılıcı Lilith’in albenisini oluşturur ve bunlarla her aptal erkeği kendine çeker. Oysa yatağında bir kadını etkilemek istediğinde gökyüzüne uçan Lilith, tanrı katında kadını suçlar ve yeniden yeryüzüne iner, aptal yanını ve salt ondan zevk alacağını düşünerek bu kez erkeğe yönelir ve etkisine alınca da onu cehenneme yollar[35].
Lilith’in baştan çıkarıcı özelliğini, aynı zamanda aynalar sağlar. Kışkışlı dünyasının bir kapısı olan aynalardan geçen yol onun mağarasına çıkar. Bu mağara, cennetten kovulduğunda sığındığı yerdir. Orada, sayısız şeytan aşıklarını kabul etmiş, cinsel ilişkiye girmiş ve ordular dolusu kötü ruhlar doğurmuştur. Bu ruhlar, dünyamızı çorlu solukları ile kirletirler ve aramızda dolaşırlar. Bundan dolayı, her aynanın içinde Lilith olacağından, genç kızların çokça aynaya bakmaları istenmez. Çünkü Lilith’i olası görmeleri, kızların birer fahişe olabileceğini imler[36] ve o zaman da erilin soy sayımı (neseb) asla saptanamaz.
Adem’in kaburgasından yaratılan Havva saf ve lekesiz kadını simgeler ve o, Lilith denli erkeğin başı üstünde değil onun hizmetindedir[37]. Ancak tanrı, bütün kadınlarda kaçınılmaz olan eksikliklerden Havva’yı alıkoyamaz. Başka bir deyişle Havva’ya, Lilith’te bulunan niteliklerden birçoğu da yansımıştır. Böylece Lilith, kadın için de bir baştan çıkarıcı ve kışkırtıcı olmaktadır. İşte Havva’yı bilgeliğin yasak meyvelerinden edinmeye zorlayan da Lilith’in bu niteliğidir. Burada Lilith bir yılanla bütünleşir. Hatta Havva’yı baştan çıkaran ve aylık kirliliğini yaşarken Adem’i yanında yatması için kışkırtan gene bu yılan ve fahişedir. Bu im, geliştirilerek kadın yüzlü ve yılan bedenli baştan çıkarıcı Lilith olarak Hıristiyan dinsel bezeklerinde (ikonografi) işlenir; daha sonraların cadı avı adı atında kadın kıyımlarına örnek oluşturur[38]. Lilith’i dinlediği için Havva da “nesiller dolusu İblis’in annesi” olmuştur ve sonunda kendisi, kadınlığın imgesinde İblis’e dönüşür. Bundan dolayı Lilith imiyle bütünleşen tüm kadınların saçları uzundur ve işerken bir hayvan denli çömelmek, yatakta erkeğine döşek olarak hizmet etmek zorundadırlar[39].
Yineleyip durduğumuz anadan kızına aktarılan ardıllık ilkesiyle bilgelik ya da evrensel bilgi olarak belirginleşen anaerkil toplum yapısı, bu söylencede de gördüğümüz gibi babaerkilliğin bastırmasıyla tersine çevrilir ve bitmeyen bir çekişmenin burgacını oluşturur.
Şaban Şimşek
[1] Zingsem s.17-21
[2] Zingsem s.15
[3] Zingsem s.26-30. Öte yandan, çok öncelere değgin bir Halaf Kültürü bezeğinde, giysili olarak gösterilen tanrıça, şahlanan iki keçi arasında durmaktadır. Solunda erkek ve sağında da yavrusunu emziren dişi bir keçi vardır.
[4] Thomson c. 1 s.218. Bu kavrama, bundan sonra “karşıtına yatkınlık ilkesi” denilecektir.
[5] Zingsem s.42-43 ya da KM-İşaya 34:14
[6] KM-İşaya 34: 14 Levililer 17: 7
[7] KM İşaya 34:9-15
[8] KM II.Krallar 23:6; II.Tarihler 15:16; 30:14; Yeremya 31:40
[9] KM Eyüp 18:15-21
[10] Hançerlioğlu İS s.361
[11] BL s.7484
[12] Soyşekerci s. 16
[13] BL s.7484
[14] Çığ KİTSK s.38
[15] Zingsem s.36-37
[16] Zingsem s.45
[17] Zingsem s.38
[18] Zingsem s.38
[19] Zingsem s.39
[20] Zingsem s.39
[21] Zingsem s.39
[22] Zingsem s.40
[23] Zingsem s.39
[24] Zingsem s.41
[25] Zingsem s.43
[26] Zingsem s.44-45
[27] Zingsem s.47
[28] KM Hezekiel 1:26-28, 3:12-15, 8:2-3
[29] Zingsem s.48-49
[30] Zingsem s.49
[31] Zingsem s.49-50
[32] KM-İşaya 27:1
[33] Zingsem s.50-51
[34] Zingsem s.56-57
[35] Zingsem s.57
[36] Zingsem s.58
[37] Zingsem s.61-62
[38] Zingsem s.62
[39] Zingsem s.63
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder