1891 yılında Malatya'da Arslantepe Höyüğü'nden çıkarıldığı belirlenen Hitit Kralı Maradas'ın geyik avı kabartması Fransa'nın Louvre Müzesi'nde sergileniyor.
HİTİT DÜNYASINDA HAYVANLAR
1.
Hitit Toplumunda Hayvanların Ekonomik ve Toplumsal Rolü, Hitit Kanunlarında
Hayvanlar.
Hitit devletinin ekonomisi İç Anadolu'nun coğrafi şartları
gereği tarıma dayalıydı. Tarım, dolayısıyla da hayvancılık, Hitit toplumunda
insanların büyük bir çoğunluğunun geçim, ve kelimenin tam anlamıyla toplumun
genelinin yaşam kaynağıdır. Öyle ki, Hititler savaş ganimeti olarak büyük ve
küçük baş hayvanlara çok önem vermişlerdir. (Gurney, 2001)
Özellikle büyük baş hayvanlar, Hitit tarımında, dolayısıyla
Hitit ekonomisinde çok büyük bir öneme sahip olduğu için, bu hayvanların keyfi
olarak kesilmesi ve yenmesi kanunla yasaklanmıştır :
“(...) bundan
başka (tapınağa ait) harman yerinde kullanılacak koşum öküzü alan sizler;
eğer bir koşum öküzü satacak olursanız veya kesip etini yerseniz, onu kendiniz
için tanrıdan çalarsanız ve ‘zayıflıktan öldü’ veya ‘vurup kırıyordu’ veya
‘kaçtı gitti’ veya ‘bir boğa onu vurdu’ diye (yalan söyler, gerçekte ise)
onu yerseniz ve durum sonradan anlaşılırsa, onu telafi edersiniz.”
Metin devamında bu suçun cezasının ölüm olduğu
belirtilmiştir. (Gavaz, 2012)
Bunun nedeni Hititler'in başlıca tarımsal ürünleri olan
arpa ve çavdar, az miktarda da buğdayın ziraatinde sabanın, dolayısıyla da
sabanı çekecek büyük baş hayvanların önemiydi. Hitit kanun metinlerinde
özellikle “saban öküzü” olarak adlandırılan bu hayvanların aylık kirası bile
yarım şekel gümüştü. (Kınal, 1998)
Hitit piyasasında bir koyun, yarım şekel gümüşe
satılıyordu. Hayvan pazarlarında satılan en pahalı hayvanın katır olması ise,
özellikle ticarette ve ulaşımda ne kadar faydalı olduğunu göz önüne
sürmektedir. (Kınal, 1998; Gurney, 2001) Hitit hayvan piyasasında 100 mina
gümüş 400 sığır ya da 4000 koyuna karşılık gelmektedir. (Hoffner, 1997)[1] Ahmet Ünal'a göre ise Hitit
pazarında en pahalı hayvan sığırdır ve 1 koyun ise 1 şekel gümüş etmektedir.
(Ünal, 2007)
At ise Hititlerde çok değerliydi, itina ile
yetiştirilmekteydi. Hititler henüz ata süvari olarak binmeyi, onu taşımacılıkta
ya da savaşta binerek kullanmayı keşfetmemişlerdi. Ancak atları savaş
arabalarına koştukları ve hızlarından faydalandıkları için, atın değeri çok
fazlaydı ve özenle yetiştirilirdi. (Ünal, 2013)
Hitit metinlerinde kümes hayvanlarından bahsedilmez. Ancak
Hititler arıcılık konusunda oldukça bilgilidir balı bir çok yiyecek ve içecekle
birlikte (ayrıca tanrılara kurban sunularında) kullanırlar ve kanunlarda
arıcılıkla ilgili maddeler yer almaktadır. (Erkut, 2011)
Hitit kanunlarında evcil hayvanların mülkiyeti ayrıca konu
edinilmiş, hayvanların çalınması, başıboş bulunan damgalı (sahipli) bir
hayvanın damgasının silinerek alıkonulması, hayvanların gasp edilmesi (zorla
alınması), zorla alınan hayvanın öldürülmesi, hayvanın başka bir kimsenin
arazisinde iken ölmesi, bir kişinin kendisine ait olmayan bir hayvanı
öldürmesi, gebe hayvanın yaralanması, kiraya verilen hayvanın ölmesi,
tarlasında başıboş ama sahipli bir büyük baş hayvan bulan kişinin o hayvanı
tarla işinde kullanması gibi bir çok değişik durum ve senaryoya dair cezalar
sıralanmıştır :
“§57 : Eğer cins bir öküzü biri çalarsa (...)
eskiden otuz öküz veriliyordu ve şimdi on beş öküz versin. Ve böylece (suçu) evinden uzaklaştırır.”
“§61 : Eğer cins bir atı biri bulursa ve damgasını
silerse ve sahibi onu kendinin olarak tanırsa yedi at versin (...)”
“§71 : Eğer bir öküzü, bir atı, bir katırı biri
bulursa o zaman kralın kapısına onu itsin. Ama eğer onu kırda bulursa ve
yaşlılar onu <ona> verirlerse, o zaman kendisi için boyunduruğa
koşabilir. Ve şayet sahibi onu bulursa ve kendisi için onu eksiksiz alsın, bir
hırsız gibi o yakalanmasın. Eğer yaşlılar <ona> onu vermezlerse, o zaman
o hırsız olur.”
“§72(1) : Eğer bir öküz birinin ekin alanında ölürse, alanın sahibi iki öküz versin ve
<böylece suçu> evinden uzaklaştırır.
“§74 : Eğer bir öküzün boynuzunu ya da bir öküzün
ayağını biri kırarsa onu kendisi için o alsın. Ve öküzün sahibine iyi bir öküz
versin. Eğer öküzün sahibi derse 'işte tam benim öküzümü benim için alıyorum'
öküzünü alsın ve <suçlu> iki şekel gümüş versin.”
“§76 : Eğer bir öküzü, bir atı, bir katırı, bir
eşeği biri alıkoyarsa ve o yerinde ölürse <el koyan> onu <ölü
hayvanı> teslim etsin ve bedelini versin.”
“§77(A) : Eğer gebe bir ineğe biri vurursa ve
karnı<nın> meyvesini dışarı atarsa iki şekel gümüş versin. (...)”
“§77(B) : Eğer bir öküzün ya da bir atın gözünü biri
kör ederse altı şekel gümüş versin ve <böylece suçu> evinden
uzaklaştırır.”
“§80 : Eğer bir koyunu bir kurttan biri kurtarırsa
onun sahibi eti alsın ve o kendisi için koyunun derisini alsın.”
“§87 : Eğer bir çobanın köpeğini biri vurursa ve o
ölürse yirmi şekel gümüş versin.”
“§88 : Eğer bir avcının (?) köpeğini biri vurursa ve
o ölürse, on iki şekel gümüş versin. (...)”
“§91 : Eğer bir kovanda yaşayan arı topluluğunda
arıları biri çalarsa eskiden [1+x şekel gümüş] veriliyordu. Şimdi beş şekel
gümüş verilsin (...)”
(Imperati, 1992)
Hayvanlarla ilgili cezalarda dikkat çekeceği gibi,
öncelikle ekonomik açıdan daha kıymetli olandan, daha az kıymetli olana doğru
bir sıralama göze çarpmaktadır : Erkek (damızlık) hayvanlar, iş hayvanları
(tarımda kullanılan, tarlaya koşulan hayvanlar), yük hayvanları, köpek ve son
sırada arılar yer almaktadır.
Kanun metinlerindeki ceza maddelerine bakıldığında,
cezalar asla “bire bir” ya da “kısasa kısas” olarak düzenlenmemiştir. Aksine
bütün cezalar misliyle ödettirilmektedir. Bu durum, ekonomik nedenlerden dolayı
çiftlik hayvanlarına verilen önemi göstermektedir. (Akdoğan, 1992)
Kanun metinlerine ceza hukuku açısından bakıldığında,
hayvanlara karşı işlenen suçların cezasının, en az insanlara karşı işlenen
suçlar kadar ağır olduğu, hatta bazı durumlarda, bir hayvan ile ilgili cezanın,
özgür olmayan bir insana (köleye) karşı işlenen benzer bir suçun cezasından
daha ağır olduğu göze çarpmaktadır. Elbette burada kastedilen şey (yani modern
tabirle “kanun gerekçesi”) hayvan hakları değil, Hitit toplumunda toplum
düzenine karşı işlenen suçların, bireylere karşı işlenen suçlardan daha ağır ve
önemli sayıldığıdır.
Bu vurgu, askeri seferler esnasında ordunun konakladığı
veya geçtiği bölgelerdeki çiftçilerin hayvanları ile ilgili düzenlemelerde de
kendini belli eder. Ordunun beslenmesi ve savaşın kazanılması için hayvanların
eti ve sütü (ve mutlaka yük hayvanı olarak bedensel güçleri de) çok önemlidir
ancak, sefer bitince çiftçilere el konulan hayvanları geri verilmelidir. Eğer
bu hayvanlar geri verilmez ya da ölür, hastalanır ya da yaralanırsa, çiftçinin
zararını devlet ya da hayvanların zimmetlendiği devlet görevlisi tazmin eder.
(Gavaz, 2012)
Yukarıda görülen Hitit kanunlarındaki cezai müeyyideler,
intikam hukukuna değil, tam tersine toplum düzenine karşı işlenen suçların
engellenmesine, yani önleyici hukuk kapsamına girer. (Ünal, 2004) Bunun nedeni,
Hitit toplumunun temelinin tarıma, tarımın ise hayvancılığa dayanmasıdır.
Dolayısıyla, suç işlenmesi durumunda, zararın tazmini için yerine konacak
misiyle hayvan ya da gümüş de, sonuçta ekonomiye olumsuz etki edecektir. Oysa
suçun hiç işlenmemesi, toplumsal düzenin sağlıklı bir biçimde devam etmesi
demektir. Üstelik yukarıda değinilen 80. maddedeki “bir koyunu biri kurttan
kurtarırsa, koyunun derisini alsın” hükmü, bu düzeni koruma karşılığında
verilen bir ödülden başka bir şey değildir.
Hitit toplumunda hayvanların sadece tarımdaki iş gücü
rolü, besin maddesi olarak etleri ve sütleri değil, aynı zamanda günlük yaşamda
farklı alanlarda ve amaçlarla kullanılabileceği için derileri de önem arz eder.
(Gavaz, 2012)
Hitit yasalarında hayvanlar tazminat olarak da
verilebilmektedir. Genelde maddi ceza içeren suçlarda ceza gümüş üzerinden
kesilirken, bazı suçların cezası hayvan cinsinden tazmin edilir. Bu da çağdaşı
toplumlara karşı bir tür para birimi (gümüş şekel) kullanan Hitit toplumunun
yine de takas ekonomisinden tam olarak kurtulamadığı anlamına gelmektedir. Aynı
zamanda elbette bu durum, hayvanların Hitit toplumundaki ekonomik değerini bir
kez daha yansıtır.
“§164 : Eğer gasp için biri giderse ve bir kavga
çıkarırsa ya bir iri ekmek ya da bir şarap kabı kırarsa o zaman bir koyun, on
ekmek ve bir kap iyi cins bira versin.” (Imperati, 1992)
Neredeyse tüm Ortadoğu toplumlarında olduğu gibi, Hititlerde
de zaman zaman hayvanlara karşı işlenen cinsel suçlar görülmüştür. Bu da,
ilgili suçların ve cezalarının kanun metinlerine girmesine neden olmuştur. Bu
suçun cezası, eğer fail kral tarafından yargılanırsa kaçınılmaz olarak ölümdür.
Ancak yargılama kral tarafından yapılmaz ise ölüm cezası verilmeyebilir.
(Gavaz, 2012) Hititlerden M.S. 700'lü yıllara kadar gelişen süreç içerisinde
Ortadoğu toplumlarında hayvanlarla işlenen cinsel suçlarda hem faili, hem de
cinsel istismara uğrayan “kurban” hayvana ölüm cezası verilirken, (İslam
hukukunda ise bazı durumlarda fail olan insana bir çeşit “kınama” cezası
verilirken, hayvanın öldürülmesi) Hititler döneminde “kurban” hayvana
dokunulmaması, yine hayvanın ekonomik değerine işaret eder. Ancak tam tersi
olursa, yani söz konusu zoofili ilişkide aktif taraf hayvan ise, hayvan
öldürülür, ilişkinin diğer tarafı olan insana da ölüm cezası verilir ancak
uygulanmaz ve kefaret olarak bir koyun boğazlanır. (Imparati, 1992; Gavaz,
2012)
2. Hitit
Dilinde ve Hitit Metinlerinde Hayvan İsimleri ve Hayvanlar
Bu kanun metinlerinin de aralarında olduğu Boğazköy
Metinleri sayesinde ayrıca ANSE (Eşek), ANSE.GIR3.NUN.NA (Katır), ANSE.KUR.RA
(At), GUD (Sığır), MAS (Keçi), SAH (Domuz), UR.MAH (Aslan), UG.TUR (Pars), A
MUSEN (Kartal), NIM.LAL (Balarısı), UDU (Koyun) gibi bir çok hayvan isimlerini
ve bunların yüzlerce alt türevlerinin yazılışlarını öğrenebiliyoruz : GUD
sarluma (dişi sığır / kısırlaştırılmış sığır), GUD.APIN.LAL (sabana koşulan
sığır), GUD.ALU (ilahi boğa), LU SIPAD.GUD (sığır çobanı), KUS GUD (sığır
derisi), AMAR.AB (dişi buzağı), auli (toynak), UDU.SIR (koç), UDU.SIG+SAL (dişi
yünlü koyun), KUS SILA (kuzu derisi), MU.SEN HUR RI (bir çeşit ördek, mağara
kuşu), SAG.KAK AMUSEN (şahin), zinzapu MUSEN (güvercin) (Akdoğan, 1992; Aykut,
1992)
Bu isim ve tanım çeşitliliği, Hitit toplumunda hayvanların
yeri ve önemini doğrulamaktadır.
Hitit kültüründe ve dilinde sadece hayvan isimleri değil,
hayvanlara ait vücut parçaları (örneğin boynuz, post, tüy, yün, toynak vb.) ve
organ isimleri de geniş bir çeşitlilikte yer alır.
Ayrıca sadece evcil ya da çiftlik hayvanları değil, vahşi
hayvanlar, bir kısmı büyü ve fal bakımında da kullanılan yılan ve kuş isimleri
de çeşitlilikle yer alır.
Hititlerde hayvan isimleri sadece gerçek anlamlarıyla
değil, bazen de mecaz anlamlarıyla kullanılır. Örneğin Labarna'dan bahsedilen
bir kutsama metninde “(...) onun dişleri aslan dişleri, gözleri kartal gözleri
ve o kartal gibi görür (...)” denilerek bu hayvanların olumlu (korkutucu)
özelliklerine atıf yapılmıştır. (Colins, 2002)
Yine bir kadına karşı uygulanan özgürlüğü men (kaçırma) ve
(muhtemelen) tecavüz suçu sonrası, fail vahşi bir kurda benzetilerek toplumdan
dışlanır : “Eğer bir kadını biri kaçırırsa, ama peşlerinden bir yardım
mangası giderse, eğer iki adam ya da üç adam ölürse, tazminat yoktur: ‘Sen
bir kurt oldun’.” (Colins, 2002; Imparati, 1992)
3.
Hitit Kabartmaları, Anıtları ve Sanatında Hayvanlar
Hitit yerleşmelerinde yapılan kazılarda ele geçen kabartma
ve mühürlerde, çift başlı kartal ya da çift kartal figürleri yoğunluktadır.
Ayrıca Yazılıkaya ve Alacahöyük'teki duvar resimleri ve sfenkslerde de büyük
boyutta kartal kabartmaları görülür. Eserlerin ve buluntuların çoğunda kartal
motifleri ve bu motiflerin varyasyonları, Tanrı ve Tanrıça motifleri ile
bağlantılı olarak kullanılmıştır. Az sayıdaki bir kaç motifte kartal, diğer
hayvanlarla beraber karışık olarak, bazı tarihi buluntularda ise kartal (bazen
ikinci bir karttal beraber) avlanırken (genelde tavşan avlarken)
gösterilmiştir. Ayrıca yine çeşitli fal metinlerinde ve ritüellerde de kartal
motifi kullanılmıştır. (Ertem, 1965)
Yine kartalla birlikte şahin de, figür olarak kullanılan
hayvanlardan bir diğeridir. Alişar'ın 6. tabakasında bir şahin figürüni ele
geçirilmiştir.
Kapadokya nühürlerinden birinde de kanatlı bir Tanrıça,
elinde muhtemelen güvercin olan bir kuş tutmaktadır. Laroche ve A.A.Zakharov'a
göre bu Tanrıça, İştar'dan başkası değildir. (Ertem, 1965)
Her ne kadar gerçek bir hayvan olmasa da, yarısı aslan
yarısı kartal olan bir tür mitolojik hayvan figürü de Hitit kabartma ve
mühürlerinde (kimi zaman doldurma motifi olarak, kimi zaman ise arma olarak)
çokça kullanılmıştır. (Ertem, 1965)
3. Hitit Fal ve Büyücülüğünde Hayvanlar
Fal ve büyücülük, Hitit dininde önemli yeri olan
uygulamalardır. Geleceği bilme arzusu, günümüzde olduğu gibi Hititlerde,
çağdaşı toplumlarda ve onlardan çok çok önce yaşamış toplumlarda da var olan
ortak bir arzuydu. Hititler bu amaçla çeşitli yöntemlere başvurmuşlar, fal
bakımında kendilerine has yöntemler geliştirmişlerdir. Aslında, Hitit dini
inancına göre hayvanlar pis (kirli) yaratıklardır ve tapınaklara değil
girmeleri, yaklaşmaları bile yasaktır. (Schwemer, 2013) Ancak çeşitli kuşlar ve
yılanlar fal bakmak, geleceği görmek ve kehanetlerde bulunmak için, ayrıca yine
büyü yapımında ve bazı hastalıkları tedavide fare, yılan gibi hayvanlar
kullanılmıştır.
Büyü ritüellerinde genelde gerçek (canlı) hayvanlar, bazen
ise hayvan figürin ve motifleri kullanılır. Örneğin bir hastaya etki ettiğine
inanılan “kötülük” bir ip ve çeşitli malzemeler aracılığıyla hastadan fareye
nakledilir ve sonra fare serbest bırakılarak, hastadan kendi üzerine aldığı
kötülüklerle birlikte uzaklara gitmesi için dua edilir. Yine bir kavgayı
barıştırmak (ve tekrarlanmasını engellemek) için yapılan bir tür büyü
ritüelinde de bir domuz yavrusu tarafların başının üstünde gezdirildikten sonra
öldürülür ve Fırtına Tanrısı tarafından yeraltına hapsedilmiş kadim tanrılara
sunulmak üzere, kazılan bir çukura atılırdı. Yine bir tür arınma ritüelinde,
köpek ya da domuzlar ikiye kesilir ve arındırılacak kişi, ölü bedenin iki
yarısının arasından geçirilerek, bir tür sihirli bariyerden geçtiği
varsayılırdı. Canlı hayvanların yanı sıra, kilden hayvan figürinleri de büyü
bozma amacıyla kullanılırdı. Örneğin kilden bir eşek figürinine kişinin
üzerindeki büyü yün iplikler ile aktarılır, bu esnada büyü bozma ayinini
yöneten yaşlı kadın bir tür dua eder ve sonra bu figür ve yünler şehir dışında
yakılırdı. (Schwemer, 2013)
Hititlerde falcılık da çok önemli ve günlük hayatın bir
parçası halindeydi. Özellikle Hitit krallarının pek çok konuda falcı ve
bilicilere danıştıklarını metinlerden okuyabiliyoruz. Örneğin (muhtemelen) 3.
Hattuşili, hangi gün öleceğini dahi fal baktırarak öğrenmek istemektedir. Bir diğer
metinde ise gözlerinden rahatsız olan krala hangi tedavi ve ilaçların
uygulanacağı, fal ile öğrenilmeye (ya da doğrulatılmaya) çalışılmaktadır. Yine
vassal krallardan Wilusa Kralı Alaksandu da Hitit devleti kendisinden asker
istediğinde kuş falına bakarak göndereceği asker sayısını hesaplamaktaydı.
Alaksandu'nun bu davranışı daha sonra 2. Muwatalli tarafından men edilmiştir.
(Ünal, 2011)
Bu fallardan kuş falı, Anadolu'nun yerli halkları
tarafından yaratılmış bir fal çeşidiydi. Yılan falı Hurrilerden geçmiş, iç
organlar ile yapılan ve genelde hayvan karaciğeri kullanıldığı için “ciğer
falı” denen fal çeşidi ise Babil'den alınmıştır.
Hayvanların iç organları Hitit falcılığında en çok
kullanılan malzemelerin başında geliyordu. Karaciğer, bağırsak, böbrek, dalak
ve işkembedeki sıra dışı şekilleri, ayrıca hayvanların eksik doğumlarını
yorumlayan Hitit falcıları, güncel sorulara yanıtlar arardı. Ancak Hititli
kahinler bu falın ayrıntılarını öğrenmekte epey zorlanmış olacaklar ki, Babilli
meslektaşlarının ezbere bildikleri göstergeleri hatırlayabilmek için kilden bir
çok ciğer modeli yapmışlardır. (Ünal, 2011)
Bir diğer fal türü, Anadolu'nun yerli halkları tarafından
geliştirilen kuş falıdır. Hititçe kaynaklarda MUSEN olarak geçen bu falda,
Mezapotamya terminolojisi yoktur. Fal bakımında güvercin başta olmak üzere,
kafes kuşları kullanılır. Kuş falı karmaşık bir faldır ve bakımında iki kişi
rol oynar : MUSEN.DU ve LU IGI.MUSEN. Bunlardan ilki, metinlere göre kuşu
yakalayan ya da eğiten kişi olmalıdır. MUSEN.DU'nun başlangıçta sadece
insanlara beslemek ya da yemek için kuş yakalayan bir tür avcı, kuşçu olduğu,
ancak daha sonraları fal bakımında ustalaştığı ve öğrendiklerini nesillerden
nesillere aktardığı söylenebilir. LU IGI.MUSEN ise kuş falı konusunda özel eğitim
görmüş, kuvvetle muhtemel olarak başka fal çeşitlerinden de anlayan biriydi ve
Babil etkisiyle evrim geçiren Hitit falcılığında sonradan MUSEN.DU'nun yerini
almıştır. (Ünal, 2011)
Hititler tarafından daha az olmakla birlikte uygulanan bir
başka fal türü ise su yılanı falıdır. Hurri kökenli olduğu tahmin edilen bu fal
türü, daha sonra Likyalılar gibi halklar tarafından da devam ettirilmiştir.
Eldeki metinlerden anlaşıldığı kadarıyla bu falda, çok sayıda bölmeleri olan
bir su havuzuna bırakılan su yılanlarının yaptıkları hareketler ve durdukları
bölmelere bakılarak yorum yapılmaktadır. (Ünal, 2011)
Hititler, bu fallar sayesinde özellikle kuş yakalama ve
yetiştirme konusunda bilgi sahibi bir halk haline gelmiştir. Kuşlar Hititlerde
sadece fal bakmak için değil, haberleşme amacıyla da kullanılmakta, bazı kuş
türleri ise etleri için avlanmaktadır. Hititlerin bir çok kuş cinsini ismiyle
tanıdıkları ve isimlendirdikleri, eldeki metinlerden görülmektedir. Ayrıca
bugün isimlendiremediğimiz bir çok kuş türü de metinlerde geçmektedir. (Aykut,
1992; Ertem, 1965)
Yine Hitit kanunlarında geçen “§177 : Eğer
eğitilmiş bir kuş ..... biri satın alırsa, yirmi beş şekel gümüş
versin.” (Imparati, 1992) ifadesi, Hititlerin kuşları
evcilleştirdikleri ve alıp sattıklarını göstermektedir.
Aynı şekilde yılan isimleri de, kuşlar kadar çeşitli
olmasa da, falcılık nedeniyle kaynaklarda geçer. Hititlerde yılanın kullanım
alanlarından diğerleri ise büyücülük ve şifacılıktır.
Hititlerde yılan, karabüyü ile özdeştir. Yılanın, kişilerin
ruhlarını taşıdığına inanılır. Bu yüzden, yılan öldürülerek yapılan bir tür
karabüyünün, gerçekten de insanları öldürdüğüne inanılır ve bu yüzden bu büyüyü
yapmanın cezası, gerçekten fiilen insan öldürmekle aynıdır. (Gavaz, 2012)
“§170 : Eğer özgür bir adam bir yılan
öldürürse ve başka bir adamın adını söylerse, bir mina gümüş versin; ve
eğer bir erkek köle ise, işte tam o ölsün.” (Imparati, 1992)
Hititlerde yılan ayrıca şifacılık amacıyla da kullanılır.
Yılan etinden elde edilen bir tür ilacın (yılanbaşı), hastalıkları sağaltmakta
kullanıldığı tahmin edilmektedir. (Gavaz, 2012)
KAYNAKÇA
Akdoğan, Rukiye
1992 “Boğazköy
Metinlerinde Geçen Bazı Hayvan İsimleri II”, Anadolu Medeniyetleri Müzesi 1992 Yıllığı, Ankara: 71-86
Aykut, İ.
1992 “Boğazköy
Metinlerinde Geçen Anlamları Bilinen ve Bilinmeyen Kuş İsimleri”, Anadolu Medeniyetleri Müzesi 1992 Yıllığı, Ankara:
87-97
Collins, B. J.
2002 A History of the Animal World in the Ancient
Near East, Leiden-Boston-Köln
Erkut, S.
2011 “Hititlerde Arı
ve Bal”, Acta Turcica Yıl 3, 1/1, İstanbul: 36-39
Ertem, H.
1965 Boğazköy Metinlerine Göre Hititler Devri
Anadolusu’nun Faunası, Ankara
Gavaz, Ö.
2012 “Hitit
Kanunlarında Hayvanlarla İlgili Maddeler Üzerine Bir Değerlendirme”, Ekonomik Yaklaşım 83, Ankara: 93-106
Gurney, O.R.
2001 Hititler, [The Hittites], çev. Pınar Arpaçay, Ankara
Hoffner, H.A.
1997 The Laws of the Hittites: A Critical
Edition, Leiden-New York-Köln
Imparati, F.
1992 Hitit Yasaları,[The Laws of the
Hittites], çev. Erendiz Özbayoğlu,
Ankara
Kınal, F.
1998 Eski Anadolu Tarihi, Ankara
Schwemer, D.
2013 “Tanrılar
Kültü, Büyü Ritüeli ve Ölülerin Bakımı”, Hititler
Bir Anadolu İmparatorluğu, İstanbul: 432
Ünal, A.
2004 “Hitit
Yasaları”, Arkeo Atlas 3, İstanbul:
41
2007 Anadolu’nun En Eski Yemekleri. Hititler ve
Çağdaşı Toplumlarda Mutfak Kültürü, İstanbul
2011 “Hitit
Falcılığı”, Aktüel Arkeoloji 22,
İstanbul: 54-63
2013 “Eski
Anadolu’da At, Hititçe Kikkuli At Eğitimi Metinleri ve ‘Tavlaya Çekmek’le
İlgili Teknik Bir Ayrıntı”, Çorum Kültür
Sanat 14, Çorum: 42-64
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder