TARİHTE TANRILARIN SEMBOLÜ OLAN KÖPEKLER ÜZERİNE
Yazılı tarihin başlangıcından itibaren, evcilleştirilen ilk hayvanların içinde köpeğin de olduğu artık herkesin kabul gördüğü bir gerçektir. Köpeğin evcilleştirilmesinin orijini konusu daha belirsizliğini korurken, tarımın ve ilk hayvancılığın başladığı bereketli hilal topraklarında, “evcilleştirilen ilk keçi, koyun, köpek ve domuzların kalıntıları 3 önemli arkeolojik bölgede bulunmuştur; Çayönü, ( Diyarbakır yakınlarında). Ganj Dara (Güney Kirmansah ’ın Kuzeydoğusu), 10,000 yıl öncesine tarihleniyor ve Jarmo (Orta ’da, Süleymaniye’nin kuzeyinde) 8000 yıl öncesine tarihleniyor”[1]. Prof. İzady’nin kitabından yaptığım alıntı 1992 yılında yayınlanan kitabında belirtilmiştir. Yazar, Göbekli Tepe’de, boyları 6 metreyi bulan dikilitaşların üzerindeki evcilleştirilen köpeğin atası Canis ‘in kabartmasından haberdar değildi. Çünkü Göbekli Tepe de Kazı çalışmaları 1995 yılında Urfa Müzesi başkanlığında ve İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden (DAI) Harald Hauptmann bilimsel danışmanlığında yapılan yüzey araştırmasının hemen ertesinde, yine Urfa Müzesi başkanlığında ve Klaus Schmidt’in bilimsel danışmanlığında kazılar başlatılmıştır.[2]
“Canis, köpekgiller (Canidae) familyasında sınıflandırılan köpekleri, çakalları ve kurtların büyük bir bölümünü içeren memeli cinsi. Bu cinste yer alan türler orta ve büyük boyutları, iri ve gelişmiş kafatasları ve diş yapılarıyla, uzun bacakları, görece kısa kulak ve kuruklarıyla ayırt edilirler.[3] Tüm köpekgiller gibi güçlü bir koku alma duyusuna sahiptirler. Göz bebekleri yuvarlaktır. Görece yakın geçmişte evrimleşmiş olan ve bu cins içinde yer alan türlerin dölverimli melezlerin hâlâ ortaya çıkmaya devam ettiği köpekgiller familyasında bazı popülasyonların durumu ve bilimsel sınıflandırması kesinliğe kavuşamamıştır. Cins adı olarak kullanılan Canis Latince ‘köpek’ anlamına gelmektedir.”[4]
Bilindiği gibi Kürdistan coğrafyası bir çok araştırmacı tarafından ilklerin yaşandığı bir yer olarak tanıtılmıştır. Göbekli Tepedeki 12 000 yıllık figürlere bakıldığında, köpeğin de ilk olarak Kürdistan’da evcilleştirildiğine şahit olmaktayız.
“Mitolojik düşünce sisteminde, yeryüzü, sadece gökyüzünün bir yansımasıdır. Onun bir ikizidir neredeyse. Bu yüzden, ‘Gökyüzünde nasılsa; yeryüzünde de öyledir’ inancı gelişmiştir. Bu açıdan, Göbekli Tepe’de karşımıza çıkan dinsel ağırlıklı yapıların çözümlenmelerine yerden değil, gökten başlarsak, yanılmış olmayız. Gerek kimi piktogramların gerekse de hayvansal şekillerin oluşmasında gökyüzünün gözlemlenmesi ve gökteki yıldız ve takım yıldızlarının birleşim ve hareketliliklerinin önemli bir rol oynadıklarını düşünüyorum.
İnsanoğlunun hayatında çok önemli bir yere sahip olan yıldızların tanrısal varlıklar olarak algılanmasına hiç şaşmamak gerek. Karanlıkta kendilerine yol gösteren, yollarını aydınlatan, aynı zamanda da en karanlık anda bile gökte ışıldayarak umut veren bu varlıkların gizemli yapıları, insanların kendilerine tapınmalarına yol açmıştır.
Yıldızların belli kümeler halinde bir arada toplanmaları ise, daha ilginç bir durum teşkil etmiştir insanın gözünde. Binlerce, belki de yer yer milyonlarca yıldızın birleşmesinden oluşan bu takım yıldızları, onların gözlerinin önünde bir bütün halindeki devasa varlıklar olarak belirmişlerdir.
Her bir takım yıldızı veya Güneş Sisteminin içindeki gezegenler ayrı bir tanrıya mal edilirken, aynı zamanda da belli bir doğal varlığa; çoğunlukla da bir hayvana benzetilmiştir.” [5]
Dikilitaşlardaki kabartması bulunan diğer hayvanlar gibi köpek de gökyüzündeki bir yıldızı temsil ediyor. O yıldız da Sirius’tur; Sirus gökyüzünde çıplak gözle -1.46 çapta görülen en parlak yıldızdır. Canopus yıldızından en az iki kat daha parlaktır. Zaten ismini de yunaca sirius ‘parlak’ sözcüğünden almaktadır. Türkçe’de akyıldız olarak ta adlandırılır. Sirus’un beyaz bir leke gibi görünen bir de uydusu vardır. Bu yüzden Sirus A ve Sirus B diye iki biçimde sınıflandırılır. Tabi parlak olan ise Güneşten iki kat daha büyük ve ondan 25 kat daha parlak olan olan Sirius A’dır. Sirius-A bu parlak görünümünü aslında aydınlatma gücünün yanı sıra Güneş Sistemi’ne yakınlığına borçludur.[6]
Sirus’a Kürtçede “stêrka Kerwankuj” denilir. Kürtçe’de her yıldızın bir hikayesi vardır ve Kerwankuj’ın hikayesi ise şöyledir:
Derler ki, Eskiden insanlara yol gösteren pusula diye bir şey olmadığı için gece yıldızlara bakarak yolculuk yapılırdı. Günün birinde soğuk bir kış gecesinde bir kervan yıldızların yol göstericiliğine güvenerek hareket eder. Ancak kutup yıldızı (Kürtçesi qorix), yerine yanlışlıkla Sirius (Kerwankuj) yıldızı takip eder. Ancak menziline ulaşmayı başaramaz. Sonunda kar ve fırtına yüzünden kerwandakilerin hepsi ölür. Bu yüzden o yıldızın adı Kerwankuj yani kervankıran olarak kalır.
Karanlık gecelerde insana verdiği parlaklıkla yol gösteren Sirius yıldızı gibi yol gösteren, Güneşe en yakın olan Sirius yıldızı gibi, İngilizce deyimle “Man’s best friend” yani insanın en iyi dostu olan, koruyucusu, avcısı köpek, avcı-toplayıcı gruplar açısından önemli bir yer tutmuş, onların Kürdistan’dan Avrupa, Kafkasya’dan Sibirya stepnelerine, Ural Altay dağlarından Moğolistan Orta Asya’ya kadar hep yanında olmuştur. Bugün dahi avcıların vazgeçilmezidir. Bu birlikte yolculuk çok uzun süre sonra bile Alan’ların Avrupa’ya yolculuklarına kadar devam etmiştir;
“[Alanlar] Bunlar Avrupa’ya gittiklerinde av köpeklerini de birlikte götürdüler ve bu köpek cinsi Avrupa’da Alanut ismi ile biliniyor. Alaunt kopek cinsi nesli halen Bask bölgesinde var. Bunlar Ermenistan ve Kürdistan’daki iri yarı ve parlak tüylü siyah, gri ve beyaz renkli köpek cinsine benzer. Alaunt Köpeği, Avrupa’da biraz değişikliğe uğramış olsa da esas olarak Kürdistan’dakilere benzer. ” [7]
Diğer hayvanların temsil ettiği gibi, Köpeğin de Göbekli Tepe’den Sirius çift yıldızını temsil etmesinin; “… Zodyak üzerinde yer alan ve çoğu değişik hayvanlara benzetilen takım yıldızlarının kimi tanrısal güçler veya onlara elçilik eden kutsal kişiliklerle de bağlantılı oldukları düşünülmüştür. “[5] Kürdistan’ın her parçasında ortaya çıkartılan Sümer eserlerine bakıldığında, tanrılar ile güçlerini simgeleyen ve somutlaştıran hayvanlar arasındaki yakın bağlantıyı ortaya koymaktadır. Bunlardan bir tanesi de Tanrıça Gula ve onun hastalarını iyileştirmek için kullandığı kurt köpekleridir.
“Bau veya Baba olarak bilinen Sümer Tanrıçası Gula ’nın adı, Ninkarrak olarak da bilinir. Gula’nın anlamı Sümerce gil ‘büyük’ kelimesi esas alınarak “büyük” anlamına geldiği sanılmaktadır. “İsin’in Hanımı/İlahesi” anlamına gelen Ninisinna olarak da bilinen Tanrıça Gula, metinlerde sağlık tanrıçası/ilahesi “bēlet balāti” veya büyük şifacı “azugallatu” olarak geçmektedir. O, aynı zamanda bitkileri büyüten, toprağa hayat veren verimlilik tanrıçası olarak da kabul görmüştür. Gula, Anu’nun kızı, savaş tanrıları Pabilsag (İsin’de), Ninurta (Nippur’da) ve Ningirsu (Lagaş’ta)’nun eşi ve şifa tanrıları Damu, Ninazu ve Gunurra’nın annesi olarak bilinmektedir.
En önemli kült merkezi İsin’dir. Burada ona adanmış é-u-gi7-ra ‘köpek tapınağı’ adı verilen bir tapınak bulunmuştur. M.Ö. II. binyıl’ın sonlarına tarihlenen ve İsin şehrinde ele geçen bir yazıtta: “Egalmah tapınağının hanımı, büyük şifacı, hayat nefesi veren….. Gula’ya” ifadeleri net olarak okunabilmektedir. M.Ö. I. binyıl’a tarihlenen ve Sippar şehrinden bulunan bir köpek figürü ve bununla ilgili bir yazıtta: “Gula için kilden bir köpek yaptım ve ona hediye ettim” ifadeleri geçmektedir. Aynı şekilde köpek figürü, M.Ö. 14. yy’ın ortaları ile 13. yy’ın ilk dönemlerine ait Kassit silindir mühürleri üzerinde de Tanrıça’yı temsilen görünmektedir. Eski Babil dönemine ait olup, Tanrıça Gula’yı temsil ettiğine inanılan bir köpek ve yavrularının betimlendiği bir levha da bulunmuştur. Bununla birlikte Tanrıça Gula’nın tasvirine Orta Babil dönemi “kudurru”larında (sınırtaşı) da rastlanmıştır. Bütün bunlara ek olarak M.Ö. II. ve I. binyıllar’da köpek, koruyucu bir figür olarak kullanılmıştır. Yapılan kazılarda özellikle kapı girişlerinin altında köpek figür ve iskeletlerine rastlanmış olması bu durumun bir sonucudur. Büyüsel ritüellerde de kil köpek heykelleri kullanılmış, kötü ruhları def etmek için de bunlar yapıların altına gömülmüştür. Bu duruma en güzel örnek, Nippur’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Asur sarayının giriş kısmının altına gömülmüş olan köpek figürleridir. Gerçekten, Eski Mezopotamya’nın inanç merkezi olarak bilinen Nippur şehrinde, Tanrıça Gula’ya adanmış bir tapınak ve bu tapınakta köpek mezar ve heykelcikleri ele geçmiştir.”[8]
İnsanların tanrıyı tassavur edilişi iki biçimde olmuştur. Birincisi Zoomorfizm (tanrıların hayvan şeklinde tasavvur edilmesi), ikincisi ise antromorfizm (tanrıların insan şeklinde tasavvur edilmesi) düşüncesidir. Önceleri hayvanları tanrı olarak kabul den insan daha sonra yarı hayvan-yarı insan ve en son olarak insan biçiminde oldukları kanaatine ulaşmışlar. Ama hiç bir zaman onların kutsallığından vazgeçmemişler ve onları tanrıların yardımcıları veya sembolleri diye nitelendirdikleri bilinen bir gerçekliktir. Kürtlerin ataları olan Hurrilerin Fırtına Tanrısı Teşşub boğa, Tanrıça İnana aslan, Kumarbi dağ, Gula köpek ile temsil edilmiştir. Mısır’da ise Tanrı ve Tanrıçalar doğrudan sembbol olan hayvanlarlla da ifade edilmiştir. Örneğin Tanrı Anubis köpek kafası ile, Tanrıça Hathor, inek başıyla, İsis kuş kafasıyla vd. biçiminde betimlendikleri görülmektedir.
Antik, Hint-İran, Mezoppotamya ve Mısır’da köpeğin kutsal bir hayvan olarak belirlenen Köpeği sadakatin sembolü olarak görülmüştür. Hatta Mısır’da insanlar gibi mumyalanmıştır. Bir çok eski kültürde köpekler sahipleriyle birlikte gömülmüştür. Eski insanlar, köpeklerle beraber gömülmeyi, ya öbür dünyada kendisine refakat etmesi, ya ona yol göstermesi ya da onu kötü ruhlara karşı koruması olarak tahayyül etmişlerdir. Antik çağda köpeğin tanrılaştırılmış olmasından ziyade belirli bir tanrı ile özdeşleştirilirdi.
Eski Mezopotamya toplumlarına ait çivi yazılı metinlerde, Akadca “kalbu(m), Sumerce “mulUR.GI7”[1] ,“UR/UR.GI7” ve Mari metinlerinde “UR.GI7.RA”[2] terimleri ile gösterilmiş olan köpek, şifa tanrı(ça)larının yanında, çeşitli şifa ritüellerinde ve tedavi uygulamalarında yer almaya başlamıştır[3]
Mezopotamya’da köpekler hem halk hekimliğinde, hem de dinsel-büyüsel tedavilerde sıkça kullanılmıştır. Doğal olarak insanlar hayvanların hareketlerini izleyerek, onlardan tedavi biçimlerini öğrenmek istemişlerdir, hatta onları taklit etmişlerdir. Örneğim yılan etini yiyen kirpinin yediği özel bitkiden panzehir yapılması, baykuşun bitlerinden temizlenmesi için toprakla yıkanması, köpeğin yarasını yalaması vb.
Hitit şifa ayinlerinde, bilhassa köpek yavrularından faydalanılırdı. Köpek salyasının iyilrştiriciliğine inanark insan üzerinde uygulamışlardır. Hititler de Zuwi denilen bi tedavi ayini vardı. Bu ayinde hasta organ köpeklere yalatılırdı. Hatta bir metinde birisi dokuz uzvunu köpeğe yalatarak iyileştiğini belirtiyor.
Hurrilerde de köpek kutsal olarak görülmüş ve hatta Urkeş’te sarayın bazı yerlerine resmedilmiştir. Hurriler köpeği kurban ettikten sonra yer altı dünyasına açılan kapı olarak tahayyül ettikler “api” çukuruna aterdılar. Kuşları da aynı amaçla kullanmışlardır. Kuş ve köpeği tanrılar ile insanlar arasında aracı olarak gördükleri için onların davranışlarını tanrıların masajı şeklimde yorumlamaktaydılar.
Hintlilerde Sirius:
Bir Hint efsanesinde Sirius’tan şöyle bahseder: “Cennet’in kapısına ulaşmak için yola çıkan dört kardeşten birisi iyi bir savaşçı, diğeri iyi bir aşık, üçüncüsü de iyi bir şairdir. Sonuncu kardeşin ise tek özelliği kendisine sadık bir köpeğinin olmasıdır. Kardeşler yola devam ederken; 4. kardeş, savaşçıyı bir savaşta, şairi bir düğünde, aşığı ise bir prensesin kollarında bırakır. Köpeği ile beraber cennetin kapısına ulaştığında da köpeğini cennete almazlar. Buna karşılık olarak o da Cennet’e girmeyi reddeder. Yolculuğu Cennet’ten izleyenler, tüm kardeşlerini terk ettiği halde neden köpeği terk etmediğini sorduğundaysa, kardeşlerinin kendi yollarına gittiğini, oysa köpeğinin ona sadık kaldığını, bu yüzden onun da aynı şekilde köpeğine sadık kalacağını, terk etmeyeceğini söyler. Bu cevap üzerine köpek, gökyüzünde “Büyük köpek” takım yıldızı olur. Kalbi ise Sirius’tur ve en parlak yıldız olarak atmaya devam eder.
Prof. Izady ile birlikte geçmişte bazı diğer kaynaklarda köpeğin Kürt Alevilerde kutsallığı ile alakalı gecen bazı cümleler okumuştum ve bu köpeğin kutsallığını, “Aleviliğin zerdüştlüğüne” bağlayanlar ve hayvan doğa sevgisiyle açıklanıyordu. “Avrupalı gezginlerin Alevilerin köpekleri kutsal saydıkları konusunda 20.yy başlarında yayınladıkları bazı bilgiler eğer doğruysa iyiye tapınmanın sembolü olarak değerlendirilebilir: öte yandan Yezidi sanatında, özellikle de Laliş çeşmelerinde, yılan sembolünün(bu anlamda kötünün) kutsandığını gösteren bir çok kanıt bulunmaktadır.”[1]
Zerdüştlük dinindede köpeğin önemi:
“Zerdüştlük ‘te köpek, beslenmesi ve bakımı gereken, özellikle yararlı, temiz ve doğru bir yaratık olarak kabul edilir. Köpek insan yaşantısında gerçekleştirdiği yararlı işler için övgüyle söz edilir. Aynı zamanda özel kutsal erdemleri olan bir hayvan olarak da görülür. Bir köpeğin dik dik bakışı, şeytanları kovma ve temizlenme olarak kabul edilir. Ayrıca, öbür dünyada özel bir bağlantıya sahip olduğuna inanılmaktadır: Zerdüştlük’teki dini kaynaklara göre Çinvat Köprüsünü (Zentçe Cinvatô Peretûm, “yargılama köprüsü” veya ” ışın şeklinde köprü”), köpekler tarafından korunduğu söylenir ve köpekler geleneksel olarak ölülerin anısına beslenir. Ihtiram-i sag, “köpeğe saygı”, İranlı Zerdüşt köylüleri arasında yaygın bir uygulanması gerekli emirdir.” [9]
Zerdüştlüğün, kendisinden binlerce yıl önce, “temizlik ve kötüleri def ettiklerine” inanılan Gula ’nin köpekleri kültünden etkilendiği kesindir fakat, Zerdüştlükte ölümün var olması, Alevilikte ölümün olmayışından ötürü Alevilik ya da diğer Kürt inançlarından farklılaşır.[10] Ayrıca Zerdüştlerin cenazeleri defin etmeden önce henüz yaşayıp yaşamadığını Köpekler ile kontrol ederlerdi. Buna Zerdüşlük literatüründe “sagdid” yani “köpek gördü, kontrol etti” ritüali denilir. Segdid bileşik bir sözcük olup, seg + did isözcüklerinden oluşan bileşik bir isimdir. Hatta günümüz Kürtçesinde “seg -: köpek”, “did: gördü” anlamında halen kullanılmaktadır. Ayrıca Zerdüştlüğe göre bin köpeğin ruhundan bir su köpeği yaratılır.
Avesta, Fargard 14:
- Zerdüşt Ahura Mazdaya sordu: “Ey Ahura Mazda, en iyi ruh, maddi dünyanın yaratıcıs, Ey kutsal! Bin köpeğin ruhundan doğan bir su köpeğine vuranın ve onun ruhunu kaybetmesine neden olan birisinin cezası nedir?
- Ahura Mazda cevap verdi: “O on bin sopa darbesi ile Aspahe-astra, on bin sopa darbesi ile Sroaşo-Çarana
“Onun ruhunun karşılığı olarak,, canı gönülden on bin yük düzgün ve kuru odunu gönüllü olarak Ahura Mazda’nın ateşi için getirecektir.”
İslam’da köpeğin necis olarak algılanması, tamamen Arap kültürünün bir yansımasıdır. Oysa Kur’an’da köpekte “hayvanlar ümmetinin” bir üyesidir. Araplar’ın köpeği kötü olarak görmesinin nedeni onun sıcakta dilini çıkararak solumasından dolayıdır. Güya bu şekliyle hainleri anımsattığı yorumu yapmaktadırlar. Halbuki köpek en sadık hayvandır.
[1] Bir el kitabi Kurtler—izadi
[3] Heptner, V. G.; Naumov, N. P. (1998). Mammals of the Soviet Union Vol.II Part 1a, SIRENIA AND CARNIVORA (Sea Cows, Wolves and Bears). Science Publishers, Inc. USA. pp. 124-129.
[5] Cemal Özçelik – Göbekli Tepe, Öteki Dünyaya Açılan Kapının Şifreleri
[7] Ali Husein Kerim – Tarihte BALKAN YARIMADASINDA KÜRTLER
[8] https://www.ancient.eu/Gula/
Biblioteka:
Avalos, Hector. Illness and Health Care in the Ancient Near East: The Role of the Temple in Greece, Mesopotamia, and Israel. Harvard Semitic Monographs 54. Atlanta: Scholars Press, 1995. Beal, Richard H. “Hittite Military Rituals.” In Ancient Magic and Ritual Power.
Bennett, W. J. Jr., and Jeffrey A. Blakely. Tell el-Hesi: The Persian Period (Stratum V). Winona Lake: Eisenbrauns, 1989. Bennett, W. J., Jr. and Jeffery H. Schwartz. “Faunal Remains.” In Tell el-Hesi: The Persian Period (Stratum V), edited by W. J. Jr. Bennett and J. A. Blakely, 257–263. Winona Lake: Eisenbrauns, 1989. Boedeker, Deborah, “Hecate: A Transfunctional Goddess in the Theogony?” Transactions of the American Philological Association 113 (1983): 79–93.
Boyce, Mary 1989. A History of Zoroastrianism: The Early Period. P.303
Boyce, Mary. Zoroastrians: Their Religious Beliefs and Practices. London: Routledge, 1984.
Brewer, Douglas J. “The Dogs of Ancient Egypt.” In Dogs in Antiquity: Anubis to Cerberus, the Origins of the Domestic Dog, edited by Douglas J. Brewer, Terence Clark, and Adrian Phillips, 28–48. Warminster: Aris & Phillips, 2001.
Buccellati, G. “The Monumental Urban Complex at Urkesh: Report on the 16th Season of Excavations, July–September 2003.” In General Studies and Excavations at Nuzi 11.1. Studies on the Civilization and Culture of Nuzi and the Hurrians 15, edited by D. I. Owen, and G. Wilhelm, 3–28. Bethesda: CDL Press, 2005.
Buccellati, G. and M.K. Buccellati, “Urkesh as a Hurrian Religious Center.” Studi Micenei ed Egeo-Anatolici 47 (2005): 27–59. Buccellati, M. K. “Introduction to the Archeo-Zoology of the Abi.” Studi Micenei ed Egeo-Anatolici 47 (2005): 61–66.
Clark, Terence. “The Dogs of the Ancient Near East.” In Dogs in Antiquity: Anubis to Cerberus, the Origins of the Domestic Dog, edited by Douglas J. Brewer, Terence Clark, and Adrian Phillips, 49–82. Warminster: Aris & Phillips, 2001. Clutton-Brock, J. “A Dog and a Donkey Excavated at Tell Brak.” Iraq 51 (1989): 217–224. Collins, Billie Jean. “The Puppy in Hittite Ritual.” Journal of Cuneiform Studies 42.2 (1990): 211–226. Collins, Billie Jean. “Necromancy, Fertility and the Dark Earth: The Use of Ritual Pits in Hittite Cult.” In Ancient Magic and Ritual Power. Religions in the Graeco-Roman World 129, edited by Marvin Meyer, and Paul Mirecki, 224–241. Leiden: Brill, 1995.
Edrey, Meir. “The Dog Burials at Achaemenid Ashkelon Revisited.” Tel-Aviv 35.2 (2008): 267–282.
Encyclopaedia Iranica:Dog. In Zoroastrianism. By Mary Boyce.
Encyclopaedia Iranica:Dog. In Zoroastrianism. By Mary Boyce.
Flores, Diane Victoria. Funerary Sacrifice of Animals in the Egyptian predynastic Period. BAR International Series 1153. Oxford: Archeaopress, 2003. Gitin, Seymour. Gezer III: A Ceramic Typology of the Late Iron II, Persian and Hellenistic Periods at Tell Gezer. Jerusalem: Hebrew Union College, 1990. Golani, Amir.“Ashkelon—Hajar Eyid.” Excavations and Surveys in Israel 16.104 (1995): 122.
Herodotus. The Histories. Translated by A.D. Godley. Cambridge, MA: Harvard University Press, 1920.
Joseph H. Peterson. “AVESTA: VENDIDAD (English): Fargard 13”. avesta.org. Retrieved 2015-05-12.
Joseph H. Peterson. “AVESTA: VENDIDAD (English): Fargard 13”. avesta.org. Retrieved 2015-05-12.
Joseph H. Peterson. “AVESTA: VENDIDAD: Table of Contents”. avesta.org. Retrieved 2015-05-12.
Joseph H. Peterson. “AVESTA: VENDIDAD: Table of Contents”. avesta.org. Retrieved 2015-05-12.
Müller, Max F., ed., J. Darmesteter, trans., The Zend-Avesta, Part I: The Vendidad.
Ornan, Tallay. “The Goddess Gula and Her Dog,” Israel Museum Studies in Archaeology 3 (2004): 13–30.
Pardee, Dennis. “Divinatory and Sacrificial Rites,” Near Eastern Archaeology 63.4 (2000): 232–235.
The Sacred Books of the East 4. New Delhi: Motilal Banarsidas, 1980.
Wright, David P. The Disposal of Impurity: Elimination Rites in the Bible and in Hittite and Mesopotamian Literature. Atlanta: Scholars Press, 1987.
[1] Watanebe, Animal Symbolism, s.39, 124.
[2] J.Black- A.George- N.Postgate (Eds), A Concise Dictionary of Akkadian, 2nd (Corrected) Printing, Harrassowitz Verlag, Wiesbaden 2000, s.142. Çivi yazılı kaynaklardan anlaşıldığına göre, köpeklerin hareketleri de incelenmiş ve bunlara insanlar tarafından belirli manalar yüklenmiştir: “šumma kalbu ina eršišu irbis: Eğer köpek onun yatağında uzanırsa”;“šumma mahar parakkī ālija kalbu issīma īpulšu: Eğer bir köpek şehrimdeki tapınağın önünde ulursa” örneklerinde olduğu gibi köpek hareketleri ve ulumasının kehanet yapmada kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bkz. Robert D. Biggs, – John A. Brinkman (Eds.) vd., The Assyrian Dictionary of the Oriental Institute of the University of Chicaqo, Chicaqo 1999, s.11 ve s.359.
[3] Jeremy Black-Anthony Green, Gods, Demons and Symbols of Ancient Mesopotamia, An Illustrated Dictionary, Illustrations by Tessa Rickards, British Museum Press, London 1992, s.67 (EK 3)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder