M.Ö. I. BİN YILDA ANADOLU MEZOPOTAMYA İLİŞKİLERİ
Özet
Ege göçleri ile başlayan Önasya’daki otorite boşluğu, önce Asur imparatorluğu
tarafından, daha sonrada bölgedeki yeni aktörler tarafından doldurulmak istenmiştir. Bu
çerçevede bölgede etkin olan ve etkin olmak isteyen güç odakları arasında kanlı savaşlar
ve karmaşık diplomatik süreçler yaşanmıştır. Bu durum en çok Anadolu coğrafyasının
sakinlerini etkilemiş ve bu süreçte Geç Hitit Şehir Devletlerinin yanında Frig, Lidya, Urartu
gibi merkezi yapılar kurulmuş ayrıca Anadolu coğrafyası önce kuzeyli Kimmer ve İskit
kavimlerinin, daha sonra da Pers ve Makedon devletlerinin işgaline uğramıştır.
Giriş
M.Ö. I.bin yılda Anadolu ve Mezopotamya arasında ki ilişkilere baktığımızda,
dikkatimizi çeken ilk nokta, bir önceki asra göre değişmiş olan siyasi tablodur. Zira Hitit
gibi bir siyasi olgu, Ege Göçlerine dayanamayarak, ortadan kalkmış, yerine Frig ve Urartu
gibi daha çok bölgesel güç olarak değerlendireceğimiz siyasal yapılarla, Orta Anadolu ve
K. Suriye bölgelerinde şehir devleti olarak tabir ettiğimiz küçük siyasal yapılar ortaya
çıkmıştır.
Anadolu böyle parçalı bir yapı arz ederken, Mezopotamya’da daha derli toplu bir yapı
dikkatleri çeker. Kuzeyde Asur devleti bu siyasal yapıda merkezde oturuyor ve
Mezopotamya’dan ziyade çevre kültürler üzerinde hegemonya kurmayı amaçlıyordu. Bu
çevre kültürlerin başında ise Anadolu gelmekteydi.
Hitit devletinin son zamanlarından itibaren çevresiyle saldırgan ilişkiler kuran Asur’un
bu davranışında ekonomik gayeler yatmaktadır. Çünkü Önasya’nın ticaret borsası olan K.
Suriye ile zengin maden yataklarına sahip olan Anadolu, Asur’un can damarı sayılıyordu.İşte tüm bu nedenler Asur devletinin özellikle Anadolu üzerine yoğunlaşan bir politika
izlemesine sebebiyet vermiştir. Bu yüzdende birkaç asır boyunca Asur-Anadolu
ilişkilerinde bir süreklilik yaşanmıştır
A) M.Ö. 1.BİN YILDA ANADOLU
“Anadolu için en uzun bin yıl” değerlendirmesini yapmamız yanlış olmasa gerek. Zira
bu zaman zarfında Anadolu büyük ve kanlı savaşların arenası olmuş güneyden Asur ve
Babil, doğudan Pers, kuzeyden Kimmer, batıdan Makedon devletlerinin işgallerine göğüs
germek zorunda kalmıştır. Hitit sonrası bir siyasi boşluk olduğu düşünülse de Asur kralı I.
Tiglatpileser (1114- 1076)’in kaynaklarında 5 ayrı kralın bir araya gelip oluşturduğu
20.000 kişilik birleşik Muşki askeri gücü ile karşılaştığını söylemesi ve yine aynı
belgelerin, Anadolu’nun doğu bölgesine işaret ederek, bir kabile konfederasyonundan
bahsetmesi, Anadolu’daki hareketliliğe kanıt olarak görülmelidir. Asurluların, Muşki
terimini “batı ülkeleri1 ” anlamında kullanmaları da ilginçtir. Bu süreçte Anadolu’da bir
takım siyasal güçler oluşmaya başlamıştır.
1) Geç Hitit Şehir Devletleri
M.Ö. 12.yy.da yaşanan Ege Göçleriyle siyasi hayatı son bulan Hitit devletinin
yokluğunun yarattığı siyasal boşluk neticesinde, Orta Anadolu ve K. Suriye şehir
devletçiklerinde, bir Hititlilik olgusu oluşmuştur. Fakat ilginçtir, Güneydoğu’da oluşan bu
küçük siyasal yapılar, Arami ve Hurri etkisinin yanında, dil ve yazıda ki Luwi etkisine
rağmen, kral adlarında da dikkati çektiği gibi Hitit etkisinin devam edegeldiğini gösterir.
Geç Hitit Şehir Devletleri dediğimiz bu siyasal yapıların, yayılım alanını kabaca şöyle
tanımlayabiliriz: Tuz gölünden Akdeniz’e kadar güney doğrultusunda çekilecek bir çizgi
batı, yine Tuz gölünden Malatya’ya kadar çekilecek bir çizgi kuzey, Malatya’dan
Kargamış’a kadarda Doğu sınırını oluşturur. Kargamış’ın güneyi ise Arami etkisine çabuk
girdiği için Hitit’ten çok bir Arami bölgesi sayılabilir2
.
II. Adad-nirari (M.Ö.912-891) ile başlayan Asur’un toparlanma süreci II. Asurnasirpal’in
(M.Ö.884-859) Fırat nehrini geçerek, Asur’u, tarih sahnesinde yeniden hatırı sayılır bir güç haline getirmesiyle devam etmiştir. Bununla beraber III. Salmanassar’ın Anadolu
seferinde kendisine karşı bir takım ittifaklar oluşmuşsa da, bu ittifak başarılı olmamıştır.
Bu ittifakların sonuç vermediğini anlayan Geç Hitit Şehir Devletleri, kendilerine kültürel
olarak yakın buldukları Urartu ile de ittifak teşebbüsünde bulunmuşlardır. Bu dönemde III.
Tiglatpileser’in tahta geçerek yaptığı reformlar, Asur’u içinde bulunduğu bunalımdan
kurtardı ve aynı zamanda Ön Asya’nın en önemli siyasi gücü haline getirdi3
. Bu kralın bir
Anadolu seferi sırasında Urartu kralı Sarduri ile yaptığı savaş, Geç Hititlerin sonunu
getirmiştir. Zira bu mağlubiyet bölgede bir takım karışıklıklara neden olmuş ve
Tiglatpileser ve ardılları V. Salmanassar ve II. Sargon’un izledikleri ilhak siyaseti ile bu
şehir devletleri doğrudan Asur merkezi yapısına dâhil edilmeye başlanmıştır4
. Böylelikle
Anadolu’da ki bu küçük siyasi yapılanmalar son bularak yerini merkezi Asur hâkimiyetine
bırakmıştır.
2) Urartular
Urartu krallığı, Van ilimizin sınırları içerisinde kurulan, Doğu Anadolu dağlık
coğrafyasına hükmeden ve bu bölgedeki kabileleri M.Ö. IX – VI. yy.lar arasında tek
merkezde toplayarak ortaya çıkmış bir devlettir. Tarih sahnesine henüz M.Ö. XIII. yy da
devlet haline gelmemiş ulusların ve ülkelerin oluşturdukları bir birlik halinde çıkmışlardır5
.
Asur vesikaları, URUATRİ adında ki 8 krallıktan ve NAİRİ adı altında toplanan 24
krallıktan bahsederler. Bu küçük beylikler Doğu Anadolu yüksek yaylasında güçlü bir
merkezi yapı kurmuşlar ve Anadolu tarihinde etkili olmuşlardır.
Urartu devletinin kurucusu I. Sarduri (MÖ.840-830) olmuştur. Başkent Tuşpa’yı yine
bu kral kurmuştur. M.Ö. 820 tarihine kadar Asur çivi yazısını kullanan Urartular, bu
tarihten sonra yazıtlarını kendi dillerinde kaleme almışlardır6
. Ayrıca Hitit hiyeroglif
yazısını da kullandıkları bilinmektedir.
Asur devletinin zayıf düştüğü zamanları iyi değerlendiren Urartu kralları, bu sayede
güçlerini arttırmışlar ve kendisini 110’dan fazla kitabeden bildiğimiz Urartu kralı Menua
(MÖ.810-786) zamanında kudretli, iyi teşkilatlanmış, geniş ve gelişmiş bir devlet haline geldiler7
. Urartu devleti II. Sarduri (MÖ.764-735) zamanında Önasya dünyasının en güçlü
devleti konumuna yükselerek, M.Ö. 2.bin ortalarındaki Hurri yayılış sahasına hâkim
olmuştur. Fakat III. Tiglatpileser(MÖ.744-727)’in Asur tahtına çıkması ile Asur toplanmış
ve Urartu ve onun müttefikleri Geç Hitit Şehir Devletlerini savaşta yenerek Urartuları Doğu
Anadolu bölgesine geri göndermiştir.
Urartu devleti kral I. Rusa (MÖ.735-714/3) döneminde yine eski gücüne kavuşmuştur
ve Asur’a karşı Muşki kralı Mita ve Tabal kralı Ambaris ile ittifak kurmuştur. Ancak
Urartular, Asur’dan yine ağır bir darbe yemişlerdir. Kayıtlara Sargon’un sekizinci seferi
olarak geçen bu harekât neticesinde, Urartu ülkesinin büyük kısmı tahrip edilerek hatırı
sayılır ganimetler elde edilmiştir. Sargon’un bildirdiğine göre, I.Rusa savaş meydanından
ülkesine kaçmış, orada “demir bir hançerle” intihar etmiştir. Bu yenilgi de Kimmerlerin
akınları da etkili olmuştur8
.
Urartu devleti, bu yenilgiden itibaren kendi kabuğuna çekilerek daha bölgesel bir aktör
olmak zorunda kalmıştır. Çünkü önce Kimmer, sonrada Kimmerleri yurtlarından eden
İskitler, Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu’ya girmişlerdir. Bu durumdan en çok Urartu
devletini etkilemiş ve girişilen vatan savunması, onu zayıflatmıştır. Bu akınlar, II. Rusa
(MÖ.685-645) zamanında İskit-Mana ittifakıyla bertaraf edilmeye ve Asur’a karşı
kullanılmaya çalışılsa da, ne yazık ki bu girişim başarılı olmamıştır9
. Asur’a karşı
uygulanmak istenen plan, Asur’un girişimleriyle Urartulara karşı uygulanmıştır. İşte bu
plan Urartular’ın eski önemini yitirmesinde etkili olmuş ve Medlerle işbirliği yapan İskitler,
önce Asur imparatorluğunu sonra da Urartu devletini yıkmışlardır.
3) Frigler
Başta Asur çivi yazılı vesikaları olmak üzere, Geç Hitit Hiyeroglif yazısı ile yazılmış
kitabeler, Urartu vesikaları ve klasik Grek yazarları, bize Frigler hakkında önemli bilgiler
vermektedir. Frig yerleşkelerinde elde edilen arkeolojik verilerde bu bilgileri
doğrulamaktadır10
. Eski yazarlardan Herodotos ve Strabon’a göre, Brygler adını taşıyan
Frigler, Anadolu’ya Makedonya ya da Trakya’dan boğazları geçerek, M.Ö. XIII. yy.ın sonlarında gelmişlerdir11. Ayrıca Orta Anadolu coğrafyasında karşımıza çıkan Muşkilerle,
aynilikleri genel kabul görür ve bu görüş, birçok bilim çevresinde kabul görür ve
desteklenir.
Frigler, Anadolu’ya geldikleri M.Ö. XII. yy’dan VIII. yy’la kadar dağınık kabileler halinde
yaşamışlardır. Frig devletinin ilk kralı Gordion kentine adını veren Gordios’tur. Devleti tek
merkezde toplayan ise, II. Sargon dönemi Asur vesikalarında geçen ifadeyle “benden
önceki krallara boyun eğmeyen Mita” yani Frigyalı Midas’ın olduğu düşünülmektedir12
.
Frig devletinin sonu ise, kendini en güçlü hissettiği dönemde, Midas döneminde olmuştur.
İskitlerin yerlerinden oynattığı Kimmer kabileleri, Doğu Anadolu’dan Asur’a kadar olan
bölgeyi sarmışlardı. Asur, kendisi için tehdit oluşturmaya başlayan bu durum karşısında,
yeni bir hamleyle Kimmerleri Frigler üzerine sürdü ve yapılan Frig-Kimmer savaşını
kaybeden Midas “Bir sığırın kanını içmek suretiyle” intihar etti13. Bu olay neticesinde
Friglerin kolu kanadı kırılmıştır. Kimmer fırtınasını atlatan Lidyalılar, Frig devletinin önemli
bir kısmını zaptederek, Frigya’yı kendi hegemonyalarına almışlar ve İran istilasına kadar
Frig prensliği, Lidya’ya bağlı yaşamıştır14
.
4) Lidyalılar
Lidya devleti, bugün Batı Anadolu dediğimiz bölgede kurulmuş Hititler öncesi
dönemden beri Anadolu’da varlıkları bilinen ve muhtelif kabilelerin bir araya gelmesiyle
kurulmuş bir devlettir. Lidya devletinde 3 ayrı kral ailesinin, birbiri ardına hüküm sürdüğü
bilinmektedir: Bu aileler “Atyadlar, Heraklid ve Mermenadlar”dır15
.
Bu sülalelerden Atyadlar hakkında ki bilgilerimiz efsanevi niteliktedir ve Heredotos,
Lidya devleti hakkında bilgi verirken bu sülaleden fazla bahsetmez. Ancak, M.Ö. V. yy.da
yaşamış olan Lidyalı tarihçi Xanthos’un kayıtlarını aktaran Damascuslu(Şam) Nicolaos bu
sülale hakkında bazı bilgiler verir16
.
Atyadlar sülalesinin ardından Heraklitler sülalesi Lidya devletinin başındadır.
Heraklitler sülalesine son veren ise, Lidya kralı Kandaules’in askeri Giges’dir ve Giges Kandaules’i öldürüp karısıyla evlenmiş ve Lidya tahtına oturmuştur17. Giges döneminin en
önemli olayı ise şüphesiz ki Kimmer akınları olmuştur. Zira önce Urartu devletini sonra
Frig devletini yıkan bu göçebeler Lidya devleti içinde büyük tehditti. Öyle ki Giges
Kimmerlerle yaptığı bir savaştan sonra esir düşmüş ve Giges’in Kimmerler tarafından
öldürülüp, cesedinin yerlerde sürüklendiği ve ülkesinin yakılıp yıkıldığı yönünde bilgiler
mevcuttur. Giges’ten sonra tahta çıkan oğlu Ardys döneminde de devam eden Kimmer
akınları, başkent Sardeis’e kadar gelmiş ve iç kale hariç tüm şehir büyük bir yağma ve
tahribe maruz kalmıştır18. Fakat bu akınlar Lidya Devleti’ni yıkmaya yetmemiş, sadece
merkezi yapısının bazı yerlerde ki mevcudiyetine zarar vermiştir. M.Ö. 609 iktidara gelen
Alyattes Kimmer akınlarını durdurmayı başarmıştır.
Kimmerler, Anadolu’dan çekilişinin akabinde, Lidya toprakları Med tehlikesiyle karşı
karşıya kalmıştır. Asur imparatorluğunu yıktıktan sonra Anadolu’ya yönelen Medlerle
Lidyalılar, Kızılırmak yayının güneyinde savaşa tutuşmuşlar fakat yaşanan güneş
tutulması iki taraf içinde ilahi bir ihtar olarak kabul edilince barış yapılmıştır.
Lidya devletine son veren Persler olmuştur. Lidyalı Kroisos ile Persli Kyros
Pteria(Boğazköy) da 3 ay savaşmışlar ve Persler galip gelmiş, Kyros başkent Sardeis’e
kaçmıştır. Fakat Kroisos başkent kuşatmış, kenti 14 günlük kuşatmanın ardından teslim
alarak tüm Anadolu’yu hâkimiyetine aldı. Lidya kralı Kroisos’u da danışmanı yaptı19
.
B) M.Ö. 1.BİN YILDA MEZOPOTAMYA
1) Yeni Asur Devleti
(1114-1076) Fırat nehrini 28 kez geçerek bu göçebelere karşı askeri sefer
düzenlediğinden bahseder20
.
Orta Asur devletinden arta kalanları toparlayarak, organize bir siyasal yapıya
dönüştüren X. yy sonlarında tahta geçen II. Assur (934-912) ve oğlu II. Adad-nirari (911-
891) olmuştur21. Adad-nirari Asur devletinin vizyonunu genişletmiştir. Arami ve Nairi
kabilelerini itaat altına alarak devletin ekonomik menfaatinin merkez noktası olan K.
Suriye’ye askeri harekâtlar tertip etmiş, bölgede ki Asur menfaatleri lehine, bölgeyi Asur’a
bağlamıştır.
Asur devleti Anadolu üzerindeki menfaatleri gereği Urartu kralları ile her zaman
sürtüşmeler yaşamışlardır. Asur ve Urartu menfaatlerinin Orta Anadolu Kilikya ve Kuzey
Suriye üzerinde çakışmaları, hele de Urartu dağlık coğrafyasının sahip olduğu demir
kaynakları, bu sürtüşmelerin temel sebepleridir. Asur’un zayıfladığı sürelerde Urartu,
Menua (810- 785/80), I. Aguşti (785/80-756 ve II. Sarduri (756-730) adlı krallar
döneminde Urmiye gölünden Kuzey Suriye bölgesine kadar ki Geç Hitit devletlerini, ya
haraca bağlayarak ya da ittifakla hâkimiyetine almış, Asur devletine karşı bir ittifak
oluşturmuş, böylece de Asur devletinin kereste, maden gibi hammaddelere ve ordusunun
at ihtiyacını giderdiği Media bölgesine ulaşımını engelleyerek onu zayıf düşürmeyi
planlamıştır22
. Ancak Asur devleti III. Tiglatpileser (745-727) döneminde toparlanarak hem
ülkedeki askeri yapıyı hem de idari yapıyı yeniden düzene koymuş, kısa sürede III.
Şalmanesser’in ulaştığı sınırlardan öteye ulaşarak, “sınır tanımayan bir imparatorluğun”
doğuşunu organize etmiştir. Asur imparatorluğu bu dönemde uluslararası politikasında
değişikliğe gitmiş, haraç vererek yaşamını sürdüren yerel hanedanları ortadan kaldırarak,
yerlerine merkezden gönderilen valiler atamış, böylece merkezden uzak olan bölgeleri
merkezileştirerek isyanların önüne geçmeye çalışmıştır.
Yeni Asur döneminin sembolü halini alan, nüfus nakli politikasının büyük kısmı III.
Tiglatpileser’le başlayan dönemde gerçekleştirilmiştir. Güneyde Basra’ya kadar inildi.
Babil kralı himayeye alındı. Kuzeyde ki Urartu ve Geç Hitit ittifakı M.Ö. 743’de ki savaşta parçalandı. 735’de ki seferde ise Urartu’nun başkenti Tuşpa’ya kadar girildi ve Urartu
ülkesi yağmalandı23
Asur devletini Önasya dünyasında yıkılmaz savaş makinesi haline getiren asıl kişi III.
Tiglatpileser’in oğlu II. Sargon’dur (721-705) Asur tarihinde Sargonitler devri olarak
adlandırılan sülalenin kurucusudur. Zira Asur yeni siyaseti gereği Kuzey Mezopotamya,
Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır’ı elde ederek, bütün Yakın Doğu’yu tek bir imparatorluk
bayrağı altında toplamak istiyordu24
. Bu amaçla önce Filistin toprakları üzerine yürümüş
ve Fenike devletlerini hâkimiyet altına almıştır. Daha sonra Mısır’a sefer düzenlemek
istese de Sina çölü faktörü nedeniyle vazgeçmiştir. Mısır’ı denizden düzenleyeceği bir
askeri harekâtla almak istemiş olacak ki Kıbrıs’ın fethini gerçekleştirmiştir25
. Sargon bu
hedeflerine ulaşabilmek için, her yıl askeri harekâtlarda bulunmuş, ancak onun mısır’ı
alma hayali, onun ardıllarından Asarhaddon (680-668) zamanında gerçekleşmiş ve Mısır,
Asur krallarının önünde eğilmiştir.
Fakat Asur imparatorluğu Asurbanipal’in Babil ve Elam seferleri, Asur’un son zaferi
olmuş, devlet yıkılış sürecine sürüklenmeye başlamıştır. Asurbanipal’den sonra Asur
Devleti, Babil’i ele geçiren Kalde sülalesi, İran’da merkezi yapı oluşturan Med’ler ve
kuzeyden akınlara başlayan İskitlerin arasında kalarak çaresiz duruma düşmüştür. 614
yılında Med’ler önce eski başkentler Assur ve Nimrud’u, Kaldeliler ile ittifak yapan İskitler
de 612 yılında başkent Ninive’yi ele geçirdiler. Kaçmayı başaran Kral sülalesi, Güneydoğu
Anadolu’da bulunan ay tanrısı Sin’in kutsal kenti Harran’da bir süre daha varlığını
sürdürse de Mezopotamya’ya egemen olan Babilliler ve Anadolu’ya ilerleyen Med’ler
609’da bu son direnç noktasını da ortadan kaldırarak Asur devletine son verdiler26
2) Yeni Babil Krallığı ve Babil’in Anadolu Politikası
Babil devleti, Asur’un bölgede ki etkinliği ortadan kalktıktan sonra bağımsız bir otorite
olarak karşımıza çıkar. Gerçi Asur devleti yıkılmadan önce, Kalde sülalesinin kurucusu
Nabupolassar’ı Asur’un Babil valisi olarak görüyoruz. Nabupolassar Medlerle yaptığı
ittifak neticesinde Asur devletini ortadan kaldırıyor ve bağımsız bir sülale kuruyor.
Yeni Babil tarihinin bilinen en ünlü hükümdarı olan Nabukadnezzar (604-562)
Nabupolassar’ın oğludur. Adı Eski Ahitte geçen kral, kısa sürede Asur’un Mısır dışında ki
tüm bölgelerine hâkim oldu. Yahuda Krallığına yaptıklarıyla ünlenen kral, Mısır’a
güvenerek vergisini ödemeyi kesmiş olan Yahuda krallığının merkezi Kudüs üzerine,
ordusunu göndermiş ve Kudüs kuşatması, ağır bir vergi yükü, Süleyman Peygamberin
tapınağında ki hazinelerin ele geçirilmesi ve 10 bin kadar Yahudi’nin Babil’e sürülmesiyle
sonuçlanmıştır27. Ayrıca kralın bu dönemde Babil orduları, Lydia krallığı sınırlarına kadar
askeri seferler düzenlemiş ve Babil hâkimiyeti Hume/Que’de tam olarak;
Pirindu/Hilakku’da ise kısmen yerleştirilmiştir28
Nabukadnezzar’ın ölümü hakkında yeterince bilgiye sahip değiliz. Ondan sonra Babil
tahtına sırasıyla Amel-Marduk ve Neriglissar isimli krallar geçmişse de bu iki kral toplam
dört yıl tahtta kalmışlardır. Neriglissar dönemi hakkında bilinen tek şey, M.Ö. 557/556
yıllarında Kilikya’ya düzenlenen meşhur seferdir. Babil kralının Kilikya’daki Pirindu
Krallığı’na karşı düzenlemiş olduğu sefer, Neriglissar Kroniği’nde şu şekilde
anlatılmaktadır:
“Pirindu kralı Appuašu, (güçlü) ordusunu topladı ve Ebir-nari’yi yağma
etmek ve çabucak gitmek amacıyla yola koyuldu. Neriglissar, ordusunu
topladı ve ona karsı koymak için Hume üzerine yürüdü. Bu arada Appašu,
topladığı süvari ve ordusunu bir dağ vadisinde pusuya yerleştirdi.
Neriglissar onlara ulaştığı zaman, o, onları bozguna uğrattı ve büyük
ordusunu yendi. O orduyu ve çok sayıda süvariyi ele geçirdi. Appuašu’yu
insanların tek sıra halinde yürümek zorunda olduğu asılması zor dağlar
arasında 15 beruluk bir mesafe üzerinde onun kraliyet şehri Ura’ya kadar
ilerledi. Ura’yı ele geçirdi ve onu yağmaladı. Ura’dan atalarının kraliyet şehri
Kiršu’ya 6 beruluk bir mesafede yüksek dağların arasında, güç bir geçidi izledi ve onun kraliyet şehri Kiršu’yu ele geçirdi. İnsanlarını, sarayını ve
surunu ele geçirdi. Pituššu denizin ortasında bir dağda (kayalıkta) bırakılan
6000 askeri gemiler yoluyla ele geçirdi. Şehrini yıktı ve insanlarını ele
geçirdi. Aynı yıl o, Ludu sınırındaki Šallune dar geçidini ateşe verdi.
Bununla birlikte Appuašu kaçtı ve o, onu yakalamadı. Adar ayında Akkad
kralı ülkesine döndü29
Metinde de görüleceği gibi Neriglissar Kilikya üzerine yapmış olduğu askeri harekâtı
ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır ve başarılı olduğunu vurgulamıştır.
Neriglissar’dan sonra Babil kralı olarak karşımıza Nabonidus çıkar. Yeni Babil
krallığının Kilikya üzerine yaptığı son askeri sefer bu kral tarafından gerçekleştirilmiştir.
Neriglissar’ın düzenlediği ikinci seferden bir yıl sonra üçüncü seferin düzenlenmiş olması,
Neriglissar’ın düzenlediği seferde ki başarısını tartışmamıza neden olur. Zira kralın, bu
seferle bölge üzerindeki Babil kontrolünü yeniden sağlamayı ve sarsılan Babil çıkarlarını,
tekrar tesis etmeyi amaçladığı kesindir30
.
Babil Devletinin sonunu hazırlayan Persler olmuştur. Medlere bağlı bir prenslikken,
onlara son vererek büyük bir siyasi yapı oluşturan Persler, M.Ö. 539’da Babil’i ele
geçirerek, Babil devletine son vermişlerdir.
C) ASUR – ANADOLU İLİŞKİLERİ
1) Asur – Geç Hitit Şehir Devletleri İlişkileri
1.1. Kargamış
Kargamış, Gaziantep ilimizin Nizip ilçesi Barak bucağı Kargamış köyü yakınlarında
bulunmaktadır. Ülkemizde ki bu kısım, iç şehir ve kalesini barındırır. Dış şehrin büyük
kısmı ise Suriye sınırında kalmıştır31. Şehir Hitit imparatorluğu döneminden beri K. Suriye
bölgesinin merkezi ve en önemli şehri olmuştur. Öyle ki şehrin yönetimi Hitit kraliyet ailesi
mensuplarına verilmiştir. Çünkü Mezopotamya, Anadolu, Kuzey Suriye bölgelerinin
kavşak noktasında bulunan bir ticaret merkezidir. II. Asurnasirpal ve III. Salmanassar,
annallerinde bölgeden vergi aldıkları kaliteli demirden söz etmektedirler32
.
Asur kralı I.Tiglatpileser Akdeniz yönünde Aramilere karşı giriştiği askeri seferden
dönerken Hatti ülkesi olarak tanımladığı Kargamış’a gelmiş ve buranın kralı olan ve
taşıdığı Hurri kökenli İniteşup adı ile çok dikkat çeken kralı haraca bağladığından söz
eder. Yine aynı kral, İniteşup için “Büyük Hatti Kralı” ifadesini kullanır 33
.
Kargamış ile ilk ilgilenen Asur kralı, II. Asurnasirpal olmuştur. Bu kral, M.Ö. 870’de K.
Suriye’ye yapmış olduğu seferden bahsederken, Kargamış kralı Sangara’nın vergi
verdiğini ve bu sayede işgalden kurtulduğunu söyler. Yine aynı dönemde Asur sarayında
yapılan bir resmi törene Kargamış elçisinin de katılmış olması, Kargamış’ın bağımsız bir
devlet olduğunu ispatlar. 34
Asur kralı III. Salmanassar’ın ölümünden sonra K. Suriye bölgesinde kısa bir süre,
Urartu etkisi görülür. Hatta III. Sarduri döneminde bölgede ki Asur etkisi kırılmış ve Urartu
kralının desteklediği Araras, Kargamış tahtına oturur35. Fakat bölgede ki Urartu etkisi III.
Tiglatpileser döneminde kırılmış, M.Ö. 742’de yapılan savaşta Urartu ordusu ve
müttefiklerini ağır bir yenilgiye uğratılmış ve Urartular Van yöresine geri çekilmişlerdir36
.
İttifaka katılan Kargamış kralı Pisiris ise, Asur’a vergi vererek devletinin devamını
sağlamıştır.
Kargamış şehrinin sonunu getiren olay ise Pisiris’in, Muşkili Mita ile ittifak ederek, Asur
kralı II. Sargon’a isyan etmesi olmuştur. Ayrıca Sargon bu dönemde devlet politikasını
değiştirmiştir. Bu zamana kadar aldığı hediye ve vergiler karşılığı, siyasal varlıklarına
M.Ö. I.bin’de başa geçen II. Adad-nirari ve oğlu II. Tukiltu-Ninurta döneminde kendisini
toparlayarak, çevre siyasetiyle ilgilenmeye başlayan Asur devleti, II. Asurnasirpal
döneminde büyük bir güç haline gelerek Anadolu’ya sızmaya başladı. Anadolu ve K.
Suriye coğrafyasının parçalı siyasi yapısı ise bu işi kolaylaştırdı. Bu küçük siyasi yapıların
kendi içerisindeki rekabet ise Asur açısından herşeyi kolaylaştırdı, yaklaşık bir asır sonra
tahta geçen III. Salmanassar döneminde Asur devleti bölgenin tartışmasız en etkin gücü
haline geldi. Bu sayede ise bölgede politika üreten ve uygulatan konumuna yükseldi.
Babil kral listesinin XI. Babil sülalesi olarak isimlendirdiği “Kalde Devleti”, Babillilerin
Kaldeliler dedikleri ve son Arami göçleriyle (M.Ö. XI – IX. yy) Güney Mezopotamya’ya
yerleşen Sami kavimlerince kurulmuştur.
Asur şehri, II. bin yılın başlarında, bazı tüccar ailelerinin yürüttüğü uluslararası ticaretin
merkezi iken, dönemin ikinci yarısından itibaren Hurri-Mitanni devletinin vassalı bir şehir
devleti, sonra da Mitanni devletinin Hititlerce zayıflatılmasıyla bölgede hatırı sayılır bir
bölgesel güç konumuna yükselmiştir. Bölgede, Ege göçlerinin doğurduğu siyasal boşluk
Asur için bölge hâkimiyetinde muazzam bir ortam hazırlamışken, Aramilerin de bu
cezbedici ortama akınlar başlatmaları, Asur devletini uzun süre meşgul etmiş, bu
sebepten de gelişimini tamamlayamamıştır. Öyle ki Orta Asur krallarından I. Tiglatpileser
dokunulmayan bu devletçikler, artık merkeze bağlanmaya başlanmıştı. II. Sargon (M.Ö.
722-705) bu yeni politika ile hedef büyütmüş ve Kuzey Mezopotamya, Suriye, Filistin,
Mısır ve Anadolu’nun tek bir imparatorluk çatısı altında birleştirilmesi amaçlamıştır37. İşte
bu politika gereği M.Ö. 717 yılında Pisiris’in üzerine yürüyen Sargon, tüm şehri yakıp
yıkmış, Pisiris’i zincire vurdurmuş, tüm halkı ise sürgüne göndererek, bölgeye Asurluları
yerleştirmiştir.
Böylece Hitit imparatorluğu yıkıldıktan sonra, Hitit kültürel varlığını diğer binyıla
taşıyan en önemli krallıklardan biri olan Kargamış, tarih sahnesinden silinmiştir.
1.2. Pattin/Unqi
Bugünkü Antakya ve amik ovasını kapsayan Pattin krallığı hakkında Asur
kaynaklarından bilgi ediniyoruz. Yaklaşık olarak M.Ö. 870 yıllarında Asur kralı
Assurnasirpal, batı seferi sırasında Pattin ülkesine girerek, kralı Lubarna’yı haraca
bağladığından bahseder38. Hitit krallarının kullandığı “labarna” ismi/unvanının Hititlilik
anlayışı gereği, bölge güçlerinde hala mevcut konumunu korumakta olması, bu yerel
güçlerin kendilerini Hitit devletinin varisi olarak gördüklerini kanıtlar mahiyettedir.
Asur kralı II. Asurnasirpal anallarında bildirdiğine göre, Asur kralı MÖ. 876-866 yılları
arasında Amanoslara gelmiş ve burada sedir, selvi, ardıç ve çam kestiğinden, tanrılara
takdimlerde bulunduğundan ve bir stel diktirdiğinden söz eder39. Asurnasirpal’in de
belirttiği gibi Pattin ülkesinin sahip olduğu bu zengin ormanlar, Asur için her dönem bir
cazibe merkezi olmuştur. Zira tapınak, saray, ev gibi yapılarda ki ihtiyaçların temel
hammaddesi olan ağaç, Mezopotamya için önemini hiçbir zaman kaybetmemiştir.
III. Salmanassar döneminden sonrası tarihli belgelerde, bölgenin adını Unqi(Aramice
Amq, bugünkü şekliyle Amik) şeklinde görmekteyiz. Bu durumda bölgenin, Arami etkisine
girdiğinin delili olmaktadır40
.
III. Tiglatpileser’e karşı oluşturulan meşhur K. Suriye ittifakında yer almayan ve Asur
yanlısı bir politika izleyen Unqi krallığı, yine III. Tiglatpileser döneminde bir isyan
çıkartarak vergi vermeyi reddetmiş ve Tiglatpileser’in gazabına uğramıştır. Unqi krallığı yağmalandıktan sonra Asur’a bağlanmış ve merkezden gönderilen bir vali tarafından
yönetilmiştir.
1.3. Sam’al
Yönetim merkezi Gaziantep’in güneyinde, Fevzipaşa istasyonu yakınındaki Zincirli
Höyüğü olan Sam’al devletinin adı, bölgenin Arami etkisine girmesiyle kaynaklarda “Bit
Gabar” olarak da geçmeye başlamıştır. Asur kralı Asarhadon’a ait bir stelin bölgede
bulunması, bölgede Asur hâkimiyetinin varlığına işaret eder41
.
Sam’al krallarının bıraktıkları Aramice yazıtlar bu devletin kuruluşu ve tarihi hakkında
önemli bilgiler verir. Sam’al devletinin en eski kralı, Luwice bir isim taşıyan ve en eski
krallık yazıtını bırakan Kilamuwa (MÖ.830-810)’dır. Asur’a tabi II. Panamu’dan itibaren
Asur’a bağlılığı kölelik boyutlarına varan Sam’al krallarının bu durumları dikkat çekicidir.
Öyle ki Asur vesikaları III. Tiglatpileser’in arabaları yakınında birer cenkçi gibi ülkeleri
dolaşmış olan Sam’al krallarından bahseder42
.
Sam’al krallığının sonunu hazırlayan gelişme ise, Asur’un değişen batı politikası
olmuştur. Bu politika ile başlayan kalıcı işgaller, sürgünler, yerel krallıkların merkeze bağlı
idaresi gibi faaliyetlerden ilk etkilenen Sam’al krallığı olmuştur. M.Ö. 681 yılında Asur’a
tamamen bağlanan Sam’al krallığı ortadan kalkmıştır.
1.4. Gurgum
Gurgum, bugünkü Kahramanmaraş ve çevresine yerleştirilmektedir. Gurgum adına ilk
kez II. Asurnasirpal’in vesikalarında rastlanılmaktadır. III. Salmanassar dönemine ait
belgelerde, dönemin Gurgum kralının adı Mutallu şeklinde geçmektedir ve bu ad, Hitit
imparatorluk dönemi kralı Muwattalli’nin adının bozulmuş biçimidir43
. M.Ö. 805’de Asur’a
karşı ayaklanan 8 krallık arasında olduğu düşünülen Gurgum krallığı, M.Ö. 796’da ki
ittifakta da yer almıştır44. III. Tiglatpileser’e karşı kurulan Urartu merkezli ittifakta da yer
alan Gurgum krallığı, II. Sargon devrinde kral Tarhulara’nın oğlu Mutallu tarafından
öldürülmesi olayı bahanesiyle, Asur’a bağlı bir eyalet haline getirilmiştir.Fakat ilginç olan bir nokta, krallığın ortadan kaldırılmasından sonra, bölgenin isminin
Marqas’a çevrilerek, bugünkü Maraş adının türetilmiş olmasıdır.
1.5. Melid
Bugünkü Malatya bölgesine yerleştirilen Melid krallığı adına ilk kez Asur kralı I.
Tiglatpileser dönemi belgelerinde rastlanmıştır45
. Malatya Lidarhöyük’te Hitit kralı I.
Şuppiluliuma’nın soyundan gelen ve son Kargamış kralı Talmi-Teşup’un oğlu olan KuziTeşup’un mührünün bulunması, Melid’in Kargamış’ın bir kolu olduğunu ortaya koyması
bakımından önemlidir46
. II. Asurnasirpal ve III. Salmanassar dönemlerinde Asur’a vergi
verenler arasında sayılan Melid krallığı, III. Tiglatpileser döneminde, Urartu karalı II.
Sarduri ve bağlaşıkları arasında saymaktadır.
Melid krallığının, Asur, Urartu ve Frig krallıklarının sınırlarının kesiştiği yerde
bulunması itibariyle önemini hiç kaybetmemiştir. Özellikle Urartu krallığı için K.Suriye’ye
açılan kapı görevi görmesi, Asur-Urartu arasında sürekli rekabet konusu olmasına sebep
teşkil eder. Ayrıca maden yatakları açısından da önemli olan bölge, M.Ö. 824’de III.
Salmanassar’ın ölümü ile yüz yıla yakın Urartu hâkimiyetine geçmiştir47
. Urartu kralı
Menua, Fırat nehri boyunca yöreye ve Melid krallığına da anlaşma yolu ile gücünü kabul
ettirmiştir48
. I. Argişti ve II. Sarduri dönemlerinde de bu amaca yönelik faaliyetler
yürütmüşlerdir. I. Argişti yıllığında (horhor Kroniği), K. Suriye’de Hatti ülkesine ve Melid
ülkesine yapılan seferlerden bahsedilmektedir49
. İşte tüm bu verilerden yola çıkarak, Melid
bölgesinin Urartu için hayatiyet arz ettiğini saptamamız güç olmasa gerektir. Çünkü Urartu
devletinin batıya açılmadan önce Melid’i kontrol etmesi gerekiyordu.
III. Tiglatpileser’e karşı yapılan ittifakta yer alan Melid, II. Sargon döneminin ortalarına
kadar, Asur’a vergi vermek şartıyla yaşamını sürdürse de dönem dönem Urartu ile
ittifaklara girmekten çekinmemiş ve bu yüzden de cezalandırılmıştır. M.Ö. 712 yılında ki
isyan, Melid kral ailesinin sonunu getirmiş ve Melid’in hâkimiyeti Kummuh kralı Mutallu’ya
bırakılmıştır. Ancak Mutallu’da Urartu kralı Argişti’ye güvenerek isyan etse de, beklediği yardımı alamamış ve Asur kuvvetlerinden kaçmıştır. Böylece Melid tamamen Asur’a
bağlanarak bir valiye emanet edilmiştir.
1.6. Kummuh
Kummuh krallığı, bugün Adıyaman ilimiz çevresinde, klasik dönemde ise Kommagene
krallığı sınırları içinde yer alır. Krallığın başkenti Atatürk barajının altında kalan Samsat
Höyük’te yer alır50
. Büyük kısmını Asur vesikalarından öğrendiğimiz bilgilerden, Kummuh
krallığının Asur’a haraç verdiğini ve 2. Sargon zamanında merkeze bağlandığını
bilmekteyiz.
Asur vesikalarında ilk kez IX. yy’da geçen ve Kargamış’tan ayrılıp müstakil bir devlet
haline gelen Kummuh, krallarının isimleri ile dikkat çeker. sırasıyla, “Katalizu (Hattuşili),
Kuntaşpi, Uşpilulume (Şuppiluliuma), Mutallu (Muvatalli)
51” adlarına rastlıyor olmamız,
Hitit izlerinin, Anadolu'da uzun bir süre korunduğunu kanıtlar.
I.Tiglatpileser (M.Ö.1114-1074) dönemi vesikalarında da rastlanan Kummuh krallığı,
II. Asurnasirpal döneminde Asur’a vergi veren krallıklar arasında zikredilir. III.
Salmanassar vesikalarında da vergi veren krallıklar arasında sayılan Kummuh kralı
Katazilu’da zikredilir. III. Adad-nirari (M.Ö.811-781) ve IV. Salmanassar (M.Ö.781-772)
dönemlerinde Kummuh kralının Şuppiluliuma’nın bozulmuş bir şekli olan “Uşpilulume”
adını kullandığı görülmektedir52
.
Kummuh krallığı Asur’un zayıfladığı dönemlerde Urartu hâkimiyetini tanımak zorunda
kalmıştır. Zira Urartu yazıtlarında da diğer Geç Hitit devletlerinin olduğu gibi Kummuh
krallığının da adı zikredilmektedir. Öyle ki başını Urartu krallığının çektiği Asur karşıtı
koalisyonda Urartu kralı II. Sardur’un yanında olmuştur. Ancak Kummuh kralı Kuştaşpi
bağışlanmış ve M.Ö. 738 ve M.Ö. 732 yıllarında vergi veren krallar arasında sayılmıştır53
.
Kummuh krallığı Asur kralı II. Sargon devrinde merkeze bağlı bir valilikle yönetilmeye
başlanmıştır. Bunun sebebi ise, Kummuh kralı Mutallu’nun, Sargon’un kendi ifadesi ile
“onu kurtaramayacak olan yandaşı54” Urartu kralı Aguşti ile ittifak ederek Asur’a isyan
etmesidir
1.7. Tabal
Klasik çağda Kapadokya olarak adlandırılan Kayseri, Niğde, Aksaray ve Nevşehir
bölgelerini kapsayan Tabal krallığı, Friglerle komşu olmaları sebebiyle, diğer Geç Hitit
Şehir Devletleri gibi Asurla değil de, daha çok Friglerle etkileşimde bulunmuşlardır. Orta
Anadolu’nun hayat damarı olan ve önemini tarihin her döneminde koruyan doğu-batı ile
kuzey-güney doğrultusunda uzanan ticaret yolları, M.Ö. I. binyılın ilk yarısında Tabal
Krallıkları içerisinden geçmektedir55
. Bu da bölgenin zengin doğal kaynakları ve ticaret
yollarının birleştiği bu konumu sayesinde, önemini hep korumasını sağlamıştır.
M.Ö. IX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren IlI. Salmanassar’la birlikte Tabal, Asur
çiviyazılı belgelerinde ilk kez geçmeye başlar. Bundan sonra III. Tiglatpileser, Il. Sargon,
Sanherib, Asarhadon ve Asurbanipal zamanlarına ait çiviyazılı belgelerde yer alır56
. III.
Salmanassar dönemi belgelerinde yer alan, “24 Tabal kralının hediyelerini kabul ettim57”
ifadeleri, Tabal krallığının bir çeşit konfederasyonla yönetildiği düşüncesini akıllara
getirmektedir.
III. Tiglatpileser'in çağdaşı ve mücadele edip, haraca bağladığı kral olarak verilen
Uassurme, Geç Hitit döneminden günümüze kalan hiyeroglif yazıtlardan tanıdığımız
Wasusarma'dır. Wasusarma yazıtlarda "büyük kral" olarak sunulmaktadır58. Bu unvanın
geçmişte Hitit imparatorları tarafından kullanılmış olması, Tabal krallığının bu mirası
sahiplendiğinin delilidir. Wasusarma ise III. Tiglatpileser tarafından sadakatsizlik
gerekçesiyle tahttan indirilmiştir. Wasusarma’nın yerine ise “hiç kimsenin oğlu olmayan
Hulli59” M.Ö. 730’da, vergi vermek koşuluyla geçirilmiştir.
II. Sargon dönemi ilişkilere bakacak olursak, Tabal ve Bit-Brutas isimlerinin birlikte
kullanıldığı dikkat çeker ve bu durum Arami etkisiyle açıklanabilir. Sargon döneminde
ilişkiler daha sıcak bir boyut alır. Zira Sargon Tabal kralı Ambaris’e kızını vererek, Tabal’i
Asur’a daha sıkı bağlamayı hedeflemişti. Hatta Ambaris’e Hilakku ülkesini de kızının
çeyizi olarak vermişti60. Fakat Ambaris, Sargon’un tüm bu iyi niyetli yaklaşımlarına
rağmen, ihanet etmiş ve Urartu kralı Rusa ve Muşkili Mita ile ittifak teşebbüsünde bulunmuştur. Bu ihanet neticesinde ise tüm ülke cezalandırılmış, Tabal ülkesi yağmalanıp
Asur’a bağlanarak bir vali atanmıştır.
Tabal krallığı, Sargon’un halefleri döneminde Asur’a bağlı gözükmez. Zira Tabal
kralları, Asur’a gönülsüz olarak mecburi bağlılık gösteriyorlardı ve fırsatını bulunca Urartu
krallarının himayesine giriyorlardı61
. Sanherib (M.Ö.704-681), saltanatının 5, 6. ve 8.
yıllarında bölgeye seferler düzenlediği yönünde bilgi verse de, Assurhaddon (M.Ö. 680-
669) döneminde de tablo aynı görünür. Netice de bu askeri seferler etkili olmamış ve
Tabal krallığı, Kimmer akınları ile siyasal varlıklarını tamamıyla yitirmiştir.
1.8. Que ve Hilakku
Que Çukurova bölgesi, Hilakku ise Çukurova’nın kuzeyinde yer alan dağlık kesimle
eşitlenmektedir. Stratejik ve sosyo-ekonomik açıdan çok büyük önem taşıdığı anlaşılan
bölge, Yeni Asur krallarının da dikkatinden kaçmamış olacak ki, M.Ö. IX. yy.dan itibaren
Asur dış politikasında ilk askeri harekât noktaları arasında yer almıştır. Asur kralları için
buranın önemi sahip olduğu kereste ve maden kaynaklarından gelmektedir. Zira Akad
kralları bile bu önemi, bize bırakmış oldukları belgelerde vurgularlar.
Asur kaynakları Que ülkesini, Hilakku ile birlikte anar ve bu durum, iki bölgenin coğrafi
birlikteliği fikrini akıllara getirir. Öyle ki Dağlık Kilikya bölgesini tanımlamak için kullanılmış
olan Hilakku, coğrafi konumu sayesinde güçlü Asur ordularından korunabilme özelliğiyle,
Ovalık Kilikya’nın kalesi işlevini üstlenmiş olmalıdır62
. Asur devletinin yayılma politikası da,
bu ihtiyacı doğuran en önemli sebep olmuştur.
Bu bölgeyle ciddi şekilde ilgilenen ilk Asur kralı, III. Salmanassar olmuştur.
Salmanassar’a karşı M.Ö. 858’de kurulmuş K. Suriye ittifakı içinde Que kralı Kate ve
Hilakku kralı Pihirim’in de yer aldıkları bilinmektedir. Koalisyonu oluşturan diğer devletlerin
yenilmelerine karşın, Que ve Hilakku’nun Asur’un egemenliğine girdiğine dair bir kayda
rastlanmamıştır63
. Asur kaynaklarında, Salmanassar’ın Que ülkesine nerdeyse her yıl
seferler düzenlediği yönünde bilgiler verilir. Bu durum ise net bir şekilde ortaya koymaktadır ki bölgede ki Asur hâkimiyeti kalıcı olmaktan bir hayli uzaktır. Bu yüzdende
bölgeye her yıl askeri seferler düzenlenmiştir.
III. Tiglatpileser (M.Ö.745-727), Asur tarihinde bölgeyle ciddi olarak ilgilenen ikinci kral
olarak karşımıza çıkar. Bu dönemde Urartu kralı Sarduri’nin başını çektiği koalisyon
içerisinde Que krallığı da yer alır. Yine Tiglatpileser’e ait belgeler de M.Ö.738’de yendiği
ve vergiye bağladığı krallar arasında, Que kralı Urikki’nin adı geçmektedir64
.
Sargon devrine baktığımız da Que krallığının, Asur için, her zamankinden farklı bir
konumda olduğunu görürüz. Çünkü Sargon, tüm Yakındoğu’yu merkezi bir yapıda
birleştirme fikrini dış politika hedefine dönüştürmüştür. Bu amaçla Geç Hitit devletleri
üzerine bir takım askeri harekâtlara girişecekti ve Que krallığı da yapılacak Anadolu
seferlerinin merkez üssü konumundaydı. Ayrıca Muşki kralı Mita’nın da bölge üzerinde bir
takım emelleri vardı ve Mita Geç Hititleri Asur’a karşı kışkırtıyor, bu doğrultuda bazı
çatışmalar yaşanıyordu.
Sargon, çıkarlarını korumak için bölgeye birçok askeri sefer düzenlemiştir. Bu
seferlerde Muşki akınlarını, kısa sürelerle sınırlı olsa da engellemiştir. Sargon, Que ve
Hilakku ülkelerini kesin olarak kendisine bağladığı bu dönemde, Hilakku’yu -olasılıkla
yönetim güçlüğünün de etkisiyle- Tabal kralı Ambaris’e bırakmıştır65
.
Sargon’un ölmesinden sonra Anadolu’da Asur’a karşı birçok isyan çıkmıştır.
Bunlardan en ünlüsü de Sanherib döneminde, Que ve Hilakku şehirlerinde çıkan “Kirua”
isyanıdır. Kirua isyanı, Kilikya bölgesinde, bölgesel bir gücün kurulmak istendiğinin açık
göstergesi olmuştur66. Ayrıca Greklerde bölgede faal olmak istiyorlardı ve bu isyanları
destekliyorlardı.
Sanherib, ilk on yılına mal olan bu isyanları bastırdıktan sonra, bölge uzun bir süre
Asur’a bağlı kaldı. Kimi zaman yaşanan isyanlar ise dönemin kralları Asarhaddon
(M.Ö.680-669) ve Asurbanipal (M.Ö. 668-626) dönemlerinde bastırılarak bölgede ki Asur
çıkarları korunmaya devam edildi. Ancak Kimmer ve İskit akınları, Babil ve Med
devletlerinin Asur’u sıkıştırmaları ile Asur bölgeyle ilişkisini kesmiş, kısa bir süre sonra da
yıkılmıştır.
2) Asur – Urartu İlişkileri
Asur-Urartu mücadelesi temelde, K. Suriye ve Orta Anadolu şehir devletleri üzerinde
ki hâkimiyet sorununa dayanır. Çünkü her iki tarafın da söz konusu ülkelerden haraç
olarak maden aldıklarını ve Adıyaman-Malatya-Elazığ-Tunceli’yi içine alan Orta Fırat
bölgesinin, oldukça zengin altın, gümüş, gümüşlü kurşun, kurşun, bakır ve demir
yataklarına sahip olduğunu bilmekteyiz67
. Fakat şu da bir gerçektir ki Urartu Devleti en
parlak dönemini yaşadığı M.Ö. VIII. yüzyılda bile, Malatya’dan daha batıya yayılmayı
başaramamıştır.
Asur’da iktidara gelen hemen her kralın ilk seferini Urartu krallığı üzerine yapmış
olması tesadüf olmamalıdır. Zira amaç, önce Doğu Anadolu’ya sonra da Anadolu’nun
tamamına egemen olmak, bu sayede de Akdeniz ticaretini ele geçirmek olmuştur. Fakat
bu politika MÖ. I. bin’in başlarında Arami Göçleri yüzünden istikrarsız bir seyir izlemiştir.
Hatta bu istikrarsızlık yüzünden, siyasi birlikten yoksun konfederasyonlar şeklinde
yaşayan Urartular gittikçe kuvvetlenmişler ve bir devlet halini almışlardır
68
.
MÖ. IX. yy.da başlatılan sistemli askeri harekâtlarla bertaraf edilen Arami tehlikesi,
atlattıktan sonra Asur, Anadolu üzerinde ki emellerini yeniden gerçekleştirmeye koyuldu69
.
Yeni Asur Devleti’nin ilk temsilcisi olarak kabul edilen II. Asurnasirpal, en önemli askeri
girişimini, kuzeybatı Fırat’a doğru düzenlediği seferle yapmıştır. Asurnasirpal, buradan
Akdeniz kıyılarına doğru ilerledi ve kıyıdaki liman kentlerini vergiye bağladı. Ayrıca, sözü
edilen sefer, Asurluların Akdeniz ticaretinde söz sahibi olması açısından da, önemli bir
kilometre taşı olarak değerlendirilebilir70
.
Asurnasirpal’dan sonra Asur tahtına geçen III. Salmanassar’da ilk askeri seferini,
kuzeyde ki yükselen güç, Urartu üzerine yapmıştır. Buna göre M.Ö. 858, 856, 844
yıllarında bu bölgeye bir dizi askeri harekâtta bulunmuştur. Bu harekâtlarda amaç,
muhakkak ki Urartu devletinin nüfuz alanını daraltmanın yanında, K. Suriye ve Akdeniz
kıyı bölgesinde ki hâkimiyetinin en büyük tehdidi olan Urartu’yu sindirmek yatıyor
olmalıdır. Kuzey Suriye bölgesine kısaca bakacak olursak, burası, Urartu ve özellikle Asur
devleti için bir çeşit can damarı gibiydi. Çünkü Eskiçağ Önasya ticaret borsası sayılan bu bölge, her iki güç için de kesinlikle kontrol edilmesi gereken bir bölgeydi. Asur’un batıya
açılan kapısı niteliğindeydi ve Urartu kralları güçlü oldukları her dönem, bu bölgeyi ele
geçirerek Asur’a giden ticaret yollarını kapatmışlar, Asur’u özellikle askeri ihtiyaçlardan
yoksun bırakmayı hedeflemiştir.
III. Salmanassar’ın bütün bu faaliyetlerinde, nihai hedefinin Urartular olduğu açıktır.
Çünkü Salmanassar birkaç defa Fırat kaynaklarından Dicle kaynaklarına kadar uzanan
Urartu ülkelerini idare eden kral Aramu’ya karşı savaşmıştır71
. Kısa bir süre sonra ise
Urartu tahtında Lutipri’nin oğlu I. Sarduri (M.Ö. 840-830)’yi görürüz. Sarduri gerçek
anlamda Urartu Devleti’ni kurduğu gibi, doğal bir savunma olanağına sahip bulunan,
Tuşpa şehrini (Van Kalesi) de başkent yapmıştır. I.Sarduri döneminde Urartu Krallığı, ön
Asya’da Asur’dan sonra ki, ikinci büyük güç durumuna gelmiştir. Asur ise, bu gelişmeye
karşılık Urartu üzerine yedi sefer düzenleyerek, ham madde ve at gibi çeşitli kazançlar
elde etse de, bu seferler, Asur için Urartu coğrafyasının zorluğunun öğrenilmesi ve elde
tutulmasının güçlüğünün anlaşılmasından öteye gidememiştir.
III. Salmanassar’ın hâkimiyetinin sonlarından itibaren Yeni Asur Devleti uzun süreli bir
bunalım devresine girdi ve devlet giderek gücünü de kaybetti. Öyle ki Asur’un genişleme
politikası tümüyle durduğu gibi, bazı bölgeler de elden çıkmıştır72
. Bu dönemde, Asur için
en büyük tehlike, hiç şüphesiz kuzeyde ki Urartular olmuştur. Asur’un içinde bulunduğu bu
durumu fırsata çeviren Urartular I. Sarduri’nin oğlu ve halefi İşpulni (M.Ö.830-810)
döneminde, nüfuz sahasını Ninive’nin kuzeyine kadar genişletmiştir.
İşpulni’ye Menua (810-786) halef olmuştur. Menua, devleti kudretli, iyi teşkilatlanmış,
geniş ve gelişmiş bir devlet haline getirmiştir. Ülkesini dört bir yandan genişletmiş ve
Asur’un Anadolu üzerinde ki baskısını sona erdirerek, Geç Hitit devletlerini kendi vassalı
haline getirmiştir. Özellikle Malatya ele geçirilmiş ve buranın kontrolüne özel bir çaba
harcanmıştır. Bunun temel nedeni ise, Melid Ülkesi’nin Kuzey Suriye-Orta Anadolu ve
Urartu Ülkesi’ni Akdeniz’e bağlayan yolların kesişim noktasında bulunmasıdır73
. Sonuçta,
Asur-Urartu mücadelesinin en hassas noktasını, Akdeniz ticaretine sahip olmak
oluşturduğuna göre, bu yol hayati bir önem taşımış olmalıdır. Ayrıca, Malatya ve
çevresinin zengin demir ve bakır madenlerine sahip oluşu, Urartu seferlerinin bir başka etkeni olmalıdır. Çünkü bu yöreye egemen olmak, elde edilecek maden zenginliklerinin
yanı sıra, Urartulara Kuzey Suriye, Akdeniz ve belki de, daha batıdaki ülkeler ile yapılacak
ticaretin ana yollarını açacaktı.74 Ayrıca, kral Menua’nın başarılı saltanatı döneminde
Urartu Krallığı, Asur’un önasya’daki tek rakibi konumuna yerleşti.
Menua’nın halefi I. Argişti’nin (M.Ö. 786-764), Asur’a karşı kazandığı zaferler, bu
ülkenin bir hayli güç kaybettiğini göstermektedir. Argişti saltanatının 5. senesinde birçok
Asur yerleşme merkezini fethettiğini, 8.senesinde ise Asur ordusunu yendiğinden
bahseder.
II. Sarduri (M.Ö. 764-735) döneminde ise Urartu krallığı en güçlü dönemini yaşıyordu.
Ona ait olan Habibuşağı kaya kitabesinden Fırat nehrinin ilk kez aşıldığı yönünde bilgi
ediniyoruz75. Urartu devletinin bu derece ileriye yayılmış olması Asur için büyük sorunlara
sebep olmaktaydı. Zira Asur’a bağlı olan şehir krallıkları artık Urartu kralı Sarduri’ye tabi
oluyorlar ve Asur’a karşı Urartu öncülüğünde bir koalisyon oluşturuluyordu. Asur
karşısında elde edilen başarılar, II. Sarduri’ye, yazıtlarda geçtiği şekliyle, “Güneşin battığı
deniz (Akdeniz)”’in ve buradan yapılacak ticaretin yolunu da açmıştır
76
.
II. Sarduri, en önemli girişimlerini batıya karşı yapmıştır. Daha sonra ise, güneye
yönelerek Halep’i zapt ettiği görülmektedir. Bu girişimle Asur’un Akdeniz’e giden yolunu
keserek, Suriye ve Anadolu’daki vassallarıyla bağını koparmayı amaçlanmış olmalıdır.
Sarduri bunları yaparken, Asur’da tahta III. Tiglatpileser (M.Ö. 744-727)’in çıktığını
görüyoruz. Yakın Doğu’daki varlığının büyük ölçüde, Güneydoğu Anadolu ve Kuzey
Suriye topraklarının geri alınmasına ve bu topraklardaki zenginliklerin yeniden Asur’a
aktarılmasına bağlı olduğunu anlayan Tiglatpileser, Urartu çemberini parçalamak için,
ordusunu harekete geçirdi. Çünkü bu sırada, Asur’a karşı, başını Urartu kralı II.
Sarduri’nin çektiği ve Arami kralı Agusi, Melid kralı Sulumili, Gurgum kralı Tarhulara,
Kummuh kralı Kuştaşpi, Que kralı Urukki, Kargamış kralı Pisiris ve Sam’al kralı
Panamu’nun katıldıkları bir koalisyon oluşturulmuştu77
. III. Tiglatpileser ile Urartu ve
müttefikleri, M.Ö. 743’te Adıyaman/Gölbaşı’nda karşılaşmışlar ve Sarduri ve müttefikleri
yenilmişler, Urartu uğradığı bu ağır yenilgiden sonra Van merkezli ana bölgesine sıkışmış
kalmıştır. Bu yenilgiden sonra Urartu tahtına sırasıyla I. Rusa (M.Ö.735-714), II. Argişti (M.Ö. 714-685) ve II. Rusa (M.Ö.685-645) geçmiştir. II. Rusa Urartu tahtında askeri
başarı kazanabilen son kral olmuştur.
Asurlular, söz konusu zaferden sonra, Urartu müdahalesinden çekinmeden
Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye prensliklerini tekrar hâkimiyetlerine alarak, Orta
Anadolu ve Akdeniz arasındaki bağlantıyı yeniden kurdular. Ayrıca, III. Tiglatpileser,
Asur’a tabi şehir devletlerindeki huzursuzluğun Urartulardan kaynaklandığını bildiği için,
hâkimiyetinin onuncu yılında (M.Ö. 735), bu devletin başkenti Tuşpa (Van) şehrini kuşattı.
Bu kuşatma sırasında, II. Sarduri esir olmaktan kurtulmuşsa da şehir tamamen tahrip
edildi. Bu şekilde, Asur en büyük rakibinin Akdeniz’e doğru genişleme isteğine kesin bir
son verilmiş oldu78
.
Asur tahtına çıkarak, yaptığı büyük fetihlerle Sargonitler Devri’nin temellerini de atan
III. Tiglatpileser’le birlikte Asur devleti yükselişe geçmiş ve haleflerinin de ufkunu açan
yine Tiglatpileser olmuştur. M.Ö. 727’de, III. Tiglatpileser’in ölümü, Urartu Krallığı’nın
içinde bulunduğu durumu, bir parça düzeltmesine vesile olmuştur. Fakat bu rahatlama,
Asur tahtına selefi Tiglatpileser’i gölgede bırakan II. Sargon’un (M.Ö. 722-705) çıkmasıyla
uzun sürmemiştir. Sargon’un saltanatı, Yeni Asur imparatorluğunun fetih ve genişleme
politikasının son aşamasını oluşturması bakımından da önem arz etmektedir.
Sargon, Mısır’ın desteklediği Suriye ve Filistin prensliklerinin isyanlarını bastırır
bastırmaz, III. Tiglatpileser’in ölümünü fırsat bilerek Tabal kralı Ambaris, Muşki’li Mita ile
Gurgum ve Melid krallıklarının da katıldığı Urartu kralı I. Rusa’nın başını çektiği ittifak
üzerine yürümüş ve bu koalisyonu bertaraf etmiştir79
. Sargon asıl önemli seferini ise, bir
yıl sonra Kargamışlı Pisiris’e karşı yaptı. Muşki’li Mita ve Urartu’lu Rusa’dan beklediği
yardımı alamayan Kargamış, kolayca ele geçirildi. Asur’dan getirilen çok sayıda insan
buraya yerleştirildi.
II. Sargon’u M.Ö.715 yılında ise Muşki’li Mita ile mücadele ederken görüyoruz.
Mita’nın Que ülkesine girerek birkaç şehri işgal etmesi üzerine Sargon Mita’nın
kuvvetlerini, Torosların ötesine sürdüğü anlaşılmaktadır. Muhtemelen, böyle bir hareketin
başlıca sebebi, Mita’nın Rusa ile yeniden birleşmesini önlemek, Asur için ekonomik
değeri olan, Orta Anadolu ile Akdeniz arasındaki bağlantının sürekliliğini sağlamaktı.Ayrıca bu bölgede ki güçlü iki siyasi muhalif Muşki ve Urartular, bölge üzerindeki Asur
kontrolünü kırmak için, sürekli gizli antlaşmalar yapıyorlardı.
İşte böyle siyasi kargaşaların yaşandığı bu dönemde, Anadolu’nun bir de Kimmer
tehdidine maruz kaldığını görüyoruz. Özellikle Urartu üzerine yoğun bir akın düzenleyen
Kimmer akınlarını fırsat bilen Sargon, Urartu üzerine yürüyerek, güney sınırlarının
güvencesi olan Muşaşir kentini alarak yağmalamış ve Rusa ile yaptığı savaşta büyük bir
galibiyet elde etmiştir ve Sargon’un bildirdiğine göre Rusa “demir bir hançerle” intihar
etmiştir80
. Sargon’un sekizinci seferi olarak ünlenen bu yenilgi Urartu’yu tümüyle bölgeden
silemediyse de kısmen zayıflatmıştır.
Bütün bunlara rağmen, Sargon’un bu girişimdeki amaçları tam anlamıyla tespit
edilemediği için, seferin sonuçları tartışma konusu olmuştur. Asur kralının sekizinci sefer
sırasında Van şehrine saldırmaması ve kuzeyden dolaşmayı göze alamaması, seferini
gölgelemiştir. Öte yandan, Sargon’un “Tüm savaş arabalarımı, bir sürü atımı, Asur’a
yollama emrini verdiğim zaman, kalbim acı içindeydi” sözü, seferdeki asıl amacına
ulaşamadığı veyahut yaşadığı bir takım sorunlar nedeniyle geri dönmek zorunda kaldığı
şeklinde yorumlanabilir81
.
Sargon’un ölümünden sonra başa önce Sanherip geçmiştir. Sanherip (M.Ö. 705-681)
döneminde Asur’un kuzeyle fazla ilgilenmediği görülür. Bu dönemi iyi değerlendiren II.
Rusa ise, Sargon’un 8.sefer sırasında yağmaladığı bölgeleri onarmak için bir takım imar
faaliyetleri içerisine girer.
Asarhaddon dönemine (M.Ö. 680-669) baktığımızda, İskit akınları büyük boyutlar
almışsa da Asarhaddon, İskit Hükümdarı Bartatua ile anlaşarak kızını ona vermiştir.
Kimmer ve İskitlerin meydana getirdikleri karışıklık ve tehditler, Urartu kralı II. Rusa (M.Ö.
685-645) ile Asurnasirpal (M.Ö. 668-627) arasında, ikili diplomatik gelişmelerin
başlamasına sebep olmuştur. Ayrıca, İran içinde gücünün zirvesine çıkmış olan Medlerin
tehditleri de, iki devlet arasındaki yakınlaşmanın diğer bir sebebini oluşturmuş olmalıdır82
.
II. Rusa’nın halefi III. Sarduri (M.Ö. 645-635) döneminde de, Asur ile iyi ilişkiler kurmanın
yolları aranmış olması dönemin ön Asya coğrafyası için Kimmer ve İskit akınlarının ne
denli tehlikeli boyutlarda olduğunu gözler önüne sermektedir.Sonuç olarak Asur Devleti, M.Ö. VII. yüzyılın ikinci yarısında, giderek eski gücünü
kaybetmiş, Babil-Med ittifakı sonunda da yıkılmıştır. III. Sarduri’nin ölümünden sonra, bir
süre daha devam eden Urartu Krallığı da eski önemini büyük ölçüde yitirmiştir.
3) Asur – Frig İlişkileri
Ege göçleri neticesinde Hitit imparatorlunun M.Ö.1200’lerde yıkılmasıyla Anadolu’da
susan yazılı kaynaklar, M.Ö. VIII. yy’a kadar Anadolu’da bir karanlık çağın yaşanmasına
sebep olmuştur. M.Ö. VIII. yy’ın ortalarına doğru bu karanlık dönemin sona ermesiyle
birlikte, Orta Anadolu’nun, at yetiştiren ve daha çok kayalıklar üzerine kurulmuş tahkimli
kalelerde yaşayan, askeri bir soylular sınıfı, yani Fryglerce yönetim altına alındığı
görülür83
.
Fryglerin Anadolu'da ki varlığı M.Ö. XII. yy’a kadar götürülmektedir. Zira Asur kralı I.
Tiglatpileser, Doğu Anadolu ve Elâzığ yöresinde oturan ve kendisiyle savaştığını
söylediği, 5 kral tarafından yönetilen 20.000 kişilik bir Muşki gücünden bahseder84. Ayrıca
II. Tukiltininurta (M.Ö.890-884) ve II. Asurnasirpal (M.Ö. 883-859) dönemi belgelerinde de
Muşki adına rastlanır.
I. Tiglatpileser’in verdiği bilgiden yola çıkarak Frig devletinin çeşitli boylardan oluşan
bir federatif koalisyon olması olasıdır. Bu federasyonun batı kanadını, Gordion merkezli
Frigler oluştururken, doğu ve güneydoğu kanadını ise Muşkiler ve Tabal krallığı
oluşturmaktaydı85
. Frigler daha önce Hititler tarafından oturulmuş olan hemen hemen aynı
yerlere yerleşmişlerdir. Her iki devletin de coğrafi durumu aynıdır. Fakat Frig Devletinin
doğuşu sırasında politik ve kültürel durum çok başka olduğundan, Frigler, Hititlerin aksine
doğuya değil batıya yönelmiştir86
. Batı Anadolu ve Yunanistan coğrafyasında bulunan Frig
keramikleri de bu durumu açıklar.
Asur-Frig ilişkilerine baktığımız zaman ise, II. Sargon dönemiyle hız kazandığını
görürüz. Bu dönemde Frig devletinin başında ünlü Mita bulunmaktaydı. Asur’a karşı
oluşturulan birçok ittifakı doğrudan yâda dolaylı olarak desteklemiş olan Mita, Urartu,
Kargamış ve Tabal krallarıyla ittifaklarda bulunarak Asur’a karşı bir blok oluşturmaya çalışmıştır. Bu ittifaklar neticesinde, M.Ö.717-709 tarihleri arasında birkaç defa Que
ülkesine saldırmışsa da hâkimiyet kuramamış ve her seferinde Sargon’un karşı
saldırısına maruz kalmıştır. M.Ö.709’dan itibaren Asur’a karşı siyasetini değiştirmiş ve
Asur ile ittifak kurmaya başlamıştır87. Bu siyaset değişikliği ise Kimmer akınlarından
kaynaklanır88
.
Bu dostluk anlaşması ile Asur kaynaklarında Frigler ile ilgili bilgiler kesilir. Frig
kapılarına dayanan Kimmer akınlarına daha fazla dayanamayan devlet, Kimmerlerle
yapılan bir savaşta yenilen Midas’ın da “öküz kanı içerek89” intihar etmesi üzerine yıkıldı.
Frig kentleri yeniden iskân görse de şiddetle yakılmış görünüyorlar90
. Kral ailesinin,
Kimmer istilasından kaçarak, Yukarı Sakarya vadisine yerleşmiş ve Lidyalı Alyattes’in
Kızılırmak seferine (M.Ö. 590) kadar bağımsız, bu tarihten Pers istilasına (M.Ö. 547/546)
kadar da Lidya krallığına bağlı bir yâda birkaç prenslik olarak yaşadığı bilinmektedir.
D) ANADOLU VE MEZOPOTAMYA’YA İSKİT–KİMMER AKINLARI
İskitler ve Kimmerler, bozkır coğrafyasında yaşayan, atlı göçebe kavimlerdendir.
Kaynaklardan öğrendiğimize göre, İskitler Orta Asya’nın kuzeyinde yaşıyorlarken,
buradan hareketle batıya doğru yönelmişler, Karadeniz’in kuzeyinde bulunan ve Hazar
Denizi’nden Tuna Nehri’ne kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan Kimmerlerle
karşılaşmışlardır. İskitler bu coğrafyaya gelince, Kimmerler büyük bir istila karşısında
oldukları düşüncesiyle bir araya gelip durumu görüşmüşlerdir91. Sonuçta Kimmer
kavimlerinin bir kısmı yurtlarında kalmış, bir kısmı da Anadolu içlerine doğru
hareketlenmişlerdir. İskit baskısı neticesinde Kimmerler’den arta kalanlar, bu akraba
kavim tarafından izole edilmişler ve zamanla onlarla kaynaşarak tarih sahnesinden
silinmişlerdir92
.
Kimmerlerin bu göç hareketinde, Kafkaslar üzerinden gelmiş olmaları sebebi ile
karşılarına ilk çıkan siyasi oluşum Urartu devleti olmuştur. Urartu devletini uzun süre
uğraştıran Kimmerler, Urartu devletini uzun süre uğraştırmışsa da, Urartu devleti Kimmer akınlarını bertaraf etmeyi başarmış ve Kimmerlerin, Anadolu’nun içine yönelmesiyle rahat
bir nefes almış ve bu sayede ömrünü uzatabilmiştir.
Anadolu’nun içine yönelen Kimmer akınları sonucunda Anadolu’daki siyasi denge
bozulmuş ve tarihi gelişim seyrini değiştirmiştir; Asur ve Urartu devletleri büyük sarsıntılar
geçirmiş, Frig devleti yıkılarak bağımsızlığını kaybetmiş, Lidya devletinin de aynı akıbete
uğramasına ramak kalmıştı. Batı Anadolu’daki İon şehirleri ve Karadeniz kıyılarında ki
bazı Grek kolonileri ise büyük darbeler yiyerek, bir müddet ticari ve kültürel alanda gelişim
kaydedememişlerdir93
.
Urartuluların yerleşmiş oldukları coğrafya, onları Kimmerlerden sonra daha çetin bir
düşmanla karşı karşıya bıraktı. Bu düşman İskitlerdi. İskitler yukarıda da değindiğimiz gibi
Kimmerleri yurtlarından çıkarmış ve onları takip ederek Anadolu’ya sokulmuşlardır.
Kimmerleri takip ederek Doğu Anadolu’ya, Urartu ülkesine ulaşan İskitlerle Urartu Kralı II.
Rusa (MÖ 685-645) akıllıca bir politika izleyerek bir anlaşma yapmıştır. Ancak, İskitlerle
Urartuluların dostlukları uzun sürmemiş ve VII. yüzyılın sonları ve VI. yüzyılın başlarında
İskitler Urartu yerleşim merkezlerine baskınlar düzenleyerek bu merkezleri yakıp
yıkmışlardır94. Urartulara ait birçok kenti yakıp yıkan İskitlere ait izler, yapılan arkeolojik
kazılarda ortaya çıkmıştır. II. Rusa tarafından inşa ettirilen Rusahinili kentinin de MÖ VII.
yüzyılın sonları ile VI. yüzyılın başlarında İskitler tarafından yakılıp yıkıldığı sanılmaktadır.
Kaleye yapılan baskın sonunda çatı ve ahşap malzemenin yanarak çökmesi, kerpiç
duvarların pişerek tuğlalaşmasına neden olmuştur. Kazılar sırasında ortaya çıkarılan 30
cm'lik kül ve yangın artığı tabakası yangının şiddetini göstermektedir. Yangın ve yıkımdan
sonra Toprakkale’de herhangi bir yeni yerleşme olmamıştır95. Bu durumda bize Urartu
devletini yıkan gücün İskitler olduğu gerçeğini hatırlatır.
Asur-İskit ilişkilerine bakacak olursak, İskit kabilelerinin Asur’un Kuzey ve Kuzeydoğu
bölgesine yerleştiğini görüyoruz. İlk başta Urartu devletince Asur’a karşı kullanılmak
istenen İskit Hükümdarı Bartatua, Asur kralı Asarhaddon ile anlaşarak kızıyla evlenmiştir.
İskitler, Kimmer, Urartu ve Medlere karşı birlikte hareket etseler de, Medler ve Babillilerin
ittifakının Ninive’yi düşürmesine engel olamamışlardır.Bu durum Kuzey Persia bölgesine yerleşen İskitlerin, Medler tarafından rahatsız
edilmeye başlanmasına neden olmuştur. Bu baskılar sonucunda Urartu bölgesi, Hazar
Denizi, Aral Gölü ve Güney Rusya bozkırlarına çekilen İskitler bölge halklarıyla karışarak
yaşamlarını sürdürmüşlerdir96
.
E) ANADOLU VE MEZOPOTAMYA’DA PERS VE İSKENDER İSTİLALARI
Kimmerler ile başlayan Anadolu’yu istila hareketleri, Kimmerlerin bertaraf edilmesiyle
son bulmamış, aksine daha ciddi tehlikeleri doğurmuştur. Med-Babil ittifakıyla önce Asur
ortadan kaldırılmış sonra Anadolu, Medlerce Kızılırmak yayına kadar istila edilmiş,
ardından Medleri yıkan Persler, Mezopotamya ve Anadolu’yu baştanbaşa istila ederek,
satraplık denen ve kendisine özgü yönetim birimleriyle yönetmeye başlamışlardır. I.Darius
zamanında kurulan bu teşkilata göre Anadolu’da, İran’da olduğu gibi, bir takım
satraplıklara ayrılmıştı. Media bölgesinin batısından başlayan bu satraplıkların birincisi
eski Urartu’lar ülkesinde, ikincisi bunun batısından Karadeniz’e kadar uzanan sahada,
üçüncüsü ise Herodot’a göre küçük Pontus kavimleri yurdunda kurulmuştu. En büyüğü
ise, Hatti’lerle Frik’lerin merkezlerinde kurulan dördüncü satraplıktı ve Kapadokya’yı da
içine alıyordu97
.
Tüm bunlara rağmen, Anadolu’daki Pers hâkimiyeti hiçbir zaman köklü şekilde
yerleşme imkânı bulamamış, Anadolu’daki satraplıklar fırsat buldukça merkeze isyan
etmişlerdir. Bu isyanları daha çok Yunan kent devletleri ve Makedonlar
desteklemekteydiler. Bunun sebebi de balkanlara kadar genişleyen Pers hâkimiyetiydi ki
Perslerin nüfuz alanları çok genişlemişti. Öyle ki I.Darius, Nakş-i Rüstem kayalıklarına
oyulmuş mezarındaki yazıtında egemen olduğu halklar ve ülkeleri şöyle sıralamaktadır:
“Media, Elam, Parthia, Aria, Baktria, Sogdiana, Khorasmia, Drangiana, Arakhosia,
Sattagydia, Gandara, Sind, Amyrgia İskitleri, Sivri Külahlı İskitler, Babylonia, Assyria,
Arabia, Mısır, Armenia, Kappadokia, Sardeis, İonia, denizin karşı tarafındaki İskitler,
Skudara, petasos giyen İonialılar, Lidyalılar, Ethiopialılar, Maka halkı, Karialılar”98
.
Pers imparatorluğu Darius’un ardılı Xerxes zamanında asıl büyük yayılımını yapmış,
yunan siteleri üzerinde hâkimiyet kurmak için bir dizi askeri seferin yanında, idari yapılanmayı tekrardan düzenleyerek, merkeziyetçi yapısını kuvvetlendirmiştir. Fakat Pers
kralı II.Artaxerxes’le başlayan Pers idari yapısındaki bozulmalar yıllarca ülkenin iç
isyanlarla boğuşmasına ve merkezi otoritenin zayıflayarak, satrapların merkezden
bağımsız hareket etmelerine ve ilk olarak Mısır ve Kıbrıs’ta başlayan bağımsız siyasi
oluşumlara zemin hazırlamıştı. Bu siyasi yapılanmalar hem ülke dışından hem ülke
içinden destek bularak, Pers hâkimiyetine karşı ittifakların oluşmasına sebep oluyordu.
Anadolu’daki Pers hâkimiyetine son veren ise, Makedonyalı İskender olmuştur.
Yunanistan üzerindeki hâkimiyetle başlayan bu askeri harekâtlar silsilesinde, İskender
askeri gücünden çok kendisinin ve komuta kademesindekilerin askeri dehalarıyla başarılı
olmuştur. İskender önce Batı Anadolu sahillerini işgal ederek Perslerin kara ve deniz
kuvvetleri arasındaki bağını kesti, daha sonra Granikos ırmağında ki savaşta pers ordusu
mağlup edilerek Anadolu’da ki Pers satraplıkları teker teker alınarak, yapıları korunmuş
ve satraplık düzeni yeni isimlerle devam ettirilmiştir99
.
Batı Anadolu ile başlayan istila hareketleri önce güneye, sonra orta Anadolu’ya uğradı
ve Anadolu kentlerinin tabiiyeti alındıktan sonra askeri harekâtlara devam edildi. Granikos
savaşından bu yana geçen sürede, Perslerde boş durmuyor, Darius ülkesinin her
tarafından gelen ordusunu, Babylonia’da topluyordu. Her iki ordu küçük bir ırmak olan
Pinaros’un (Deliçay) iki yakasında savaş düzenine geçtiler. Burası son derece kalabalık
olan Darius’un ordusu için uygun bir yer değildi. Savaş alanı bir yanı denizle, bir yanı da
Amanos dağları ile çevrili çok dar bir alandı. Bu durum da İskender’in işini kolaylaştırırken,
Darius’un aleyhine bir durum oluşturuyordu100. İskender bu avantajı iyi kullanarak ilk
saldırıya geçen taraf oldu ve Pers ordusunun merkezine hamle yaptı ve bu durumdan
ürken Darius’un savaş alanını terk etmesi Pers ordusu üzerinde olumsuz bir tesire neden
oldu ve Pers ordusu bozgun halinde kaçmaya başladı. Savaştan sonra İskender
Alexandria (İskenderun) kentini kurdurmuştur101
.
İskender buradan Suriye ve Mısır’a hareket etmiş büyük bir fetih hareketinde
bulunmuştur. İskender Mısır’ın fethinden(M.Ö. 332/1) sonra Darius üzerine tekrar yürümüş ve aynı yıl, bugünkü Erbil yakınlarında yapılan son savaşta (MÖ.331) tüm
Mezopotamya ve Darius’un başkent’i Persepolis alındı102
.
İskender buradan doğuya doğru askeri harekâtını devam ettirerek, Perslerin doğu
satraplığını ve Hindistan’ı İndus ırmağına kadar işgal etti. Daha sonra Babylonia’ya
gelerek Arabistan seferinin hazırlığını tamamladığı sırada 13 Haziran 323’de öldü.
İskender’in ölümünden sonra ülkesi oğlunun çok küçük olası sebebiyle, komutanları
tarafından yönetildi.
Sonuç
Anadolu ve Mezopotamya, konumları gereği tarihin her döneminde, başta siyasi,
sosyal ve iktisadi olmak üzere, birçok alanda ilişki içerisinde olmuşlardır. Yazılı
belgelerden öğrendiğimiz en eski siyasi münasebet M.Ö. III. bin yılın ikinci yarısına
tarihlenmektedir. Mezopotamya’da yaşayan Akadlar sülalesi, Sargon ve Naramsin
zamanında Anadolu’ya seferler düzenlemişler, bu vesileyle Anadolu’yu ve Anadolu’nun
zenginliklerini yakından tanıma fırsatı bulmuşlardır.
İşte, bu iki coğrafyanın birbirine yakınlıkları tarihin her döneminde olduğu gibi M.Ö.
I.bin’de de bir takım siyasi, sosyal, ekonomik ilişkiler kurulmasına vesile olmuştur. Bu
dönemde Anadolu Urartu, Frig, Geç Hitit Şehir devletlerini barındırırken, Mezopotamya
ise Asur ve Babil devletlerini barındırıyordu. Asur ve Babil devletleri ise kendilerini güçlü
hissettiği her dönem çıkarlarını Anadolu’da görmüş ve Anadolu’ya yayılmaya çalışmıştır.
Çünkü Anadolu sahip olduğu zengin maden yataklarıyla önemli bir hammadde
kaynağıydı.
Mezopotamya devletlerinin gütmüş oldukları bu yayılmacı politika nedeniyle,
Anadolu’da her zaman bir karşı düşman bulmuşlardır. Bu düşmanlardan en önemlisi
şüphesiz ki Urartu devletiydi. Yüksek ve arızalı coğrafi yapı merkezli krallık, bu özelliğiyle
Asur’a her dönem rahatlıkla kafa tutmuş ve Asur saldırılarından fazla zarar görmeden
kurtulmuştur. Asur’u uğraştıran bir diğer merkezi güç ise Frigler olmuştur. Özellikle kral
Midas zamanında Kilikya kapılarına kadar sızmayı başaran Frigler, Geç Hitit devletlerini
Asur’a karşı sürekli kışkırtmaları sebebiyle büyük sorun teşkil ediyordu. Geç Hitit devletleri
de bu dönemin bir diğer önemli aktörlerindendi. Asur’a karşı kurulan her siyasi oluşumda
Harita: Asur imparatorluğu
KAYNAKÇA
ALPARSLAN, Metin, Hititoloji’ye Giriş, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları,
İstanbul 2009.
BARNETT, R. D. “Phrygia and the Peoples of Anatolia in Iron Ages”, 1987, (Çev.
Ömer Çapar), Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi, c.XXXI / 1-
2,s.43-74.
BELLİ, Oktay, “Urartular” Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi I, Görsel Yayınları,
İstanbul 1982s.140-208.
BÜLBÜL, Cemil, “Eski Anadolu Tarihinde Frigler”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, sayı:27, 2009, s.79-94.
ÇOBAN, Hacı, “Arami Göçleri”, Tübar (Türklük Bilimi Araştırmaları), C.XXIX, 2011,
s.91-102. www.tubar.com.tr/TUBAR%20DOSYA/oban_hac%2091-102.pdf,(26.04.2012).
ÇİLİNGİROĞLU, Altan, “Sargon'un Sekizinci Seferi ve Bazı Öneriler”, Anadolu
Araştırmaları, c. IV-V, 1976/7, 235-252.
DİNÇOL, Ali M., “Geç Hititler”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi I, Görsel Yayınları,
İstanbul 1982, s.122-131.
DURMUŞ, İlhami, İskitler, Genelkurmay ATESE Yayınları, Ankara 2008.
http://www.turuz.info/Turkoloji-Tarix/149-
Iskitler%20(Sakalar)%20(Ilhami%20Durmush)(Ankara-2008).pdf,(04.05.2012).
DUYMUŞ, H.Hande, ”Asur Kaynaklarına Göre Demir Çağında Tabal Krallığı”, ODÜ
Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, c.2/III Haziran 2011, s. 34-46.
ERZEN, Afif, Doğu Anadolu ve Urartular, TTK, Ankara 1992.
GÜNALTAY, M. Şemseddin, Yakın Şark II Anadolu, TTK, 2. baskı, Ankara 1987.
HERODOTOS, Herodot Tarihi, çev. Müntekim Ökmen, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, 5. baskı, İstanbul 2009.
KÖROĞLU, Kemalettin, Eski Mezopotamya Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 2011.
KİRSCBAUM, CANCIK, E, Asurlular(Tarih, Toplum, Kültür), çev. Aslı Yarbaş, İlya
Yayınevi, İzmir 2004.
KURT, Mehmet, “Yeni Asur Devleti’nin Kuzey Yayılımı ve Doğu Anadolu’nun Tarihi
Coğrafyası”, Fırat Üniversitesi Doğu Anadolu Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Cilt
8, Sayı 1, Ekim 2009, s. 1-13.
KURT, Mehmet, “II. Sargon Devri Kaynakları Işığında Güney Anadolu ve Toros
Dağları Bölgesi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı 48, Eylül 2010, s. 69-88.
KURT, Mehmet, Yazılı Kaynaklara Göre M.Ö. 1.Bin Yılda Mezopotamya-Anadolu
İlişkileri, Ankara 2007.
KURT, Mehmet, “Que Ülkesi ve Yeni Asur Devleti’nin Anadolu Politikası Bakımından
Önemi”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt X, Sayı 3, Afyon Aralık
2008, s. 117-133.
KURT, Mehmet, “Demir Çağında Kilikya’da Politik Yapı”, Adıyaman Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.3 Aralık 2009, s. 119-129.
KURT, Mehmet, “M.Ö. I. Bin Yılda Asur-Anadolu ilişkilerinde Kilikya Bölgesi” Belleten,
C.LXX, Nisan 2006, s.1-27.
KURT, Mehmet, “Kronikler Işığında Ovalık Kilikya’nın Yeni Babil Devleti İçin Stratejik
ve Ekonomik Önemi”, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 22, Konya
2009, s. 185-195.
LANDSBERGER, Benno, Sam’al, TTK, Ankara 1948.
MEMİŞ, Ekrem, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Ekin Yayınevi, 10 baskı, Bursa 2010.
MEMİŞ, Ekrem, Eskiçağ’da Mezopotamya, Ekin Kitapevi, 2007.
MEMİŞ, Ekrem, “Asur Devletlerinin Anadolu Politikası” 11. TTK Bildirileri, c.1, Ankara
1994, s.65-73.
ÖZKAN, Süleyman, ”Kummuh”, Tarih İncelemeleri Dergisi, c.VIII, 1993, s. 65-80.
SEVİN, Veli, “Frygler”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi II, Görsel Yayınları, İstanbul
1982, s.248-274.
SEVİN, Veli, “Lydialılar”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi II, Görsel Yayınları,
İstanbul 1982, s.276-308.
TARHAN, M. Taner, “Eskiçağ’da Kimmerler Problemi”, VIII. TTK Kongresi C.I Ankara
1999, s. 355-369.
YİĞİT, Turgut, “Tabal”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi,
40, 3-4 (2000), s. 177-189.
YILDIRIM, Recep, “Urartu’nun Batı Bölgesi”, 11. TTK Bildirileri, c.1, Ankara 1994, s.
287-293
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder