MEZOPOTAMYA’DA GEÇİŞ EVRELERİNDEN ”HASSUNA”
M.Ö. 9-7. binyılları arasında başlayan sınırlı tarım, basit hayvancılık, kerpiç evler sürekli yaygın hale gelmeye başladı. Araştırmacılar bu gelişimlerin yaşandığı döneme “Çanak Çömleksiz Neolitik B” kısaca PPNB (Pre Pottery Neolithic B) adını verdiler. Özellikle bu dönem için araştırma yapacak olanlara kısa bir not olarak Çayönü yerleşimini inceleyebileceklerini çünkü Çayönü’nün PPNB’nin tamamını eksiksiz olarak yaşadığını belirtmekte fayda vardır. Yani PPNB’yi daha iyi anlamak için Çayönü yerleşiminden faydalanılabilir.
Konumuza tekrar dönecek olursak, kile şekil verilerek kap ve benzeri emek malzemelerinin yapılması, günlük hayatta kullanılan çanak çömleklerin yapılması, başlarda dönem dönem yerleşik olarak yaşanan bu yerleşmelerin giderek sürekli yaşanan alan halini alması aslında günümüzde dahi devam eden köy hayatının temellerini oluşturmuş ve bir yaşam biçimi halini almıştır. Bunların hepsi Neolitik dönemin getirdiği birikimlerdir. M.Ö. 7.binyıl sonları ve 6.binyılın ilk yarısı olarak hesaplanan tarih aralığı ise köy yaşamanın tamamen benimsenmesi, yazılı belgelerin ortaya çıkışına kadar olan döneme neredeyse şekil vermesi bakımından önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Bu dönem aralığı daha çok ev plan tipleri, çanak çömlek tipleri içine alarak tanımlanan karakteristik özellikleri ile adlandırılmıştır. Bu kültürler Hassuna, Samarra, Halaf ve Obeid olarak kendine has değişim ve karakteristik özellikleri ile birbirinden ayrılmış, kimi zaman birikimlerin getirdiği eskiyi terk ediş kimi zaman ise üstüne koyarak ilerleyiş olarak göze çarpmaktadır. Bu yüzden yukarda adlarını verdiğimiz kültürler hem bir yerleşim adını hem de farklı zamanlarda ortaya çıkan kültürleri anlatırken kullanılmaktadır.
HASSUNA DÖNEMİ
Mezopotamya’da tarımla uğraşan erken köy toplumlarının öncüsü olan bu dönemde özellikle ev plan tipleri ile beraber çanak çömlekler kendilerine has özellikler ile karşımıza çıkmaktadır. Bu bölümde Hassuna döneminin bu özelliklerinden bahsetmeye çalışacağız.
Tell Hassuna, Musul’un yaklaşık 30 km güneyinde bulunan ve bu dönem için otorite olarak kabul edildiğinden döneme adını veren yerleşimdir. Kazıları 1943 yılında Irak bölgesinde Seton Lloyd ve Fuad Safar tarafından başlatılmıştır (Lloyd and Safar 1945). Bölgenin özelliği o dönemde daha önce bir arkeolojik çalışma veya başka bir çalışma yapılmamasından dolayı bakir bir toprağa sahip olması ile beraber kaba çanak çömlekleri ve taş alet imalatı yapıldığının anlaşılmasıdır. Neolitik dönem çiftçi yaşam alanlarına baraka veya çadırlarına dair ise bir iz bulunamamıştır. Bu ilk köy yerleşmesinde ancak altı katman evler, devamlı olarak daha geniş ve büyük olarak inşa edilmiştir. Bu yapılar inşa malzemeleri ve planları bakımından bugünkü Kuzey Irak yerleşimleri ile benzerlik göstermektedir. İki bloktan oluşan bir avlu çevresinde düzenlenmiş altı veya yedi odalı olarak yapılmışlardır. Bir blok oturma bölümünde, diğeri ise mutfak gibi bölümlerden oluşmaktadır. Duvarları sıkıştırılmış çamurdan yapılmıştır. Tabanı çamur ve samandan harç yapılarak taşla döşenmiştir. Tahılların, ağızları yukarı bakan ve pişmemiş kil ile kapatılan geniş kutular içinde yerin altında muhafaza edildiği, ekmeklerin bugünkü modern fırınlara benzer kubbeli fırınlarda pişirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Çakmaktaşından yapılmış orak ve bıçaklar, taş çapalar, kil ağırşaklar, kaba yapılmış görüntüsünden kadın olduğu anlaşılan kil figürinler burada mevcuttur. Evin içerisine bakıldığında büyük bir kavanoz içinde çocuk kemiklerinin yanı sıra küçük kaplar içinde de ona eşlik eden kemiklerin yaşamdan sonra onlara ikram edildiği düşünülürken garip şekilde büyük insan iskeletleri odaların köşelerine yığılmış olarak bulunmuştur. Bu kemiklerin ritüel eşliğinde kil kutuların içine atıldığı ya da sanduka mezarlar içinde gömüldüğü olağan bir cenaze töreni olarak hediye yapıldığı düşünülmektedir. Birkaç kafatası üzerinde yapılan çalışmalar onların büyük dişli ve uzun başlı oldukları ve Jericho ve Byblos’da bulunanlar ile benzerlik gösterdikleri yani Bereketli Hilal dediğimiz bölgenin özelliklerine sahip olduklarını göstermekle beraber bölgenin Geç Neolitik dönemde nüfus artışı gördüğü önerisini doğruladığı uzmanlarca düşünülmektedir (Coon 1950).
Hassuna’da keşfedilen çanak-çömlekler arkaik ve standart mallar olarak iki gruba ayrılmıştır. Arkaik malların Ia ile III. seviyelerde olduğu anlaşılmaktadır. Genel ayırt edici özelliklerine bakıldığında uzun, yuvarlak ya da üstten alta doğru genişleyerek yuvarlandığı görülmektedir. Bunun dışında bezemesiz ve kaba oldukları kilden yapıldıkları görülmektedir. Daha ince olan kâselerin ise siyah taş veya kemik ile perdahlandığı ve fırınlanmış oldukları görülmektedir. Kâse ve yuvarlak kavanozların kısa ve düz boyunlu sade tasarıma sahip oldukları kırılgan ve kırmızı perdahlı oldukları görülmektedir. Hassuna’nın Standart mallarına bakıldığında ise onların IV ve VI seviyelerinde olduğu görülmektedir. Kâse ve kavanozların aynı şekilde boyandığı tasarımlarının benzer olduğu ancak daha mat kahverengi ve kalın oldukları anlaşılmaktadır. Duruş olarak daha geniş yapıldıkları görülmektedir. Kapların neredeyse baştan sona hepsinin üstün körü yapıldığı görülmektedir.
Arkaik keramiklere baktığımız zaman Türkiye’de Sakçe Gözü (Mersin), Suriye’de Karkamış (Amuk Ovası) ve Filistin’de Megiddo ve Jericho derin katmanlarda ortak özellik gösterdiğini görüyoruz (Dabbagh 1965). Irak’ın kuzey bölümünde arkeolojik olarak küçük sayılabilecek bir alanda dağılmış olarak Hassuna çanak çömleklerini Dicle’den Jabal Hamrin’e kadar görülmekte ve erişilebilmektedir. Bu malların Niniveh’in en derin katmanlarıyla benzer olduğu anlaşılmaktadır. Musul karşısında bulunan Mattarah (Braidwood 1952), güney Kerkük ve Shimshara’da(Mortensen 1970) yani Zap bölgesinin bir kısmında da görülmektedir. Onların ayrıca Yarım Tepe (Merpert and Munchaev 1973), (Merpert and Munchaev 1987) ve Tell Afar’ın XIII seviyeleriyle de kare veya yuvarlak planlı evlerle, araç veya silahlarla, çakmaktaşı ve obsidyenlerle, metal süs eşyalarıyla, küçük kil figürinlerle, kil disklerle… vb ilişkili oldukları düşünülür. Dönem insanları bütün bu objelerin, muhtemelen iple boyunları etrafında iz bırakıp sonra kil ile sıvayarak ve son olarak üzerine mühür vurarak tıpkı önceki dönemlerde olduğu gibi kime ait olduğunu belirtirlerdi. Damga mühürlerin ve devam eden süreçte silindir mühürlerin Mezopotamya sivilizasyonunda önemli bir yeri vardır. Günümüz bilim insanlarından bazıları mühürlerin bu dönemde tılsımlı veya nazar boncuğu görevi gördüğünü de düşünmektedir.
Yarım Tepe’nin yaklaşık 50 km güneyinde sadece yağmur suyu ile sulama yapılabilen Cezire çöl bölgesinin yakınında bulunan Umm Dabaghiya kazıları 1971-1973 yılları arasında Diana Kirkbride tarafından kazılmış ve bu döneme ait veriler sunmuştur (Kırkbride 1972-75-82). Umm Dabaghiya göçebelerin uğrayıp ufak ticari değiş tokuşlar yaptıkları küçük bir yerleşimdi. Yabani ceylan veya benzeri hayvanları avlayıp derilerini yüzerlerdi daha sonra onları başka yerlere gönderirlerdi. Muhtemelen kaba ve boyalı keramikler daha eski dönemlere aitti, buna bağlı olarak alan pek çok belirgin ve ayırıcı özelliklere sahipti. Mesela, evlerin zeminleri genelde geniş kilden yapılmış kalıplarla döşenmişti, sonraki dönemde duvar ve zemin alçı ile sık sık özenle sıvanmış ve kırmızı renk verilmişti. Bir inşada yaban hayvan avını temsil eden fresk parçaları bulundu, bir örümcek ile akbaba olduğu düşünülen bir türün yumurtaları ile uçtuğu da temsil edilmekteydi. Birkaç evde alabaster özenle oyulmuş cilalı kâseler ortaya çıkarıldı. Yerleşimde görülen baskın mallar kilden yapılmış kaplar, çanak çömlek ve kavanozlar bunları dışında küçük şekilde yapılmış insan ve hayvan figürinleridir. Diğer Hassuna kültür alanları Tell Sotto ve Kültepe ve Tell Afar alanlarıdır(Egami 1976). Ticaret yolları üzerinden kuzey ve batıya doğru bakıldığında Umm Dab kültürünün sıvalı zeminleri ve ok başı örnekleri Suriye bölgesinde Ras Shamra ve Byblos yerleşimleri ile, kırmızı ve freskli duvarlar ise çağdaş dönemde Anadolu’da bulunan Çatalhöyük ile benzerlik göstermektedir (Roux 1992).
KAYNAKÇA
C.S. Coon 1950, Three Skulls From Hassuna, Sumer IV, 6-93.
D. Kırkbride 1972 and 1975 and 1982, Preliminary Reports in Iraq from Vol. XXXXIV to Vol. XXXVII, (London).
D. Kırkbride 1982, Umm Dabaghiyah ‘’Fifty Years of Mesopotamian Discovery, J.Curtis (ed.), 11-21.
Excavated by the Yarim Tepe team Summaries in ‘’Excavations in Iraq’’ Iraq XXXV (1973), XXXVII (1975), XVIII (1976) and XXXVII (1977).
Excavated by the Yarim Tepe team Summaries in ‘’Excavations in Iraq’’ Iraq XXXV (1973), XXXVII (1975), XVIII (1976) and XXXVII (1977).
G. Roux 1992, Ancient Iraq, Penguin Books, (London).
N. Egami 1976, Telul eth-Thalathat, Japanase Excavations from 1956 to 1965, Resumed in 1976, Final Reports, 3 Vols., (Tokyo).
N.Y. Merpert and R.M. Munchaev 1973, Early Agricultural Settlements in the Sinjar Plain, Northern Iraq, Iraq XXXV, 93-113.
N.Y. Merpert and R.M. Munchaev 1987, The Earliest Levels at Yarım Tepe I and Yarım Tepe II in Northern Iraq, Iraq XLVI, 1-36.
P. Mortensen 1970, Tell Shimshara, The Hassuna Period, Danish Excavations in 1957-1958, (Copenhagen).
R.J. Braidwood 1952, Matarrah, a southern variant of the Hassunan assembladge, Excavated in 1942, FNES XI, 1-75.
S. Lloyd and F.Safar 1945, Tell Hassuna, FNES IV, 89-255. T. Dabbagh 1965, Hassuna Pottery, Sumer XXI, 93-111
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder