12 Aralık 2019 Perşembe

Asurlular,

Fotoğraf açıklaması yok.


Asurlular, aslen Kuzey Irakta, Dicle kıyısında bulunan Aşur/Asur şehri ve çevresinde yaşayan Sami toplulukken; özellikle M.Ö 2000 sonrası doğu-batı arası uluslararası ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkıdır. M.Ö 2000 yıllarının başından itibaren özellikle Anadolu’da koloniler kurmuş, Anadolu’ya yazıyı taşımışlardır. Daha sonra Mitanni egemenliğine girseler de 2000 yılının ortalarında bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat’a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Asurluların başkenti Ninova kentidir. M.Ö 1000 yılının başından itibaren Doğu Anadolu içlerine doğru genişleyen imparatorluklarıyla birlikte ilerleyen Asurlular kuzeyde Elazığ ve Palu’ya kadar yayılmışlardır. Asur hükümdarları sıklıkla fethedilen toprakların yerel halkını oradan sürerek yerlerine Asurluları yerleştirmiş ve bu bölgeleri Asurlulaştırmışlardır.
İmparatorluğun M.Ö 7. yüzyıl sonunda çökmesiyle birlikte Asur halkı da tarihi kayıtlardan silinir. Son olarak Harran ve çevresinde yaşadıkları bilinmekle birlikte kayıtlarda yer almasa da Eski imparatorluk topraklarında daha sonraki yüzyıllarda da yaşamlarını sürdürdükleri ve zamanla bölgenin diğer halkları içinde eriyip gittikleri aşikardır. Günümüzde yaşayan bazı Süryaniler, Asurluların soyundan geldiklerini iddia etmektedirler.
Asurluların ilk büyük kralı, Tiglatpileser (M.Ö 1112-M.Ö 1074) olmakla birlikte, Asur İmparatorluğu, özellikle Sargonlar sülalesi ( M.Ö 721M.Ö 610) zamanında en parlak dönemini yaşamıştır. Başkent Ninova’da, Sargon П (M.Ö 727-M.Ö 705) büyük bir saray yaptırıp ve önemli bir kitaplık kurdurmuştur. Sargon П’nin yeri ne geçen Sanherib (M.Ö 705- M.Ö 681) Basra körfezi kıyılarındaki halkları boyunduruk altına alabilmek için bir donanma yaptırarak, Fenike ve Filistin kıyılarını bütünüyle ele geçirmiştir. Asurbanibal döneminde (M.Ö 668-M.Ö 626) imparatorluk en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Asur toprakları, Anadolu’nun merkezinden Basra körfezine, Karadeniz’den günümüzdeki Etiyopya’ya kadar uzanıyordu. Henüz bütünlüğü tam olarak sağlamamış bu uçsuz bucaksız imparatorlukta, sürekli ayaklanmalar patlak veriyordu. Gerçekten de Asurlular, yenilgiye uğrattıkları ülkeleri örgütlenmeyi bilmiyor, yalnızca bir vergi koyuyor ve imparatorluğu, halkı korkutarak ayakta tutabiliyordu.
Hesaplaşma
Eski Asur Çağı (M.Ö 2100-1800)
Bu çağda İlusuma (M.Ö 2000) bağımsız bir devlet kurmuştur. İl-suma’dan sonra gelen İrisum ve İlkunum Asur’un bağımsızlığını kuvvetlendirmişler ve memleketi imar etmişlerdir. Sargon I. devletin sınırlarını doğuya doğru çok genişletmiş ve Anadolu ile ticari ilişkiler kurulmuştur.
Asur Orta Çağı
Asurlular gerek siyasi, gerekse kültürel bakımdan değişik bir hüviyetle ortaya çıkmışlardır. M.Ö 1400-1350 yıllarında kral Asur-u Ballit Asur’u büyük bir devlet haline getirmiş kendisinden sonra gelen Ahadnarari I, Salmanassar I, Nimurta I, zamanlarında Asur devleti gittikçe zayıflayan Babil ve Hitit devletlerinin zararına olarak yükselişine devam etmiştir. araya giren kısa bir durgunluk döneminde Babil ve Asur arasında uzun mücadeleler olmuş ve Asurlular kısa bir zaman için Babillere vergi vermek zorunda kalmışlardır. Fakat Tiglatpileser (117-1090) zamanında tekrar büyük bir devlet haline gelmişlerdir. Bu zamanda Asur devleti, batıda Akdeniz’e kuzeyde Karadeniz’e kadar ulaşmıştır.
Yeni Asur Çağı (M.Ö 900 tarihinden sonra)
Bu çağda başa gelen krallar birkaç ayrıklık ve kısa aralıklar dışında, daima savaş ve fetihlerle uğraşmışlar, Asur İmparatorluğu’nun sınırlarını genişletmişlerdir. Tiglatpileser III, (745-727), Sargon II, (722-705) zamanlarında Asur tarihinin en yüksek devri açılmıştır. Sargon П, İsrail devletini kesin olarak yıkmış Van’a kadar bütün Urartu’yu istila etmiş Basra körfezine ulaşmış; böylece Asur devletinin sınırlarını bugünkü Bahreyn adalarından Kıbrıs’a kadar uzatmıştır. Fakat Sargon П’den sonra gelen krallar, yer yer başarılı seferlerde bulunmuşlarsa da, sur devleti eski kudretini kaybetmiştir. Med kralı Kayaksi idaresinde birleşen Babil ile diğer yenilmiş milletler Asur devletine saldırmışlar, Büyük Asur İmparatorluğuna son vermişlerdir (M.Ö 612).
Asur Devletinin Yıkılışı
I. Tukulti-Ninurta’nın ölümünden (M.Ö 1208) sonra gerileme dönemine girdi. M.Ö 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. M.Ö 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar; M.Ö 8. yüzyılın ortasından M.Ö 7. yüzyılın sonuna değin III. Tiglat-Pileser, II. Sargon (Şarrukin) ve Sinahheriba (Sanherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra körfezinden Mısır’a kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular.
Son büyük Asur kralı, Asurbanipal’di. Asurbanipal, Elam’ı geçerek buranın halkını yok etmiştir. bu dönemde sanatta büyük bir gelişme olduğu bilinmekteyse de, hükümdarlığın son yılları ve M.Ö 627’deki ölümünü izleyen dönemin olayları karanlıkta kalmıştır. Bu büyük imparatorluk, Asurbanipal’in ölümünden sonra, Avrupa’dan gelen İskitler tarafından istila edildi. Daha sonra Medler, Persler ve Babiller birleşerek, imparatorluğa son darbeyi indirdiler ; Ninova M.Ö 612’de alındı ve yerle bir edildi. Babil kralları, Asur İmparatorluğu’nun büyük bölümünü elde ettiler ve Asurluların egemenliğinden kurtulabilmek için canla başla savaştılar. Asurlular eski dünyanın en kuvvetli imparatorluklarından birini kurmuşlar, en büyük medeniyetlerden birini yaratmışlardır.
Asur Savaş Anlayışı ve Kültür Birikimi
Asurlular, aşırı savaşçılıklarının yanında büyük bir medeniyet meydana getirmişlerdir. Kuvvetli bir hükümet teşkilatı kurmuşlar, tek tanrı fikrini benimsemeye başlamışlar, çivi yazısını kullanmışlar, sanat, edebiyat, mimarlık ve hukuk alanlarında birçok eserler yaratmışlardır. Asurluların sanat eserlerinde Sümer etkisi hemen göze çarpmaktadır. Asur ulusunun önceden yaşadıkları soğuk ve dağlık yerler, korunmak zorunda kaldıkları yaban hayvanları, onları dayanıklı ve yırtıcı yapmıştı. İnsafsızca savaşırlar, şehirleri kuşatmayı, savaş araçları kullanmayı iyi bilirlerdi. Sami diliyle konuşurlar, Sümerlerden öğrendikleri çivi yazısını kullanırlardı.
Hareketli, güçlü, aynı zamanda da acımasız ve kan dökücü bir halk olan Asurlular, korkunç savaşlarla büyük zaferler kazandılar. Asur ordusu çok iyi örgütlenmişti. Mızraklı askerler ve okçular, örme zırhlar giyerlerdi; savaş arabaları çok çabuk yer değiştirebiliyordu, kuşatma gereçleri son derece gelişmişti. Ayrıca, gerçek bir süvari sınıfı da tarihte ilk olarak Asur ordusunda kurulmuştur. Ne var ki, bu yırtıcı insanlar, kazandıkları her zaferin ardından, ele geçirdikleri savaş tutsaklarına büyük işkenceler yapıyor, işgal ettikleri ülkelerdeki insanları ya öldürüyor ya da sürüyor, ülkeyi sistemli biçimde yakıp yıkıyorlardı.
Asur sanatını Doğu sanatından ayıran en önemli özellik, dini olmaktan kurtulmasıdır. Tanrı heykelleri yaptıkları gibi kral heykelleri de yapmışlardır. Tapınaklar saraylara ek olarak kurulmuş ve genellikle iki tanrıya ayrılmıştı. Mimarlıkta ölçülerin büyüklüğüne önem verirlerdi. Sarayları heykeller ve kabartmalarla süslerlerdi. Kapılara insan yüzlü, kanatlı boğa heykelleri dikerlerdi. Odaların ve iç avluların duvarlarını kabartmalarla süslerler; bir şehrin kuşatılması, askerlerin nehri geçmesi, suçluların cezalandırılması gibi olayları bu kabartmalarda görmek mümkündü. Hayvan heykellerinde çok başarılıydılar. İnsan heykellerinde başarılı olamamışlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder