16 Aralık 2019 Pazartesi

M.Ö. I. BİN YILDA ANADOLUMEZOPOTAMYA İLİŞKİLERİ

ANADOLU MEZOPOTAMYA harita ile ilgili görsel sonucu

M.Ö. I. BİN YILDA ANADOLU   MEZOPOTAMYA İLİŞKİLERİ

Özet

Ege göçleri ile başlayan Önasya’daki otorite boşluğu, önce Asur imparatorluğu
tarafından, daha sonrada bölgedeki yeni aktörler tarafından doldurulmak istenmiştir. Bu
çerçevede bölgede etkin olan ve etkin olmak isteyen güç odakları arasında kanlı savaşlar
ve karmaşık diplomatik süreçler yaşanmıştır. Bu durum en çok Anadolu coğrafyasının
sakinlerini etkilemiş ve bu süreçte Geç Hitit Şehir Devletlerinin yanında Frig, Lidya, Urartu
gibi merkezi yapılar kurulmuş ayrıca Anadolu coğrafyası önce kuzeyli Kimmer ve İskit
kavimlerinin, daha sonra da Pers ve Makedon devletlerinin işgaline uğramıştır.


Giriş

M.Ö. I.bin yılda Anadolu ve Mezopotamya arasında ki ilişkilere baktığımızda,
dikkatimizi çeken ilk nokta, bir önceki asra göre değişmiş olan siyasi tablodur. Zira Hitit
gibi bir siyasi olgu, Ege Göçlerine dayanamayarak, ortadan kalkmış, yerine Frig ve Urartu
gibi daha çok bölgesel güç olarak değerlendireceğimiz siyasal yapılarla, Orta Anadolu ve
K. Suriye bölgelerinde şehir devleti olarak tabir ettiğimiz küçük siyasal yapılar ortaya
çıkmıştır.
Anadolu böyle parçalı bir yapı arz ederken, Mezopotamya’da daha derli toplu bir yapı
dikkatleri çeker. Kuzeyde Asur devleti bu siyasal yapıda merkezde oturuyor ve
Mezopotamya’dan ziyade çevre kültürler üzerinde hegemonya kurmayı amaçlıyordu. Bu
çevre kültürlerin başında ise Anadolu gelmekteydi.
Hitit devletinin son zamanlarından itibaren çevresiyle saldırgan ilişkiler kuran Asur’un
bu davranışında ekonomik gayeler yatmaktadır. Çünkü Önasya’nın ticaret borsası olan K.
Suriye ile zengin maden yataklarına sahip olan Anadolu, Asur’un can damarı sayılıyordu.İşte tüm bu nedenler Asur devletinin özellikle Anadolu üzerine yoğunlaşan bir politika
izlemesine sebebiyet vermiştir. Bu yüzdende birkaç asır boyunca Asur-Anadolu
ilişkilerinde bir süreklilik yaşanmıştır

A) M.Ö. 1.BİN YILDA ANADOLU

“Anadolu için en uzun bin yıl” değerlendirmesini yapmamız yanlış olmasa gerek. Zira
bu zaman zarfında Anadolu büyük ve kanlı savaşların arenası olmuş güneyden Asur ve
Babil, doğudan Pers, kuzeyden Kimmer, batıdan Makedon devletlerinin işgallerine göğüs
germek zorunda kalmıştır. Hitit sonrası bir siyasi boşluk olduğu düşünülse de Asur kralı I.
Tiglatpileser (1114- 1076)’in kaynaklarında 5 ayrı kralın bir araya gelip oluşturduğu
20.000 kişilik birleşik Muşki askeri gücü ile karşılaştığını söylemesi ve yine aynı
belgelerin, Anadolu’nun doğu bölgesine işaret ederek, bir kabile konfederasyonundan
bahsetmesi, Anadolu’daki hareketliliğe kanıt olarak görülmelidir. Asurluların, Muşki
terimini “batı ülkeleri1 ” anlamında kullanmaları da ilginçtir. Bu süreçte Anadolu’da bir
takım siyasal güçler oluşmaya başlamıştır.

1) Geç Hitit Şehir Devletleri 

M.Ö. 12.yy.da yaşanan Ege Göçleriyle siyasi hayatı son bulan Hitit devletinin yokluğunun yarattığı siyasal boşluk neticesinde, Orta Anadolu ve K. Suriye şehir devletçiklerinde, bir Hititlilik olgusu oluşmuştur. Fakat ilginçtir, Güneydoğu’da oluşan bu küçük siyasal yapılar, Arami ve Hurri etkisinin yanında, dil ve yazıda ki Luwi etkisine rağmen, kral adlarında da dikkati çektiği gibi Hitit etkisinin devam edegeldiğini gösterir. Geç Hitit Şehir Devletleri dediğimiz bu siyasal yapıların, yayılım alanını kabaca şöyle tanımlayabiliriz: Tuz gölünden Akdeniz’e kadar güney doğrultusunda çekilecek bir çizgi batı, yine Tuz gölünden Malatya’ya kadar çekilecek bir çizgi kuzey, Malatya’dan Kargamış’a kadarda Doğu sınırını oluşturur. Kargamış’ın güneyi ise Arami etkisine çabuk girdiği için Hitit’ten çok bir Arami bölgesi sayılabilir2 . II. Adad-nirari (M.Ö.912-891) ile başlayan Asur’un toparlanma süreci II. Asurnasirpal’in (M.Ö.884-859) Fırat nehrini geçerek, Asur’u, tarih sahnesinde yeniden hatırı sayılır bir güç haline getirmesiyle devam etmiştir. Bununla beraber III. Salmanassar’ın Anadolu seferinde kendisine karşı bir takım ittifaklar oluşmuşsa da, bu ittifak başarılı olmamıştır. Bu ittifakların sonuç vermediğini anlayan Geç Hitit Şehir Devletleri, kendilerine kültürel olarak yakın buldukları Urartu ile de ittifak teşebbüsünde bulunmuşlardır. Bu dönemde III. Tiglatpileser’in tahta geçerek yaptığı reformlar, Asur’u içinde bulunduğu bunalımdan kurtardı ve aynı zamanda Ön Asya’nın en önemli siyasi gücü haline getirdi3 . Bu kralın bir Anadolu seferi sırasında Urartu kralı Sarduri ile yaptığı savaş, Geç Hititlerin sonunu getirmiştir. Zira bu mağlubiyet bölgede bir takım karışıklıklara neden olmuş ve Tiglatpileser ve ardılları V. Salmanassar ve II. Sargon’un izledikleri ilhak siyaseti ile bu şehir devletleri doğrudan Asur merkezi yapısına dâhil edilmeye başlanmıştır4 . Böylelikle Anadolu’da ki bu küçük siyasi yapılanmalar son bularak yerini merkezi Asur hâkimiyetine bırakmıştır.

2) Urartular

 Urartu krallığı, Van ilimizin sınırları içerisinde kurulan, Doğu Anadolu dağlık coğrafyasına hükmeden ve bu bölgedeki kabileleri M.Ö. IX – VI. yy.lar arasında tek merkezde toplayarak ortaya çıkmış bir devlettir. Tarih sahnesine henüz M.Ö. XIII. yy da devlet haline gelmemiş ulusların ve ülkelerin oluşturdukları bir birlik halinde çıkmışlardır5 . Asur vesikaları, URUATRİ adında ki 8 krallıktan ve NAİRİ adı altında toplanan 24 krallıktan bahsederler. Bu küçük beylikler Doğu Anadolu yüksek yaylasında güçlü bir merkezi yapı kurmuşlar ve Anadolu tarihinde etkili olmuşlardır. Urartu devletinin kurucusu I. Sarduri (MÖ.840-830) olmuştur. Başkent Tuşpa’yı yine bu kral kurmuştur. M.Ö. 820 tarihine kadar Asur çivi yazısını kullanan Urartular, bu tarihten sonra yazıtlarını kendi dillerinde kaleme almışlardır6 . Ayrıca Hitit hiyeroglif yazısını da kullandıkları bilinmektedir. Asur devletinin zayıf düştüğü zamanları iyi değerlendiren Urartu kralları, bu sayede güçlerini arttırmışlar ve kendisini 110’dan fazla kitabeden bildiğimiz Urartu kralı Menua (MÖ.810-786) zamanında kudretli, iyi teşkilatlanmış, geniş ve gelişmiş bir devlet haline geldiler7 . Urartu devleti II. Sarduri (MÖ.764-735) zamanında Önasya dünyasının en güçlü devleti konumuna yükselerek, M.Ö. 2.bin ortalarındaki Hurri yayılış sahasına hâkim olmuştur. Fakat III. Tiglatpileser(MÖ.744-727)’in Asur tahtına çıkması ile Asur toplanmış ve Urartu ve onun müttefikleri Geç Hitit Şehir Devletlerini savaşta yenerek Urartuları Doğu Anadolu bölgesine geri göndermiştir. Urartu devleti kral I. Rusa (MÖ.735-714/3) döneminde yine eski gücüne kavuşmuştur ve Asur’a karşı Muşki kralı Mita ve Tabal kralı Ambaris ile ittifak kurmuştur. Ancak Urartular, Asur’dan yine ağır bir darbe yemişlerdir. Kayıtlara Sargon’un sekizinci seferi olarak geçen bu harekât neticesinde, Urartu ülkesinin büyük kısmı tahrip edilerek hatırı sayılır ganimetler elde edilmiştir. Sargon’un bildirdiğine göre, I.Rusa savaş meydanından ülkesine kaçmış, orada “demir bir hançerle” intihar etmiştir. Bu yenilgi de Kimmerlerin akınları da etkili olmuştur8 . Urartu devleti, bu yenilgiden itibaren kendi kabuğuna çekilerek daha bölgesel bir aktör olmak zorunda kalmıştır. Çünkü önce Kimmer, sonrada Kimmerleri yurtlarından eden İskitler, Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu’ya girmişlerdir. Bu durumdan en çok Urartu devletini etkilemiş ve girişilen vatan savunması, onu zayıflatmıştır. Bu akınlar, II. Rusa (MÖ.685-645) zamanında İskit-Mana ittifakıyla bertaraf edilmeye ve Asur’a karşı kullanılmaya çalışılsa da, ne yazık ki bu girişim başarılı olmamıştır9 . Asur’a karşı uygulanmak istenen plan, Asur’un girişimleriyle Urartulara karşı uygulanmıştır. İşte bu plan Urartular’ın eski önemini yitirmesinde etkili olmuş ve Medlerle işbirliği yapan İskitler, önce Asur imparatorluğunu sonra da Urartu devletini yıkmışlardır.


3) Frigler 

Başta Asur çivi yazılı vesikaları olmak üzere, Geç Hitit Hiyeroglif yazısı ile yazılmış kitabeler, Urartu vesikaları ve klasik Grek yazarları, bize Frigler hakkında önemli bilgiler vermektedir. Frig yerleşkelerinde elde edilen arkeolojik verilerde bu bilgileri doğrulamaktadır10 . Eski yazarlardan Herodotos ve Strabon’a göre, Brygler adını taşıyan Frigler, Anadolu’ya Makedonya ya da Trakya’dan boğazları geçerek, M.Ö. XIII. yy.ın sonlarında gelmişlerdir11. Ayrıca Orta Anadolu coğrafyasında karşımıza çıkan Muşkilerle, aynilikleri genel kabul görür ve bu görüş, birçok bilim çevresinde kabul görür ve desteklenir. Frigler, Anadolu’ya geldikleri M.Ö. XII. yy’dan VIII. yy’la kadar dağınık kabileler halinde yaşamışlardır. Frig devletinin ilk kralı Gordion kentine adını veren Gordios’tur. Devleti tek merkezde toplayan ise, II. Sargon dönemi Asur vesikalarında geçen ifadeyle “benden önceki krallara boyun eğmeyen Mita” yani Frigyalı Midas’ın olduğu düşünülmektedir12 . Frig devletinin sonu ise, kendini en güçlü hissettiği dönemde, Midas döneminde olmuştur. İskitlerin yerlerinden oynattığı Kimmer kabileleri, Doğu Anadolu’dan Asur’a kadar olan bölgeyi sarmışlardı. Asur, kendisi için tehdit oluşturmaya başlayan bu durum karşısında, yeni bir hamleyle Kimmerleri Frigler üzerine sürdü ve yapılan Frig-Kimmer savaşını kaybeden Midas “Bir sığırın kanını içmek suretiyle” intihar etti13. Bu olay neticesinde Friglerin kolu kanadı kırılmıştır. Kimmer fırtınasını atlatan Lidyalılar, Frig devletinin önemli bir kısmını zaptederek, Frigya’yı kendi hegemonyalarına almışlar ve İran istilasına kadar Frig prensliği, Lidya’ya bağlı yaşamıştır14 .

4) Lidyalılar

 Lidya devleti, bugün Batı Anadolu dediğimiz bölgede kurulmuş Hititler öncesi dönemden beri Anadolu’da varlıkları bilinen ve muhtelif kabilelerin bir araya gelmesiyle kurulmuş bir devlettir. Lidya devletinde 3 ayrı kral ailesinin, birbiri ardına hüküm sürdüğü bilinmektedir: Bu aileler “Atyadlar, Heraklid ve Mermenadlar”dır15 . Bu sülalelerden Atyadlar hakkında ki bilgilerimiz efsanevi niteliktedir ve Heredotos, Lidya devleti hakkında bilgi verirken bu sülaleden fazla bahsetmez. Ancak, M.Ö. V. yy.da yaşamış olan Lidyalı tarihçi Xanthos’un kayıtlarını aktaran Damascuslu(Şam) Nicolaos bu sülale hakkında bazı bilgiler verir16 . Atyadlar sülalesinin ardından Heraklitler sülalesi Lidya devletinin başındadır. Heraklitler sülalesine son veren ise, Lidya kralı Kandaules’in askeri Giges’dir ve Giges  Kandaules’i öldürüp karısıyla evlenmiş ve Lidya tahtına oturmuştur17. Giges döneminin en önemli olayı ise şüphesiz ki Kimmer akınları olmuştur. Zira önce Urartu devletini sonra Frig devletini yıkan bu göçebeler Lidya devleti içinde büyük tehditti. Öyle ki Giges Kimmerlerle yaptığı bir savaştan sonra esir düşmüş ve Giges’in Kimmerler tarafından öldürülüp, cesedinin yerlerde sürüklendiği ve ülkesinin yakılıp yıkıldığı yönünde bilgiler mevcuttur. Giges’ten sonra tahta çıkan oğlu Ardys döneminde de devam eden Kimmer akınları, başkent Sardeis’e kadar gelmiş ve iç kale hariç tüm şehir büyük bir yağma ve tahribe maruz kalmıştır18. Fakat bu akınlar Lidya Devleti’ni yıkmaya yetmemiş, sadece merkezi yapısının bazı yerlerde ki mevcudiyetine zarar vermiştir. M.Ö. 609 iktidara gelen Alyattes Kimmer akınlarını durdurmayı başarmıştır. Kimmerler, Anadolu’dan çekilişinin akabinde, Lidya toprakları Med tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Asur imparatorluğunu yıktıktan sonra Anadolu’ya yönelen Medlerle Lidyalılar, Kızılırmak yayının güneyinde savaşa tutuşmuşlar fakat yaşanan güneş tutulması iki taraf içinde ilahi bir ihtar olarak kabul edilince barış yapılmıştır. Lidya devletine son veren Persler olmuştur. Lidyalı Kroisos ile Persli Kyros Pteria(Boğazköy) da 3 ay savaşmışlar ve Persler galip gelmiş, Kyros başkent Sardeis’e kaçmıştır. Fakat Kroisos başkent kuşatmış, kenti 14 günlük kuşatmanın ardından teslim alarak tüm Anadolu’yu hâkimiyetine aldı. Lidya kralı Kroisos’u da danışmanı yaptı19 .


B) M.Ö. 1.BİN YILDA MEZOPOTAMYA 


1) Yeni Asur Devleti 

(1114-1076) Fırat nehrini 28 kez geçerek bu göçebelere karşı askeri sefer düzenlediğinden bahseder20 . Orta Asur devletinden arta kalanları toparlayarak, organize bir siyasal yapıya dönüştüren X. yy sonlarında tahta geçen II. Assur (934-912) ve oğlu II. Adad-nirari (911- 891) olmuştur21. Adad-nirari Asur devletinin vizyonunu genişletmiştir. Arami ve Nairi kabilelerini itaat altına alarak devletin ekonomik menfaatinin merkez noktası olan K. Suriye’ye askeri harekâtlar tertip etmiş, bölgede ki Asur menfaatleri lehine, bölgeyi Asur’a bağlamıştır.

Asur devleti Anadolu üzerindeki menfaatleri gereği Urartu kralları ile her zaman sürtüşmeler yaşamışlardır. Asur ve Urartu menfaatlerinin Orta Anadolu Kilikya ve Kuzey Suriye üzerinde çakışmaları, hele de Urartu dağlık coğrafyasının sahip olduğu demir kaynakları, bu sürtüşmelerin temel sebepleridir. Asur’un zayıfladığı sürelerde Urartu, Menua (810- 785/80), I. Aguşti (785/80-756 ve II. Sarduri (756-730) adlı krallar döneminde Urmiye gölünden Kuzey Suriye bölgesine kadar ki Geç Hitit devletlerini, ya haraca bağlayarak ya da ittifakla hâkimiyetine almış, Asur devletine karşı bir ittifak oluşturmuş, böylece de Asur devletinin kereste, maden gibi hammaddelere ve ordusunun at ihtiyacını giderdiği Media bölgesine ulaşımını engelleyerek onu zayıf düşürmeyi planlamıştır22 . Ancak Asur devleti III. Tiglatpileser (745-727) döneminde toparlanarak hem ülkedeki askeri yapıyı hem de idari yapıyı yeniden düzene koymuş, kısa sürede III. Şalmanesser’in ulaştığı sınırlardan öteye ulaşarak, “sınır tanımayan bir imparatorluğun” doğuşunu organize etmiştir. Asur imparatorluğu bu dönemde uluslararası politikasında değişikliğe gitmiş, haraç vererek yaşamını sürdüren yerel hanedanları ortadan kaldırarak, yerlerine merkezden gönderilen valiler atamış, böylece merkezden uzak olan bölgeleri merkezileştirerek isyanların önüne geçmeye çalışmıştır.

Yeni Asur döneminin sembolü halini alan, nüfus nakli politikasının büyük kısmı III. Tiglatpileser’le başlayan dönemde gerçekleştirilmiştir. Güneyde Basra’ya kadar inildi. Babil kralı himayeye alındı. Kuzeyde ki Urartu ve Geç Hitit ittifakı M.Ö. 743’de ki savaşta  parçalandı. 735’de ki seferde ise Urartu’nun başkenti Tuşpa’ya kadar girildi ve Urartu ülkesi yağmalandı23

Asur devletini Önasya dünyasında yıkılmaz savaş makinesi haline getiren asıl kişi III. Tiglatpileser’in oğlu II. Sargon’dur (721-705) Asur tarihinde Sargonitler devri olarak adlandırılan sülalenin kurucusudur. Zira Asur yeni siyaseti gereği Kuzey Mezopotamya, Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır’ı elde ederek, bütün Yakın Doğu’yu tek bir imparatorluk bayrağı altında toplamak istiyordu24 . Bu amaçla önce Filistin toprakları üzerine yürümüş ve Fenike devletlerini hâkimiyet altına almıştır. Daha sonra Mısır’a sefer düzenlemek istese de Sina çölü faktörü nedeniyle vazgeçmiştir. Mısır’ı denizden düzenleyeceği bir askeri harekâtla almak istemiş olacak ki Kıbrıs’ın fethini gerçekleştirmiştir25 . Sargon bu hedeflerine ulaşabilmek için, her yıl askeri harekâtlarda bulunmuş, ancak onun mısır’ı alma hayali, onun ardıllarından Asarhaddon (680-668) zamanında gerçekleşmiş ve Mısır, Asur krallarının önünde eğilmiştir.

Fakat Asur imparatorluğu Asurbanipal’in Babil ve Elam seferleri, Asur’un son zaferi olmuş, devlet yıkılış sürecine sürüklenmeye başlamıştır. Asurbanipal’den sonra Asur Devleti, Babil’i ele geçiren Kalde sülalesi, İran’da merkezi yapı oluşturan Med’ler ve kuzeyden akınlara başlayan İskitlerin arasında kalarak çaresiz duruma düşmüştür. 614 yılında Med’ler önce eski başkentler Assur ve Nimrud’u, Kaldeliler ile ittifak yapan İskitler de 612 yılında başkent Ninive’yi ele geçirdiler. Kaçmayı başaran Kral sülalesi, Güneydoğu Anadolu’da bulunan ay tanrısı Sin’in kutsal kenti Harran’da bir süre daha varlığını sürdürse de Mezopotamya’ya egemen olan Babilliler ve Anadolu’ya ilerleyen Med’ler 609’da bu son direnç noktasını da ortadan kaldırarak Asur devletine son verdiler26

2) Yeni Babil Krallığı ve Babil’in Anadolu Politikası


Babil devleti, Asur’un bölgede ki etkinliği ortadan kalktıktan sonra bağımsız bir otorite olarak karşımıza çıkar. Gerçi Asur devleti yıkılmadan önce, Kalde sülalesinin kurucusu Nabupolassar’ı Asur’un Babil valisi olarak görüyoruz. Nabupolassar Medlerle yaptığı ittifak neticesinde Asur devletini ortadan kaldırıyor ve bağımsız bir sülale kuruyor. Yeni Babil tarihinin bilinen en ünlü hükümdarı olan Nabukadnezzar (604-562) Nabupolassar’ın oğludur. Adı Eski Ahitte geçen kral, kısa sürede Asur’un Mısır dışında ki tüm bölgelerine hâkim oldu. Yahuda Krallığına yaptıklarıyla ünlenen kral, Mısır’a güvenerek vergisini ödemeyi kesmiş olan Yahuda krallığının merkezi Kudüs üzerine, ordusunu göndermiş ve Kudüs kuşatması, ağır bir vergi yükü, Süleyman Peygamberin tapınağında ki hazinelerin ele geçirilmesi ve 10 bin kadar Yahudi’nin Babil’e sürülmesiyle sonuçlanmıştır27. Ayrıca kralın bu dönemde Babil orduları, Lydia krallığı sınırlarına kadar askeri seferler düzenlemiş ve Babil hâkimiyeti Hume/Que’de tam olarak; Pirindu/Hilakku’da ise kısmen yerleştirilmiştir28

Nabukadnezzar’ın ölümü hakkında yeterince bilgiye sahip değiliz. Ondan sonra Babil tahtına sırasıyla Amel-Marduk ve Neriglissar isimli krallar geçmişse de bu iki kral toplam dört yıl tahtta kalmışlardır. Neriglissar dönemi hakkında bilinen tek şey, M.Ö. 557/556 yıllarında Kilikya’ya düzenlenen meşhur seferdir. Babil kralının Kilikya’daki Pirindu Krallığı’na karşı düzenlemiş olduğu sefer, Neriglissar Kroniği’nde şu şekilde anlatılmaktadır:

“Pirindu kralı Appuašu, (güçlü) ordusunu topladı ve Ebir-nari’yi yağma etmek ve çabucak gitmek amacıyla yola koyuldu. Neriglissar, ordusunu topladı ve ona karsı koymak için Hume üzerine yürüdü. Bu arada Appašu, topladığı süvari ve ordusunu bir dağ vadisinde pusuya yerleştirdi. Neriglissar onlara ulaştığı zaman, o, onları bozguna uğrattı ve büyük ordusunu yendi. O orduyu ve çok sayıda süvariyi ele geçirdi. Appuašu’yu insanların tek sıra halinde yürümek zorunda olduğu asılması zor dağlar arasında 15 beruluk bir mesafe üzerinde onun kraliyet şehri Ura’ya kadar ilerledi. Ura’yı ele geçirdi ve onu yağmaladı. Ura’dan atalarının kraliyet şehri Kiršu’ya 6 beruluk bir mesafede yüksek dağların arasında, güç bir geçidi izledi ve onun kraliyet şehri Kiršu’yu ele geçirdi. İnsanlarını, sarayını ve surunu ele geçirdi. Pituššu denizin ortasında bir dağda (kayalıkta) bırakılan 6000 askeri gemiler yoluyla ele geçirdi. Şehrini yıktı ve insanlarını ele geçirdi. Aynı yıl o, Ludu sınırındaki Šallune dar geçidini ateşe verdi. Bununla birlikte Appuašu kaçtı ve o, onu yakalamadı. Adar ayında Akkad kralı ülkesine döndü29

Metinde de görüleceği gibi Neriglissar Kilikya üzerine yapmış olduğu askeri harekâtı ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır ve başarılı olduğunu vurgulamıştır. Neriglissar’dan sonra Babil kralı olarak karşımıza Nabonidus çıkar. Yeni Babil krallığının Kilikya üzerine yaptığı son askeri sefer bu kral tarafından gerçekleştirilmiştir. Neriglissar’ın düzenlediği ikinci seferden bir yıl sonra üçüncü seferin düzenlenmiş olması, Neriglissar’ın düzenlediği seferde ki başarısını tartışmamıza neden olur. Zira kralın, bu seferle bölge üzerindeki Babil kontrolünü yeniden sağlamayı ve sarsılan Babil çıkarlarını, tekrar tesis etmeyi amaçladığı kesindir30 . Babil Devletinin sonunu hazırlayan Persler olmuştur. Medlere bağlı bir prenslikken, onlara son vererek büyük bir siyasi yapı oluşturan Persler, M.Ö. 539’da Babil’i ele geçirerek, Babil devletine son vermişlerdir.

C) ASUR – ANADOLU İLİŞKİLERİ


 1) Asur – Geç Hitit Şehir Devletleri İlişkileri


1.1. Kargamış 

Kargamış, Gaziantep ilimizin Nizip ilçesi Barak bucağı Kargamış köyü yakınlarında bulunmaktadır. Ülkemizde ki bu kısım, iç şehir ve kalesini barındırır. Dış şehrin büyük kısmı ise Suriye sınırında kalmıştır31. Şehir Hitit imparatorluğu döneminden beri K. Suriye bölgesinin merkezi ve en önemli şehri olmuştur. Öyle ki şehrin yönetimi Hitit kraliyet ailesi mensuplarına verilmiştir. Çünkü Mezopotamya, Anadolu, Kuzey Suriye bölgelerinin kavşak noktasında bulunan bir ticaret merkezidir. II. Asurnasirpal ve III. Salmanassar, annallerinde bölgeden vergi aldıkları kaliteli demirden söz etmektedirler32 . Asur kralı I.Tiglatpileser Akdeniz yönünde Aramilere karşı giriştiği askeri seferden dönerken Hatti ülkesi olarak tanımladığı Kargamış’a gelmiş ve buranın kralı olan ve taşıdığı Hurri kökenli İniteşup adı ile çok dikkat çeken kralı haraca bağladığından söz eder. Yine aynı kral, İniteşup için “Büyük Hatti Kralı” ifadesini kullanır 33 . Kargamış ile ilk ilgilenen Asur kralı, II. Asurnasirpal olmuştur. Bu kral, M.Ö. 870’de K. Suriye’ye yapmış olduğu seferden bahsederken, Kargamış kralı Sangara’nın vergi verdiğini ve bu sayede işgalden kurtulduğunu söyler. Yine aynı dönemde Asur sarayında yapılan bir resmi törene Kargamış elçisinin de katılmış olması, Kargamış’ın bağımsız bir devlet olduğunu ispatlar. 34 Asur kralı III. Salmanassar’ın ölümünden sonra K. Suriye bölgesinde kısa bir süre, Urartu etkisi görülür. Hatta III. Sarduri döneminde bölgede ki Asur etkisi kırılmış ve Urartu kralının desteklediği Araras, Kargamış tahtına oturur35. Fakat bölgede ki Urartu etkisi III. Tiglatpileser döneminde kırılmış, M.Ö. 742’de yapılan savaşta Urartu ordusu ve müttefiklerini ağır bir yenilgiye uğratılmış ve Urartular Van yöresine geri çekilmişlerdir36 . İttifaka katılan Kargamış kralı Pisiris ise, Asur’a vergi vererek devletinin devamını sağlamıştır. Kargamış şehrinin sonunu getiren olay ise Pisiris’in, Muşkili Mita ile ittifak ederek, Asur kralı II. Sargon’a isyan etmesi olmuştur. Ayrıca Sargon bu dönemde devlet politikasını değiştirmiştir. Bu zamana kadar aldığı hediye ve vergiler karşılığı, siyasal varlıklarına 
 M.Ö. I.bin’de başa geçen II. Adad-nirari ve oğlu II. Tukiltu-Ninurta döneminde kendisini toparlayarak, çevre siyasetiyle ilgilenmeye başlayan Asur devleti, II. Asurnasirpal döneminde büyük bir güç haline gelerek Anadolu’ya sızmaya başladı. Anadolu ve K. Suriye coğrafyasının parçalı siyasi yapısı ise bu işi kolaylaştırdı. Bu küçük siyasi yapıların kendi içerisindeki rekabet ise Asur açısından herşeyi kolaylaştırdı, yaklaşık bir asır sonra tahta geçen III. Salmanassar döneminde Asur devleti bölgenin tartışmasız en etkin gücü haline geldi. Bu sayede ise bölgede politika üreten ve uygulatan konumuna yükseldi.

 Babil kral listesinin XI. Babil sülalesi olarak isimlendirdiği “Kalde Devleti”, Babillilerin Kaldeliler dedikleri ve son Arami göçleriyle (M.Ö. XI – IX. yy) Güney Mezopotamya’ya yerleşen Sami kavimlerince kurulmuştur. 
Asur şehri, II. bin yılın başlarında, bazı tüccar ailelerinin yürüttüğü uluslararası ticaretin merkezi iken, dönemin ikinci yarısından itibaren Hurri-Mitanni devletinin vassalı bir şehir devleti, sonra da Mitanni devletinin Hititlerce zayıflatılmasıyla bölgede hatırı sayılır bir bölgesel güç konumuna yükselmiştir. Bölgede, Ege göçlerinin doğurduğu siyasal boşluk Asur için bölge hâkimiyetinde muazzam bir ortam hazırlamışken, Aramilerin de bu cezbedici ortama akınlar başlatmaları, Asur devletini uzun süre meşgul etmiş, bu sebepten de gelişimini tamamlayamamıştır. Öyle ki Orta Asur krallarından I. Tiglatpileser

dokunulmayan bu devletçikler, artık merkeze bağlanmaya başlanmıştı. II. Sargon (M.Ö. 722-705) bu yeni politika ile hedef büyütmüş ve Kuzey Mezopotamya, Suriye, Filistin, Mısır ve Anadolu’nun tek bir imparatorluk çatısı altında birleştirilmesi amaçlamıştır37. İşte bu politika gereği M.Ö. 717 yılında Pisiris’in üzerine yürüyen Sargon, tüm şehri yakıp yıkmış, Pisiris’i zincire vurdurmuş, tüm halkı ise sürgüne göndererek, bölgeye Asurluları yerleştirmiştir. Böylece Hitit imparatorluğu yıkıldıktan sonra, Hitit kültürel varlığını diğer binyıla taşıyan en önemli krallıklardan biri olan Kargamış, tarih sahnesinden silinmiştir.

1.2. Pattin/Unqi 

Bugünkü Antakya ve amik ovasını kapsayan Pattin krallığı hakkında Asur kaynaklarından bilgi ediniyoruz. Yaklaşık olarak M.Ö. 870 yıllarında Asur kralı Assurnasirpal, batı seferi sırasında Pattin ülkesine girerek, kralı Lubarna’yı haraca bağladığından bahseder38. Hitit krallarının kullandığı “labarna” ismi/unvanının Hititlilik anlayışı gereği, bölge güçlerinde hala mevcut konumunu korumakta olması, bu yerel güçlerin kendilerini Hitit devletinin varisi olarak gördüklerini kanıtlar mahiyettedir. Asur kralı II. Asurnasirpal anallarında bildirdiğine göre, Asur kralı MÖ. 876-866 yılları arasında Amanoslara gelmiş ve burada sedir, selvi, ardıç ve çam kestiğinden, tanrılara takdimlerde bulunduğundan ve bir stel diktirdiğinden söz eder39. Asurnasirpal’in de belirttiği gibi Pattin ülkesinin sahip olduğu bu zengin ormanlar, Asur için her dönem bir cazibe merkezi olmuştur. Zira tapınak, saray, ev gibi yapılarda ki ihtiyaçların temel hammaddesi olan ağaç, Mezopotamya için önemini hiçbir zaman kaybetmemiştir. III. Salmanassar döneminden sonrası tarihli belgelerde, bölgenin adını Unqi(Aramice Amq, bugünkü şekliyle Amik) şeklinde görmekteyiz. Bu durumda bölgenin, Arami etkisine girdiğinin delili olmaktadır40 . III. Tiglatpileser’e karşı oluşturulan meşhur K. Suriye ittifakında yer almayan ve Asur yanlısı bir politika izleyen Unqi krallığı, yine III. Tiglatpileser döneminde bir isyan çıkartarak vergi vermeyi reddetmiş ve Tiglatpileser’in gazabına uğramıştır. Unqi krallığı  yağmalandıktan sonra Asur’a bağlanmış ve merkezden gönderilen bir vali tarafından yönetilmiştir.

 1.3. Sam’al

 Yönetim merkezi Gaziantep’in güneyinde, Fevzipaşa istasyonu yakınındaki Zincirli Höyüğü olan Sam’al devletinin adı, bölgenin Arami etkisine girmesiyle kaynaklarda “Bit Gabar” olarak da geçmeye başlamıştır. Asur kralı Asarhadon’a ait bir stelin bölgede bulunması, bölgede Asur hâkimiyetinin varlığına işaret eder41 . Sam’al krallarının bıraktıkları Aramice yazıtlar bu devletin kuruluşu ve tarihi hakkında önemli bilgiler verir. Sam’al devletinin en eski kralı, Luwice bir isim taşıyan ve en eski krallık yazıtını bırakan Kilamuwa (MÖ.830-810)’dır. Asur’a tabi II. Panamu’dan itibaren Asur’a bağlılığı kölelik boyutlarına varan Sam’al krallarının bu durumları dikkat çekicidir. Öyle ki Asur vesikaları III. Tiglatpileser’in arabaları yakınında birer cenkçi gibi ülkeleri dolaşmış olan Sam’al krallarından bahseder42 . Sam’al krallığının sonunu hazırlayan gelişme ise, Asur’un değişen batı politikası olmuştur. Bu politika ile başlayan kalıcı işgaller, sürgünler, yerel krallıkların merkeze bağlı idaresi gibi faaliyetlerden ilk etkilenen Sam’al krallığı olmuştur. M.Ö. 681 yılında Asur’a tamamen bağlanan Sam’al krallığı ortadan kalkmıştır.


1.4. Gurgum 

Gurgum, bugünkü Kahramanmaraş ve çevresine yerleştirilmektedir. Gurgum adına ilk kez II. Asurnasirpal’in vesikalarında rastlanılmaktadır. III. Salmanassar dönemine ait belgelerde, dönemin Gurgum kralının adı Mutallu şeklinde geçmektedir ve bu ad, Hitit imparatorluk dönemi kralı Muwattalli’nin adının bozulmuş biçimidir43 . M.Ö. 805’de Asur’a karşı ayaklanan 8 krallık arasında olduğu düşünülen Gurgum krallığı, M.Ö. 796’da ki ittifakta da yer almıştır44. III. Tiglatpileser’e karşı kurulan Urartu merkezli ittifakta da yer alan Gurgum krallığı, II. Sargon devrinde kral Tarhulara’nın oğlu Mutallu tarafından öldürülmesi olayı bahanesiyle, Asur’a bağlı bir eyalet haline getirilmiştir.Fakat ilginç olan bir nokta, krallığın ortadan kaldırılmasından sonra, bölgenin isminin Marqas’a çevrilerek, bugünkü Maraş adının türetilmiş olmasıdır.

 1.5. Melid 

Bugünkü Malatya bölgesine yerleştirilen Melid krallığı adına ilk kez Asur kralı I. Tiglatpileser dönemi belgelerinde rastlanmıştır45 . Malatya Lidarhöyük’te Hitit kralı I. Şuppiluliuma’nın soyundan gelen ve son Kargamış kralı Talmi-Teşup’un oğlu olan KuziTeşup’un mührünün bulunması, Melid’in Kargamış’ın bir kolu olduğunu ortaya koyması bakımından önemlidir46 . II. Asurnasirpal ve III. Salmanassar dönemlerinde Asur’a vergi verenler arasında sayılan Melid krallığı, III. Tiglatpileser döneminde, Urartu karalı II. Sarduri ve bağlaşıkları arasında saymaktadır. Melid krallığının, Asur, Urartu ve Frig krallıklarının sınırlarının kesiştiği yerde bulunması itibariyle önemini hiç kaybetmemiştir. Özellikle Urartu krallığı için K.Suriye’ye açılan kapı görevi görmesi, Asur-Urartu arasında sürekli rekabet konusu olmasına sebep teşkil eder. Ayrıca maden yatakları açısından da önemli olan bölge, M.Ö. 824’de III. Salmanassar’ın ölümü ile yüz yıla yakın Urartu hâkimiyetine geçmiştir47 . Urartu kralı Menua, Fırat nehri boyunca yöreye ve Melid krallığına da anlaşma yolu ile gücünü kabul ettirmiştir48 . I. Argişti ve II. Sarduri dönemlerinde de bu amaca yönelik faaliyetler yürütmüşlerdir. I. Argişti yıllığında (horhor Kroniği), K. Suriye’de Hatti ülkesine ve Melid ülkesine yapılan seferlerden bahsedilmektedir49 . İşte tüm bu verilerden yola çıkarak, Melid bölgesinin Urartu için hayatiyet arz ettiğini saptamamız güç olmasa gerektir. Çünkü Urartu devletinin batıya açılmadan önce Melid’i kontrol etmesi gerekiyordu. III. Tiglatpileser’e karşı yapılan ittifakta yer alan Melid, II. Sargon döneminin ortalarına kadar, Asur’a vergi vermek şartıyla yaşamını sürdürse de dönem dönem Urartu ile ittifaklara girmekten çekinmemiş ve bu yüzden de cezalandırılmıştır. M.Ö. 712 yılında ki isyan, Melid kral ailesinin sonunu getirmiş ve Melid’in hâkimiyeti Kummuh kralı Mutallu’ya bırakılmıştır. Ancak Mutallu’da Urartu kralı Argişti’ye güvenerek isyan etse de, beklediği yardımı alamamış ve Asur kuvvetlerinden kaçmıştır. Böylece Melid tamamen Asur’a bağlanarak bir valiye emanet edilmiştir. 

1.6. Kummuh 

Kummuh krallığı, bugün Adıyaman ilimiz çevresinde, klasik dönemde ise Kommagene krallığı sınırları içinde yer alır. Krallığın başkenti Atatürk barajının altında kalan Samsat Höyük’te yer alır50 . Büyük kısmını Asur vesikalarından öğrendiğimiz bilgilerden, Kummuh krallığının Asur’a haraç verdiğini ve 2. Sargon zamanında merkeze bağlandığını bilmekteyiz. Asur vesikalarında ilk kez IX. yy’da geçen ve Kargamış’tan ayrılıp müstakil bir devlet haline gelen Kummuh, krallarının isimleri ile dikkat çeker. sırasıyla, “Katalizu (Hattuşili), Kuntaşpi, Uşpilulume (Şuppiluliuma), Mutallu (Muvatalli) 51” adlarına rastlıyor olmamız, Hitit izlerinin, Anadolu'da uzun bir süre korunduğunu kanıtlar. I.Tiglatpileser (M.Ö.1114-1074) dönemi vesikalarında da rastlanan Kummuh krallığı, II. Asurnasirpal döneminde Asur’a vergi veren krallıklar arasında zikredilir. III. Salmanassar vesikalarında da vergi veren krallıklar arasında sayılan Kummuh kralı Katazilu’da zikredilir. III. Adad-nirari (M.Ö.811-781) ve IV. Salmanassar (M.Ö.781-772) dönemlerinde Kummuh kralının Şuppiluliuma’nın bozulmuş bir şekli olan “Uşpilulume” adını kullandığı görülmektedir52 . Kummuh krallığı Asur’un zayıfladığı dönemlerde Urartu hâkimiyetini tanımak zorunda kalmıştır. Zira Urartu yazıtlarında da diğer Geç Hitit devletlerinin olduğu gibi Kummuh krallığının da adı zikredilmektedir. Öyle ki başını Urartu krallığının çektiği Asur karşıtı koalisyonda Urartu kralı II. Sardur’un yanında olmuştur. Ancak Kummuh kralı Kuştaşpi bağışlanmış ve M.Ö. 738 ve M.Ö. 732 yıllarında vergi veren krallar arasında sayılmıştır53 . Kummuh krallığı Asur kralı II. Sargon devrinde merkeze bağlı bir valilikle yönetilmeye başlanmıştır. Bunun sebebi ise, Kummuh kralı Mutallu’nun, Sargon’un kendi ifadesi ile “onu kurtaramayacak olan yandaşı54” Urartu kralı Aguşti ile ittifak ederek Asur’a isyan etmesidir

1.7. Tabal 

Klasik çağda Kapadokya olarak adlandırılan Kayseri, Niğde, Aksaray ve Nevşehir bölgelerini kapsayan Tabal krallığı, Friglerle komşu olmaları sebebiyle, diğer Geç Hitit Şehir Devletleri gibi Asurla değil de, daha çok Friglerle etkileşimde bulunmuşlardır. Orta Anadolu’nun hayat damarı olan ve önemini tarihin her döneminde koruyan doğu-batı ile kuzey-güney doğrultusunda uzanan ticaret yolları, M.Ö. I. binyılın ilk yarısında Tabal Krallıkları içerisinden geçmektedir55 . Bu da bölgenin zengin doğal kaynakları ve ticaret yollarının birleştiği bu konumu sayesinde, önemini hep korumasını sağlamıştır. M.Ö. IX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren IlI. Salmanassar’la birlikte Tabal, Asur çiviyazılı belgelerinde ilk kez geçmeye başlar. Bundan sonra III. Tiglatpileser, Il. Sargon, Sanherib, Asarhadon ve Asurbanipal zamanlarına ait çiviyazılı belgelerde yer alır56 . III. Salmanassar dönemi belgelerinde yer alan, “24 Tabal kralının hediyelerini kabul ettim57” ifadeleri, Tabal krallığının bir çeşit konfederasyonla yönetildiği düşüncesini akıllara getirmektedir. III. Tiglatpileser'in çağdaşı ve mücadele edip, haraca bağladığı kral olarak verilen Uassurme, Geç Hitit döneminden günümüze kalan hiyeroglif yazıtlardan tanıdığımız Wasusarma'dır. Wasusarma yazıtlarda "büyük kral" olarak sunulmaktadır58. Bu unvanın geçmişte Hitit imparatorları tarafından kullanılmış olması, Tabal krallığının bu mirası sahiplendiğinin delilidir. Wasusarma ise III. Tiglatpileser tarafından sadakatsizlik gerekçesiyle tahttan indirilmiştir. Wasusarma’nın yerine ise “hiç kimsenin oğlu olmayan Hulli59” M.Ö. 730’da, vergi vermek koşuluyla geçirilmiştir. II. Sargon dönemi ilişkilere bakacak olursak, Tabal ve Bit-Brutas isimlerinin birlikte kullanıldığı dikkat çeker ve bu durum Arami etkisiyle açıklanabilir. Sargon döneminde ilişkiler daha sıcak bir boyut alır. Zira Sargon Tabal kralı Ambaris’e kızını vererek, Tabal’i Asur’a daha sıkı bağlamayı hedeflemişti. Hatta Ambaris’e Hilakku ülkesini de kızının çeyizi olarak vermişti60. Fakat Ambaris, Sargon’un tüm bu iyi niyetli yaklaşımlarına rağmen, ihanet etmiş ve Urartu kralı Rusa ve Muşkili Mita ile ittifak teşebbüsünde  bulunmuştur. Bu ihanet neticesinde ise tüm ülke cezalandırılmış, Tabal ülkesi yağmalanıp Asur’a bağlanarak bir vali atanmıştır. Tabal krallığı, Sargon’un halefleri döneminde Asur’a bağlı gözükmez. Zira Tabal kralları, Asur’a gönülsüz olarak mecburi bağlılık gösteriyorlardı ve fırsatını bulunca Urartu krallarının himayesine giriyorlardı61 . Sanherib (M.Ö.704-681), saltanatının 5, 6. ve 8. yıllarında bölgeye seferler düzenlediği yönünde bilgi verse de, Assurhaddon (M.Ö. 680- 669) döneminde de tablo aynı görünür. Netice de bu askeri seferler etkili olmamış ve Tabal krallığı, Kimmer akınları ile siyasal varlıklarını tamamıyla yitirmiştir.


1.8. Que ve Hilakku 

Que Çukurova bölgesi, Hilakku ise Çukurova’nın kuzeyinde yer alan dağlık kesimle eşitlenmektedir. Stratejik ve sosyo-ekonomik açıdan çok büyük önem taşıdığı anlaşılan bölge, Yeni Asur krallarının da dikkatinden kaçmamış olacak ki, M.Ö. IX. yy.dan itibaren Asur dış politikasında ilk askeri harekât noktaları arasında yer almıştır. Asur kralları için buranın önemi sahip olduğu kereste ve maden kaynaklarından gelmektedir. Zira Akad kralları bile bu önemi, bize bırakmış oldukları belgelerde vurgularlar. Asur kaynakları Que ülkesini, Hilakku ile birlikte anar ve bu durum, iki bölgenin coğrafi birlikteliği fikrini akıllara getirir. Öyle ki Dağlık Kilikya bölgesini tanımlamak için kullanılmış olan Hilakku, coğrafi konumu sayesinde güçlü Asur ordularından korunabilme özelliğiyle, Ovalık Kilikya’nın kalesi işlevini üstlenmiş olmalıdır62 . Asur devletinin yayılma politikası da, bu ihtiyacı doğuran en önemli sebep olmuştur. Bu bölgeyle ciddi şekilde ilgilenen ilk Asur kralı, III. Salmanassar olmuştur. Salmanassar’a karşı M.Ö. 858’de kurulmuş K. Suriye ittifakı içinde Que kralı Kate ve Hilakku kralı Pihirim’in de yer aldıkları bilinmektedir. Koalisyonu oluşturan diğer devletlerin yenilmelerine karşın, Que ve Hilakku’nun Asur’un egemenliğine girdiğine dair bir kayda rastlanmamıştır63 . Asur kaynaklarında, Salmanassar’ın Que ülkesine nerdeyse her yıl seferler düzenlediği yönünde bilgiler verilir. Bu durum ise net bir şekilde ortaya  koymaktadır ki bölgede ki Asur hâkimiyeti kalıcı olmaktan bir hayli uzaktır. Bu yüzdende bölgeye her yıl askeri seferler düzenlenmiştir. III. Tiglatpileser (M.Ö.745-727), Asur tarihinde bölgeyle ciddi olarak ilgilenen ikinci kral olarak karşımıza çıkar. Bu dönemde Urartu kralı Sarduri’nin başını çektiği koalisyon içerisinde Que krallığı da yer alır. Yine Tiglatpileser’e ait belgeler de M.Ö.738’de yendiği ve vergiye bağladığı krallar arasında, Que kralı Urikki’nin adı geçmektedir64 . Sargon devrine baktığımız da Que krallığının, Asur için, her zamankinden farklı bir konumda olduğunu görürüz. Çünkü Sargon, tüm Yakındoğu’yu merkezi bir yapıda birleştirme fikrini dış politika hedefine dönüştürmüştür. Bu amaçla Geç Hitit devletleri üzerine bir takım askeri harekâtlara girişecekti ve Que krallığı da yapılacak Anadolu seferlerinin merkez üssü konumundaydı. Ayrıca Muşki kralı Mita’nın da bölge üzerinde bir takım emelleri vardı ve Mita Geç Hititleri Asur’a karşı kışkırtıyor, bu doğrultuda bazı çatışmalar yaşanıyordu. Sargon, çıkarlarını korumak için bölgeye birçok askeri sefer düzenlemiştir. Bu seferlerde Muşki akınlarını, kısa sürelerle sınırlı olsa da engellemiştir. Sargon, Que ve Hilakku ülkelerini kesin olarak kendisine bağladığı bu dönemde, Hilakku’yu -olasılıkla yönetim güçlüğünün de etkisiyle- Tabal kralı Ambaris’e bırakmıştır65 . Sargon’un ölmesinden sonra Anadolu’da Asur’a karşı birçok isyan çıkmıştır. Bunlardan en ünlüsü de Sanherib döneminde, Que ve Hilakku şehirlerinde çıkan “Kirua” isyanıdır. Kirua isyanı, Kilikya bölgesinde, bölgesel bir gücün kurulmak istendiğinin açık göstergesi olmuştur66. Ayrıca Greklerde bölgede faal olmak istiyorlardı ve bu isyanları destekliyorlardı. Sanherib, ilk on yılına mal olan bu isyanları bastırdıktan sonra, bölge uzun bir süre Asur’a bağlı kaldı. Kimi zaman yaşanan isyanlar ise dönemin kralları Asarhaddon (M.Ö.680-669) ve Asurbanipal (M.Ö. 668-626) dönemlerinde bastırılarak bölgede ki Asur çıkarları korunmaya devam edildi. Ancak Kimmer ve İskit akınları, Babil ve Med devletlerinin Asur’u sıkıştırmaları ile Asur bölgeyle ilişkisini kesmiş, kısa bir süre sonra da yıkılmıştır.


2) Asur – Urartu İlişkileri

 Asur-Urartu mücadelesi temelde, K. Suriye ve Orta Anadolu şehir devletleri üzerinde ki hâkimiyet sorununa dayanır. Çünkü her iki tarafın da söz konusu ülkelerden haraç olarak maden aldıklarını ve Adıyaman-Malatya-Elazığ-Tunceli’yi içine alan Orta Fırat bölgesinin, oldukça zengin altın, gümüş, gümüşlü kurşun, kurşun, bakır ve demir yataklarına sahip olduğunu bilmekteyiz67 . Fakat şu da bir gerçektir ki Urartu Devleti en parlak dönemini yaşadığı M.Ö. VIII. yüzyılda bile, Malatya’dan daha batıya yayılmayı başaramamıştır. Asur’da iktidara gelen hemen her kralın ilk seferini Urartu krallığı üzerine yapmış olması tesadüf olmamalıdır. Zira amaç, önce Doğu Anadolu’ya sonra da Anadolu’nun tamamına egemen olmak, bu sayede de Akdeniz ticaretini ele geçirmek olmuştur. Fakat bu politika MÖ. I. bin’in başlarında Arami Göçleri yüzünden istikrarsız bir seyir izlemiştir. Hatta bu istikrarsızlık yüzünden, siyasi birlikten yoksun konfederasyonlar şeklinde yaşayan Urartular gittikçe kuvvetlenmişler ve bir devlet halini almışlardır 68 . MÖ. IX. yy.da başlatılan sistemli askeri harekâtlarla bertaraf edilen Arami tehlikesi, atlattıktan sonra Asur, Anadolu üzerinde ki emellerini yeniden gerçekleştirmeye koyuldu69 . Yeni Asur Devleti’nin ilk temsilcisi olarak kabul edilen II. Asurnasirpal, en önemli askeri girişimini, kuzeybatı Fırat’a doğru düzenlediği seferle yapmıştır. Asurnasirpal, buradan Akdeniz kıyılarına doğru ilerledi ve kıyıdaki liman kentlerini vergiye bağladı. Ayrıca, sözü edilen sefer, Asurluların Akdeniz ticaretinde söz sahibi olması açısından da, önemli bir kilometre taşı olarak değerlendirilebilir70 . Asurnasirpal’dan sonra Asur tahtına geçen III. Salmanassar’da ilk askeri seferini, kuzeyde ki yükselen güç, Urartu üzerine yapmıştır. Buna göre M.Ö. 858, 856, 844 yıllarında bu bölgeye bir dizi askeri harekâtta bulunmuştur. Bu harekâtlarda amaç, muhakkak ki Urartu devletinin nüfuz alanını daraltmanın yanında, K. Suriye ve Akdeniz kıyı bölgesinde ki hâkimiyetinin en büyük tehdidi olan Urartu’yu sindirmek yatıyor olmalıdır. Kuzey Suriye bölgesine kısaca bakacak olursak, burası, Urartu ve özellikle Asur devleti için bir çeşit can damarı gibiydi. Çünkü Eskiçağ Önasya ticaret borsası sayılan bu bölge, her iki güç için de kesinlikle kontrol edilmesi gereken bir bölgeydi. Asur’un batıya açılan kapısı niteliğindeydi ve Urartu kralları güçlü oldukları her dönem, bu bölgeyi ele geçirerek Asur’a giden ticaret yollarını kapatmışlar, Asur’u özellikle askeri ihtiyaçlardan yoksun bırakmayı hedeflemiştir. III. Salmanassar’ın bütün bu faaliyetlerinde, nihai hedefinin Urartular olduğu açıktır. Çünkü Salmanassar birkaç defa Fırat kaynaklarından Dicle kaynaklarına kadar uzanan Urartu ülkelerini idare eden kral Aramu’ya karşı savaşmıştır71 . Kısa bir süre sonra ise Urartu tahtında Lutipri’nin oğlu I. Sarduri (M.Ö. 840-830)’yi görürüz. Sarduri gerçek anlamda Urartu Devleti’ni kurduğu gibi, doğal bir savunma olanağına sahip bulunan, Tuşpa şehrini (Van Kalesi) de başkent yapmıştır. I.Sarduri döneminde Urartu Krallığı, ön Asya’da Asur’dan sonra ki, ikinci büyük güç durumuna gelmiştir. Asur ise, bu gelişmeye karşılık Urartu üzerine yedi sefer düzenleyerek, ham madde ve at gibi çeşitli kazançlar elde etse de, bu seferler, Asur için Urartu coğrafyasının zorluğunun öğrenilmesi ve elde tutulmasının güçlüğünün anlaşılmasından öteye gidememiştir. III. Salmanassar’ın hâkimiyetinin sonlarından itibaren Yeni Asur Devleti uzun süreli bir bunalım devresine girdi ve devlet giderek gücünü de kaybetti. Öyle ki Asur’un genişleme politikası tümüyle durduğu gibi, bazı bölgeler de elden çıkmıştır72 . Bu dönemde, Asur için en büyük tehlike, hiç şüphesiz kuzeyde ki Urartular olmuştur. Asur’un içinde bulunduğu bu durumu fırsata çeviren Urartular I. Sarduri’nin oğlu ve halefi İşpulni (M.Ö.830-810) döneminde, nüfuz sahasını Ninive’nin kuzeyine kadar genişletmiştir. İşpulni’ye Menua (810-786) halef olmuştur. Menua, devleti kudretli, iyi teşkilatlanmış, geniş ve gelişmiş bir devlet haline getirmiştir. Ülkesini dört bir yandan genişletmiş ve Asur’un Anadolu üzerinde ki baskısını sona erdirerek, Geç Hitit devletlerini kendi vassalı haline getirmiştir. Özellikle Malatya ele geçirilmiş ve buranın kontrolüne özel bir çaba harcanmıştır. Bunun temel nedeni ise, Melid Ülkesi’nin Kuzey Suriye-Orta Anadolu ve Urartu Ülkesi’ni Akdeniz’e bağlayan yolların kesişim noktasında bulunmasıdır73 . Sonuçta, Asur-Urartu mücadelesinin en hassas noktasını, Akdeniz ticaretine sahip olmak oluşturduğuna göre, bu yol hayati bir önem taşımış olmalıdır. Ayrıca, Malatya ve çevresinin zengin demir ve bakır madenlerine sahip oluşu, Urartu seferlerinin bir başka etkeni olmalıdır. Çünkü bu yöreye egemen olmak, elde edilecek maden zenginliklerinin yanı sıra, Urartulara Kuzey Suriye, Akdeniz ve belki de, daha batıdaki ülkeler ile yapılacak ticaretin ana yollarını açacaktı.74 Ayrıca, kral Menua’nın başarılı saltanatı döneminde Urartu Krallığı, Asur’un önasya’daki tek rakibi konumuna yerleşti. Menua’nın halefi I. Argişti’nin (M.Ö. 786-764), Asur’a karşı kazandığı zaferler, bu ülkenin bir hayli güç kaybettiğini göstermektedir. Argişti saltanatının 5. senesinde birçok Asur yerleşme merkezini fethettiğini, 8.senesinde ise Asur ordusunu yendiğinden bahseder. II. Sarduri (M.Ö. 764-735) döneminde ise Urartu krallığı en güçlü dönemini yaşıyordu. Ona ait olan Habibuşağı kaya kitabesinden Fırat nehrinin ilk kez aşıldığı yönünde bilgi ediniyoruz75. Urartu devletinin bu derece ileriye yayılmış olması Asur için büyük sorunlara sebep olmaktaydı. Zira Asur’a bağlı olan şehir krallıkları artık Urartu kralı Sarduri’ye tabi oluyorlar ve Asur’a karşı Urartu öncülüğünde bir koalisyon oluşturuluyordu. Asur karşısında elde edilen başarılar, II. Sarduri’ye, yazıtlarda geçtiği şekliyle, “Güneşin battığı deniz (Akdeniz)”’in ve buradan yapılacak ticaretin yolunu da açmıştır 76 . II. Sarduri, en önemli girişimlerini batıya karşı yapmıştır. Daha sonra ise, güneye yönelerek Halep’i zapt ettiği görülmektedir. Bu girişimle Asur’un Akdeniz’e giden yolunu keserek, Suriye ve Anadolu’daki vassallarıyla bağını koparmayı amaçlanmış olmalıdır. Sarduri bunları yaparken, Asur’da tahta III. Tiglatpileser (M.Ö. 744-727)’in çıktığını görüyoruz. Yakın Doğu’daki varlığının büyük ölçüde, Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye topraklarının geri alınmasına ve bu topraklardaki zenginliklerin yeniden Asur’a aktarılmasına bağlı olduğunu anlayan Tiglatpileser, Urartu çemberini parçalamak için, ordusunu harekete geçirdi. Çünkü bu sırada, Asur’a karşı, başını Urartu kralı II. Sarduri’nin çektiği ve Arami kralı Agusi, Melid kralı Sulumili, Gurgum kralı Tarhulara, Kummuh kralı Kuştaşpi, Que kralı Urukki, Kargamış kralı Pisiris ve Sam’al kralı Panamu’nun katıldıkları bir koalisyon oluşturulmuştu77 . III. Tiglatpileser ile Urartu ve müttefikleri, M.Ö. 743’te Adıyaman/Gölbaşı’nda karşılaşmışlar ve Sarduri ve müttefikleri yenilmişler, Urartu uğradığı bu ağır yenilgiden sonra Van merkezli ana bölgesine sıkışmış kalmıştır. Bu yenilgiden sonra Urartu tahtına sırasıyla I. Rusa (M.Ö.735-714), II. Argişti (M.Ö. 714-685) ve II. Rusa (M.Ö.685-645) geçmiştir. II. Rusa Urartu tahtında askeri başarı kazanabilen son kral olmuştur. Asurlular, söz konusu zaferden sonra, Urartu müdahalesinden çekinmeden Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye prensliklerini tekrar hâkimiyetlerine alarak, Orta Anadolu ve Akdeniz arasındaki bağlantıyı yeniden kurdular. Ayrıca, III. Tiglatpileser, Asur’a tabi şehir devletlerindeki huzursuzluğun Urartulardan kaynaklandığını bildiği için, hâkimiyetinin onuncu yılında (M.Ö. 735), bu devletin başkenti Tuşpa (Van) şehrini kuşattı. Bu kuşatma sırasında, II. Sarduri esir olmaktan kurtulmuşsa da şehir tamamen tahrip edildi. Bu şekilde, Asur en büyük rakibinin Akdeniz’e doğru genişleme isteğine kesin bir son verilmiş oldu78 . Asur tahtına çıkarak, yaptığı büyük fetihlerle Sargonitler Devri’nin temellerini de atan III. Tiglatpileser’le birlikte Asur devleti yükselişe geçmiş ve haleflerinin de ufkunu açan yine Tiglatpileser olmuştur. M.Ö. 727’de, III. Tiglatpileser’in ölümü, Urartu Krallığı’nın içinde bulunduğu durumu, bir parça düzeltmesine vesile olmuştur. Fakat bu rahatlama, Asur tahtına selefi Tiglatpileser’i gölgede bırakan II. Sargon’un (M.Ö. 722-705) çıkmasıyla uzun sürmemiştir. Sargon’un saltanatı, Yeni Asur imparatorluğunun fetih ve genişleme politikasının son aşamasını oluşturması bakımından da önem arz etmektedir. Sargon, Mısır’ın desteklediği Suriye ve Filistin prensliklerinin isyanlarını bastırır bastırmaz, III. Tiglatpileser’in ölümünü fırsat bilerek Tabal kralı Ambaris, Muşki’li Mita ile Gurgum ve Melid krallıklarının da katıldığı Urartu kralı I. Rusa’nın başını çektiği ittifak üzerine yürümüş ve bu koalisyonu bertaraf etmiştir79 . Sargon asıl önemli seferini ise, bir yıl sonra Kargamışlı Pisiris’e karşı yaptı. Muşki’li Mita ve Urartu’lu Rusa’dan beklediği yardımı alamayan Kargamış, kolayca ele geçirildi. Asur’dan getirilen çok sayıda insan buraya yerleştirildi. II. Sargon’u M.Ö.715 yılında ise Muşki’li Mita ile mücadele ederken görüyoruz. Mita’nın Que ülkesine girerek birkaç şehri işgal etmesi üzerine Sargon Mita’nın kuvvetlerini, Torosların ötesine sürdüğü anlaşılmaktadır. Muhtemelen, böyle bir hareketin başlıca sebebi, Mita’nın Rusa ile yeniden birleşmesini önlemek, Asur için ekonomik değeri olan, Orta Anadolu ile Akdeniz arasındaki bağlantının sürekliliğini sağlamaktı.Ayrıca bu bölgede ki güçlü iki siyasi muhalif Muşki ve Urartular, bölge üzerindeki Asur kontrolünü kırmak için, sürekli gizli antlaşmalar yapıyorlardı. İşte böyle siyasi kargaşaların yaşandığı bu dönemde, Anadolu’nun bir de Kimmer tehdidine maruz kaldığını görüyoruz. Özellikle Urartu üzerine yoğun bir akın düzenleyen Kimmer akınlarını fırsat bilen Sargon, Urartu üzerine yürüyerek, güney sınırlarının güvencesi olan Muşaşir kentini alarak yağmalamış ve Rusa ile yaptığı savaşta büyük bir galibiyet elde etmiştir ve Sargon’un bildirdiğine göre Rusa “demir bir hançerle” intihar etmiştir80 . Sargon’un sekizinci seferi olarak ünlenen bu yenilgi Urartu’yu tümüyle bölgeden silemediyse de kısmen zayıflatmıştır. Bütün bunlara rağmen, Sargon’un bu girişimdeki amaçları tam anlamıyla tespit edilemediği için, seferin sonuçları tartışma konusu olmuştur. Asur kralının sekizinci sefer sırasında Van şehrine saldırmaması ve kuzeyden dolaşmayı göze alamaması, seferini gölgelemiştir. Öte yandan, Sargon’un “Tüm savaş arabalarımı, bir sürü atımı, Asur’a yollama emrini verdiğim zaman, kalbim acı içindeydi” sözü, seferdeki asıl amacına ulaşamadığı veyahut yaşadığı bir takım sorunlar nedeniyle geri dönmek zorunda kaldığı şeklinde yorumlanabilir81 . Sargon’un ölümünden sonra başa önce Sanherip geçmiştir. Sanherip (M.Ö. 705-681) döneminde Asur’un kuzeyle fazla ilgilenmediği görülür. Bu dönemi iyi değerlendiren II. Rusa ise, Sargon’un 8.sefer sırasında yağmaladığı bölgeleri onarmak için bir takım imar faaliyetleri içerisine girer. Asarhaddon dönemine (M.Ö. 680-669) baktığımızda, İskit akınları büyük boyutlar almışsa da Asarhaddon, İskit Hükümdarı Bartatua ile anlaşarak kızını ona vermiştir. Kimmer ve İskitlerin meydana getirdikleri karışıklık ve tehditler, Urartu kralı II. Rusa (M.Ö. 685-645) ile Asurnasirpal (M.Ö. 668-627) arasında, ikili diplomatik gelişmelerin başlamasına sebep olmuştur. Ayrıca, İran içinde gücünün zirvesine çıkmış olan Medlerin tehditleri de, iki devlet arasındaki yakınlaşmanın diğer bir sebebini oluşturmuş olmalıdır82 . II. Rusa’nın halefi III. Sarduri (M.Ö. 645-635) döneminde de, Asur ile iyi ilişkiler kurmanın yolları aranmış olması dönemin ön Asya coğrafyası için Kimmer ve İskit akınlarının ne denli tehlikeli boyutlarda olduğunu gözler önüne sermektedir.Sonuç olarak Asur Devleti, M.Ö. VII. yüzyılın ikinci yarısında, giderek eski gücünü kaybetmiş, Babil-Med ittifakı sonunda da yıkılmıştır. III. Sarduri’nin ölümünden sonra, bir süre daha devam eden Urartu Krallığı da eski önemini büyük ölçüde yitirmiştir. 

3) Asur – Frig İlişkileri 

Ege göçleri neticesinde Hitit imparatorlunun M.Ö.1200’lerde yıkılmasıyla Anadolu’da susan yazılı kaynaklar, M.Ö. VIII. yy’a kadar Anadolu’da bir karanlık çağın yaşanmasına sebep olmuştur. M.Ö. VIII. yy’ın ortalarına doğru bu karanlık dönemin sona ermesiyle birlikte, Orta Anadolu’nun, at yetiştiren ve daha çok kayalıklar üzerine kurulmuş tahkimli kalelerde yaşayan, askeri bir soylular sınıfı, yani Fryglerce yönetim altına alındığı görülür83 . Fryglerin Anadolu'da ki varlığı M.Ö. XII. yy’a kadar götürülmektedir. Zira Asur kralı I. Tiglatpileser, Doğu Anadolu ve Elâzığ yöresinde oturan ve kendisiyle savaştığını söylediği, 5 kral tarafından yönetilen 20.000 kişilik bir Muşki gücünden bahseder84. Ayrıca II. Tukiltininurta (M.Ö.890-884) ve II. Asurnasirpal (M.Ö. 883-859) dönemi belgelerinde de Muşki adına rastlanır. I. Tiglatpileser’in verdiği bilgiden yola çıkarak Frig devletinin çeşitli boylardan oluşan bir federatif koalisyon olması olasıdır. Bu federasyonun batı kanadını, Gordion merkezli Frigler oluştururken, doğu ve güneydoğu kanadını ise Muşkiler ve Tabal krallığı oluşturmaktaydı85 . Frigler daha önce Hititler tarafından oturulmuş olan hemen hemen aynı yerlere yerleşmişlerdir. Her iki devletin de coğrafi durumu aynıdır. Fakat Frig Devletinin doğuşu sırasında politik ve kültürel durum çok başka olduğundan, Frigler, Hititlerin aksine doğuya değil batıya yönelmiştir86 . Batı Anadolu ve Yunanistan coğrafyasında bulunan Frig keramikleri de bu durumu açıklar. Asur-Frig ilişkilerine baktığımız zaman ise, II. Sargon dönemiyle hız kazandığını görürüz. Bu dönemde Frig devletinin başında ünlü Mita bulunmaktaydı. Asur’a karşı oluşturulan birçok ittifakı doğrudan yâda dolaylı olarak desteklemiş olan Mita, Urartu, Kargamış ve Tabal krallarıyla ittifaklarda bulunarak Asur’a karşı bir blok oluşturmaya çalışmıştır. Bu ittifaklar neticesinde, M.Ö.717-709 tarihleri arasında birkaç defa Que ülkesine saldırmışsa da hâkimiyet kuramamış ve her seferinde Sargon’un karşı saldırısına maruz kalmıştır. M.Ö.709’dan itibaren Asur’a karşı siyasetini değiştirmiş ve Asur ile ittifak kurmaya başlamıştır87. Bu siyaset değişikliği ise Kimmer akınlarından kaynaklanır88 . Bu dostluk anlaşması ile Asur kaynaklarında Frigler ile ilgili bilgiler kesilir. Frig kapılarına dayanan Kimmer akınlarına daha fazla dayanamayan devlet, Kimmerlerle yapılan bir savaşta yenilen Midas’ın da “öküz kanı içerek89” intihar etmesi üzerine yıkıldı. Frig kentleri yeniden iskân görse de şiddetle yakılmış görünüyorlar90 . Kral ailesinin, Kimmer istilasından kaçarak, Yukarı Sakarya vadisine yerleşmiş ve Lidyalı Alyattes’in Kızılırmak seferine (M.Ö. 590) kadar bağımsız, bu tarihten Pers istilasına (M.Ö. 547/546) kadar da Lidya krallığına bağlı bir yâda birkaç prenslik olarak yaşadığı bilinmektedir.

 D) ANADOLU VE MEZOPOTAMYA’YA İSKİT–KİMMER AKINLARI

 İskitler ve Kimmerler, bozkır coğrafyasında yaşayan, atlı göçebe kavimlerdendir. Kaynaklardan öğrendiğimize göre, İskitler Orta Asya’nın kuzeyinde yaşıyorlarken, buradan hareketle batıya doğru yönelmişler, Karadeniz’in kuzeyinde bulunan ve Hazar Denizi’nden Tuna Nehri’ne kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan Kimmerlerle karşılaşmışlardır. İskitler bu coğrafyaya gelince, Kimmerler büyük bir istila karşısında oldukları düşüncesiyle bir araya gelip durumu görüşmüşlerdir91. Sonuçta Kimmer kavimlerinin bir kısmı yurtlarında kalmış, bir kısmı da Anadolu içlerine doğru hareketlenmişlerdir. İskit baskısı neticesinde Kimmerler’den arta kalanlar, bu akraba kavim tarafından izole edilmişler ve zamanla onlarla kaynaşarak tarih sahnesinden silinmişlerdir92 . Kimmerlerin bu göç hareketinde, Kafkaslar üzerinden gelmiş olmaları sebebi ile karşılarına ilk çıkan siyasi oluşum Urartu devleti olmuştur. Urartu devletini uzun süre uğraştıran Kimmerler, Urartu devletini uzun süre uğraştırmışsa da, Urartu devleti Kimmer akınlarını bertaraf etmeyi başarmış ve Kimmerlerin, Anadolu’nun içine yönelmesiyle rahat bir nefes almış ve bu sayede ömrünü uzatabilmiştir. Anadolu’nun içine yönelen Kimmer akınları sonucunda Anadolu’daki siyasi denge bozulmuş ve tarihi gelişim seyrini değiştirmiştir; Asur ve Urartu devletleri büyük sarsıntılar geçirmiş, Frig devleti yıkılarak bağımsızlığını kaybetmiş, Lidya devletinin de aynı akıbete uğramasına ramak kalmıştı. Batı Anadolu’daki İon şehirleri ve Karadeniz kıyılarında ki bazı Grek kolonileri ise büyük darbeler yiyerek, bir müddet ticari ve kültürel alanda gelişim kaydedememişlerdir93 . Urartuluların yerleşmiş oldukları coğrafya, onları Kimmerlerden sonra daha çetin bir düşmanla karşı karşıya bıraktı. Bu düşman İskitlerdi. İskitler yukarıda da değindiğimiz gibi Kimmerleri yurtlarından çıkarmış ve onları takip ederek Anadolu’ya sokulmuşlardır. Kimmerleri takip ederek Doğu Anadolu’ya, Urartu ülkesine ulaşan İskitlerle Urartu Kralı II. Rusa (MÖ 685-645) akıllıca bir politika izleyerek bir anlaşma yapmıştır. Ancak, İskitlerle Urartuluların dostlukları uzun sürmemiş ve VII. yüzyılın sonları ve VI. yüzyılın başlarında İskitler Urartu yerleşim merkezlerine baskınlar düzenleyerek bu merkezleri yakıp yıkmışlardır94. Urartulara ait birçok kenti yakıp yıkan İskitlere ait izler, yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkmıştır. II. Rusa tarafından inşa ettirilen Rusahinili kentinin de MÖ VII. yüzyılın sonları ile VI. yüzyılın başlarında İskitler tarafından yakılıp yıkıldığı sanılmaktadır. Kaleye yapılan baskın sonunda çatı ve ahşap malzemenin yanarak çökmesi, kerpiç duvarların pişerek tuğlalaşmasına neden olmuştur. Kazılar sırasında ortaya çıkarılan 30 cm'lik kül ve yangın artığı tabakası yangının şiddetini göstermektedir. Yangın ve yıkımdan sonra Toprakkale’de herhangi bir yeni yerleşme olmamıştır95. Bu durumda bize Urartu devletini yıkan gücün İskitler olduğu gerçeğini hatırlatır. Asur-İskit ilişkilerine bakacak olursak, İskit kabilelerinin Asur’un Kuzey ve Kuzeydoğu bölgesine yerleştiğini görüyoruz. İlk başta Urartu devletince Asur’a karşı kullanılmak istenen İskit Hükümdarı Bartatua, Asur kralı Asarhaddon ile anlaşarak kızıyla evlenmiştir. İskitler, Kimmer, Urartu ve Medlere karşı birlikte hareket etseler de, Medler ve Babillilerin ittifakının Ninive’yi düşürmesine engel olamamışlardır.Bu durum Kuzey Persia bölgesine yerleşen İskitlerin, Medler tarafından rahatsız edilmeye başlanmasına neden olmuştur. Bu baskılar sonucunda Urartu bölgesi, Hazar Denizi, Aral Gölü ve Güney Rusya bozkırlarına çekilen İskitler bölge halklarıyla karışarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir96 .

 E) ANADOLU VE MEZOPOTAMYA’DA PERS VE İSKENDER İSTİLALARI

 Kimmerler ile başlayan Anadolu’yu istila hareketleri, Kimmerlerin bertaraf edilmesiyle son bulmamış, aksine daha ciddi tehlikeleri doğurmuştur. Med-Babil ittifakıyla önce Asur ortadan kaldırılmış sonra Anadolu, Medlerce Kızılırmak yayına kadar istila edilmiş, ardından Medleri yıkan Persler, Mezopotamya ve Anadolu’yu baştanbaşa istila ederek, satraplık denen ve kendisine özgü yönetim birimleriyle yönetmeye başlamışlardır. I.Darius zamanında kurulan bu teşkilata göre Anadolu’da, İran’da olduğu gibi, bir takım satraplıklara ayrılmıştı. Media bölgesinin batısından başlayan bu satraplıkların birincisi eski Urartu’lar ülkesinde, ikincisi bunun batısından Karadeniz’e kadar uzanan sahada, üçüncüsü ise Herodot’a göre küçük Pontus kavimleri yurdunda kurulmuştu. En büyüğü ise, Hatti’lerle Frik’lerin merkezlerinde kurulan dördüncü satraplıktı ve Kapadokya’yı da içine alıyordu97 . Tüm bunlara rağmen, Anadolu’daki Pers hâkimiyeti hiçbir zaman köklü şekilde yerleşme imkânı bulamamış, Anadolu’daki satraplıklar fırsat buldukça merkeze isyan etmişlerdir. Bu isyanları daha çok Yunan kent devletleri ve Makedonlar desteklemekteydiler. Bunun sebebi de balkanlara kadar genişleyen Pers hâkimiyetiydi ki Perslerin nüfuz alanları çok genişlemişti. Öyle ki I.Darius, Nakş-i Rüstem kayalıklarına oyulmuş mezarındaki yazıtında egemen olduğu halklar ve ülkeleri şöyle sıralamaktadır: “Media, Elam, Parthia, Aria, Baktria, Sogdiana, Khorasmia, Drangiana, Arakhosia, Sattagydia, Gandara, Sind, Amyrgia İskitleri, Sivri Külahlı İskitler, Babylonia, Assyria, Arabia, Mısır, Armenia, Kappadokia, Sardeis, İonia, denizin karşı tarafındaki İskitler, Skudara, petasos giyen İonialılar, Lidyalılar, Ethiopialılar, Maka halkı, Karialılar”98 . Pers imparatorluğu Darius’un ardılı Xerxes zamanında asıl büyük yayılımını yapmış, yunan siteleri üzerinde hâkimiyet kurmak için bir dizi askeri seferin yanında, idari yapılanmayı tekrardan düzenleyerek, merkeziyetçi yapısını kuvvetlendirmiştir. Fakat Pers kralı II.Artaxerxes’le başlayan Pers idari yapısındaki bozulmalar yıllarca ülkenin iç isyanlarla boğuşmasına ve merkezi otoritenin zayıflayarak, satrapların merkezden bağımsız hareket etmelerine ve ilk olarak Mısır ve Kıbrıs’ta başlayan bağımsız siyasi oluşumlara zemin hazırlamıştı. Bu siyasi yapılanmalar hem ülke dışından hem ülke içinden destek bularak, Pers hâkimiyetine karşı ittifakların oluşmasına sebep oluyordu. Anadolu’daki Pers hâkimiyetine son veren ise, Makedonyalı İskender olmuştur. Yunanistan üzerindeki hâkimiyetle başlayan bu askeri harekâtlar silsilesinde, İskender askeri gücünden çok kendisinin ve komuta kademesindekilerin askeri dehalarıyla başarılı olmuştur. İskender önce Batı Anadolu sahillerini işgal ederek Perslerin kara ve deniz kuvvetleri arasındaki bağını kesti, daha sonra Granikos ırmağında ki savaşta pers ordusu mağlup edilerek Anadolu’da ki Pers satraplıkları teker teker alınarak, yapıları korunmuş ve satraplık düzeni yeni isimlerle devam ettirilmiştir99 . Batı Anadolu ile başlayan istila hareketleri önce güneye, sonra orta Anadolu’ya uğradı ve Anadolu kentlerinin tabiiyeti alındıktan sonra askeri harekâtlara devam edildi. Granikos savaşından bu yana geçen sürede, Perslerde boş durmuyor, Darius ülkesinin her tarafından gelen ordusunu, Babylonia’da topluyordu. Her iki ordu küçük bir ırmak olan Pinaros’un (Deliçay) iki yakasında savaş düzenine geçtiler. Burası son derece kalabalık olan Darius’un ordusu için uygun bir yer değildi. Savaş alanı bir yanı denizle, bir yanı da Amanos dağları ile çevrili çok dar bir alandı. Bu durum da İskender’in işini kolaylaştırırken, Darius’un aleyhine bir durum oluşturuyordu100. İskender bu avantajı iyi kullanarak ilk saldırıya geçen taraf oldu ve Pers ordusunun merkezine hamle yaptı ve bu durumdan ürken Darius’un savaş alanını terk etmesi Pers ordusu üzerinde olumsuz bir tesire neden oldu ve Pers ordusu bozgun halinde kaçmaya başladı. Savaştan sonra İskender Alexandria (İskenderun) kentini kurdurmuştur101 . İskender buradan Suriye ve Mısır’a hareket etmiş büyük bir fetih hareketinde bulunmuştur. İskender Mısır’ın fethinden(M.Ö. 332/1) sonra Darius üzerine tekrar yürümüş ve aynı yıl, bugünkü Erbil yakınlarında yapılan son savaşta (MÖ.331) tüm Mezopotamya ve Darius’un başkent’i Persepolis alındı102 . İskender buradan doğuya doğru askeri harekâtını devam ettirerek, Perslerin doğu satraplığını ve Hindistan’ı İndus ırmağına kadar işgal etti. Daha sonra Babylonia’ya gelerek Arabistan seferinin hazırlığını tamamladığı sırada 13 Haziran 323’de öldü. İskender’in ölümünden sonra ülkesi oğlunun çok küçük olası sebebiyle, komutanları tarafından yönetildi.




Sonuç

 Anadolu ve Mezopotamya, konumları gereği tarihin her döneminde, başta siyasi, sosyal ve iktisadi olmak üzere, birçok alanda ilişki içerisinde olmuşlardır. Yazılı belgelerden öğrendiğimiz en eski siyasi münasebet M.Ö. III. bin yılın ikinci yarısına tarihlenmektedir. Mezopotamya’da yaşayan Akadlar sülalesi, Sargon ve Naramsin zamanında Anadolu’ya seferler düzenlemişler, bu vesileyle Anadolu’yu ve Anadolu’nun zenginliklerini yakından tanıma fırsatı bulmuşlardır. İşte, bu iki coğrafyanın birbirine yakınlıkları tarihin her döneminde olduğu gibi M.Ö. I.bin’de de bir takım siyasi, sosyal, ekonomik ilişkiler kurulmasına vesile olmuştur. Bu dönemde Anadolu Urartu, Frig, Geç Hitit Şehir devletlerini barındırırken, Mezopotamya ise Asur ve Babil devletlerini barındırıyordu. Asur ve Babil devletleri ise kendilerini güçlü hissettiği her dönem çıkarlarını Anadolu’da görmüş ve Anadolu’ya yayılmaya çalışmıştır. Çünkü Anadolu sahip olduğu zengin maden yataklarıyla önemli bir hammadde kaynağıydı. Mezopotamya devletlerinin gütmüş oldukları bu yayılmacı politika nedeniyle, Anadolu’da her zaman bir karşı düşman bulmuşlardır. Bu düşmanlardan en önemlisi şüphesiz ki Urartu devletiydi. Yüksek ve arızalı coğrafi yapı merkezli krallık, bu özelliğiyle Asur’a her dönem rahatlıkla kafa tutmuş ve Asur saldırılarından fazla zarar görmeden kurtulmuştur. Asur’u uğraştıran bir diğer merkezi güç ise Frigler olmuştur. Özellikle kral Midas zamanında Kilikya kapılarına kadar sızmayı başaran Frigler, Geç Hitit devletlerini Asur’a karşı sürekli kışkırtmaları sebebiyle büyük sorun teşkil ediyordu. Geç Hitit devletleri de bu dönemin bir diğer önemli aktörlerindendi. Asur’a karşı kurulan her siyasi oluşumda 


                 

 
   
Harita: Asur imparatorluğu


KAYNAKÇA

ALPARSLAN, Metin, Hititoloji’ye Giriş, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları,
İstanbul 2009.
BARNETT, R. D. “Phrygia and the Peoples of Anatolia in Iron Ages”, 1987, (Çev.
Ömer Çapar), Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi, c.XXXI / 1-
2,s.43-74.
BELLİ, Oktay, “Urartular” Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi I, Görsel Yayınları,
İstanbul 1982s.140-208.
BÜLBÜL, Cemil, “Eski Anadolu Tarihinde Frigler”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, sayı:27, 2009, s.79-94.
ÇOBAN, Hacı, “Arami Göçleri”, Tübar (Türklük Bilimi Araştırmaları), C.XXIX, 2011,
s.91-102. www.tubar.com.tr/TUBAR%20DOSYA/oban_hac%2091-102.pdf,(26.04.2012).
ÇİLİNGİROĞLU, Altan, “Sargon'un Sekizinci Seferi ve Bazı Öneriler”, Anadolu
Araştırmaları, c. IV-V, 1976/7, 235-252.
DİNÇOL, Ali M., “Geç Hititler”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi I, Görsel Yayınları,
İstanbul 1982, s.122-131.
DURMUŞ, İlhami, İskitler, Genelkurmay ATESE Yayınları, Ankara 2008.
http://www.turuz.info/Turkoloji-Tarix/149-
Iskitler%20(Sakalar)%20(Ilhami%20Durmush)(Ankara-2008).pdf,(04.05.2012).
DUYMUŞ, H.Hande, ”Asur Kaynaklarına Göre Demir Çağında Tabal Krallığı”, ODÜ
Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, c.2/III Haziran 2011, s. 34-46.
ERZEN, Afif, Doğu Anadolu ve Urartular, TTK, Ankara 1992.
GÜNALTAY, M. Şemseddin, Yakın Şark II Anadolu, TTK, 2. baskı, Ankara 1987.
HERODOTOS, Herodot Tarihi, çev. Müntekim Ökmen, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, 5. baskı, İstanbul 2009.
KÖROĞLU, Kemalettin, Eski Mezopotamya Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 2011.
KİRSCBAUM, CANCIK, E, Asurlular(Tarih, Toplum, Kültür), çev. Aslı Yarbaş, İlya
Yayınevi, İzmir 2004.
KURT, Mehmet, “Yeni Asur Devleti’nin Kuzey Yayılımı ve Doğu Anadolu’nun Tarihi
Coğrafyası”, Fırat Üniversitesi Doğu Anadolu Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Cilt
8, Sayı 1, Ekim 2009, s. 1-13.



KURT, Mehmet, “II. Sargon Devri Kaynakları Işığında Güney Anadolu ve Toros
Dağları Bölgesi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı 48, Eylül 2010, s. 69-88.
KURT, Mehmet, Yazılı Kaynaklara Göre M.Ö. 1.Bin Yılda Mezopotamya-Anadolu
İlişkileri, Ankara 2007.
KURT, Mehmet, “Que Ülkesi ve Yeni Asur Devleti’nin Anadolu Politikası Bakımından
Önemi”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt X, Sayı 3, Afyon Aralık
2008, s. 117-133.
KURT, Mehmet, “Demir Çağında Kilikya’da Politik Yapı”, Adıyaman Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.3 Aralık 2009, s. 119-129.
KURT, Mehmet, “M.Ö. I. Bin Yılda Asur-Anadolu ilişkilerinde Kilikya Bölgesi” Belleten,
C.LXX, Nisan 2006, s.1-27.
KURT, Mehmet, “Kronikler Işığında Ovalık Kilikya’nın Yeni Babil Devleti İçin Stratejik
ve Ekonomik Önemi”, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 22, Konya
2009, s. 185-195.
LANDSBERGER, Benno, Sam’al, TTK, Ankara 1948.
MEMİŞ, Ekrem, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Ekin Yayınevi, 10 baskı, Bursa 2010.
MEMİŞ, Ekrem, Eskiçağ’da Mezopotamya, Ekin Kitapevi, 2007.
MEMİŞ, Ekrem, “Asur Devletlerinin Anadolu Politikası” 11. TTK Bildirileri, c.1, Ankara
1994, s.65-73.
ÖZKAN, Süleyman, ”Kummuh”, Tarih İncelemeleri Dergisi, c.VIII, 1993, s. 65-80.
SEVİN, Veli, “Frygler”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi II, Görsel Yayınları, İstanbul
1982, s.248-274.
SEVİN, Veli, “Lydialılar”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi II, Görsel Yayınları,
İstanbul 1982, s.276-308.
TARHAN, M. Taner, “Eskiçağ’da Kimmerler Problemi”, VIII. TTK Kongresi C.I Ankara
1999, s. 355-369.
YİĞİT, Turgut, “Tabal”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi,
40, 3-4 (2000), s. 177-189.
YILDIRIM, Recep, “Urartu’nun Batı Bölgesi”, 11. TTK Bildirileri, c.1, Ankara 1994, s.
287-293

Durali ŞEN Ankara 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder